“Zenginler artık güvende değil”
Kimlik siyasetinin güzide temsilcileri,
hümanistler/liberaller, demokratlar-sol liberaller, kendilerinin eline diken
batınca fındıkkabuğunu doldurmayacak kişisel, bireysel, şahsi günlük sorunları
karşında dünyayı yıkıp avaz avaz bağırırken, ezen sınıflar karşısındaki haklı
ve meşru devrimci şiddeti eril ve gerici buluyorlar. O da yetmezmiş gibi,
devrimci şiddeti devletin şiddeti ile bir görüp, kendisinin devlet ağzıyla,
devletin-sermayenin argümanlarıyla konuştuğu gerçeğini gizliyorlar.
Sanki tarafsızmış gibi görünen liberaller, aslında
devletin somut şiddetine karşı verilen en küçük öz savunmayı “eril, ahlakçı,
mahalle bekçisi” gibi ifadelerle karşılıyorlar, oysa bunlar, devrimci
komünistlere “terörist” diyen faşist diktatörlüğün argümanlarıdır. O, sadece
postmodernizmin yolunu tuttuğu için argümanları biraz daha soft, lakin maksat
aynı: mazlumun haklı şiddetini haksızmış gibi göstermek.
Şiddetin ve savaşların tarihsel ve sınıfsal yanını
görmeyenler, görmek istemeyenler, elbette kitabın ortasından konuşup dünyanın
kuruluşundan bu yana zalimin zulmüne karşı mazlumların, haklıların, halkların
örgütlü mücadelesini, onların haklı ve meşru şiddetini yanlış kabul edecek, bu
eylemselliği yaratan zulmü yanlış aksettirecektir. Orta yolcu, o tarafsız tavrı
ile haklıyı haksız, mazlumu zalim, zalimi de mazlum göstererek, o zulüm
düzenini yürüten savaş ağalarının postallarını yalayacaktır.
Liberaller, hümanist yaşamı kutsayan Pollyanna’cılar,
emperyalist haydutların sömürge/yarı sömürge ülkelerdeki askerî, ekonomik,
kültürel hegemonyasına, savaşlara, politik-pratiklere ses çıkarmazken,
ülkemizde veya başka bir ülkede ayaklanan kitlelerin birkaç mağazayı
kamulaştırmasını “hırsızlık” olarak göreceklerdir. Onların görevi budur:
görevi, burjuvaların özel mülkiyetini korumaktır. Bunlar, dünyanın tüm
nimetlerini özel mülkiyetine geçiren burjuvaya tek ses çıkaramazken, halkın
kendisine ait olanı almasını köşe yazılarında “hırsızlık, vandallık bu!”
çığlıklarıyla karşılarlar.
Liberallerin bu tavrı, devrimci komünistler açısından
şaşırtıcı bir şey değildir. Zira onlar çok iyi bilir ki sınıflı toplumda
herkes, belli bir sınıfın üyesi olarak yaşar ve her düşünce biçimi, istisnasız,
bir sınıfın damgasını taşır.
Liberaller, reformistler, demokratlar,
şovenist-milliyetçiler, kısaca burjuva ve feodal kesim, işçi sınıfını ve
halkları sömürerek yürüttüğü kapitalist düzene ve özel mülkiyete zarar gelmesin
diye ideolojik aygıt niyetine kullandığı, gerçeği karartmaya yemin etmiş
kadrolu elemanlar da burjuva düzenin ideolojik-teorik damgasını taşırlar.
Bu insanlar, şiddeti ve savaşı yaratan siyasi-ekonomik
işleyişi gizleyecek bir çalışma yürütürler. Tüm o yalanları ve iftiraları
yaymak için gazetelerini ve internet sitelerini, o paralı aktivistleri
üzerinden kullanırlar. Kitleleri, halkı, “yağmacı, hırsız, şiddet yanlısı”
olarak niteleyip psikolojik harbe hizmet ederler.
Lâkin devrimci komünistlerin ve halkların burjuvaziye
tarih boyunca dediği şudur: “Önce siz ateş edin, mösyö burjuvazi!”
Burjuvazi ve yardakçıları o tetiği çekeli çok oldu.
Mademki o tetik çekildi, bundan sonra yaşanacak olanlardan devrimci
komünistler, mazlumlar, ezilen ulus ve halklar değil, kendi çıkarları için
haksız savaşları çıkartan emperyalist-kapitalist haydutlar ve onların yerli
işbirlikçileri, kadrolu elemanları, egemenlerin safında yer alan her türden
halk düşmanı sorumludur.
Serkan Yıldırım
4 Mart 2021
0 Yorum:
Yorum Gönder