10 Temmuz 2021

, ,

Sokak Köpekleri


Hepimiz, pandemi süreciyle birlikte, sokak köpeği olarak görülmeye alışıyoruz. İtiraz etmedikçe daha fazla siniyoruz. Sindikçe köpekleşiyoruz.

Bu devletin bakanı çıkıp Alman görevdaşına, “turistlerin göreceği her insanı aşılama” sözü veriyor. O bakanın ve solcuların doktorları (bilimi), herkesin sokak hayvanları gibi aşı karnesi alması gerektiğini, karnesi olmayanların dışarı çıkmasının yasaklanmasının şart olduğunu söylüyor.

Hepimizin kulağına aşı, hastalık, yetiştirilme süreci ve kimlikle ilgili bilgileri içeren küpeler takılıyor. Bu küpedeki bilgilere ve verilere göre sosyal kredi verilmesi öngörülüyor. Makbul vatandaş fikri, ilmek ilmek örülüyor.

Bugün veganlardaki hayvan dostluğunun, inekleri sevmekle bir alakası yok. Bu dostluk, hepimizi hiyerarşi düşmanlığı çerçevesinde, sokak hayvanı, besi hayvanı statüsüne indirgemekle, onlarla “eşitlemek”le, egemenleri, zenginleri özgürleştirmekle ilgili. Eşitlik-özgürlük ilişkisi, kapitalizmde bu şekilde işliyor.

Veganizm, bu sokak hayvanlığını kılıflandırma, meşrulaştırma, belirli bir zemine oturtma girişimi olarak örgütleniyor. Yoksa veganizm, ağaların paşaların yediği ete, içtiği süte hiç karışmıyor. Hiçbir vegan derneği, “zenginlere gençlerin kanı içirilsin, gençleşsinler” diyen yazılara tek laf etmiyor.

Yıllık ortalama et tüketimi listesine bakıldığında Almanya, İspanya gibi ülkelerde yüz kilo et tüketildiğini görüyoruz. Türkiye’de otuz sekiz kilo. Ama vegan dernekleri, yüz kilo et yiyen ülkelerde değil, zaten et yiyemeyen yerlerde kuruluyor. Bu tür derneklerin yoksula karşı teşkil edilmiş akıncı birlikleri olduğunu görmek gerekiyor.

Egemenler, tekeller, burjuvazi için dünyayı değiştirmeye soyunanlar, başka bir dünya bilgisi takdim ediyorlar. Bu bilgi ise yoksulları, işçileri, ezilenleri hedef alıyor. Elli gram etten alınan kaloriyi ve vitamini ancak beş kilo sebzeden alabilen veganlar, herkesi burjuvazinin istediği düzeye çekmek istiyorlar. Burjuvazinin et yiyebilme hâlini savunacak birer muhafız olarak örgütleniyorlar.

Ahmed Arif’in, “Vurulsam, kaybolsam derim, çırılçıplak, bir kavgada. Erkekçe olsun derim, dostluk da düşmanlık da. Hiçbiri olmaz hâlbuki. Geçer süngüler namluya. Başlar gece devriyesi jandarmanın” dizelerinde bahsini ettiği jandarma, artık feministlerdir.

Erkekçe dostluğa da düşmanlığa da izin vermeyen, erkeklikle mücadeleyi “küresel terörle mücadele”ye bağlayan feministler, efendilerin tayin ettiği ilişkilerin bekçileridir. Artık yoksul emekçi erkeklerin düşmanla erkekçe dövüşmesi, başkalarıyla erkekçe dostluk kurması, yasaklanmıştır. Erkeklik, burjuvazinin cinsiyeti, cinsel zevkleri ve biyopolitik iktidarı adına, yok edilmiştir. O, kirli dünyanın mikrobudur. Kontrol altına alınması gereken virüsüdür. Bu dünyada yan koltuk, hep boş kalmalıdır.

“Dişi tekeller” ile “erkek devletler” arasında kurulan karşıtlık, liberalizmin çevirdiği bir dümendir. Bu karşıtlık üzerine kurulu siyaset, yoksul kadınlara ancak fahişelik önerebilir.

“Seks işçiliği işçiliktir” diyenler, pezevenktir. Yoksul kadınlara “özgür bedenin var, sat onu rahatla” demek, gene solculara düşmüştür. Egemenlerin özgürlüğü adına bu cinsiyet sahası da düzlenmekte, eşitlenmekte, sekiz yaşında çocuklarla cinsel ilişki peşinde olan zenginler, kurtulmaktadır.

Erkekler, İsrail’de bir moda olarak tüketilen, erkeğinin boynuna tasma takıp sokakta gezdirme eyleminin kurbanlarıdır. Bu şiddet, CIA odalarında üretilen akılla uyumludur. Irak işgalinde Arap erkeğini kadını karşısında çırılçıplak edip döven akıl, o erkeğin iradesini kıracağını düşünmektedir. Ama o dişi tekeller, nasıl oluyorsa, erkek devletler olmadan hayatta dahi kalamamaktadırlar. Bilim çalışmalarını batıda bilim karşıtıymış gibi görünen Çay Partisi türünden kuruluşların sahipleri desteklemektedir. Bilimciliğin de bilim karşıtlığının da arkasında aynı güçler vardır.[1]

Bugün LGBT hesaplarında en fazla sosyalist harekete ve Marksizme saldırılmasına kimse şaşırmamalıdır. “Stalinist örgüt”ün üyesi eşcinselin, Stalin’e nefretini kusmasını kimse garipsememelidir. O hesapların arkasındaki güçler, özlerine dönmüşlerdir. Çünkü LGBT dernekleri için hazırlanan fon rehberlerinde birinci sırada, geçmişte faşizmle işbirliği yapmış Ford Vakfı’nın ismi yer alır. Onu, yoksul halkları ezen, sömüren Rockefeller türünden başka vakıflar takip eder. Hiçbir dernek, “bunlar bize niye para veriyor?” sorusunu sormaz. Sol, artık sorgulama melekesini yitirmiş, o fonların ve vakıfların köpeği olmuştur!

Bu açıdan, sosyalist ve Marksistmiş gibi poz kesenlere aldanmamak gerekir. Onlar, pazarlığı öncelikle Stalin düşmanlığı ile açacaklar, “proletarya diktatörlüğü de neymiş ayol!” diye egemenlerle flört etmeye devam edeceklerdir. Bu isimlerin güya adına çalışma yürüttükleri kesimlerle bir alakaları yoktur. Onlar, küresel düzeyde saldırı hâlinde olan liberalizmin askerliğini yapanların üzerindeki kamuflajdan ibarettir.

“İlk kez bir lezbiyen, Bogota belediye başkanı seçilir”, “sokaklarda daha fazla polis görevlendirme vaadinde bulunan bu başkanı övmek, solculara düşer.[2] Dolayısıyla, bu solcuların yakın geçmişte Kolombiya ayaklanması ile ilgili söyledikleri her şey, yalandır. Çünkü solun kendisi, o ayaklanma yaşanmasın diye örgütlenmiştir. Yan yana gelmenin imkânsızlığıdır sol. Artık “başkası cehennemdir”.

Lezbiyen belediye başkanına sevinenler, yeni gayrinizami harbin aparatıdır. Kapitalin tarihsel yürüyüşü, yeni ordulara muhtaçtır. Mesele, o yürüyüşe karşı oluşan kitlelerin devrimine örgütlenmektir.

Eren Balkır
5 Haziran 2021

Dipnotlar:
[1] Curtis White, The Science Delusion, Melville House, 2013.

[2] “Kolombiya’nın Başkentine Lezbiyen Belediye Başkanı”, 28 Ekim 2019, Sendika.

0 Yorum: