Yılbaşı günü CHP bir reklâm filmi yayınladı. Filmde
eski oltasıyla balık tutan adama kızı, “bu 19 yıllık oltayı artık değiştir”
diyordu. Film, yeni oltasıyla evine dönen adamın görüntüsüyle sona eriyordu.
Bu film, AKP’siz AKP döneminin tanıtımı için
çekilmiştir. Nevşin Mengü’nün Kılıçdaroğlu’nun aday olacağına, yeni hükümette
dışişlerine Davutoğlu’nun, ekonomiye Ali Babacan’ın görevlendirileceğine dair
Twitter notu, bu filmin senaryosuna uygundur. “Nobran, kaba, hadsiz” Erdoğan,
devlete ve sermayeye yakışmadığı için gitmeli, düzen olduğu gibi devam
etmelidir. Akşener’in “Biz projeye değil, talana karşıyız” lafı da aynı yerde
durmaktadır. Herkes, yağma ve talandan memnundur, sadece payını artırmanın
peşindedir.
ÖDP, TKP gibi yapılar, CHP’deki sağcılaşma karşısında
CHP tabanındaki rahatsızlığı örgütleme, bu kitleyi yeniden CHP rejimine bağlama
derdindedirler. Başka bir önerileri yoktur. “Sosyalizm” veya “sol” dedikleri,
sağa bulaşmamış temiz CHP’den ibarettir. Temiz CHP, küçük burjuvanın ütopyası,
rüyası, ona savrulmuş oltadır.
Bir TV programına Alper Taş katılır, program boyunca
sadece Kılıçdaroğlu’nun “haramzade” lafını kullanmasını eleştirir. Başkanının
asgari ücrete onay vermesine, kur politikasına, merkez bankası politikasına,
sermayeye dair politikasına tek laf etmez. Sadece din ve millete atıfta
bulunmasından rahatsız olunmuştur. Devletin ve sermayenin başını okşamasını,
kendisini görmesini isteyen bu tür solcuların kimseye hayrı olamaz.
Bu solculuk, kayıkçı dövüşüne laf edemez. Yaşanan
kayıkçı dövüşünde CHP, Sivas Kongresi’nde ekseriyeti teşkil eden ve Amerikan
mandacılığını savunan delegelerin çizgisine gelmiştir. Bugün mandacılık, CHP
demektir. O, sermayenin bölgesel ve yerel niyetlerini, planlarını uygulama
işine aday olduğunu ortaya koymuştur. Solcular, sermayenin özgürlük ve
sosyalizm getireceğine ikna olmuşlardır.
* * *
“İşçi önderi” diye reklâmı yapılan kimi kişilerin
TÜSİAD solculuğu ifa ettiği görülmelidir. Bunların bugün pandemi, servet
transferi, yasaklar konusunda çark etmesine aldanılmamalıdır. Bu kişiler, iki
yıl boyunca sermayenin programına uygun solculuk ifa etmişlerdir. Yaptıkları,
sadece emekçi halkı, sermayenin ve devletin emirlerine uygun bir kıvama
getirmekten ibarettir. Bugün başka şeyler söylemeleri, kapanmayı, aşıyı ve
maskeyi savunmuş olmalarına rağmen bugün başka bir konum almaları, onların
“görevli” olduklarının delilidir. Bu kişiler, kitleleri uyutma, sermaye ve
devlet için uygun kıvama getirme görevini üstlenmişlerdir.
Neticede CHP içinde bir kriz yaşanır, CHP AKP
karşısında koz kaybeder, hemen bu kişiler “işçiler, Ankara’ya yürüyoruz!”
derler. CHP’de sorun yaşanır, bu kişilerin elindeki sendikalar “haydin greve!”
diye bağırırlar. Ama ertesi gün bu horoz gibi havalananlar, tavuk gibi yere
çakılırlar. Boşa sallanan yumruğun sınıf hareketine verdiği zararı görmezler.
Solculara göre TÜSİAD’ı eleştirenler derhal aforoz
edilmelidir. Her şey Erdoğan’a ve hırslarına bağlanmalı, buradan da CHP
koltukları sıcak tutulmalıdır. TÜSİAD, muhafaza ve müdafaa edilmek zorundadır.
TÜSİAD’ın ve emperyalist vakıfların istediği bir tür solculuk
güçlendirilmelidir. O solculuk, kapanmalara, aşılara, aşı pasaportuna,
baskılara, sermaye transferine, sermaye lehine yaşanan dönüşüme onay
vermektedir.
Bahsi geçen, CHP ile iltisaklı “sosyalistler”, bu tür
solculuğu koruma altına alıyor. Almak zorunda. Çünkü örgütü özel üniversiteleri
ve orada verilen eğitimi övüyor. İşçilere 14 günlük ev izni verilmesi fikrini
savunuyor. Çocuklara aşı vurulmasını istiyor.
Bu tür kişilerin savunduğu, tekellerin emrindeki TTB,
reklâmını yaptığı Alman aşısından istemediği raporları Türkiye’nin ürettiği
aşıdan isteyebiliyor. Kimse de bunda bir gariplik bulmuyor. Herkes,
burjuvazinin hamlelerini bilim denilen kutsal su ile koruma altına almaya
çalışıyor.
Bu tür solcular, işçileri burjuvazinin devletine veya
devletin burjuvazisine kul köle etmek için varlar. Tek işleri, işçileri şu tür
sözlerle oltalamak, kandırmak: “Sizi o burjuvayla aynı masaya oturtacağım, onun
nimetlerinden faydalanmanızı sağlayacağım. Bana destek olun!” Buna da “işçi
çalışması” diyorlar. Bu işçi çalışmasını sonrasında CHP’ye örgütlüyorlar.
“CHP’nin sola engel olmadığını savunuyorlar.” Sınıfın mücadele için önce
“Parti”ye, gerçek bir kudrete, örgütlü bir yumruğa muhtaç olduğu gerçeğinin
üzerini örtüyorlar. Bu minvalde eleştiri yönelttiğinizde ise zorbalığa başvurup
“eleştirileri silin!” diye bağırıyorlar. Oysa bilmiyorlar, Marksizm küçük
burjuva ideolojileriyle mücadele ederek bugüne gelmiştir. Küçük burjuva
ideolojileri, maddi ilişkilerin üzerini örter, kitleleri hayal âlemine mahkûm
eder.
Küçük burjuva ideolojisi, HDP şahsında, emekçi ezilen
Kürd’e “seni o devletle masaya oturtacağım” diyor. Bu masa konusunda aracılık
rolünü üstlenen küçük burjuvalar, o masanın imkânlarının, varlığının reklâmını
yapmış oluyorlar. Böylece ezilenleri devlete, işçileri burjuvaziye
örgütlüyorlar. Çünkü ezilen devletsiz, işçi burjuvasız varolamayacağını
öğreniyor. Kendi kudretini görmüyor. O kudreti görecek gözler kör ediliyor.
İşçiye “burjuva aklı”nı öğütleyenler, o akla muhtaç
olduğunu söyleyenler de aynı şeyi yapıyorlar. Burjuvazinin maddi ve manevi
imkânlarını işçiye reklâm edenler, işçiyi burjuvaya örgütlüyorlar. Bir yandan
da o maddi ve manevi imkânların devrimci eleştirisine ait zemini ortadan
kaldırıyorlar.
* * *
CHP’nin sağa kayması, sağla ilişki kurması sonucu
oluşan gerilimi örgütlemeye çalışıyorlar. ÖDP ve TKP, kendi tabanını bu yalanla
kandırıyor. Yaptıklarının “devrimci” bir iş olduğu konusunda kitlelerini ikna
etmeye çalışıyorlar.
Oysa Devyol ve TKP, nesnel düzlemde bizzat CHP’nin
devleti ve burjuvazisi tarafından kurulmuş yapılar. İki örgütün CHP dışı, CHP
ötesi bir ufku olamaz. Her zaman stepne rolü üstlenir, çatlaklara mastar
olabilir. Tarihsel ve toplumsal düzeyde CHP’yi aşamayan bir iradenin devrim
yapması mümkün değildir, çünkü CHP, “bu ülkede devrim olmasın”cılıktır.
CHP, kendisinin yeni olta olduğunun bilincindedir.
Devlet ve sermayenin işleri yürüsün diye varolduğunu gayet iyi bilmektedir.
CHP’ye onda olmayan anlamlar yükleyen her solcu, işçi sınıfına, halka ve
ezilenlere ihanet etmektedir.
Zaten bugün solculuk, sınıf, halk ve ezilen düşmanı
olmak zorundadır. Bu düşmanlığın bahanesi ise AKP’dir. Pandemi, ekonomik kriz
gibi başlıklarda sol küçük burjuvazi, bu düşmanlık uyarınca hareket etmiştir.
CHP, kendisini allayıp pullamak için AKP’nin, daha
doğrusu Erdoğan’ın her şeyi yaptığını söylemeye mecburdur. Erdoğan da bu
ilişkiden memnundur, o da her şeyi kendisinin yaptığını, o nedenle herkesin
kendisine düşman olduğunu söylüyor. “Dövizi Erdoğan yükseltti” diyorlar,
Erdoğan da “ben indiririm, ne var!” diyor. Her şeyin sorumlusu olarak
gösterilen Erdoğan, kendi kitlesini tahkim ediyor, o kitle de (CHP’liler gibi)
her şeyi Erdoğan’ın yaptığına inanıyor.
“Erdoğan yüzünden ülkeye yabancı yatırımı gelmiyor”
diye ah vah eden “Marksist” iktisatçılar gelen yatırıma ses etmiyorlar, çünkü
nemalandıkları yer orası. Alman vakıflarından beslenenler, Alman aşısına laf
edemiyorlar.
CHP, ÖDP ve TKP’deki solculuk, sağcıların sola dair
bildikleri, düşündükleri kadardır. Amerika’da sağcı bir kişi Obama’ya
“komünist” der, solcu da onu “komünist” diyerek bağrına basar. Sağcı “bunlar
içki içer” der, solcu da içki içmeyi en devrimci, en politik eylem zanneder.
Kendisini sağcının olduğu-olmadığına, sağcının dediğine göre var eder.
Bugün AKP devlet ve sermaye dışı gösteriliyor, onun
devleti ve sermayeyi kirlettiği iddia ediliyor. Bu dışrak, dışsal ve yabancı
unsurun kovulması için herkes herkesle kol kola giriyor. O nedenle Elazığ’daki
yurtta kendi canına kıyan gence solcular tek laf edemiyorlar, çünkü bir iddiaya
göre o tarikat CHP’nin Millet Partisi’ni destekliyor.
“AKP devlet ve sermaye dışı değil, CHP ile birlikte
aynı düzlemde” diyenlere “bu laflarınızı işçiler anlamaz” deniliyor. Kendi
kasıtlı cehaletlerini işçi sınıfına yansıtmaya, oradan meşrulaştırmaya
çalışıyorlar. İşçi sınıfı, bu cehaleti de neye hizmet ettiğini de gayet iyi
biliyor. Bilmesin diye uğraşanlar, kendilerini kandırıyorlar.
* * *
Komünist hareket, Devyol ve TKP geleneği ile
dövüşmeden varolamaz. Bu iki gelenek, CHP’nin devletiyle ve sermayesiyle
iltisaklıdır, asla devrimci olamaz. Devrim olsun isteniyorsa, bu iki gelenekle
hesaplaşılmalıdır.
“Devyol ve TKP”den kasıt, aşağıda, kitle içerisinde,
hayatın kılcal damarlarında ter dökenler değil, ara ve üst kadrolardır. CHP ile
nesnel ilişkiden kaynaklı olarak bu iki geleneğin tepesine her daim CHP’liler
veya CHP’den medet umanlar yerleştirilir. Bu kural asla çiğnenemez.
Devyol kırla, TKP şehirle ilişkisinde CHP’nin
yetemediği yerlere uzanan koldur. Başka bir işlevi olamaz. Devletin sermayesi
ile sermayenin devleti arasındaki ayrışma, bu iki örgüte farklı roller
biçmektedir. Ama her ikisi de tepe kadroları açısından CHP’cidir. “Medeniyet tarikatı”nın
mürididir. Devletin dönüşümünü aklamak birine, sermayenin dönüşümünü aklamak
diğerine düşen bir görevdir. Onlar, devlet ve sermaye arasındaki dönemsel
gerilimler izin verdiği ölçüde solculuk yapabilirler.
İki dönüşümün sunduğu devrimci imkânlara örgütlenmesi
ve devletle sermaye karşıtı mücadeleyi yükseltmesi gereken komünist hareket,
bahsi geçen iki geleneğin dışında ve karşısındadır. Devyol ve TKP geleneği,
mücadelenin ayaklarına takılmış prangalardır.
Oysa mesele, Lenin’in dediği gibi, “cehaletin (küçük
burjuvazinin) saadeti değil, mücadelenin özgürlüğüdür.”[1] Küçük burjuvanın
saadeti, özgürlük yanılsaması ise mücadelenin düşmanıdır. Mücadelenin özgürlüğü
için sınıf, halk ve ezilen denizine sallanan oltalar kırılmalıdır.
Eren Balkır
13 Ocak 2022
Dipnotlar:
[1] V. I. Lenin, “Belediye Sosyalizmi”, İştirakî.
0 Yorum:
Yorum Gönder