Altmışların sonunda Filistin kurtuluş mücadelesine
kendilerini adamış bir grup genç Arap kadın ve erkek, direnişe film çekerek,
Filistinlilerin hayatlarını, umutlarını ve adalet kavgalarını kayıt altına alarak
katkıda bulunmayı seçti. Kurgu ve belgesel alanında çalışmalar yürüten bu insanlar,
Filistin’in hikâyelerini anlatmaya ve yeni bir tür sinema yaratmaya çalıştılar.
Bu grup, Mustafa Ebu Ali, Süleyfa Cedellah ve Hani
Cevheriye tarafından kurulmuştu, ayrıca Hatice Ebu Ali, İsmail Şammut, Refik
Hiccar, Nebihe Lütfi, Fuad Zentut, Jean Chamoun ve Samir Nimr gibi isimleri
içeriyordu. Büyük bir kısmı mülteciydi, Filistin’deki evlerinden uzakta,
sürgünde yaşıyordu.
Bazı Arap arkadaşları onlarla dayanışma ilişkisi içine
girdiler, çalışmalarını adil bir davaya adadılar. Bu insanların çektikleri
filmler, Arap coğrafyasının ve dünyanın birçok noktasında gösterime girdi, ama
Filistin’de hiç gösterilmedi. Bu yönetmenlerin hiçbirisine Filistin’e giriş
izni verilmedi. Filmleri, İsrail diye bilinen yerde, tek bir perdede bile kendisine
yer bulamadı.
Otuz yıldan fazla bir zaman geçti, ama
Filistinliler kendi vatanlarında bu filmleri izleyemediler. 2003’te Filistin’de
düzenlenen Bir Ulusun Düşleri isimli
film festivalinin sanat yönetmenliğini üstlendim. O günlerde bu cesur
yönetmenlerin eserlerini onurlandırmak adına Filistin’in kalbinde, Kudüs’te
festivalin açılışını bu filmlerle yapmanın doğru olacağını düşündüm.
Birkaç yıl bu filmlerin ve yönetmenlerin peşine
düştüm. Kais Zübeyde’yi ancak 2000 yılında bulabildim. Bahsini ettiğim yönetmen
grubunda yer alan Zübeyde, Berlin’de yaşıyor. Filistin: Bir Halkın Kaydı (1984) isimli filmini New York’taki ilk
Filistin filmleri festivalinde gösterme imkânı bulmuştuk. Aynı zamanda editör
olan Zübeyde kameramanlık da yapıyor, ayrıca kendisinin Filistin sineması üzerine
araştırmaları bulunuyor.
1982’de İsrail ordusu Lübnan’ı işgal edince
buradaki Filistin sinemasına ait arşivler de ortadan kayboldu. FKÖ’nün geride
bıraktığı kültürel mirastan kalanlar, bu filmlerle birlikte silinip gitti.
Zübeyde, yıllarca kayıp filmleri aradı. Bulabildiği az sayıda filmi bugün Berlin’deki
arşivinde muhafaza ediyor.
Beyrut’taki Filistin filmleri arşivi 1982’de
kayboldu. Kimilerinin dediğine göre bu filmler imha edildi, kimileri de
filmlerin İsrail ordusunca alıkonduğunu, hâlen bir yerlerde tutulduğunu
söylüyor. Zübeyde, Filistin’deki ilk gösterim için elindeki filmleri hiç
tereddüt etmeden bize verdi.
Seçtiğim iki filmden ilki, Kasım Havval’ın Hayfa’ya Dönüş (1981), diğeri de Mustafa
Ebu Ali’nin Yoklar (1974) idi. İki
filmin de merkezinde bizim sinemamızın tarihi duruyordu.
Gassân Kenefani’nin romanına dayanan ve tümüyle FHKC’nin
Filistin halkından topladığı parayla çekilen Hayfa’ya Dönüş filmi, genelde “Filistin’in ilk kurgu filmi” olarak
anılıyor. Oysa aslında filmin yönetmeni Filistinli değil.
Film için gereken parayı Lübnan’ın kuzeyinde bulunan
mülteci kamplarındaki Filistinliler temin ediyor. Yönetmenin de ifade ettiği
biçimiyle, “mülteci kampları filme sermaye, yardım ve yüreklerindeki coşkuyu
aktarıyor.” Filmin çekimleri Trablus bölgesinde gerçekleştiriliyor. Çekimden üç
ay önce prodüksiyon ekibi, Nahru’l Barid ve Bedevi kamplarında kapsamlı bir
bilinçlendirme çalışması yürütüyor. Meydanlarda, işyerlerinde, hatta Cuma
namazları sonrası camilerde halka bilgi veriliyor. Sadece filmin açılış sahnesi
için her yaştan üç-dört bin figüran bulunuyor, döneme uygun yüz çeşit kıyafet
dikiliyor, Filistinliler kamplardan eski kıyafetlerini, otomobillerini, onlarca
kayığı getiriyor (Lübnanlı balıkçılar kendi teknelerini kiralıyorlar). 23
Ağustos 1981 sabahı “her şey hazır hâle getirildiğinde sanki bir mucize
gerçekleşmiş gibi bir ortam oluşuyor, çünkü film setinin kurulduğu Trablus
limanı, olduğu gibi 1948’deki Hayfa’ya benziyor.”
İkinci film, 1974’te Mustafa Ebu Ali tarafından
çekiliyor. Film ismini, Filistinlilerin olmadığını söyleyen Golda Meir’in
ifadesinden alıyor. İlk Filistinli yönetmenlerden ayrıca FKÖ’nün sinema
bölümünün kurucusu olan Ebu Ali, film çekmeye Süleyfa Cedellah ve Hani
Cevheriye ile birlikte 1968 yılında Ürdün’de başlıyor. Kara Eylül sonrası Ebu
Ali ve diğer isimler Ürdün’den ayrılmak zorunda kalıyorlar, direniş filmlerini
çekmeye Lübnan’da devam ediyorlar.
47 yıllık sürgün hayatının ardından Ebu Ali, Oslo
Anlaşması’nın imzalanması sonrası Filistin’e mülteci olarak dönme imkânı
buluyor. Fakat İsrailliler, Kudüs’ün ilçesi olan memleketi Meliha’da kalmasına,
hatta burayı ziyaret etmesine bile yasak getiriyorlar. Bu sebeple Ebu Ali, 15
kilometre uzaktaki Ramallah’ta yaşamak zorunda kalıyor.
Meliha, 1948 Temmuz’unda saldırıya uğramış bir
yer. Siyonist güçler bölgeyi kısmen imha etmiş. Ebu Ali dâhil tüm halk, göç
etmek zorunda kalmış. Şimdi bu mültecilerin evlerine dönmelerine izin
verilmiyor. Bugün İsrailliler burayı Malcha AVM veya Kenion olarak biliyor.
Ebu Ali sadece Filistin sinemasına değil,
uluslararası sinemaya da önemli katkılarda bulunmuş bir isim. Her daim ruhunun
Filistinli olduğunu söyleyen Jean-Luc Godard’ın ünlü Burada ve Başka Yerde [Ici et
Ailleurs] filminde çalışmış. Ebu Ali, Godard’ı büyük bir yönetmen olarak
anıyor ve onun kendisini sanatına adamış, yaratıcı, hayal gücü yüksek biri
olarak tanımlıyor, ayrıca şu tespiti yapıyor: “İkimizin de derdi, özgürlük
mücadelesi için uygun bir sinema dili bulmaktı.”
Doğal olarak ben de Ebu Ali’nin filminin Kudüs’teki
ilk gösterimine katılmasını istedim. Ebu Ali’nin 15 kilometrelik yolu kat edip Kudüs’e
gelmesine izin vermesi için İsrailli yetkililere izin başvurusu yaptım. İzin verilmedi.
Bir daha izin istedik ama gene verilmedi.
Ne olursa olsun onu getirmeye karar verdik.
Ebu Ali’yi alıp kontrol noktalarından geçirebilmek
için birkaç araba ayarlandı. Bir araba onu alacak, diğeri kontrol noktasına
getirecekti. Yabancı gazeteci olarak Ramallah’ta bulunan bir arkadaşımdan
yolculuk boyunca Ebu Ali’ye eşlik etmesini, aynı zamanda İsrail ordusundan
gelebilecek tehlikeler karşısında onun güvenliğini sağlamasını istedim. Yaşanan
bazı sorunlar yüzünden gecikmeler yaşandı. Yirmi dakika sürecek yolculuk birkaç
saat sürdü. Ebu Ali ve gazeteci arkadaşım bariyerleri geçti, tarlaları,
tepeleri aştı, en nihayetinde Kudüs’e vardı. O an Ebu Ali bir an soluklanıp
şunu söyledi: “Eskiden ‘sanat mücadele içindir’ diyorduk, şimdi ‘mücadele sanat
için’ diyoruz.”
Kudüs’te seyirci ve etkinliği organize edenler,
gergin bir şekilde Ebu Ali’yi bekliyorlardı. Bir gazetecinin yaptığı haberde
dile getirdiği biçimiyle, “belgeselci Ebu Ali, 1974 tarihli Yoklar filminin gösterileceği açılış
gecesine katıldı. Film, Doğu Kudüs’teki Genç Hristiyanlar Derneği’nde kurulan
sinemada gösterildi.” Dernekte gösterim yapmamızın sebebiyse İsrail devletinin
seksenlerdeki ilk intifada esnasında sinema salonlarını kapatmış olmasıydı.
Açılış gecesine katılmak üzere Kudüs’e gelen Ebu
Ali, biraz bitap düşmüş bir hâlde ve ama tüm o ışıltısıyla salona girdi. Ebu
Ali, o kalabalığın içerisinde kendi filmini yirmi yıl sonra izleme imkânı buldu.
Muhtemelen o an aklına, “militan sinema için yeni bir dil geliştirmeye
çalıştığı yetmişli yıllar gelmişti.”
Kudüs’te film izlemek, onun “aklına bile
gelmeyecek bir şeydi.” Şuan altmış üç yaşında olan Mustafa Ebu Ali [1940-30
Temmuz 2009] kendi şehrine yasadışı yollardan ama başı dik bir biçimde
girmişti.
Kasım Havval ve diğer birçok isim gibi Ebu Ali de
Filistin topraklarına ayak basamıyor ama filmi Filistin’e girebildi. Vatanına
dönmesine izin verilmeyen, sürgündeki bir Filistinli yazarın kitabını perdeye
aktaran bu film, bir şehre dönüşün hikâyesini kayıt altına alıyor.
Hayfa’ya
Dönüş filmini izlemenin sahip olduğu
anlam, filmi Kudüs’teki perdede izlediğinizde zerre azalmıyor. Kudüs,
kitaplarımızın yasaklı, tiyatrolarımızın kapalı olduğu, hâlen daha askerî
işgalin nefesini kestiği bir şehir.
O gece sinema salonunda olağandışı
bir ruh hâli hâkimdi. Çekimlerinin üzerinden otuz yıldan fazla bir zaman geçmiş
iki filmi, Filistin direniş sinemasının en önemli iki filmini Filistin’de ilk
kez gösteriyorduk. Filmler nihayet vatanlarına dönmüştü.
Annemarie Jacir
2003
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder