“Zinetullah Nuşirevan’a hatıra!
Salih Hacıoğlu,
26 Mayıs 1921, Kırşehir
Hapishanesi Avlusunda”
Salih Hacıoğlu 1880 yılında Trabzon vilâyetinin
Tonya nahiyesine bağlı Orta Mahalle köyünde dünyaya gelir. Bir miktar toprağa
ve küçük bir eve sahip dedesi, orta halli bir köylüdür. Babası Hacıoğlu
Süleyman Ali köy okulunda öğretmen, annesi Katipoğlu Hatice Ali bir köylü
kadını ve ev hanımıdır. Trabzon doğumlu Salih Hacıoğlu, lise eğitimi için
İstanbul’a gelir. Yükseköğrenimini İstanbul’da tamamlayarak 1904 yılında Askerî
Veteriner Enstitüsü’nden mezun olur ve ordudaki görevine veteriner olarak
başlar. İkinci eşi Sabiha Sümbül’den öğrendiğimiz kadarıyla 1905 yılında Baytar
Yüzbaşısı olarak Bağdat’a gider. 1908 yılında Serez’e tayin olur. Abdülhamid’in
baskı dönemine rastlayan öğrenciliği sırasında muhalif fikirlerle tanışmış, Tevfik
Fikret ve Namık Kemal’in eserlerini okumaya başlamıştır. Salih Hacıoğlu,
sonraki beyanlarında 1908 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye olduğunu
vurgular. 31 Mart Vakası’nda başkent İstanbul’daki karşı-devrimci isyanı
bastırmak amacıyla Makedonya’dan yola çıkan Hareket Ordusu’nda yer alsa da
Anayasa Devrimi’nden bir süre sonra siyasal programında değişikliğe gittiği
gerekçesiyle İTC’den ayrılır. Ordudaki veterinerlik görevi nedeniyle farklı
şehirlerde hizmet veren Salih Hacıoğlu’nun Birinci Dünya Savaşı sırasında bir
aralık İstanbul’da bulunan Askerî Baytar Okulu’nda hocalık yaptığı anlaşılıyor.
Savaş sırasında Diyarbakır’da da görev yapan Salih Hacıoğlu savaşın sonunda
binbaşı rütbesine yükselir; Mütareke’yle İstanbul’a geri döner, bir süre sonra
Millî Mücadele’nin karargâhı haline gelen Ankara’ya geçer, burada (oğlu
Lütfi’nin sonraki ifadelerine göre 5. Kolordu’ya bağlı) Veterinerlik Okulu
Hastanesi’nin müdürü olur. Yine ikinci eşi Sabiha Sümbül’ün ifadelerine göre,
Salih Hacıoğlu’nun buradaki talebeleri arasında, daha sonra birlikte siyasal
faaliyet yürüttüğü Affan Hikmet ve Kenan da bulunmaktadır.
Salih Hacıoğlu, Ankara’ya geçtikten bir süre sonra
orada filizlenmekte olan komünist hareketin en önemli unsurlarından biri olarak
ön plana çıkar. Komünist fikirlerle nasıl, nerede ve ne zaman tanıştığı
hakkında kesin bilgilerimiz yok. Ancak (kendi ifadesiyle) tesadüfen yolu
Ankara’ya düşen Şerif Manatov’un, Salih Hacıoğlu’nun komünist harekete aktif
olarak katılmasında önemli bir rol oynadığını söylemek mümkün. Manatov, Molla-Nur
Vahitov’la birlikte Rusya’da Bolşevik Partisi’nin Müslüman Komiserliği’nde
çalışmış[1], Mustafa Suphi’nin bu büro ile ilişkilenmesinde rol almıştır.[2]
Mustafa Suphi liderliğindeki Türk Komünist Teşkilâtı’nın kuruluş sürecinde
önemli bir dönüm noktası olan Temmuz 1918’deki Türk Sol Sosyalistler
Konferansı, Moskova’daki Merkezî Müslüman Komiserliği’nin ev sahipliğinde
toplanmıştır.[3] Ocak 1921 tarihli bir rapora göre, Manatov 1919 yazında
İstanbul’a gelir ancak Bolşevik propaganda yaptığı gerekçesiyle Fransızlar
tarafından tutuklanır. Bu sırada İstanbul’da faaliyet sürdüren Sosyal Demokrat
Fırka’yla (SDF) ilişkili bir grubun da çabasıyla hapisten kaçırılan Manatov,
bir süre Eskişehir’de faaliyet yürüttükten sonra Ankara’ya geçer. Söz konusu
rapora göre Salih Hacıoğlu, Manatov’un Haziran 1920’de verdiği bir konuşmada
hazır bulunur, Manatov’un dile getirdiği fikirleri benimser ve bu ikisi
konferanstan sonra tanışırlar. Salih Hacıoğlu bu sıralarda Vakkas Ferit ile de
benzer bir şekilde tanışır. Salih Hacıoğlu ve Şerif Manatov, Nuri isimli
sosyalist fikirleri benimsemiş bir başka kişiyle birlikte Bolşevik komünist bir
parti kurmayı kararlaştırmıştır. Salih Hacıoğlu bu fikri Vakkas Ferit’e açar.
Ancak Vakkas böyle bir partinin zaten gizlice örgütlenmiş olduğunu belirtir.
Elimizdeki rapora göre Vakkas Ferit’in Bolşevik
teşkilât olarak bahsettiği örgütlenme Yeşil Ordu’dur. Bilindiği gibi, Mayıs
1920’de Anadolu hareketi içinde ortaya çıkan Yeşil Ordu’nun lider kadroları
arasında İttihatçılar önemli bir ağırlığa sahiptir. Yeşil Ordu, esasen,
İttihatçılar arasında Millî Mücadele’nin ilk safhalarında gelişen radikalleşme
eğiliminin önemli bir göstergesidir.[4] Salih Hacıoğlu’nu Yeşil Ordu ve onun
genel sekreteri eski Harput valisi Nâzım (Resmor) ile tanıştıranın, bu
teşkilâtın önde gelen şahsiyetlerinden biri olan Vakkas Ferit olduğunu
görüyoruz. Salih Hacıoğlu, Nuri ve Şerif Manatov’la birlikte Yeşil Ordu’ya
katılsa da bu ilişki uzun soluklu olmaz. Yeşil Ordu Cemiyeti Ankara komitesini
kurmakla görevlendirilen bu ekip, teşkilâtın tüzüğünü yetersiz bulur ve bazı
noktalarda komünist ilkelerle çeliştiğini fark eder. Bunun üzerine Manatov ve
Salih yeni bir program ve tüzük hazırlayarak bunu Vakkas Ferit aracılığıyla
Yeşil Ordu umumî merkezine sunar. Ancak bu yeni program kabul edilmez ve Yeşil
Ordu genel merkezi, Ankara komitesinin faaliyetlerini geçici olarak
durdurmasını ister. Salih Hacıoğlu ve arkadaşları bu isteği yerine getirmeyerek
faaliyetlerine Hafî Komünist Partisi veya Türkiye Bolşevik Komünist Partisi
(TBKP) ismiyle bağımsız olarak devam ederler. Daha önce Yeşil Ordu merkezine
teklif edilen metinler bu partinin program ve tüzüğü haline gelir.
Salih Hacıoğlu’nun genel sekreterliğini yaptığı,
mevcut literatürde Hafî TKP olarak da bilinen TBKP, Yeşil Ordu Cemiyeti ile
ilişki halinde, hatta bu cemiyetin bir kolu olarak ortaya çıkar. Fakat,
sonradan İstanbul SDF’nin sol kanadına mensup Ziynetullah Nevşirvanov’un da
dâhil olduğu bu teşkilât, Ağustos 1920’de Mustafa Suphi liderliğindeki Bakü merkezli
harekete bağlılığını açıklar.[5] Yine de bu gelişme, komünistlerle Yeşil Ordu
çizgisi arasındaki bağların ortadan kalktığı anlamına gelmez. Yeşil Ordu
Cemiyeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde büyük oranda Halk Zümresi isimli
grup tarafından temsil edilmekteydi. Bu grup, 4 Eylül 1920’de Yeşil Ordu genel
sekreteri Nâzım Bey’i Mustafa Kemal’in muhalefetine rağmen Dâhiliye Vekili
seçtirebilecek kadar önemli bir etkiye sahipti, ancak Nâzım Bey hemen 6
Eylül’de istifaya zorlandı ve yerini bu defa Mustafa Kemal’in desteklediği aday
olan Refet Bey aldı. Eylül ayı sonlarında Eskişehir’de faaliyet göstermekte
olan Manatov, aralarında Salih Hacıoğlu’nun kaleme aldığı “Eski Dünya Ne İdi,
Yeni Dünyada Neler Oluyor” isimli broşürün de yer aldığı propaganda belgelerini
halka dağıttığı gerekçesiyle tutuklanır. Manatov sonrasında Ankara’ya
nakledilir ve 6 Ekim’de sınır dışı edilir. 18 Ekim’de Ankara hükümeti
tarafından resmî Türkiye Komünist Fırkası (resmi TKF) kurulur, Yeşil Ordu da
dâhil olmak üzere bu teşkilâtın dışında kalan tüm Bolşevik ve komünist yapılar
yasaklanır. Yeşil Ordu’ya bağlı birçok İttihatçı kadro resmî partiye katılırsa
da, başta Nâzım Bey olmak üzere daha önce Yeşil Ordu’ya dâhil bir başka grup 22
Kasım’da oluşan ve 7 Aralık 1920’de kuruluşu resmileşen Türkiye Halk İştirakiyun
Fırkası’nda (THİF) yer alır. Hafî TKP üyelerinin de yer aldığı THİF’nin
kuruluşunda, 4 Ekim 1920’de Ankara’ya ulaşan ilk Sovyet sefaret heyetinin
başında bulunan Upmal-Angarski önemli bir rol oynar.
Salih Hacıoğlu tüm bu süreçte önemli roller
üstlenir. TBKP’nin genel sekreterliğini yaptığı sırada, Eskişehir’de de
faaliyet göstermektedir ki, TBKP burada sosyalistlerle ve Çerkez Ethem
etrafında öbeklenen grupla da ilişkilenerek dikkate değer bir etkinlik kazanır.
Öyle ki bir aralık parti merkez komitesinin Eskişehir’e taşınması kararı bile
alınır. Salih Hacıoğlu aynı zamanda THİF’nin kuruluş sürecini yönetmek amacıyla
Halk Zümresi ve TBKP temsilcilerinin oluşturduğu komisyonda ve sonrasında
THİF’nin 12 kişilik merkez komitesinde yer alır. Ancak bu yasal partinin ömrü
kısa olur. 1920 yılı Aralık ayı sonlarında patlak veren Çerkez Ethem
ayaklanması partinin sonunu getirir. THİF genel sekreteri (kâtib-i umumî) Salih
Hacıoğlu, 11 Ocak 1921’de, Yeni Dünya’nın
Eskişehir’de yayınlanmasını kutlamak amacıyla Arif Oruç’a gönderdiği bir
telgraf bahane gösterilerek İstiklâl Mahkemesi tarafından tutuklanır. Parti
üyelerini hedef alan tutuklamalar Ocak ayı boyunca devam eder. Nihayet 2 Şubat
1921’de THİF’nin Yeşil Ordu kökenli liderlerinden Nâzım Bey ve Şükrü Bey
partinin kapatıldığını ilan ederler. 9 Mayıs 1921’de neticelenen davada
İstiklâl Mahkemesi, Salih Hacıoğlu’yla birlikte Nâzım Bey ve Ziynettullah
Nevşirvanov’u 15’er sene kürek mahkûmiyetiyle cezalandırır. THİF’nin önde gelen
kadrolarından Hilmi, Abdülkadir, Ahmet, Kenan ve Affan Hikmet de mahkûm edilir.
Salih Hacıoğlu Kırşehir Cezaevi’nde bir süre
tutuklu kaldıktan sonra, TBMM’nin Sovyetler’in de etkisiyle 29 Eylül 1921’de
çıkardığı özel aftan yararlanarak serbest kalan THİF yöneticileri arasında yer
alır. Serbest kaldıktan sonra bir süre THİF’nin taşınan matbaasıyla Kırşehir’de
Kurtuluş isimli bir yayın çıkardığı,
ancak matbaanın geriye alınmasıyla birlikte Ankara’ya döndüğü anlaşılıyor.
Salih Hacıoğlu 18 Mart 1922’de Sovyet sefarethanesinde gerçekleşen Paris Komünü
anma merasimine katılır, burada Sovyet elçisi Aralov ve Komintern temsilcisi
Golman ile bir toplantı yapar, neticede THİF’nin yeniden faaliyete geçmesi
kararı alınır. Mart ayı sonlarında hükümete bu konuda başvuru yapılır ve böylece
THİF’nin ikinci faaliyet dönemi başlar. Nâzım Bey’in parti yönetimine
ağırlığını koyduğu bu dönemde Salih Hacıoğlu partinin merkez komitesinde yer
alsa da, asıl faaliyet yürüttüğü alan Komintern kararıyla Ankara’nın güneyine
kaydırılır. Salih Hacıoğlu’nun Ağustos 1922’ye kadar yürüteceği görev, 6
kişilik bir grubun başında “merkezleri Mersin ve Mardin’de (Mardin, Mezopotamya
için) olmak üzere, Suriye, Arabistan ve Mezopotamya’da bağlantı, propaganda ve
bilgi toplama” faaliyetidir. Onun bu esnada Adana’da işçiler arasında yürütülen
faaliyetlerde de etkili bir rol oynadığı rapor edilmiştir. Ancak Temmuz ayı
sonlarına doğru Salih’in faaliyetleri polis tarafından açığa çıkarıldığı için
THİF Merkez Komitesi’nde de yer alan Komintern temsilcisi Golman, onun parti
kongresi hazırlıklarında yer almak üzere Ankara’ya dönmesini ister.
Ankara hükümeti başlangıçta THİF kongresinin yapılmasına
izin verse de, son anda yabancı delegelerin katılımını sebep göstererek
toplantıyı yasaklar. Kongre yine de 16/17 ve 25/26 Ağustos 1922’de iki oturum
halinde gerçekleşir. Kongre divanına başkan olarak Salih Hacıoğlu getirilir.
Toplantı sırasında yapılan oylamada ikinci turda da olsa Merkez Komitesi üyesi
seçilen Salih Hacıoğlu, belli ki Golman’ın desteği sayesinde, yine THİF’nin
genel sekreteri olur ve 30 Ağustos askerî zaferini takiben TBMM’de yapılan
kutlama törenlerinde partiyi temsil eder. Ancak THİF’nin bu ikinci faaliyet
dönemi de kısa sürer. Çok geçmeden, Temmuz 1922’de iktidara gelen anti-komünist
Rauf Bey hükümeti, THİF’nin kapatılması için harekete geçer. Hükümet 13
Eylül’de bir ültimatom vererek partinin faaliyetlerini durdurmasını ve feshini
ister. THİF bu talepleri reddederek faaliyetlerini sürdürmeye çalışır. Hükümet
bu tutum karşısında bir süre sessiz kalıp hareket geçmediyse de, 19 Ekim
1922’de THİF’yi kapatma kararını uygulamaya koyar ve aynı gün yaklaşık 20
komünist tutuklanır. Ancak Salih Hacıoğlu bu operasyondan kısa bir süre önce 5
Kasım – 5 Aralık tarihleri arasında gerçekleşecek olan Komintern IV. Kongresi’ne
katılmak üzere yola çıkmış ve maceralı bir yolculuktan sonra Ekim ayı
ortalarında Moskova’ya ulaşmış delegelerden biriydi.[6]
Salih Hacıoğlu, Kongre’de İstanbul Komünist Grubu
(İKG) ve THİF delegelerinden oluşan ortak komisyonun başkanlığını üstlenir.
Komisyonun sekreteriyse İKG’den Sadrettin Celâl olur. IV. Kongre’nin Türkiye
açısından aldığı en önemli karar, İKG ve THİF de dâhil olmak üzere Türkiye’de
faaliyet gösteren farklı komünist grupları birleştirecek bir Türkiye Birleşik
Komünist Partisi kurulmasıdır. Bunun için bir Teşkilât Bürosu oluşturulur.
Büronun üyeleri arasında THİF’den Salih Hacıoğlu’nun yanı sıra İKG’den Şefik
Hüsnü ve Beynelmilel İşçiler İttihadı’ndan Vanlı Kazım bulunmaktadır. Teşkilât
Bürosunun dördüncü üyesi Komintern’i temsilen Gafurof/Şarki’dir. Salih Hacıoğlu
Kongre sona erdikten sonra Şarki ile İstanbul’a hareket eder ve bunlar 13 Ocak
1923’te şehre varır. Bu esnada İstanbul Kasım 1922’den beri fiilen Ankara
hükümetinin kontrolü altındadır. Tam ismi Komünist Partisi Muvakkat Merkezî
Teşkilât Bürosu olan dört kişilik kurul bir hafta içinde oluşturulur. Lâkin
Salih Hacıoğlu Mart 1923’te tutuklanır, ardından Ankara’ya sevk edilir ve Ekim
1922’de THİF’ye yönelik operasyon sonucunda cezaevinde tutulanlar arasında
yerini alır. Ayrıca Mayıs ayında İstanbul’da da komünistlere yönelik bir polis
operasyonu gerçekleşir, aralarında Şefik Hüsnü, Vanlı Kazım, Sadarettin Celâl
gibi önemli kadroların yer aldığı 20 kişi tutuklanır. Bunlar Haziran ayı
başlarında serbest bırakılır ve Lozan Antlaşması’nın imzalanmasıyla ilan edilen
genel aftan faydalanırlar Salih Hacıoğlu da 9 Ağustos’ta kendisi için 3,5 aylık
bir mahkûmiyet kararı açıklanmasına rağmen, bu süreyi doldurmuş olduğundan
serbest bırakılır.
Salih Hacıoğlu serbest kaldıktan sonra Komintern’e
gönderdiği 1 Eylül tarihli raporda, basiretsiz davranmakla itham ettiği ve
kendisinin tutuklanmasından sonra İstanbul’u terk ederek Moskova’ya dönen
Gafurof yerine başka bir Komintern temsilcisinin atanması gerektiğini bildirir.
Bundan sonra geçim sorunları yaşadığından ve ayrıca pek de uyum sağlayamadığı
için Teşkilât Bürosu faaliyetlerinin dışında kalır. 1923 yılı içinde,
hapishaneden çıktıktan sonra İstanbul’a gelir ve burada Şark Şimendiferlerinde
biletçi olarak işe başlar, sonrasında Hadımköyü’ne istasyon müdürü olur. İkinci
eşi Sabiha Sümbül’e göre İstanbul’da gizli örgütü bulup merkez komitesinde
çalışmaya başlar. Şefik Hüsnü de 3 Mart 1924 tarihli bir raporunda Salih’in
kendileriyle birlikte İstanbul’da olduğunu, Ankara örgütünün kesin olarak dağıldığını
ve bu teşkilâttan başka bazı kişilerin de kendilerine katıldığını aktarır.
Ayrıca Beynelmilel İşçiler İttihadı (Bİİ) da dağılmış ve örgütün belli başlı
üyelerinin de İstanbul Komünist Grubu’na (İKG) katılmış olduğunu bildirir.
Salih Hacıoğlu 15 Mart 1925’te Akaretler’de Şefik
Hüsnü’nün evinde toplanan TKP Kongresi’ne katılanlar arasındadır ve bu
toplantıda oluşturulan 11 kişilik Merkez Komitesi içinde yer alır. 1923-1925
döneminde çalıştığı Şark Şimendiferleri’nden komünist faaliyetleri nedeniyle
atıldıktan sonra bir tütün fabrikasına girer ve işçiler arasında örgütlenme
faaliyeti yürütür. İstanbul’da sıklıkla takibata uğradığı için zaman zaman
taşraya gitmek zorunda kalan Salih Hacıoğlu’nun bir aralık köylü işlerinden
sorumlu olduğu ve 1926 yılı içinde bir Sovyet bankasında iş bularak uzun süre
Trabzon’da kaldığı anlaşılıyor. Asıl gayesi Karadeniz’de Trabzon-Samsun hattındaki
örgütlenmeyi teftiş etmek olduğu halde karısına bir kooperatif kurduğunu ve bir
sene kadar orada kalacağını yazar. Ancak Salih Hacıoğlu, 15 Mart 1927’de
gerçekleşen Merkez Komitesi toplantısından önce İstanbul’a döner. 10 Nisan 1927
tarihli Merkez Komitesi toplantısında yeniden Teşkilât Bürosu’na alınsa da aynı
yılın Kasım ayında tutuklanan TKP’liler arasındadır. Ocak 1928’de TKP
Davası’nda dört ay hapis cezasına çarptırılır.
Salih Hacıoğlu diğer parti üyeleriyle birlikte
tahliye edildiği sırada TKP, Komintern tarafından oluşturulmuş geçici Muvakkat
Merkez Komitesi’nin yönetimindedir. Geçici komitenin sekreteri İsmail’in Komintern
Doğu Sekreterliği’ne aktardığı kadarıyla, hapisten çıkan kadroların bir
kısmında yılgınlık ve Salih Hacıoğlu da dâhil olmak üzere önceki MK üyeleri
arasında Muvakkat Merkez Komitesi’ne karşı bir hoşnutsuzluk vardır. Salih
Hacıoğlu tahliyeden kısa bir süre sonra, Elektrikçi Nuri ile birlikte yola
çıkarak 12 Mayıs 1928’de Moskova’ya varır. Yanında Komintern’in Doğu ve
Balkanlar Seksiyonu Sekreterliği’ne hitaben yazılmış, yeni sekreter olarak
tayin edildiği belirtilen Bektaş [Hemşinli Mahmut] imzasını taşıyan bir mektup
götürür. Bu mektup, Salih Hacıoğlu dışında, Şevket Süreyya, Hamdi Şamilof ve
Vanlı Kazım’ın daha önce Muvakkat Merkez Komitesi hakkında dile getirdiği
rahatsızlıkları daha sistematik bir biçimde aktarır. 1925 yılında seçilen
Merkez Komitesi’nin, 1927 yılında tutuklananlar özgür kaldıktan sonra yeniden
oluştuğunu ve önceki genel sekreter Asım’ın (Vedat Nedim Tör)
uzaklaştırıldığını vurgular. Dolayısıyla Muvakkat Merkez Komitesi’nin görevleri
son bulmuş olmalıdır. Merkez Komitesi üyeleri, sorumluklarını geçici kurula
değil, ancak bir kongre neticesinde oluşacak yeni bir merkez komitesine
bırakmak niyetindedir. Muvakkat Merkez Komitesi bu öneriyi reddetmiştir. Bu
nedenle, bir uzlaşı noktası olarak, Muvakkat Merkez Komitesi çalışmaya devam ederken,
görevi kongreyi toplamak olan bir teknik kurul oluşturulmalıdır.
Salih Hacıoğlu şahsi dosyasında bulunan 6 Mayıs
1941 tarihli ankette, Muvakkat Merkez Komitesi’nin onayıyla Mayıs 1928’te
siyasî mülteci olduğunu belirtir. Yani bu ifadeye göre Moskova’ya gidişi
Muvakkat Merkez Komitesi’nin onayı dâhilindedir. Beraberinde Moskova’ya
getirdiği mektupta ise, Merkez Komitesi’nin henüz tutuklamalardan önce Salih
Hacıoğlu’nun Türkiye’de bulunmaması kararını almış olduğu belirtilmektedir.
Hemşinli Mahmut’un bundan böyle kullanacağı Bektaş ismiyle imzalanan mektup,
Salih Hacıoğlu geriye dönmeyeceği için Merkez Komitesi’ni temsil etme hakkı
olmadığını özellikle vurgular. Ancak bu ifade, onun “daha sonra partiden ihraç
edilen likidatörlerin” tarafını tuttuğu için ihraç edilmesini engellemez. Salih
Hacıoğlu’nun aslen “‘likidator’ SeKa lağvedildikten sonra provokatör Hamdi
Şamilof ve Şevket Süreyya ile beraber ‘Muvakkat Merkez Komitesi’ne karşı
muhalefete” geçmiş olmakla suçlandığı anlaşılıyor. Salih Hacıoğlu Mayıs 1941
tarihli özgeçmişinde, ihraç kararına olan tepkisini şöyle ifade eder:
“1927’de
üçüncü defa tevkif edildim ve 4 ay hapis cezası giydim. Tahliye edildikten
sonra siyasî mülteci sıfatıyla SSCB’ye geldim (12 Mayıs 1928). Ama, 1929 yılı
başında ben oportünizme kapılmış, muvakkat komitenin izni olmadan SSCB’ye
gitmiş ve Komintern’e TKP MK’nin eski üyeleri tarafından yazılan bir mektup
getirmiş biri olmakla suçlanıp partiden ihraç edildiğimi öğrendim. Ben, elbette
ki, gıyabımda verilen bu kararı kabul etmedim ve EKK’ye üçüncü defa
başvurduktan sonra, 20 Mayıs 1939 tarihinde EKK istinaf dosyamı huzurumda
görüşerek TKP üyeliğimi iade etti.”
Salih Hacıoğlu Sovyetler Birliği’nde bulunduğu
sürecin büyük bir kısmında veterinerlik yaparak yaşar, Azerbaycan Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti’nde bu konuda farklı meslekî görevler üstlenir ve veterinerlik
alanında kitaplar yayınlar. Gerçekten bu süreçte TKP üyeliğinin iadesi talebini
gündemde tutar, bu konuda Enternasyonal Kontrol Komisyonu’na (EKK) başvurular
yapar, Eylül 1929 ve Mayıs 1930’da başvuruları reddedilir, EKK nihayet Mayıs
1939’da Salih Hacıoğlu’nun yaptığı son başvuruyu olumlu değerlendirerek TKP
üyeliğini iade eder. EKK Sekreteri Florin imzalı belge, Salih Hacıoğlu’nu
kendisine isnat edilen suçlamalardan temize çıkarmaktan ziyade, onun ihraç
edilmeden önceki faaliyetlerinin önemine dikkat çekmekte, TKP’nin
kurucularından biri olduğunu vurgulamakta ve TKP’nin sorumlu kadrolarının Salih
Hacıoğlu’nu bir parti düşmanı olarak görmediğini söylemektedir. Ayrıca kendisinin,
1928 yılında Moskova’ya gelmeden önce Muvakkat Merkez Komitesi üyelerinden
birinin onayını almış olması olumlu bir şekilde değerlendirilmektedir.
Salih Hacıoğlu 1940 yılında Türkiye’ye geri
dönerek parti faaliyetlerine katılma talebinde bulunur, KEYK’te TKP temsilcisi
olan İsmail Bilen (Marat) bu talebi olumlu karşılasa da Salih Hacıoğlu’nun
talebi hayata geçirilmez. 1941-1946 yıllarında Moskova’da Ecnebi Dillerde
Neşriyat Evi Türkçe redaksiyonunda tercüman olarak çalışır, Türkçe redaksiyonu
sona erdikten sonra 1949’a kadar Moskova Devlet Üniversitesi’nde ve Askerî
Enstitü’de Türkçe öğretmenliği yapar. Salih Hacıoğlu 1949 yılında ikinci eşi
Sabiha Sümbül’ün kızı Dürdane’nin ölümü üzerine Türkiye’ye dönmek üzere T.C.
Büyükelçiliği’ne başvuru yapınca SSCB İçişleri Bakanlığı tarafından tutuklanır
ve 1 Mart 1950’de 10 yıl hapse mahkûm edilir. Nisan 1954’te eşiyle birlikte
sürgün edildiği Altay ilindeki çalışma kampında kalp yetmezliği sonucu vefat
eder. Salih Süleymanoğlu Haciev 27 Şubat 1956’da aklanır ve SSCB Yüksek
Mahkemesi Askerî Heyeti tarafından alınan bu karar eşi Sabiha Sümbül’e 12
Temmuz 1956 tarihli bir belgeyle bildirilir.
Erden Akbulut
Erol Ülker
Kaynak
Dipnotlar
[1] Paul Dumont, Du Socialisme Ottoman à l’Internationalisme Anatolien, (İstanbul: ISIS,
1997), s. 230.
[2] Şerif Manatov, “Mustafa Subhi Beş Sene Evvel
Moskova’da,” Burhan Tuğsavul (der.) Mustafa
Suphi ve Yoldaşları, 28-29 Ocak 1921’i Unutma, (İstanbul: TÜSTAV Yayınları,
2004), s. 38-40.
[3 George S. Harris, The Origins of Communism in Turkey, (Stanford: Hoover Institution
Publication, 1967), s. 54; Yavuz Aslan, Türkiye
Komünist Fırkası’nın Kuruluşu ve Mustafa Suphi, (Ankara: Türk Tarih Kurumu
Basımevi, 1997), s. 50-59.
[4] Yeşil Ordu hakkında bak. Mete Tunçay ve Erden
Akbulut, Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası
(1920-1923), (İstanbul: Sosyal Tarih Yayınları, 2007), s. 9-17; Emel Akal, Milli Mücadelenin Başlangıcında Mustafa
Kemal, İttihat Terakki ve Bolşevizm, (İstanbul: TÜSTAV Yayınları, 2008), s.
301-311; Fethi Tevetoğlu, Milli Mücadele
Yıllarındaki Kuruluşlar: Karakol Cemiyeti, Türkiye’de İngiliz Muhipleri
Cemiyeti, Wilson Prensipleri Cemiyeti, Yeşilordu Cemiyeti, (Ankara: Türk
Tarih Kurumu Basımevi, 1988), s. 197-260.
[5] Emel Akal, Moskova-Ankara-Londra
Üçgeninde İştirakiyuncular, Komünistler ve Paşa Hazretleri, (İstanbul:
İletişim Yayınları, 2013), s. 129.
[6] Diğer delegeler Ahmet Cevat Emre, Hüseyin Hüsnü, Nuşirevan idi. Ayrıca Kızıl Sendikalar Enternasyonali İçin Mehmet Ali ve Edip, Komünist Gençler Enternasyonali için Nizamettin Nazif ve İsmail Hüsrev Tökin seçilmişti.
0 Yorum:
Yorum Gönder