24 Temmuz 2021

,

Reflü


Yirmi beş sene önce Teori ve Politika’nın dayandığı “Taslak Metin”de metnin yazarını bir vakitler eleştirmiş olan H. Fırat’a, mealen, “sen aptalın tekisin, bizim teorimize aklın ermez!” deniliyordu. Bugün aynı dergi, H. Fırat’ın muhteşem analizler yaptığını, önemli teorik katkılar sunduğunu söylüyor. Onun, proleter devrimciliğin burjuva devrimciliğinin ilerletilmesi ve tamamlanması olduğu anlayışını sorguladığına vurgu yapıyor. Oysa TP, proleter devrimciliğe inanmıyor ve tüm Twitter pratiğiyle, onun burjuva devrimciliğinin ilerletilmesi ve tamamlanması olduğunu düşünüyor.

Bu, aslında ördek düdüğü taktiğidir. Ördek avında ördekleri ortaya çıkarmak, tuzağa çekmek için onun sesine benzer ses çıkartan bir düdük çalınır. TP, Kızıl Bayrak’ı tuzağa düşürmek ve avlamak niyetindedir. Bu tasfiyeci operasyon, görülmelidir.

Çünkü içeriği ve biçimi eleştirilmeyi hak etse de örgüt, hasbelkader bir işçi çalışması üzerine kuruludur. Bugün istenilmeyen, işte bu işçi çalışmasıdır. Birileri, işçiyi, kimlik, mağdur, bireysel tercih, kişisel değer, tanınma/kabul derdinde olan ezik birey olmaya indirgeme amacındadır. TP'nin tek gayesi, herkesi kendi Twitter hesabı önünde diz çöktürmektir.

Sınıf mücadelesinin çözülmesi, tasfiyesi, dağıtılması, her zaman olduğu gibi bugün de acil bir meseledir. Patronların işçilerin boynuna onları birbirinden kopartan “sosyal mesafe tasmaları” taktığı koşullarda sol, bunun “komplo” olduğunu söyleyip durur. Çünkü sol da işçi sınıfını sevmez.

O nedenle bir sendika, “gelin ey işçiler, birlikte çalışalım” diye bildiri dağıtan örgüte teslim edilir. ESP, “kitlesini arayan parti” olarak, işçinin dışında kurulan, işçinin haberi olmadan varlığını sürdüren, işçiye yabancı bir sendika örgütlemeyi matah bir şey zanneder. Sendika, işçiye kendisini reklâm etme siyaseti güder. Çünkü ESP, “beton sol” karşısında, hiyerarşiyi ve iktidarı imlediği için, dimdik durmayı sevmeyen, gevrek soldur. O gevreklik, her şeyi gevşetmek, dağıtmak içindir. Önü, bu sebeple açıktır.

“Kitle” denilen şeyse, reformist kimlik siyasetine kul edilmiş “Kürt kitlesi”dir. Oraya bakıp ağzı sulananlar, ellerini ovuşturanlar, tüm varlıklarını ve siyasetlerini bu duygunun kendisine örgütlemişlerdir. İşçi kuyrukçuluğu ile Kürt kuyrukçuluğu, aynı madalyonun iki yüzüdür.

Bu tür sol örgütler, “emperyalizm, üretici güçlerin gelişmişliğine ait bir dönemdir, siyasetimizi üretici güçlerin gelişimine göre ayarlamalıyız, emperyalizmi desteklemeliyiz” derler. Bu anlamda devletin ve sermayenin emperyalizmle kurduğu ilişkiyle açılan kovuklara yerleşmeye çalışırlar. Ama bir yandan da suyun başını tutmak, kaçakları önlemek için “emperyalizm”i güya eleştiren yazılar yazarlar. Mesela, dün Esad’ı geberteceğiz” diyen örgüt, işine geldiğinde AKP’nin Suriye siyasetini eleştiriyormuş gibi yapar. Fonların yarattığı girdap, herkesi içine çekmektedir.

ESP, basit sosyal medya taktiklerine, takipçi yakalama numaralarına başvuran bir yapıdır. Güya bir üyeleri, “ya ben eskiden ESP’liydim. Bir gün hava sıcak. Kortejde çantamdan güneş kremimi çıkarıp sürdüm diye örgütten atıldım” diye yazar Twitter hesabına. “Partiyim” diyen ESP, bu kurgu twiti paylaşır ve üzerine şunu yazar: “Biz, siyasetimizi üretici güçlerin gelişimine göre ayarladık. Bugün o kremi sürebilirsin.” Bu, aslında basit bir sosyal medyada takipçi avlama yöntemidir. Siyaset, artık basit bir av partisinden ibarettir.

Sol, devletin ve sermayenin “kolektiften, mücadeleden ve davadan uzak durun, ne yaparsanız yapın” talimatı uyarınca hareket ediyor. Bugün Mehmet Ağar-Sedat Peker atışmasından ümit devşirmeye çalışan solcular, nedense “bu sol örgütlerin tepe kadroları davaya inanmaz, alt kadrolar ve kitle inanır. O kitleyi de çözmek için ona para verin” diyen Mehmet Ağar’dan bahsetmez. Veya Sedat Peker’in, “bu kızı öldürdüler, feministlerden tek bir ses çıkmadı” lafına da bir şey demezler. Herkes, verilen suflelere göre konuşmaktadır.

* * *

Bir ülke vardır, diyelim ki Latin Amerika’dadır. Solcu kurucu parti, o ülkede eroin fabrikaları kurmuştur. Bizzat başbakan ve partinin yayın organının sahibi, bu eroin ticaretinin içerisindedir. Devlet, uyuşturucu ticaretinin engellenmesi ile ilgili uluslararası anlaşmaya dair toplantılara bu eroin üreticilerini ve satıcılarını gönderir. Eroin, bu Latin ülkesinde milli ekonominin önemli bir kalemidir.

Bir Asya ülkesine ambargo uygulanır. Patronlar, gerekli hammaddeyi ithal edemezler. Fabrikalar durma noktasına gelir. Devlet, mafyayı organize eder ve o mafya, o patronlar adına kaçakçılık yapar. Kaçakçılık, devletin milli ekonomisinin önemli bir kalemidir. O ülkede seksenlerde başbakanlık yapan kişi, mafya liderleriyle toplantı yapar. Çünkü mafya, düzenin doğal bileşenidir.

Aslında bu ülkenin muhalefet partisi de devletin parçasıdır. Çünkü bir gün muhalefet partisinin lideri çıkar, “eroin kaçakçılarından vergi alınsın” der. Vergi alınması, eroinin ve kaçakçılığının meşrulaştırılması anlamına gelmektedir. Muhalefet lideri, bunu herkesten iyi bilmektedir. Çünkü o da devletinin ekonomik sıkışıklık koşullarında bu tür işlere tevessül ettiğinin bilincindedir. Neticede pandemi süresince tam kapanma ve maaş talebinde bulunan sol küçük burjuvazi, paranın kaynağını sorgulayamaz. Bir tür bireysel arınma, esrime ve yücelme derdiyle, oturup kendilerinden geçerek Sedat Peker videoları izlerler. Böylece “ben yapmadım, Miki yaptı” deyip rahatlarlar, ceplerine ve kasalarına giren eroin paralarının manevi yükünden kurtulacaklarını düşünürler.

Söylemeye bile gerek yok: yukarıda anlatılanlar, tümüyle hayal ürünüdür ve gerçek kişi kurum ve kuruluşlarla alakası aranmamalıdır!

* * *

Ama işçilere-emekçilere gerçekler tane tane anlatılmalıdır. Önce, onların burjuva siyasetinin her türlüsünden azade, bağışık, kopuk olması, o siyasete cepheden karşı çıkmasının sağlanması gerekir.

Devlet ve sermaye, bunu istemez. Kendi dişine uygun, oyalayabileceği, oyabileceği, uyarlayabileceği örgütler kurar. Sol hareket içerisinde kendisine hat açar. Bu hat ile mücadele eden herkesi düşman olarak kodlayıp dışlar.

Devlet ve sermaye, komünist hareketi troçkizmle; sosyalist hareketi liberalizmle; devrimci hareketi anarşizmle tasfiye edeceğini iyi bilir. İkisi de solculara kıyasla, kendi birikimine ve deneyimine daha fazla bağlıdır. Belirli bir kadro sürekliliği ile kendi sınıfsal varlığına zarar verecek unsurları bertaraf etme yöntemlerini sürekli geliştirir. Bu geliştiriciliğin en basit dışavurumu, biber gazıdır. Muhtemelen bu silâhın formülü, her yıl yenilenmektedir.

Devlet ve sermaye, her alanda işlerini taşeronlarla ve maşalarla yürütür. Çek senet, arazi, altın, uyuşturucu, komisyonculuk gibi işlerde suyun başını, onların elemanları tutar. Mafya dizisi olarak Chapo, aslında Meksika’da ve Latin Amerika’da uyuşturucu trafiğinin devlet ve CIA eliyle yürütüldüğünü anlatır, ama bunu tabii ki söylemez, çünkü o diziler, tekelleri, CIA’yi, Pentagon’u aklamak için çekilir. Küçük burjuvazi oturur Netflix izler, “bana yemek ve internet verin, yeter” der.

Bu mafyöz düzene küfreden bazı sol örgütlerin üyeleri, geçmişte geçimlerini uyuşturucuyla, kadın ticaretiyle, insan ticaretiyle, mafyatik ilişkilerle sağlamışlardır. Bu ilişkiler ve işler, asla eleştirilmez. Bir örgütün mensubu, örgütünün Akdeniz limanlarını gezen bir gemisi olduğuyla övünür, ama o gemiyle insan kaçakçılığı yapıldığını görmez. Görmek istemez. Çünkü o güce, güçlü imaja örgütlenmiştir. Fukaralığa, ezilmişliğe ve işçiliğe örgütlenmek, zuldür.

Sonuçta devlet, sermaye adına ve onun için vardır. Yoksul halkın yastık altına, cebine göz dikmeye mecburdur. Örneğin gene bir Latin Amerika ülkesinde bir “obeziteli birey” genç, milletten tavukları bahane edip para toplar ve sırra kadem basar. Herkes, bunu dolandırıcılık zanneder. Ya da bir Afrika ülkesinde bir genç, kripto para borsasını talan edip kaçar. Kimse, bu işlerin arkasındaki devlete nedense bakmaz. O ülkede devlet, kendi vatandaşını söğüşlüyordur. Tesla ve Musk’ın kripto para dolandırıcılığını da böyle okumak gerekmektedir.

Sol muhalefet, esasen sağın talan, yağma, hırsızlık, komisyonculuk, taşeronluk üzerinden edindiği ranta ortak olmak, oradan pay almak için siyaset yapar. Yaptığı siyasetin başka bir anlamı yoktur. Örneğin kimse, otuz-kırk bin liranın üzerinde maaşları olan STK ağalarının neden “tam kapanma” talep ettiklerini sorgulamaz.

Çünkü sol, bu burjuvazinin sindirim sisteminde kendisine bahşedilen “mide kapakçığı” ve “mide asidi” görevini terk ettiğinde öleceğini, anlamsızlaşacağını bilir. Eylemlerinde ve söylemlerinde sürekli burjuvaziye mesaj ve sinyal gönderir, “laiklik, ilerleme, modernleşme, burjuva hukuku, burjuva devlet düzeni, kapitalist ekonomi” konusunda sistemi koruyacağına dair söz verir. Neticede midedeki atıklar, o asitli halleriyle, gerisin geri yemek borusuna kaçmamalıdır.

Sovyetler, yıllarca geri dönüş ihtimali, yani sosyalizmden kapitalizme dönüş ihtimali üzerine tonlarca kitap kalem almış, bu ihtimali reddetmiş, ama 1989-1992 eşiğinde takılmıştır. Demek ki burjuva düzeninin ve burjuva devriminin de geriye dönüş ihtimali konusunda belirgin bir korkusu vardır. O mide kapakçığı ve o mide asidi, proleterin, halkın ve ezilenin tüm mücadelelerini eritip yok etmekte, bu işi ise bizzat sol üstlenmektedir. Burjuvazinin sindirim sistemi ve toplam iktidar için geriye dönüşler durdurulmalı, vücuda zararlı unsurlar tasfiye edilmelidir. Solun işlevi ve yeri sorgulanmadan yol alınamaz. Marksist devrimci birikim ve deneyim, bunu söylemektedir.

Eren Balkır
16 Mayıs 2021

0 Yorum: