10 Ekim 2022

, ,

Che Guevara Söyleşisi

Josie Fanon

26 Aralık 1964


11 Aralık 1964 günü Birleşmiş Milletler’de konuşma yaptıktan sonra Che Guevara Afrika’ya gitti. Cezayir ziyareti esnasında Frantz Fanon’un dul eşi Josie Fanon ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşi 26 Aralık 1964 günü Révolution Africaine dergisinde yayımlandı.

* * *

Cezayir ziyaretinizin sebebi nedir?

Ziyaret sebebim çok basit. Birkaç gün içerisinde bir dizi Afrika ülkesine ziyaret gerçekleştireceğim, önce Cezayir’e gelmem gerekiyordu. Ayrıca buradan ayrılmadan önce, elde ettiğimiz imkân dâhilinde, Cezayir hükümeti içerisindeki yoldaşlarımızla uluslararası sorunları ve Afrika’nın sorunlarını tartışmayı düşünüyoruz. Muhtemelen Cezayir’de iki üç kalacağız.

Küba hükümetinin bir bütün olarak Afrika ile ilişkisi konusunda neler söyleyeceksiniz?

Afrika, dünyada varolan her türden sömürüye, emperyalizme, sömürgeciliğe ve yeni sömürgeciliğe karşı mücadele yürütülen tüm sahalar içerisinde en önemlisi olmasa bile, önemli sahalardan birisidir. Afrika’da başarı ihtimali yüksek olduğu gibi, bu kıtada mücadele, birçok tehlikeyle karşı karşıyadır. Olumlu yönlerden bahsedecek olursak, Afrika gençliğinden, sömürgeciliğin halkların zihinlerine kazıdığı nefretten, Afrikalı ile sömürgeci arasında varolan farklılıklar konusunda halkın ulaştığı net bilinçten ve sömürgeciyle onun ülkeleri terk etmesi dışında samimi bir dostluk ilişkisi kurulamayacağına dair inançtan söz edilebilir. Başka olumlu yönlerden de bahsedilebilir: örneğin sosyalist ülkelerin sundukları yardım sayesinde, bugün kimi ülkeler hızla kalkınmaktadır. Öte yandan, belirli koşullarda bazı kapitalist ülkeler de yardım sunmaktadır (ama bu yardımlar konusunda ihtiyatlı olunmalıdır.)

Bizim Afrika için başlıca tehlike olduğunu düşündüğümüz şey, bugün sürekli arttığı görülen, Afrika halkları arasındaki bölünme ihtimalidir. Bir tarafta, emperyalizmin uşakları, diğer tarafta kendilerini uygun yollarla kurtarmaya çalışan bir halk var. Bu tehlikeden korkmamız için somut nedenler mevcut. Ortada, sanayileşmiş ülkeler ile iktisadî açıdan bağımlı ülkeler arasındaki eşitsiz mübadeleler diye bir olgu söz konusu. Bu eşitsiz ilişki, kendisini en vahşi biçimde, sömürgecilikte ortaya koyuyor. Tam bağımsız ülkeler bile kapitalist pazarın hapishanesine tıkılma riskini yaşıyorlar, zira büyük sanayileşmiş ülkeler, yüksek teknoloji sahasında yaşadıkları gelişmeler aracılığıyla, bu esareti dayatma imkânı buluyorlar. Gelişmiş büyük ülkeler, kurtulan ülkeleri mıknatısın demir tozlarını kendisine çekmesinde olduğu gibi, kendisine bağlıyor. Birkaç yıl sonra azgelişmiş ülkelerin sanayileşmiş milletlerin siyasal hegemonyası altına girmelerinin koşulları bir kez daha olgunlaşıyor.

Afrika’da burjuvazinin bugün hâlâ oynayacağı bir rolü olduğuna inanıyoruz. Afrika’daki milli burjuvazinin durumu, onun emperyalizmin vesayetine tümden boyun eğmekten başka seçeneği bulunmayan Latin Amerika’daki milli burjuvazinin durumundan çok farklı. Birçok bağımsız Afrika ülkesinde burjuvazi, başlangıçta gelişme ve “nispeten” ilerici bir rol oynama imkânına sahip. Bu sınıf, “antiemperyalist mücadele” sloganı altında halkı ve sol güçleri bir süreliğine seferber edebilse de burjuvazinin ve onu temsil eden hükümetin sonunda bir açmaza sürüklendiği an kaçınılmaz olarak gelip çatacaktır.

Özü gereği burjuvazinin kitlelerinin yolunu izlemesi mümkün değildir. Ona açık bırakılan tek yol, emperyalizmle işbirliği ve halkın ezilmesidir. Uzun lafın kısası, dünyanın bu bölgesinde var olan kaynaşma sebebiyle Afrika’da büyük imkânlar, aynı zamanda da unutmamamız gereken gerçek tehlikeler olduğu söylenebilir. Hatırdan asla çıkarmamamız gereken, önemli kimi iktisadî sorunlar mevcut. Uluslararası mübadelelerde eşitsiz ilişkiler ülkeleri, emperyalizme taviz vermenin ve kısa süreliğine hizmet ediyormuş gibi göründükleri halkı ezmenin çok kolaylaştığı bir açmaza sürüklüyor.

Size Afrika ülkelerine hangi iktisadî kalkınma yolunun uygun olduğu sorulsaydı, cevabınız ne olurdu?

Küba Sanayi Bakanı olarak tavsiyem ya da daha doğrusu görüşüm sorulsaydı, kalkınma sürecine yeni girmiş olan bir ülkenin ilk dönemde en başta örgütlenmek için çalışması ve pratik sorunlara “kendi kafasını kullanarak” yaklaşması gerektiğini söylerdim. Bu, soyut ve oldukça belirsiz bir görüş gibi görünebilir, ama çok önemli bir şeydir.

Birçok ülkenin bugünden millileştirme politikasını yoğun olarak uyguladığı Afrika kıtasında belirli ürünlerden mahrum olan ülkeler için bu ürünleri üretecek işletmeler açılabilir. Burada karşılıklı yarar sağlama ruhuyla çalışmak esastır; bunun için de birbirini daha iyi tanıyarak, güvene dayalı ilişkiler kurulmalıdır. Başlangıçta bu, çok basit şeylerle sınırlı kalmalıdır. Zaman zaman az sayıda işçi istihdam eden son derece makineleşmiş işletmeler yerine, çok sayıda işçi gerektiren ve çok fazla işsize iş sağlayan küçük işletmeler kurmak gerekebilir. Bazı örneklerde, bir sektörün hızla makineleşmesi gerekirken, başka örneklerde bu şart değildir. Esasında şurası açık ki kalkınma yoluna girmiş olan bir ülkede çoğu sorun tarım ve madencilikten kaynaklanmakla birlikte, her ülkede bu sorunların farklı bir biçimde ortaya konulması ve en başta özel gerçekliklere dikkat edilmesi gerekir. Bu nedenle, tüm Afrika ülkelerine uygulanabilecek genel bir formül sunmak imkânsız.

Sizce Latin Amerika’daki devrimci mücadele konusunda ne tür bakış açıları geliştirilebilir?

Sizin de bildiğiniz gibi, devrimci mücadele, benim asıl ilgilendiğim konu, en büyük tutkumdur. Biz, devrimci mücadelenin çok uzun, çok zor bir mücadele olduğuna inanıyoruz. Tek ülkede devrimin elde edeceği münferit bir zafer, inanılması güç bir şeydir, ama şurası açık ki böylesi bir zaferin imkânsız olmadığı görülmüştür.

Emperyalizm, yıllardır Latin Amerika halklarını örgütlü bir biçimde ezmeye hazırlanıyor. Farklı ülkeleri ezmek için birlikte bir enternasyonal meydana getirdiler. Tam da böylesi bir dönemde Latin Amerika’nın İspanyol boyunduruğundan kurtulmak için verdiği son kavgaya sahne olan Peru’da askerî tatbikatlar düzenleniyor. Peru’nun Ayakuço bölgesinde ABD tarafından düzenlenen tatbikatlara muhtelif ülkeler katılıyor. Bugün bu bölgede doğrudan uygulanacak olan baskı politikaları için hazırlıklar yürütülüyor. Peki, neden bu tatbikatlar, tam da Peru’nun bu dağlık bölgesinde, bu sık ormanlarla kaplı kuşakta yapılıyor? Çünkü Ayakuço, devrimcilerin teşkil ettikleri önemli üs bölgelerine yakın bir yer. Bu anlamda, Ayakuço tesadüfen seçilmiş değil.

Kuzey Amerikalılar, gerilla savaşı meselesine çok kafa yoruyorlar. Bu konuda oldukça ilginç şeyler kaleme aldılar. Tamamen doğru olarak ortaya çıktığı anda tasfiye edilmediği takdirde, gerilla savaşını tasfiye etmenin son derece zor olduğunu kavradılar. Şimdi tüm stratejileri, iki hedef üzerine kurulu: ilk hedef devrimcileri ezme; ikinci hedefse devrimcileri ana kitle tabanından (köylülerden) kopartıp tecrit etmektir. ABD kaynaklı bir belgede Mao Zedung’un kullandığı “Halk arasında devrimciler sudaki balık gibidir” cümlesine yer veriliyordu. Kuzey Amerikalılar, gerillanın gücünün burada yattığını kavradıkları gibi, mücadeledeki sürekliliğe son vermek için her şeyin yapılması gerektiğini de anladılar.

Şurası açık ki tüm bu faktörler mücadeleyi daha da zorlaştırıyor. Devrimi ezmek için kurulan enternasyonal, ortak düşmana karşı proleterler ve köylülerce verilen enternasyonal devrimci mücadelenin kaçınılmaz ve doğal cevabıyla yüzleşecek. Bu sebeple biz, emperyalizme ve yerli müttefiklerine karşı kıtasal mücadeleyi örgütlemeyi öngörüyoruz. Bu cephenin örgütlenmesi uzun zaman alacak; ancak cephe oluştuğunda, emperyalizme çok sert bir darbe indirilecek. Bunun nihai darbe olup olmayacağını bilemem; fakat çok sert bir darbe olacağı kesin. İşte bu nedenle, şu temel ilkeyi öne sürüyoruz: Özgürlük mücadelesi, emperyalizme karşı verilen, sadece savunmayı değil, saldırıyı da öngören bir mücadele olmalıdır.

Bu tespitlere şu hususu da eklemek lazım: ABD’de işçi sınıfının yüksek yaşam standardına sahip olması sebebiyle, ABD toplumunda var olan çelişkileri net bir biçimde göremiyor. ABD işçi sınıfı açısından silik olan bu çelişkiler, idrak edilemez şeylermiş gibi görünüyorlar, bu anlamda işçiler, ABD emperyalizminin kurduğu ziyafet sofrasından dökülen kırıntıları almaya devam ettikçe, sömürü konusunda net bir bilince kavuşamayacaklar.

[Kaynak: Che Guevara Speaks, Pathfinder, 2005, s. 120-124.]

0 Yorum: