12 Eylül 2024

,

11-12 Eylül


Samsun

Solcuların gündemine kaybolduktan günler sonra gelebildi. Bu arada bir emir iletildiği belli. Hemen ilericilik sopası sallanmaya, gerici ordulara saldırılmaya başlandı. Yirmilerde eksik bırakılan “feodalizmle mücadele”, öncüsüyle birlikte sürdürülmeliydi. Solu dirhem dirhem tüketen, bu arkaizm ve temaşacılıktı.

Bugün solcuların Kur’an kursundan gelirken kaybolan, günler sonra cesedine ulaşılan kız çocuğuna üzüldüklerine, bu olayı dert edindiklerine kimse inanmasın. “Dini siyasete alet ediyorlar” diye bağıranlar, vicdani her konuyu siyasete alet ediyorlar, kendi politik çıkarları için sömürüyorlar. Bu yalana kanılmasın.

Sol, gerekli GBT’yi yapmadan, gerekli istihbarata ulaşmadan, gerekli emirleri almadan hareket edemez. O kız çocuğu gibi binlercesinin Filistin’de katledildiği koşullarda, kimse bu kadar ses çıkartmadı. Zaten bugünkü eylemler, “dostlar alışverişte görsün” diye. Zevahiri kurtarmak için.

Çünkü sol ancak, yüz yıldır Avrupa emperyalizmine atfedilen “medenileştirme misyonu” içerisinde nefes alabiliyor. Bunu biliyor. Emperyalizmin her türden işgal pratiğine ait akıncı birliğine gönüllü yazılmaya mecbur. Tavşantepe’de siyasi ve ekonomik rant görmemiş olsa, bu kadar yaygara kopartmaz. O duvağa bu kadar takılmaz.

Duvağa, feodaliteye, erkeğe ve aileye saldırı düzenleyen solcular, bu saldırı üzerinden nereden ve ne için fon aldıklarını da ortaya koymuş, ele vermiş oluyorlar. Olayın yağını çıkartıp pazarlarında satıyorlar. İlericilik, ilerlemecilik, sosyal medyada takipçi getiriyor, ama politik olarak sadece burjuvaziye mevzi kazandırıyor.

Sol, aynı GBT’yi Ayşenur Eygi için de yaptı. Genç bir kadın, Filistinli yerleşimcilere destek eyleminde katledildi. Bir gün boyunca kimsenin sesi çıkmadı. Hiçbir yorum yapılmadı. Sol, muhtemelen Ayşenur’un soyadından rahatsız olmuştu. Sonra gerekli istihbarat geldi, Ayşenur’un solcu olduğu öğrenildi, bu bilgi sivriltilip, hemen “İslamcılar”a saplandı. Oraya daha önce savaşmaya gidenler, görülmedi.

Ayşenur’un Amerika’daki yoldaşları, onu “mücadele içerisinde toprağa düşmüş bir şehit”[1] olarak gördüklerini söylüyorlar. Bizdeki sol ise en az otuz yıldır “Şehit” kavramını lügatten silmek, gerici ilân edip çöpe atmakla meşgul.

Çünkü bu sol, 11 Eylül’ün solu. 11 Eylül sonrası Doğu’ya ve Müslüman halka savaş açan, işgal harekâtı başlatan emperyalizm, solu samsun misali cepheye sürdü. Samsun, savaşlarda kullanılan köpeklere verilen addı. Herkes, bu göreve razı geldi.

O sürüler, emperyalist işgalin çilesini çeken kadınları ve gençleri kandırmak için uğraştılar. Onların feminizminin en somut hâli, Ebu Gureyb’de Iraklılara işkence eden kadın subaydı.

Emperyalizm, 11 Eylül sonrası başlattığı harekât dâhilinde tüm sosyalistleri liberalizme örgütledi. Bugün kimi sosyalistlerin “liberal” denilince sadece Besim Tibuk’a bakmalarının bir anlamı bulunmuyor. O sosyalistler liberal arıyorlarsa, siyaseti ve ideolojiyi gericilik-ilericilik kavgasına indirgeyen kendi örgütlerinin şeflerine bakmalılar.

İşgal ve İstila

Bir Devrimci Yolcu, CHP’li belediyede işe girmeden önce şunu söylüyordu: “Biz, o gecekonduları öküz köylüler biraz medenileşsin, şehirli olsun diye inşa ettik.” Demek ki 1974 affında kimi isimler, bu emri yerine getirsin, gecekondunun öfkesini toprağa akıtsın, “gecekondulardan gelen halk” muktedirlere zarar vermesin diye çıkartılmıştı.

Ecevit, fabrika sahiplerine ucuz işçi deposu olarak hizmet edecek gecekondu mahallelerine tapuyu ve izni verendi. Onca oyu bu sayede almıştı. O gecekonduları temel alan solculuk, 12 Eylül’de ilericilik gördü. Kenan Paşa’nın “ilerici ve Kemalist” olduğuna güvenip darbeye ses çıkartmadı. “İşçi sınıfııı!” diyenler, alttan alta sermayedeki gelişimi ellerini ovuşturarak, sevinçle izlediler.

Seksen öncesi harekete öncülük eden Devyol ve TKP, kütle hâlinde darbeye teslim oldu. Bugün solu hâlen daha o teslimiyet yönetiyor. Bu teslimiyet, sermayenin ve devletin sola bahşettiği ilericilik kimliğiyle ve ilerlemecilikle ilgili bir mesele.

Ülke ilerledi, Özal’a alkış tutuldu, gecekondu solculuğu, medenileşti, kentlileşti, bazıları Avrupalılaştı, kentin nimetlerine ortak edildi. Sustu, susturdu, susturuldu. Yaban ve barbar olan, ehlileştirildi, evcilleştirildi. Burada en çok da Avrupa kaynaklı ideolojik saldırı iş gördü. O gecekondu solculuğunun yerini, mahalle statüsü verilmiş özel köylere inşa edilen gettoların, sitelerin solculuğu aldı.

Gecekondular, devrimin karargâhları hâline getirilemedi. Devrim de sosyalizm de burjuvaziye ve devlete teslim edildi. Sol, bireyliğini devlet veya sermaye olarak görmeyi, o şekilde yaşamayı öğrendi. “Yoksuluz açız devrime muhtacız” diyen emekçi halka körleşti.

12 Eylül solu, gecekondular üzerinden işleyen işgal ve istila pratiğini anlamadı. Medenileştirme misyonu ve ilericilikle düşünen sol, kendisine teslim edilmiş olan kum havuzlarında solculuk oynadı. Hiçbir yaraya merhem olmadı. Aynı ilerlemecilik, 11 Eylül sonrası saldırıyı da anlamak istemedi. O saldırıya ortak oldu. Dünyanın gecekondularına yönelik saldırı, solun bilincini şekillendirdi.

12 Eylül solculuğu, teslimiyetçiliğiyle, devrime ve sosyalizme dair tüm imkânları tüketti. Devlet ve sermayenin güdümünde ilerleyen sol, kavgayı düzen içi sularda boğdu.

Kemal’in Dervişi

2001’de birçok yasa çıkartıldı. Madencilik, ormancılık, tarım ve ekonomi gibi alanları doğrudan ilgilendiren adımlar atıldı. Bir devlet projesi olarak AKP, bu adımlara uygun hareket etti. Kemal Derviş programının ana bileşeni olarak faaliyet yürüttü. AKP şahsında, içeride Kemal Derviş, dışarıda İsmail Cem konuştu. Derviş ve Cem, sermayenin yeni yönelimi, devletin yeni yönelime adaptasyonu ile ilgili birer koddan ve mecazdan başka bir şey değildi. AKP, bu savaşın başka araçlarla sürdürülmesiydi.

O Kemal Derviş’in partisinin çanağını yalamayı solculuk zannedenler, bugün madenler, ormanlar, tarım ve ekonomi konusunda yaşanan olumsuzluklarla ilgili eylemler yapıyorlar. Asıl dönüşümü kimin gerçekleştirdiğine bakmıyorlar. Sebebi anlamıyorlar, sadece “bu gericiler yönetemiyooor, bize layık deeğil!” diyorlar. CHP’nin pazarlık siyasetine figüran oluyorlar. Her olayda devrimi örgütlemiyorlar. Mevkilere baktıkları için mevzileri görmüyorlar. Nesnel ve kolektifi, egemenlerin öznelliği ve biricikliği adına tasfiye ediyorlar. Gerçekte olana bitene körleşiyorlar.

Yıllarca Halk TV’de aktarılan ekonomi modeli, Altılı Masa ve CHP’nin ekonomi programı, bugün Mehmet Şimşek eliyle yürütülüyor. Faizler artırıldı, merkez bankası serbest kılındı, İngiltere’den para getirildi vs. Bunlar, CHP’nin önerileriydi. Hayri Kozanoğlu’nun “yoksul dostu” deyip övdüğü IMF’in emriydi. Gazetesinin “İmamoğlu’nun iyi geldiğini” söylediği Dolar’ın talimatıydı.

Bugün o CHP’ye oy ve destek sunan sosyalist hareketin Şimşek programına itirazı, içeriksiz ve yalandır. “MHP’yi alma beni al” üzerinden yürütülen pazarlık siyasetinin ve bu siyaset uyarınca belirli gasteciler üzerinden yapılan ifşalar, anlamsızdır.

Horoz

Muhtemelen Kemal Derviş’in ve ardındaki emperyalist güçlerin emriyle başlatılmış olan süreç uyarınca şehir merkezlerine bağlı köylere mahalle statüsü verildi. Galiba Narin’in katledildiği yer de köy statüsünden çıkartılmış bir mahalle.

2012’de gündeme gelen bu konu, hiçbir solcunun itirazıyla karşılaşmadı. Şimdi zenginleşen solcular, ranttan pay alan sosyalistler, şehre bağlı, mahalleye dönüştürülmüş köylerde organik ve temiz bir hayat yaşıyorlar. Tüm politikaları ve ideolojileri, o mahalleleri arındırmakla ilgili.

Bir habere göre bu orta sınıf, artık horoz sesinden, ineğin kokusundan rahatsız oluyormuş. Hemen gidip zabıtaya şikâyet ediyormuş. Bu şikâyet, işgal ve istila harekâtının parçası. Sol, genelde orta sınıf, bu harekâta ortak edildi. Yağma sürecinin ideolojik araçlarını üretti. Feminizm, lubunizm, veganizm, o özel mahallelerin ideolojisi olarak namluya sürüldü. Avamı, halkı, yabanı ve barbarı kovup oraları arındırmak için kullanıldı. Bugün sosyal medyada sadece bu ideolojilerin sesi işitiliyor. Egemenler adına hayat ve mahalle arındırılıyor. Narin cinayeti, bu ideolojiler için istismar ediliyor. Herkes, kendi görmek istediğini, kendisine “gör” denileni görüyor.

Mikro düzeyde işleyen arazi işgali, küresel düzeyde de işliyor. Bu işgalin, sermayenin krizi ve kâr oranlarındaki düşüşle bir alakası var. Bugün Latin Amerika’da, Afrika’da ve Asya’da özel bölgeler işaretleniyor, buradaki köylülerin arazilerine çökülüyor. Devletler, bu işgal pratiğine aracılık ve bekçilik ediyorlar.

Bu koşullarda, Pakistan’da bir sabah köylüler tarlalarına gidiyorlar. Dünya Bankası programı uyarınca dikilmiş fidanlarla karşılaşıyorlar. Bu fidan ekimi, toprak işgalinde kullanılan bir yöntem. Sonra ellerinde siyah bayraklarla eylem yapan köylüler, o fidanları kırıyorlar. Sol, hemen sosyal medyasında “gericiler ağaca düşman! Bireye düşman! İnsana düşman! Kötü bunlaar! Biz iyiyiz, ilericiyiiiz!” yaygarası kopartıyor. Eylemin ve saldırının ekonomik ve sınıfsal içeriğini sorgulamıyor. Sadece ilericilik-gericilik kavgasına baktıkları için kendilerinin işine yarayacak olana kilitleniyor. Çünkü sol, “ilericiyiz biz, kapitalizmin de, sermayenin de, devletinin de ilerici olduğunu kabul ediyoruz, bize mevki verin” diye efendilerin sırtlarını sıvazlamasını bekliyor.

Tavşantepe

Gazze’yi arındırmak isteyenlerle bugün Narin’in tabutunun başına takılan duvağa öfkelenenler, aynı kişiler.

İsrail denilen terör örgütünün kurucuları, Avrupalı efendilerine “barbar ve yabani Asya’ya karşı sizi koruyacak olan duvar biziz” demişlerdi. Aynı laf, Zelenski’nin ağzından da döküldü. Aynı laf, bugün Amed sokaklarında da dolaşıyor. “Kürtler çok ürüyor!” diyenlerin ekmeğine yağ sürülüyor.

Vicdani meseleleri politik-ekonomik çıkarlarına alet edenler, bu meseleleri sömürenler, Narin’in tabutu üzerinde tepinerek, özellikle Doğu’da gelinlik çağından önce vefat eden kız çocuğunun tabutu başına konulan duvağa saldırma gereği duyuyorlar.

Filistin’deki kız çocukları için eylem yapmayanların bugün yaptıkları eylemler, birilerine edilmiş işmar, bir yerlere verilmiş mesaj, başka bir anlamı yok.

Bu koşullarda yeni mahalleler, orta sınıf ve çıkarları üzerinden belirli bir içeriğe kavuşuyor. 1974’ün gecekondusunun şekillendirdiği solun yerini bu özel mahallelerin solu alıyor. Bu sol, ne Narin’e ne de Ayşenur’a yoldaş olur. O, medenileştirme misyonu uyarınca efendilerine hizmet etmeye yazgılıdır.

Eren Balkır
9 Eylül 2024

Dipnotlar:
[1] Uluslararası Dayanışma Hareketi, “Ayşenur Eygi”, 6 Eylül 2024, İştiraki.

[2] Eren Balkır, “Davos Limanı”, 15 Ağustos 2020, İştiraki.

0 Yorum: