18 Temmuz 2021

Siyah Militanlık: Yeraltından Notlar

Siyah Amerikalıların tarihinde hegemonya tesis etmiş söylemler yakından incelendiğinde, silâhlı militan mücadelenin uzun bir geçmişe sahip olduğunu görmek herkesi şaşırtacaktır. Köle isyanları, kent “gerillası” direnişleri, kırsal savunma birlikleri, siyahların teslimiyete karşı geliştirdikleri toplam direnişe ait birer motiftir.

Siyahların silâhlı mücadelesinin en son simgesi olarak Kara Panter Partisi, en güçlü hâline yetmişlerde kavuşan, altmışlarda gelişme kaydeden söz konusu direnişin gelişimini anlama noktasında temel taşı olarak görülmelidir.

Gelgelelim Kara Panter Partisi, devlete karşı güç kullanan ya da güç kullanmayı savunan tek örgüt değildi. Başkaları da vardı. Bunlar, 1966 ile 1974 yılları arasında Panterlerde gözlemlediğimiz üzere, halkın gözü önünde veya “yerüstü”nde değillerdi. Örgütün diğer fraksiyonları halk tarafından bilinmiyorlardı, çünkü gizli faaliyet yürütüyorlardı. Bu, tesadüfen oluşan bir durum da değildi, zira söz konusu tarih sırda oluşmak zorundaydı. Gizlilik, ayrıca bu tarihin yazarlarından bazılarını tanımlamak için de uygun bir hâldi. Uygundu, çünkü ABD’deki silâhlı mücadele tarihleri gibi onlar da açıkta değillerdi, ama yine de varlardı.

Silâhlı mücadelenin tarihsel izini (gizlice) takip edenlerin çoğu, devletin eline esir düşmüş kişilerdi. Assata Shakur, George Jackson, Kuwasi Balagoon ve Geronimo Ji Jaga Pratt gibi isimler, silâhlı mücadeleye katılmışlardı. Devlet tarafından “suçlu” olarak damgalanmış “yeraltındaki” siyahî radikaller, “yeraltındaki” beyaz radikallerle birlikte militan “paramiliter” isyancılar ağının birer parçasını teşkil ediyorlardı. Kimilerinin iddiasına göre bu hareket, altmışların sonlarından seksenlerin başına dek varlığını sürdürdü. Bugün tutsak edilen bu “yeraltı” eylemcileri, bu zapt edilmiş tarihi, onları zapt eden hücrelerden yazmaya devam ediyorlar.

Kara Panter Partisi’nin (KPP) 1966’da Kaliforniya eyaletinin Oakland şehrinde doğuşuna esasen, İnsan Hakları Hareketi’nin şiddet içermeyen taktiklerinden kopuş damgasını vurmuştu. Siyah deri ceketler giyinmiş, bazen de silâhlı olan insanlar, partinin en popüler ve ikonik imgeleriydiler. Kara Panter Partisi’nin Huey Newton, Bobby Seale ve Kathleen Cleaver’dan oluşan, herkesçe bilinen liderleri de sembolik birer imgeydi. Bu isimler, birçok açıdan silâhlı siyah mücadelesinin tarihsel izlerini takip etmede kritik rol oynadılar, oynamaya da devam ediyorlar.

Kara Panter Partisi, militan siyahların isyanının kamusal yüzü olmasına rağmen silâhlı mücadele yöntemine adanmış yegâne örgüt değildi. Partinin birçok yüzü vardı. Bunlardan biri de partinin günlük işleyişini yürüten, protestoları gerçekleştiren ve Siyah toplulukları örgütleyen “yerüstündeki” örgütten müteşekkildi. Bu örgüt, partinin açık alandaki tezahürü idi. Ama öte yandan eldeki yazınsal birikimin de ortaya koyduğu biçimiyle Kara Panter Partisi başka bir tarihe, başka bir örgütlenme biçimine daha sahipti. Partinin bir oluşum olarak gizli kanadı olmalı, bu kanat silâhlı mücadeleye adanmalıydı.

Son dönemde Kara Panter Partisi’ne dair yeni okumalar ve partiye dair yeni oluşturulan tasavvur, partinin başından beri başka bir oluşuma, kent gerillası çalışmalarına adanmış, “yeraltı”nda faal, silâhlı paramiliter gruplara sahip olduğunu ortaya koyuyor. Birbiriyle çelişme içerisinde olan kimi isimleri bünyesinde barındırmasına karşın bu yeraltı örgütü, esasen Eldrige Cleaver’a bağlıydı.

Silâhlı mücadele ve partinin gidişatı konusunda Cleaver ve Newton arasındaki gerilim zamanla arttı (Newton, halka dayalı örgütlenmeyi ve güçlü bir halk desteğini inşa etmeyi tercih ederken; Cleaver bu anlayışı paylaşmıyordu) ve 1971’de bir bölünme tüm yönleriyle gerçekleşti.

Cleaver’a bağlı siyah yeraltı hareketi, yekpare değildi. Cleaver, silâhlı mücadeleyi savunmasına rağmen, bu mücadelenin dizginlerini tutan tek bir kişi bile yoktu. Birimler arasında ideolojik birlik söz konusuydu, ama eylemler birbirinden bağımsızdı. Yeraltı hareketi süreç içerisinde birçok isim aldı: Yeni Dünya Kurtuluş Hareketi, Yeni Afrika Bağımsızlık Hareketi, Kara Yeraltı, Ulusal Siyah Kurtuluş Cephesi. Ancak bugün çoğunlukla Siyah Kurtuluş Ordusu (SKO) olarak biliniyor.

Küba’da sürgünde yaşayan Siyah Kurtuluş Ordusu üyesi Assata Shakur, anılarında BLA’in uyumlu bir örgüt olmasa da bir “anlayış”, bir analiz, bir halk hareketi ve bir fikir olduğunu ortaya koyuyor:

“Siyah Kurtuluş Ordusu denilen fikir, Siyah toplulukların koşullarının, yoksulluk, yetersiz barınma, kitlesel işsizlik, kötü tıbbi bakım ve kalitesiz eğitim koşullarının bir ürünü. Bu fikir, Siyah insanların bu ülkede özgür ya da eşit olmamasından doğdu. […] SKO, bu ülkede Siyah halkın siyasi, toplumsal ve ekonomik olarak zulme uğraması nedeniyle ortaya çıktı. Çünkü nerede zulüm varsa orada direniş olacaktır.”

SKO'nun gizli örgüt olma özelliği, yeraltında çalışma yürütüyor oluşu, onun marjinal ya da dış kapının dış mandalı olduğu anlamına gelmez. Bu tür değerlendirmelerin gerçekle bir alakası yoktur. Esasen yetmişlerde, örgütün en fazla eylem gerçekleştirdiği dönemde SKO, yeraltında yürüttüğü çalışmalar dâhilinde, birçok faaliyet içerisinde bulundu. Ağırlıklı bir şekilde Marksist-Leninist felsefeden ve dünya koşullarına dair Fanoncu okumalardan etkilenen Siyah yeraltı hareketi, çoğu insanın da dışlama ve ırkçılığa dayalı emperyalist bir ulus olarak gördüğü devlete karşı “devrimci şiddeti” gerekli bir cevap olarak görmekteydi. Bu gizli faaliyetlere beyaz radikaller de iştirak ettiler ve birçok eylemde bu siyah radikallerle işbirliği içinde oldular. Bu dönemin en fazla bilinen örgütü ise Bob Dylan’ın bir şarkısına atfen “Weather Underground” [Yeraltından Hava Durumu] ismini alan örgüttü. Bu örgüt, siyah eylemcilerin yanında aktif olarak yer aldı. Bu tür örgütler felsefi açıdan Marx, Lenin ve Fanon’dan etkilenmiş olan yapılardı.

Siyah yeraltı örgütünde olanların çoğu, eylemleri nedeniyle tutsak edildi. Kara Panter Partisi üyelerine yönelik kapsamlı bir kıyımın ardından yeraltı hareketi, açık alandaki güçlerin yardımından mahrum kaldı. Bu da onların yasal süreci eleştiriye tabi tutan eylemlere yönelmelerine sebep oldu. Çoğu isme göre yasallık, sınıfsal ve ırksal tahakkümü sürdürmenin bir aracından ibaretti. Zamanla açık alanda faaliyet yürüten kimi eylemciler de benzer bir çizgiyi savunmaya başladılar.

Siyah Kurtuluş Ordusu, siyasi ve felsefi çizgisini en yalın şekilde ifade eden “Siyah Harekete Mesaj: Siyah Yeraltı Örgütünden Siyasi Bir Açıklama” isimli broşüründe Kuzey Amerika’da devrimle ilgili düşüncelerini ve görüşlerini kamuoyuna açıkladı. Burada örgüt, Siyah burjuvazi, Marx’ın tarihin diyalektik hareketiyle ilgili teorisi, hukuk ve kapitalist toplum da dâhil çok sayıda konuda açıklama yapmaktaydı. Orada şu cümle yazılıydı: “Artık kapitalist hukukun dayandığı yapı dışında duran, Siyah toplum eliyle inşa edilmiş devrimci adalet kurumları oluşturarak hayatlarımızı tayin etmeye başlamalıyız.”

Eylemlerinden dolayı mahkemeye çıkarıldıklarında kendilerine yöneltilen suçlamaları reddettiler. Kuwasi Balagoon ve (beyaz bir Kanadalı ve Sam Melville / Jonathan Jackson Birimi adlı bir yeraltı örgütünün üyesi) Ray Luc Levasseur gibi isimler, mahkemenin başında jüriye hitaben yaptıkları konuşmalarda, devletin kendilerini tutsak etme konusunda herhangi bir ahlakî ya da hukukî yetkeye sahip olmadığını düşündüklerini ortaya koydular. Levasseur, davasının açılış konuşmasında şöyle diyordu:

“Yirmi bir yıllık siyasi eylemliliğimde hiçbir şeyi kişisel çıkar ya da kazanç için yapmadım. Hiçbir şeyi. Bu, benim motivasyonumun ve niyetimin parçasıydı. Bugün devlet, Güney Afrika hükümetinin ofisine bırakılan bombanın bir şantaj eylemi olduğunu mu söylüyor? Oysa o bomba, Güney Afrika’daki katliama bir cevap ve oradaki özgürlük mücadelesine destek olmak amacıyla patlatıldı. Hayır, o bomba, kurtuluş mücadelesine verdiğimiz desteğin bir ifadesiydi. Bu kadar basit.”

Birçok davada yeraltı eylemcileri, mahkemelerde benzer konuşmalar yaptılar. Bu konuşmalar, yargılama usullerine itiraz etmek ve Güney Amerika ile Güney Asya gibi yerlerdeki devlet eylemlerini kınamak için yapıldı. Konuşmalarını, insanları eğitmek, ama aynı zamanda kendi hayatlarını kurtarmak için yaptılar. Her ne kadar burada sadece yeraltı eylemcileri ile ilgili olarak bu tespiti yapıyorsam da benzer bir değerlendirmeyi açık alandaki eylemciler için de dile getirmek mümkün.

Birer suçlu olarak yargılanan bu insanlar, yeraltı faaliyetinin üyeleri olarak “savaşıyorlardı, ama ayrıca mahkemelerde iç hukukun sınırlarını zorlayan bir pratik sergiliyorlardı. Marilyn Buck gibi cezaevi aydınları, devlete karşı silâhlı mücadeleye girişmiş bu insanların davaları için iç hukuk usullerinin uygulanamayacağını savunuyorlardı.

Bu tarih, ülke genelindeki cezaevi hücrelerinde yazıldı. Bu, tutsakların tarihidir. Celil Müntekim, Marilyn Buck ve George Jackson gibi tutsak eylemcilerin yazıları, sadece cezaevi sisteminin alçakça uygulamalarını açıklamak için geliştirilmiş tahrik edici düşünceler veya devlete karşı polemiklerden ibaret değil. Siyah yeraltı hareketindeki tutsak eylemcilerin yazılarını okumak, Siyah yeraltı hareketinin tarihini okumaktır. Bu tarih, mahkeme konuşmalarının, kişisel mektupların, şiir ve resimlerin oluşturduğu toplam külliyatta kayıtlı. Dışarıdan, tecrit hücrelerinden, idam koğuşlarından gönderilen mektuplar, o tarihe şahittir.

ABD’deki silâhlı mücadele tarihinin, özellikle siyah direnişleri tarihinin, genel söylemin bir parçası olmamasına, yaygın bir ilgi görmemesine şaşmamalı. ABD’de silâhlı mücadele, hele ki devlete karşı silâhlı mücadele, kimsenin olmasını umduğu bir şey değil, çünkü ABD, tüm niyet ve gayeleriyle kendisini demokrasi ve özgürlüğün kalesi olarak sunmakta. O, refahın, saygınlığın ve teknolojik üstünlüğün sembolü olduğunu iddia ediyor. Dünya genelinde, ABD hakkında uzun süredir var olan bu varsayımları dikkate alan birçok insan, “silâhlı mücadeleden ne anlıyoruz?” sorusunu soruyor. Bu soru, işgal altındaki Irak’ın gündelik gerçekliği göz önüne alındığında, yeni bir anlam kazanıyor. Buradan şu sorular gündeme geliyor: bu tarihi nasıl ele almalıyız ve ABD’de silâhlı mücadelenin geride bıraktığı miras, bugünkü siyasi durumumuz için neler öneriyor?

Bu ülkedeki silâhlı mücadele tarihi, hiçbir şey anlatmasa bile, en azından bizim iddia edilenle uygulanan arasındaki boşluğu derinlemesine ele almamıza katkı sunuyor. Assata Shakur’un da söylediği gibi Siyah yeraltı hareketi, varoluşa dair belirli koşullardan doğdu. Genç eylemci bir nesil için savaş, emperyalizm, ırkçılık ve demokratik hak ve hürriyetler alanının giderek kırılganlaşması gibi meselelerin varlığı, üstesinden gelinemeyecek bir hâl almıştı. Bu gerilim, ancak güç kullanılarak giderilebilirdi. “Bölünmüş ülke” söylemi, hâkim analizlerde kendine yer bulurken (ki çoğu insan için ülkedeki bu derin yarıklar yeni bir siyasi gerçeklik değil), biz siyasi muhaliflerin ve radikallerin yazıları üzerine düşünmeliyiz. Silâhlı mücadele tarihi ciddi bir şekilde incelenirse bu inceleme, orta yolculara daha çok eleştiri yöneltme ve onların ahlak ve politika düzleminde haklı olduklarını iddia etmelerini güçleştirme konusunda bize daha fazla imkân sunacaktır.

Reşad Şabaz
Aralık 2004
Kaynak

0 Yorum: