18 Ocak 2022

Kapitalizm, Yeni Sol, Toplumsal Cinsiyet Endüstrisi


Kapsayıcılık, toplumsal davadan çok, bir iş fırsatıdır. İşinizdeki büyüme oranını en üst düzeye taşımanın vakti geldi.

[DMI Danışmanlık Şirketi]

 

Şu tespiti herkesin duyması gerekiyor: Hiçbiriniz şirketlerin umurunda değilsiniz!

Patronlar dünyasının yeni sloganı, artık “çeşitlilik ve kapsayıcılık”. Bedenin parçalanması sürecinin olağanlaşmasını esas alan programlar ve dil, dünya genelinde şirketler eliyle geliştirilmektedir. Oluşturulmakta olan programlar duygularımıza hitap ediyor, bizi şirketlerin insanları önemsediğine ve sadece toplumun marjinalize edilmiş sektörlerini içeren büyük, mutlu, çeşitli, iş-ailesi yaratmak istediklerine inanmaya ikna etmek gibi bir işleve sahipler. Daha da önemlisi bu programlar, insanların toplumsal bir hayata sahip olduklarına, erkek veya kadın olmadan yaşayabileceklerine inandırmaya çalışıyorlar. Bugüne dek hep göz ardı edilmiş olanlar, nihayet masada kendilerine yer buluyorlar.

Gerçekten de öyle mi?

Amerika'daki yeni özgürlükçü sol, geleneksel yeni solun rahminden çıkan, işçi sınıfını, siyahları ve kadın haklarını önemseyen, daha eşit ve adil bir toplumsal düzenin özlemini çeken sol, artık tanınmaz bir hâlde. Geleneksel soldan gelen kişilerin bildiği sol, artık çok farklı.

Yeni sol, sadece on yıl önce, Wall Street’te devrimci bir hareketin fitilini tutuşturmuş, hayatlarımızı ve gezegenimizi mahveden finans endüstrisine ve tekellere meydan okumayı bilmişti.

Devrimci potansiyele sahip olan bu hareketin enkazının altından, bugünlerde büyük bankalarla aynı yatağa giren başka bir sol çıktı. Bu sol, aynı yatağın üzerinde büyük ilâç tekellerine ve büyük teknoloji şirketlerine yardakçılık ediyor, onların sırtlarını sıvazlıyor.

Bu sol, gösteriler yapıyor, çığlıklar atıyor, medyada kendisine epey yer buluyor, üniversitelerde ve başka kurumlarda koltuk sahibi oluyor, kürsüleri inletiyor, insanların erkek veya kadın olmak zorunda olmadığını, tek ihtiyacın insan hakları olduğunu haykırıp duruyor. Bu masa başında imal edilmiş cinsiyetlerin reklâmını yapma, tanıtma işini ise büyük ilâç tekelleri ve büyük bankalar üstleniyor. Artık tanınmaz bir hâlde olan bu yeni sol, yapıp ettiklerinde zerre tuhaflık bulmuyor.

Görünüşte özel insan haklarına ihtiyaç duyan bu sözde yeni cinsiyetler, iki cinsliliğin gerçek olmadığı, insanın bir cinsiyet yelpazesinde var olduğu anlatısını temel alıyor. Cinsiyet endüstrisi kendisini buradan var ediyor. 2026 yılı itibarıyla ilgili endüstrinin sadece sağlıklı cinsel organlarla ilgili ameliyatlar üzerinden milyarlarca dolarlık bir kâra sahip olacağı öngörülüyor. Bu sektörün reklâmlarından elde edilecek kâr da dikkate alındığında cinsiyet endüstrisinin epey kazanç getiren bir saha olduğunu söyleyebiliriz.

Sol, cinsiyet denilen sahada ortaya çıkan yeni pazarların iğvasına nasıl kapıldı? Her daim “özgürlük” diye çığlık atan sol, şirketlerin, gençlerin ve çocukların bedenlerinden kâr elde edebilmek adına insan haklarına vurgu yapmalarındaki tutarsızlığı dillendirmeye neden cesaret edemedi?

Şirketler, derimizin rengine bakmaz. İster deri rengimiz yüzünden eziliyor olalım, ister bir Eskimo kulübesinde veya bir kartondan evde yaşayalım, hâlimizi zerre umursamaz. Buzdağları eriyormuş, Fukuşima’da nükleer santral milyonlarca tonluk radyoaktif atığı okyanusa boşaltıyormuş, yaptığı işlerin maliyetini başkalarının sırtına yükler ve bu tür konuları asla dikkate almaz.

Bu gerçeği sol da gayet iyi biliyor. Peki ama şirketlerin insanların kimliğini asla umursamadıklarını neden anlamıyor? Şirketlerin kimliklerin yeni pazarlar oluşmasını sağlayıp sağlamadığına baktığını neden görmüyor?

Şirketlerin Siyahların Hayatı Önemlidir, LGBT A.Ş. ve her ikisinin birleştirilmesi üzerinden oluşan “Siyah Transların Hayatı Önemlidir” sloganı konusunda kitleler nezdinde duyarlılık oluşturmaya dönük çaba harcamasının ve duyarlılık pozu kesmesinin sebebi, kârdır.

Her küçük reklâm sloganı, her kelime, insanlığın giderek artan alt kategorilere bölünmesine, o alt kategorinin pazarlanmasına dönük adımın önemli bir parçası olarak, özenle seçilir. Her şey şirketlerin kâr-zarar hesaplamalarına göre belirlenir. “Toplumsal cinsiyet kimliği” üzerine kurulu bedensizleştirme hareketinin siyah Amerikalılar için yurttaşlık hakları talep eden harekete çok fazla benzediğine veya LGBT hareketiyle bir rabıtası olduğuna bizi ikna edebilirlerse, bizi doğrudan koruma söyleminin kapısına bağlama imkânına kavuşacaklar. Dahası, eğer daha çok Amerikalı siyahı deli saçması bir fikir olan bu bedensizleştirme söylemine ikna edebilirlerse bize satmaya, yutturmaya çalıştıkları birçok yalan ve vehim sağlam bir zemine kavuşacak.

Neyse ki bugüne dek işler hiç de onların istediği gibi gitmedi. Siyahî gençleri avuçlarına almaya dönük tüm girişimleri ve bu gençleri hedef alan, şirketler eliyle yürütülen propaganda faaliyetlerine rağmen siyahî gençler “toplumsal cinsiyet kimlikleri” konusunda çığlıklar atmıyor, çapraz cinsiyet hormonları konusunda yaygara kopartmıyor.

Sol, şirketlerin insanları zerre umursamadığını biliyor. İşçi sınıfı da biliyor. Wall Street’i İşgal Et hareketinin bu denli hızlı gelişme kaydetmesinin sebebi, bu bilinçti. On yıl önce, Brooklyn Köprüsü'nü geçerken, finans sektörünün üzerimizdeki baskısını protesto etmek için hayatın her kesiminden kırk bin insanla Dünya Ticaret Merkezi’ne bu bilinçle yürümüştük.

Şimdi aynı insanlar, pembe, mavi ve beyaz bayraklar sallayıp insanlığın tıbbi kimliklerden özgürleşmesi gerektiğine dair sloganlar atıyorlar, bir kısmı da yaşamak için gidip göbek kordonlarını tekno-medikal kompleksin eşiğine bağlıyor.

Kapitalizmin nasıl işlediğine dair özlü ve kolayca anlaşılır bir açıklama için, sizi ömrü boyunca aktivist ve anti-kapitalist olan Stephanie McMillan’ın çalışmalarını incelemeye davet ediyorum. McMillan, şirketlerin küresel pazarda rekabet etmek için nasıl kurulduğunu rahat anlaşılır bir dilde açıklıyor:

“İnsanları kârdan daha fazla önemsemek, şirketlerin bu sistem içindeki konumunu ve kendi geçim kaynaklarını tehlikeye atacaktır.”

Şirketler âleminin başını çekenler, en büyük servete sahip olanlardan oluşur. Bu şirketler, hayatta kalmak için sadece sömürülecek bir işçi sınıfına ihtiyaç duymazlar, aynı zamanda zenginliği aşağıdan yukarıya doğru emmek zorundadırlar. Zenginlik küçük bir azınlık için üretilir, kitlelere ise daha azı kalır ve bu kalan miktar giderek küçülür, böylece yoksul kitleler hep altta kalır.

Birleşmiş Milletler’in sunduğu istatistikî verilere göre dünya genelinde hüküm süren kriz en çok da kadınları vurmuştur. Tüm dünyada her gün tek kuruş almadan bakım hizmeti veren kadınların toplam çalışma süresi 12,5 milyar saattir. Bu emek, her yıl dünya ekonomisine 10,8 trilyon dolarlık bir katkı sunmaktadır. Yakında bu tür istatistikî verileri içeren raporlar tüm dünya genelinde gerçek bir ölçüt olmaktan çıkacak, zira şirketlerin kurduğu yeni toplumsal cinsiyet rejiminde kadınlar için hazırlanan istatistiklere erkekler de dâhil edilecek.

Artık giderek kamusallaşmış, oligarşik bir gulagda yaşıyoruz. Toplumlarımız, bedensizliğe dayalı bir erkek fetişinin kabulüne ve normalleştirilmesine kapı aralıyor. Sivil toplum ve şirketler, cinsellik temelli bir psikodrama kaleme alıyor ve bu, tümüyle kâr için sahneleniyor. Öte yandan insanlar, kelimenin tam anlamıyla parçalara ayrılıyor, böylelikle birileri pazarda satacak daha fazla kimliğe sahip oluyorlar.

Bizi tekeller yönetiyor. O tekellerin ardındaki milyarderler, medya aracılığıyla bizi propaganda bombardımanına tabi tutuyorlar. Bu sebeple artık hiçbirimiz, gerçek haberle yalan haber arasındaki farkın ne olduğunu bilmiyoruz. Aynı şekilde, erkekle kadın arasındaki fark da siliniyor, onların da ne olduğunu bilmiyoruz, zamanla bir tek cinsiyetin kalıbına uymamayı öğreniyoruz.

Sosyal medyadaki veya reklâmlardaki kişilerin gerçek mi yoksa bilgisayar tarafından mı oluşturulduğunu bilmiyoruz. Bizi boğan ve şirketler eliyle üretilen tüm yanılsamalar ve vehimler dışında düşünen herkes bir biçimde cezalandırılıyorlar. Bu kişiler kontrol altında tutuluyorlar veya sözleri sansürleniyor.

Nasıl oluyorsa bu yeni sol, tüm doğayı sömürgeleştiren bu korkunç tekellerin birden yol yordam değiştirdiğine ve insanları önemsemeye, umursamaya başladığına ikna oldu. Aslında tekellerin tek önemsediği, değer verdiği şey, hayırsever kurumların fonları, şirketlerden akan nakit para ve teknoloji-tıp kompleksi eliyle imal edilen yeni muhayyel cinsiyetler.

Will Meyer, Business Insider’ın kısa süre önce yayınlanan sayısında marjinal kesimleri önemsiyormuş pozu kesen şirketlerdeki duyarcılıkta saklı olan ikiyüzlülüğü ifşa ediyor:

“IBM ve Microsoft, emniyet teşkilâtlarına artık yüz tanıma yazılımı satmayacağını söyledi. İki şirket, bu açıklama dâhilinde, Soros’un desteklediği Siyahların Hayatı Önemlidir hareketinin yanında olduğunu açıkladı. Oysa iki şirket de siyahların ve Latinlerin hayatlarını karartan ceza sistemine yatırım yapmaya devam ediyor.”

Çeşitliliği ve kapsayıcılığı birer mal gibi halka satmak o kadar büyük bir iştir ki, diğer şirketlere onu nasıl etkili bir şekilde pazarlayacaklarını öğreten şirketler var. Kapitalizmin işleyişi dâhilinde cinsiyet sömürgeleştiriliyor, buradan da insanlık parçalanıyor. Her şey küçük küçük parçalara ayrılıyor ve her bir parça pazara çıkartılıyor. Eskiden iyileşmemize yardımcı olacak bir tek aile hekimimiz varken bugün akciğer kanserinden ayak tırnağı mantarına kadar her şeyi tedavi edecek çok sayıda uzmanımız var. Eskiden iki ayrı cinsiyete sahipken bugün cinsiyeti yapısöküme uğratan tıbbi kimlikler var ve bu kimlikler yeni pazarlar yaratmak için bize zorla dayatılıyorlar.

Serveti olanlar kendileri için daha fazla servet meydana getirirken, servete, toprağa veya mallara erişimi olmayan alttakiler, emeklerini giderek daha az paraya satmak zorunda kalıyorlar. Servet, mallar ve toprak, hep birlikte şirketlerin avuçlarına akıyor. Akışın miktarı azalınca sıra cinsiyete geliyor. Görünen o ki posasını çıkartana dek onun da yağını çıkartıp ekmeklerine sürecekler. Buna karşı yapılacak tek şey, direniş bayrağını yükseltmek ve tekellerin yol açtığı tahribattan geriye kalanlara sahip çıkmaktır.

Jennifer Bilek
22 Eylül 2021
Kaynak

0 Yorum: