Kapitalizm, Yeni Sol, Toplumsal Cinsiyet Endüstrisi
“Kapsayıcılık, toplumsal
davadan çok, bir iş fırsatıdır. İşinizdeki büyüme oranını en üst düzeye taşımanın
vakti geldi.” [DMI Danışmanlık Şirketi]
Şu
tespiti herkesin duyması gerekiyor: Hiçbiriniz şirketlerin umurunda değilsiniz!
Patronlar
dünyasının yeni sloganı, artık “çeşitlilik ve kapsayıcılık”. Bedenin parçalanması
sürecinin olağanlaşmasını esas alan programlar ve dil, dünya genelinde şirketler
eliyle geliştirilmektedir. Oluşturulmakta olan programlar duygularımıza hitap
ediyor, bizi şirketlerin insanları önemsediğine ve sadece toplumun marjinalize
edilmiş sektörlerini içeren büyük, mutlu, çeşitli, iş-ailesi yaratmak
istediklerine inanmaya ikna etmek gibi bir işleve sahipler. Daha da önemlisi bu
programlar, insanların toplumsal bir hayata sahip olduklarına, erkek veya kadın
olmadan yaşayabileceklerine inandırmaya çalışıyorlar. Bugüne dek hep göz ardı
edilmiş olanlar, nihayet masada kendilerine yer buluyorlar.
Gerçekten
de öyle mi?
Amerika'daki
yeni özgürlükçü sol, geleneksel yeni solun rahminden çıkan, işçi sınıfını,
siyahları ve kadın haklarını önemseyen, daha eşit ve adil bir toplumsal düzenin
özlemini çeken sol, artık tanınmaz bir hâlde. Geleneksel soldan gelen kişilerin
bildiği sol, artık çok farklı.
Yeni
sol, sadece on yıl önce, Wall Street’te devrimci bir hareketin fitilini
tutuşturmuş, hayatlarımızı ve gezegenimizi mahveden finans endüstrisine ve
tekellere meydan okumayı bilmişti.
Devrimci
potansiyele sahip olan bu hareketin enkazının altından, bugünlerde büyük
bankalarla aynı yatağa giren başka bir sol çıktı. Bu sol, aynı yatağın üzerinde
büyük ilâç tekellerine ve büyük teknoloji şirketlerine yardakçılık ediyor, onların
sırtlarını sıvazlıyor.
Bu
sol, gösteriler yapıyor, çığlıklar atıyor, medyada kendisine epey yer buluyor,
üniversitelerde ve başka kurumlarda koltuk sahibi oluyor, kürsüleri inletiyor,
insanların erkek veya kadın olmak zorunda olmadığını, tek ihtiyacın insan
hakları olduğunu haykırıp duruyor. Bu masa başında imal edilmiş cinsiyetlerin
reklâmını yapma, tanıtma işini ise büyük ilâç tekelleri ve büyük bankalar
üstleniyor. Artık tanınmaz bir hâlde olan bu yeni sol, yapıp ettiklerinde zerre
tuhaflık bulmuyor.
Görünüşte
özel insan haklarına ihtiyaç duyan bu sözde yeni cinsiyetler, iki cinsliliğin gerçek
olmadığı, insanın bir cinsiyet yelpazesinde var olduğu anlatısını temel alıyor.
Cinsiyet endüstrisi kendisini buradan var ediyor. 2026 yılı itibarıyla ilgili
endüstrinin sadece sağlıklı cinsel organlarla ilgili ameliyatlar üzerinden
milyarlarca dolarlık bir kâra sahip olacağı öngörülüyor. Bu sektörün
reklâmlarından elde edilecek kâr da dikkate alındığında cinsiyet endüstrisinin epey
kazanç getiren bir saha olduğunu söyleyebiliriz.
Sol,
cinsiyet denilen sahada ortaya çıkan yeni pazarların iğvasına nasıl kapıldı? Her
daim “özgürlük” diye çığlık atan sol, şirketlerin, gençlerin ve çocukların
bedenlerinden kâr elde edebilmek adına insan haklarına vurgu yapmalarındaki tutarsızlığı dillendirmeye neden cesaret edemedi?
Şirketler,
derimizin rengine bakmaz. İster deri rengimiz yüzünden eziliyor olalım, ister bir
Eskimo kulübesinde veya bir kartondan evde yaşayalım, hâlimizi zerre umursamaz.
Buzdağları eriyormuş, Fukuşima’da nükleer santral milyonlarca tonluk radyoaktif
atığı okyanusa boşaltıyormuş, yaptığı işlerin maliyetini başkalarının sırtına yükler
ve bu tür konuları asla dikkate almaz.
Bu
gerçeği sol da gayet iyi biliyor. Peki ama şirketlerin insanların kimliğini asla
umursamadıklarını neden anlamıyor? Şirketlerin kimliklerin yeni pazarlar
oluşmasını sağlayıp sağlamadığına baktığını neden görmüyor?
Şirketlerin
Siyahların Hayatı Önemlidir, LGBT A.Ş. ve her ikisinin birleştirilmesi üzerinden
oluşan “Siyah Transların Hayatı Önemlidir” sloganı konusunda kitleler nezdinde
duyarlılık oluşturmaya dönük çaba harcamasının ve duyarlılık pozu kesmesinin
sebebi, kârdır.
Her
küçük reklâm sloganı, her kelime, insanlığın giderek artan alt kategorilere
bölünmesine, o alt kategorinin pazarlanmasına dönük adımın önemli bir parçası
olarak, özenle seçilir. Her şey şirketlerin kâr-zarar hesaplamalarına göre
belirlenir. “Toplumsal cinsiyet kimliği” üzerine kurulu bedensizleştirme
hareketinin siyah Amerikalılar için yurttaşlık hakları talep eden harekete çok
fazla benzediğine veya LGBT hareketiyle bir rabıtası olduğuna bizi ikna
edebilirlerse, bizi doğrudan koruma söyleminin kapısına bağlama imkânına kavuşacaklar.
Dahası, eğer daha çok Amerikalı siyahı deli saçması bir fikir olan bu
bedensizleştirme söylemine ikna edebilirlerse bize satmaya, yutturmaya
çalıştıkları birçok yalan ve vehim sağlam bir zemine kavuşacak.
Neyse
ki bugüne dek işler hiç de onların istediği gibi gitmedi. Siyahî gençleri
avuçlarına almaya dönük tüm girişimleri ve bu gençleri hedef alan, şirketler
eliyle yürütülen propaganda faaliyetlerine rağmen siyahî gençler “toplumsal
cinsiyet kimlikleri” konusunda çığlıklar atmıyor, çapraz cinsiyet hormonları
konusunda yaygara kopartmıyor.
Sol,
şirketlerin insanları zerre umursamadığını biliyor. İşçi sınıfı da biliyor. Wall
Street’i İşgal Et hareketinin bu denli hızlı gelişme kaydetmesinin sebebi, bu
bilinçti. On yıl önce, Brooklyn Köprüsü'nü geçerken, finans sektörünün
üzerimizdeki baskısını protesto etmek için hayatın her kesiminden kırk bin insanla
Dünya Ticaret Merkezi’ne bu bilinçle yürümüştük.
Şimdi
aynı insanlar, pembe, mavi ve beyaz bayraklar sallayıp insanlığın tıbbi kimliklerden
özgürleşmesi gerektiğine dair sloganlar atıyorlar, bir kısmı da yaşamak için
gidip göbek kordonlarını tekno-medikal kompleksin eşiğine bağlıyor.
Kapitalizmin
nasıl işlediğine dair özlü ve kolayca anlaşılır bir açıklama için, sizi ömrü
boyunca aktivist ve anti-kapitalist olan Stephanie McMillan’ın çalışmalarını
incelemeye davet ediyorum. McMillan, şirketlerin küresel pazarda rekabet etmek
için nasıl kurulduğunu rahat anlaşılır bir dilde açıklıyor:
“İnsanları kârdan daha
fazla önemsemek, şirketlerin bu sistem içindeki konumunu ve kendi geçim
kaynaklarını tehlikeye atacaktır.”
Şirketler
âleminin başını çekenler, en büyük servete sahip olanlardan oluşur. Bu
şirketler, hayatta kalmak için sadece sömürülecek bir işçi sınıfına ihtiyaç
duymazlar, aynı zamanda zenginliği aşağıdan yukarıya doğru emmek zorundadırlar.
Zenginlik küçük bir azınlık için üretilir, kitlelere ise daha azı kalır ve bu
kalan miktar giderek küçülür, böylece yoksul kitleler hep altta kalır.
Birleşmiş
Milletler’in sunduğu istatistikî verilere göre dünya genelinde hüküm süren kriz
en çok da kadınları vurmuştur. Tüm dünyada her gün tek kuruş almadan bakım
hizmeti veren kadınların toplam çalışma süresi 12,5 milyar saattir. Bu emek,
her yıl dünya ekonomisine 10,8 trilyon dolarlık bir katkı sunmaktadır. Yakında bu
tür istatistikî verileri içeren raporlar tüm dünya genelinde gerçek bir ölçüt
olmaktan çıkacak, zira şirketlerin kurduğu yeni toplumsal cinsiyet rejiminde kadınlar
için hazırlanan istatistiklere erkekler de dâhil edilecek.
Artık
giderek kamusallaşmış, oligarşik bir gulagda yaşıyoruz. Toplumlarımız,
bedensizliğe dayalı bir erkek fetişinin kabulüne ve normalleştirilmesine kapı
aralıyor. Sivil toplum ve şirketler, cinsellik temelli bir psikodrama kaleme
alıyor ve bu, tümüyle kâr için sahneleniyor. Öte yandan insanlar, kelimenin tam
anlamıyla parçalara ayrılıyor, böylelikle birileri pazarda satacak daha fazla kimliğe
sahip oluyorlar.
Bizi
tekeller yönetiyor. O tekellerin ardındaki milyarderler, medya aracılığıyla
bizi propaganda bombardımanına tabi tutuyorlar. Bu sebeple artık hiçbirimiz,
gerçek haberle yalan haber arasındaki farkın ne olduğunu bilmiyoruz. Aynı
şekilde, erkekle kadın arasındaki fark da siliniyor, onların da ne olduğunu
bilmiyoruz, zamanla bir tek cinsiyetin kalıbına uymamayı öğreniyoruz.
Sosyal
medyadaki veya reklâmlardaki kişilerin gerçek mi yoksa bilgisayar tarafından mı
oluşturulduğunu bilmiyoruz. Bizi boğan ve şirketler eliyle üretilen tüm
yanılsamalar ve vehimler dışında düşünen herkes bir biçimde
cezalandırılıyorlar. Bu kişiler kontrol altında tutuluyorlar veya sözleri
sansürleniyor.
Nasıl
oluyorsa bu yeni sol, tüm doğayı sömürgeleştiren bu korkunç tekellerin birden
yol yordam değiştirdiğine ve insanları önemsemeye, umursamaya başladığına ikna
oldu. Aslında tekellerin tek önemsediği, değer verdiği şey, hayırsever kurumların
fonları, şirketlerden akan nakit para ve teknoloji-tıp kompleksi eliyle imal
edilen yeni muhayyel cinsiyetler.
Will
Meyer, Business Insider’ın kısa süre önce yayınlanan sayısında marjinal
kesimleri önemsiyormuş pozu kesen şirketlerdeki duyarcılıkta saklı olan
ikiyüzlülüğü ifşa ediyor:
“IBM ve Microsoft, emniyet
teşkilâtlarına artık yüz tanıma yazılımı satmayacağını söyledi. İki şirket, bu
açıklama dâhilinde, Soros’un desteklediği Siyahların Hayatı Önemlidir
hareketinin yanında olduğunu açıkladı. Oysa iki şirket de siyahların ve Latinlerin
hayatlarını karartan ceza sistemine yatırım yapmaya devam ediyor.”
Çeşitliliği
ve kapsayıcılığı birer mal gibi halka satmak o kadar büyük bir iştir ki, diğer
şirketlere onu nasıl etkili bir şekilde pazarlayacaklarını öğreten şirketler
var. Kapitalizmin işleyişi dâhilinde cinsiyet sömürgeleştiriliyor, buradan da
insanlık parçalanıyor. Her şey küçük küçük parçalara ayrılıyor ve her bir parça
pazara çıkartılıyor. Eskiden iyileşmemize yardımcı olacak bir tek aile
hekimimiz varken bugün akciğer kanserinden ayak tırnağı mantarına kadar her
şeyi tedavi edecek çok sayıda uzmanımız var. Eskiden iki ayrı cinsiyete sahipken
bugün cinsiyeti yapısöküme uğratan tıbbi kimlikler var ve bu kimlikler yeni
pazarlar yaratmak için bize zorla dayatılıyorlar.
Serveti
olanlar kendileri için daha fazla servet meydana getirirken, servete, toprağa
veya mallara erişimi olmayan alttakiler, emeklerini giderek daha az paraya
satmak zorunda kalıyorlar. Servet, mallar ve toprak, hep birlikte şirketlerin
avuçlarına akıyor. Akışın miktarı azalınca sıra cinsiyete geliyor. Görünen o ki
posasını çıkartana dek onun da yağını çıkartıp ekmeklerine sürecekler. Buna karşı
yapılacak tek şey, direniş bayrağını yükseltmek ve tekellerin yol açtığı tahribattan
geriye kalanlara sahip çıkmaktır.
Jennifer Bilek
22 Eylül 2021
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder