Siyah
Amerikalıların tarihinde hegemonya tesis etmiş söylemler yakından
incelendiğinde, silâhlı militan mücadelenin uzun bir geçmişe sahip olduğunu
görmek herkesi şaşırtacaktır. Köle isyanları, kent “gerillası” direnişleri,
kırsal savunma birlikleri, siyahların teslimiyete karşı geliştirdikleri toplam
direnişe ait birer motiftir.
Siyahların
silâhlı mücadelesinin en son simgesi olarak Kara Panter Partisi, en güçlü
hâline yetmişlerde kavuşan, altmışlarda gelişme kaydeden söz konusu direnişin
gelişimini anlama noktasında temel taşı olarak görülmelidir.
Gelgelelim
Kara Panter Partisi, devlete karşı güç kullanan ya da güç kullanmayı savunan
tek örgüt değildi. Başkaları da vardı. Bunlar, 1966 ile 1974 yılları arasında
Panterlerde gözlemlediğimiz üzere, halkın gözü önünde veya “yerüstü”nde
değillerdi. Örgütün diğer fraksiyonları halk tarafından bilinmiyorlardı, çünkü
gizli faaliyet yürütüyorlardı. Bu, tesadüfen oluşan bir durum da değildi, zira
söz konusu tarih sırda oluşmak zorundaydı. Gizlilik, ayrıca bu tarihin
yazarlarından bazılarını tanımlamak için de uygun bir hâldi. Uygundu, çünkü
ABD’deki silâhlı mücadele tarihleri gibi onlar da açıkta değillerdi, ama yine
de varlardı.
Silâhlı
mücadelenin tarihsel izini (gizlice) takip edenlerin çoğu, devletin eline esir
düşmüş kişilerdi. Assata Shakur, George Jackson, Kuwasi Balagoon ve Geronimo Ji
Jaga Pratt gibi isimler, silâhlı mücadeleye katılmışlardı. Devlet tarafından
“suçlu” olarak damgalanmış “yeraltındaki” siyahî radikaller, “yeraltındaki”
beyaz radikallerle birlikte militan “paramiliter” isyancılar ağının birer
parçasını teşkil ediyorlardı. Kimilerinin iddiasına göre bu hareket,
altmışların sonlarından seksenlerin başına dek varlığını sürdürdü. Bugün tutsak
edilen bu “yeraltı” eylemcileri, bu zapt edilmiş tarihi, onları zapt eden
hücrelerden yazmaya devam ediyorlar.
Kara
Panter Partisi’nin (KPP) 1966’da Kaliforniya eyaletinin Oakland şehrinde
doğuşuna esasen, İnsan Hakları Hareketi’nin şiddet içermeyen taktiklerinden
kopuş damgasını vurmuştu. Siyah deri ceketler giyinmiş, bazen de silâhlı olan
insanlar, partinin en popüler ve ikonik imgeleriydiler. Kara Panter Partisi’nin
Huey Newton, Bobby Seale ve Kathleen Cleaver’dan oluşan, herkesçe bilinen
liderleri de sembolik birer imgeydi. Bu isimler, birçok açıdan silâhlı siyah
mücadelesinin tarihsel izlerini takip etmede kritik rol oynadılar, oynamaya da
devam ediyorlar.
Kara
Panter Partisi, militan siyahların isyanının kamusal yüzü olmasına rağmen
silâhlı mücadele yöntemine adanmış yegâne örgüt değildi. Partinin birçok yüzü
vardı. Bunlardan biri de partinin günlük işleyişini yürüten, protestoları
gerçekleştiren ve Siyah toplulukları örgütleyen “yerüstündeki” örgütten
müteşekkildi. Bu örgüt, partinin açık alandaki tezahürü idi. Ama öte yandan
eldeki yazınsal birikimin de ortaya koyduğu biçimiyle Kara Panter Partisi başka
bir tarihe, başka bir örgütlenme biçimine daha sahipti. Partinin bir oluşum
olarak gizli kanadı olmalı, bu kanat silâhlı mücadeleye adanmalıydı.
Son
dönemde Kara Panter Partisi’ne dair yeni okumalar ve partiye dair yeni
oluşturulan tasavvur, partinin başından beri başka bir oluşuma, kent gerillası
çalışmalarına adanmış, “yeraltı”nda faal, silâhlı paramiliter gruplara sahip
olduğunu ortaya koyuyor. Birbiriyle çelişme içerisinde olan kimi isimleri
bünyesinde barındırmasına karşın bu yeraltı örgütü, esasen Eldrige Cleaver’a
bağlıydı.
Silâhlı
mücadele ve partinin gidişatı konusunda Cleaver ve Newton arasındaki gerilim
zamanla arttı (Newton, halka dayalı örgütlenmeyi ve güçlü bir halk desteğini
inşa etmeyi tercih ederken; Cleaver bu anlayışı paylaşmıyordu) ve 1971’de bir
bölünme tüm yönleriyle gerçekleşti.
Cleaver’a
bağlı siyah yeraltı hareketi, yekpare değildi. Cleaver, silâhlı mücadeleyi
savunmasına rağmen, bu mücadelenin dizginlerini tutan tek bir kişi bile yoktu.
Birimler arasında ideolojik birlik söz konusuydu, ama eylemler birbirinden
bağımsızdı. Yeraltı hareketi süreç içerisinde birçok isim aldı: Yeni Dünya
Kurtuluş Hareketi, Yeni Afrika Bağımsızlık Hareketi, Kara Yeraltı, Ulusal Siyah
Kurtuluş Cephesi. Ancak bugün çoğunlukla Siyah Kurtuluş Ordusu (SKO) olarak
biliniyor.
Küba’da
sürgünde yaşayan Siyah Kurtuluş Ordusu üyesi Assata Shakur, anılarında BLA’in
uyumlu bir örgüt olmasa da bir “anlayış”, bir analiz, bir halk hareketi ve bir
fikir olduğunu ortaya koyuyor:
“Siyah Kurtuluş Ordusu
denilen fikir, Siyah toplulukların koşullarının, yoksulluk, yetersiz barınma,
kitlesel işsizlik, kötü tıbbi bakım ve kalitesiz eğitim koşullarının bir ürünü.
Bu fikir, Siyah insanların bu ülkede özgür ya da eşit olmamasından doğdu. […]
SKO, bu ülkede Siyah halkın siyasi, toplumsal ve ekonomik olarak zulme uğraması
nedeniyle ortaya çıktı. Çünkü nerede zulüm varsa orada direniş olacaktır.”
SKO'nun
gizli örgüt olma özelliği, yeraltında çalışma yürütüyor oluşu, onun marjinal ya
da dış kapının dış mandalı olduğu anlamına gelmez. Bu tür değerlendirmelerin
gerçekle bir alakası yoktur. Esasen yetmişlerde, örgütün en fazla eylem
gerçekleştirdiği dönemde SKO, yeraltında yürüttüğü çalışmalar dâhilinde, birçok
faaliyet içerisinde bulundu. Ağırlıklı bir şekilde Marksist-Leninist felsefeden
ve dünya koşullarına dair Fanoncu okumalardan etkilenen Siyah yeraltı hareketi,
çoğu insanın da dışlama ve ırkçılığa dayalı emperyalist bir ulus olarak gördüğü
devlete karşı “devrimci şiddeti” gerekli bir cevap olarak görmekteydi. Bu gizli
faaliyetlere beyaz radikaller de iştirak ettiler ve birçok eylemde bu siyah
radikallerle işbirliği içinde oldular. Bu dönemin en fazla bilinen örgütü ise
Bob Dylan’ın bir şarkısına atfen “Weather Underground” [Yeraltından Hava
Durumu] ismini alan örgüttü. Bu örgüt, siyah eylemcilerin yanında aktif olarak
yer aldı. Bu tür örgütler felsefi açıdan Marx, Lenin ve Fanon’dan etkilenmiş
olan yapılardı.
Siyah
yeraltı örgütünde olanların çoğu, eylemleri nedeniyle tutsak edildi. Kara
Panter Partisi üyelerine yönelik kapsamlı bir kıyımın ardından yeraltı
hareketi, açık alandaki güçlerin yardımından mahrum kaldı. Bu da onların yasal
süreci eleştiriye tabi tutan eylemlere yönelmelerine sebep oldu. Çoğu isme göre
yasallık, sınıfsal ve ırksal tahakkümü sürdürmenin bir aracından ibaretti.
Zamanla açık alanda faaliyet yürüten kimi eylemciler de benzer bir çizgiyi
savunmaya başladılar.
Siyah
Kurtuluş Ordusu, siyasi ve felsefi çizgisini en yalın şekilde ifade eden “Siyah
Harekete Mesaj: Siyah Yeraltı Örgütünden Siyasi Bir Açıklama” isimli
broşüründe Kuzey Amerika’da devrimle ilgili düşüncelerini ve görüşlerini
kamuoyuna açıkladı. Burada örgüt, Siyah burjuvazi, Marx’ın tarihin diyalektik
hareketiyle ilgili teorisi, hukuk ve kapitalist toplum da dâhil çok sayıda
konuda açıklama yapmaktaydı. Orada şu cümle yazılıydı: “Artık kapitalist
hukukun dayandığı yapı dışında duran, Siyah toplum eliyle inşa edilmiş devrimci
adalet kurumları oluşturarak hayatlarımızı tayin etmeye başlamalıyız.”
Eylemlerinden
dolayı mahkemeye çıkarıldıklarında kendilerine yöneltilen suçlamaları
reddettiler. Kuwasi Balagoon ve (beyaz bir Kanadalı ve Sam Melville / Jonathan
Jackson Birimi adlı bir yeraltı örgütünün üyesi) Ray Luc Levasseur gibi
isimler, mahkemenin başında jüriye hitaben yaptıkları konuşmalarda, devletin
kendilerini tutsak etme konusunda herhangi bir ahlakî ya da hukukî yetkeye
sahip olmadığını düşündüklerini ortaya koydular. Levasseur, davasının açılış
konuşmasında şöyle diyordu:
“Yirmi bir yıllık siyasi
eylemliliğimde hiçbir şeyi kişisel çıkar ya da kazanç için yapmadım. Hiçbir
şeyi. Bu, benim motivasyonumun ve niyetimin parçasıydı. Bugün devlet, Güney
Afrika hükümetinin ofisine bırakılan bombanın bir şantaj eylemi olduğunu mu söylüyor?
Oysa o bomba, Güney Afrika’daki katliama bir cevap ve oradaki özgürlük
mücadelesine destek olmak amacıyla patlatıldı. Hayır, o bomba, kurtuluş
mücadelesine verdiğimiz desteğin bir ifadesiydi. Bu kadar basit.”
Birçok
davada yeraltı eylemcileri, mahkemelerde benzer konuşmalar yaptılar. Bu
konuşmalar, yargılama usullerine itiraz etmek ve Güney Amerika ile Güney Asya
gibi yerlerdeki devlet eylemlerini kınamak için yapıldı. Konuşmalarını,
insanları eğitmek, ama aynı zamanda kendi hayatlarını kurtarmak için yaptılar.
Her ne kadar burada sadece yeraltı eylemcileri ile ilgili olarak bu tespiti
yapıyorsam da benzer bir değerlendirmeyi açık alandaki eylemciler için de dile
getirmek mümkün.
Birer
suçlu olarak yargılanan bu insanlar, yeraltı faaliyetinin üyeleri olarak
“savaşıyorlardı, ama ayrıca mahkemelerde iç hukukun sınırlarını zorlayan bir
pratik sergiliyorlardı. Marilyn Buck gibi cezaevi aydınları, devlete karşı
silâhlı mücadeleye girişmiş bu insanların davaları için iç hukuk usullerinin
uygulanamayacağını savunuyorlardı.
Bu
tarih, ülke genelindeki cezaevi hücrelerinde yazıldı. Bu, tutsakların
tarihidir. Celil Müntekim, Marilyn Buck ve George Jackson gibi tutsak
eylemcilerin yazıları, sadece cezaevi sisteminin alçakça uygulamalarını
açıklamak için geliştirilmiş tahrik edici düşünceler veya devlete karşı
polemiklerden ibaret değil. Siyah yeraltı hareketindeki tutsak eylemcilerin
yazılarını okumak, Siyah yeraltı hareketinin tarihini okumaktır. Bu tarih,
mahkeme konuşmalarının, kişisel mektupların, şiir ve resimlerin oluşturduğu
toplam külliyatta kayıtlı. Dışarıdan, tecrit hücrelerinden, idam koğuşlarından
gönderilen mektuplar, o tarihe şahittir.
ABD’deki
silâhlı mücadele tarihinin, özellikle siyah direnişleri tarihinin, genel
söylemin bir parçası olmamasına, yaygın bir ilgi görmemesine şaşmamalı. ABD’de
silâhlı mücadele, hele ki devlete karşı silâhlı mücadele, kimsenin olmasını
umduğu bir şey değil, çünkü ABD, tüm niyet ve gayeleriyle kendisini demokrasi
ve özgürlüğün kalesi olarak sunmakta. O, refahın, saygınlığın ve teknolojik
üstünlüğün sembolü olduğunu iddia ediyor. Dünya genelinde, ABD hakkında uzun
süredir var olan bu varsayımları dikkate alan birçok insan, “silâhlı
mücadeleden ne anlıyoruz?” sorusunu soruyor. Bu soru, işgal altındaki Irak’ın
gündelik gerçekliği göz önüne alındığında, yeni bir anlam kazanıyor. Buradan şu
sorular gündeme geliyor: bu tarihi nasıl ele almalıyız ve ABD’de silâhlı
mücadelenin geride bıraktığı miras, bugünkü siyasi durumumuz için neler
öneriyor?
Bu
ülkedeki silâhlı mücadele tarihi, hiçbir şey anlatmasa bile, en azından bizim
iddia edilenle uygulanan arasındaki boşluğu derinlemesine ele almamıza katkı
sunuyor. Assata Shakur’un da söylediği gibi Siyah yeraltı hareketi, varoluşa
dair belirli koşullardan doğdu. Genç eylemci bir nesil için savaş, emperyalizm,
ırkçılık ve demokratik hak ve hürriyetler alanının giderek kırılganlaşması gibi
meselelerin varlığı, üstesinden gelinemeyecek bir hâl almıştı. Bu gerilim,
ancak güç kullanılarak giderilebilirdi. “Bölünmüş ülke” söylemi, hâkim
analizlerde kendine yer bulurken (ki çoğu insan için ülkedeki bu derin yarıklar
yeni bir siyasi gerçeklik değil), biz siyasi muhaliflerin ve radikallerin
yazıları üzerine düşünmeliyiz. Silâhlı mücadele tarihi ciddi bir şekilde
incelenirse bu inceleme, orta yolculara daha çok eleştiri yöneltme ve onların
ahlak ve politika düzleminde haklı olduklarını iddia etmelerini güçleştirme
konusunda bize daha fazla imkân sunacaktır.
Reşad Şabaz
Aralık 2004
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder