Bugünkü aşamasında proleter hareket, maddi
süreçlerin ve fizikî güçlerin örgütlenmesi üzerinden devrim yapma eğiliminde. Bu
hareket, kitleler içerisinde belirli duyguları ve tutkuları yaymakla yetinemez,
kitlelerin isteklerine destek sunmakla idare edemez. Proleter devrimin ana
özellikleri, işçi sınıfı partisinde, komünist partisinde aranmalıdır. Bu parti,
bir devlet kurma iradesine sahip disiplinli bir örgüt olabildiği, mevcut fizikî
güçlere proleter bir hiza verebildiği, halkın hürriyetinin temellerini
atabildiği ölçüde var olabilir ve gelişebilir.
Fabrikadaki işçinin işletmenin işletilmesi dâhilinde
belirli görevleri vardır. Bu işçi, çalışma ve üretim sürecini takip etmez. Bir
hat oluşturmaz. Sabit bir yerde durur, genel iradeye tabi olarak, belirlenen
amaçlar doğrultusunda çalışır. İşçi, bu varoluş tarzını ömrü boyunca diğer tüm
ortamlara taşır. İdarecinin talimatlarını kolaylıkla kabul eder. Düşünme
noktasında tembel olan işçi, ötesini bilmek, görmek istemez, bu nedenle
liderlerinin seçimi konusunda herhangi bir ölçüte sahip değildir. Kendisinin kolayca
aldatılmasına izin verir. Çok fazla çaba sarf etmeden, çok düşünmeden bir
şeyleri elde edebileceğine inanmak ister.
Komünist partisi ise işçilerin irade sahibi
oldukları, kitlenin önder ve rehber hâline geldiği, kolların beyin gibi
işlediği, iradeye kavuştuğu kurtuluş sürecinin tarihsel bir biçimi ve aracıdır.
Partinin kuruluşunda özgürlük tohumları her yana savrulur ve bu tohumlar, işçi
devleti gerekli maddi koşulları örgütledikten sonra, çatlar ve tam anlamıyla
gelişir.
Basit bir örgüt olsa bile komünist partisi,
proleter devrimin özgül bir biçimi olduğunu ispatlamıştır. Geçmişteki hiçbir
devrim, parti nedir bilmiyordu. Partiler burjuva devriminden sonra doğdular,
parlamenter demokrasi düzleminde ayrışmalar yaşandı. Bu da bize kapitalizmin hâkim
olamadığı güçleri yarattığına ilişkin Marksist fikrin doğru olduğunu
gösteriyor.
Demokratik partiler, belirli siyasetçileri aday
gösterip politik yarışta zaferler elde etmek için kullanıldılar. Bugün hükümetin
siyasetini bankalar, büyük gazeteler ve sanayici dernekleri dayatıyor. Partiler,
kişisel hizipleşmeler içerisinde tuz buz oldu.
Sosyalist partilerin küllerinden doğan komünist
partisi, demokratik ve parlamenter köklerini inkâr etti ve tarihte ilk kez
ortaya çıkan temel özelliklerini ortaya koydu: Rus devrimi, komünist partisi
içerisinde örgütlenmiş insanların başardığı bir devrimdi. Parti içerisinde yeni
bir kişilik edinen bu insanlar, yeni duygular kuşandılar, evrensel bir bilinç
ve tüm insanlar için bir gaye hâline gelecek ahlaklı bir hayatı yaşadılar.
Politik partiler, toplumsal sınıfların yansıması
ve karşılığıdırlar. Bu partiler, mücadele içerisindeki toplumsal sınıfların
farklı katmanları farklı tarihsel anlamlar kazanıp varlık ve gelişme koşulları
köklü bir biçimde değiştikçe ve kendilerine ayrıca yaşamsal çıkarlarına dair
daha duru ve daha derin bir bilince eriştikçe, gelişme içine girerler,
farklılaşırlar ve yenilenirler.
Bugünkü durumda üretim ve mübadelenin ulusal ve
uluslararası düzlemde kullandığı tüm aygıtı her yönüyle değiştirmiş olan
emperyalist savaşın bir sonucu olarak, geleneksel politik partilerin dağılma
süreci hızlandı, parlamenter demokrasi sahasında doğmuş olan bu partilerin
yerini yeni politik örgütler aldı. Bu genel süreç belirli bir mantık uyarınca
işledi, eski sınıflar ve katmanlar ayrıştı, halk katmanları, devlet ve
kapitalist düzen genelinde bir hâlden başka bir hâle, baş döndürücü bir hızda
geçiş yaptı.
Sosyalist Parti, Marksist öğretiye sahip çıktığını
iddia ediyor. Eğer öyleyse parti, bu öğretide olayların seyri içerisinde
kendisinin yön bulmasını sağlayacak pusulayı buluyor olmalı. Marksist
diyalektiği aklı ile uygulayanlardaki tarihsel öngörü becerisine kavuşmalı,
parti bu tarihsel öngörüyü temel alan genel bir eylem planına sahip olmalı ve
mücadele içerisindeki işçi sınıfına net ve kesin sözler söyleyebilmeli.
Buna karşın Sosyalist Parti, İtalya’da Marksizme
sahip çıktığını iddia etmesine rağmen, tıpkı İtalyan halkının en geri
sınıflarının partisi olan Halk Partisi gibi, kitlelerin tüm baskılarına maruz
kalıyor, kitleler başka yöne yöneldiğinde kendisi de yönünü değiştiriyor.
Gerçekte kitlelerin rehberi ve hocası olması gereken Sosyalist Parti,
kitlelerin kendiliğinden yürüttüğü faaliyetlerin kaydını tutan zavallı bir
noterden farksız. Bu zavallı Sosyalist Parti, işçi sınıfının lideri olduğunu
iddia eden bu parti, proleter ordusunun önünde duran bir köstekten başka bir
şey değil.
Sosyalist Parti’deki bu ilginç gelişim süreci, bu
tuhaf hâl felâkete yol açmıyorsa bunun nedeni, partinin kentlerdeki işçiler
arasında, sendikalarda, fabrikalarda ve köylerde tarihsel rolünün bilincinde
olan, tüm canlılığı ile akıllı işler yapan, emekçi kitleleri eğitip onlara
önderlik eden zinde komünist gruplarının bulunması. Bu anlamda Sosyalist Parti
içerisinde potansiyel hâlinde, bir komünist partisi zaten var. Bu parti henüz
kendi örgütlerine sahip değil, merkezî bir yapıdan yoksun, gerekli disiplini
edinememiş hâlde. Dolayısıyla işçi sınıfının parti içerisindeki yapısını ele
geçirip onu yenileyemiyor, Genel İşçi Konfederasyonu’na ve kooperatif
hareketine yeni bir yön veremiyor.
Metal işçilerinin mücadelesini takip eden,
partinin Komünist Enternasyonal’e karşı ciddi ve net bir tavır takınmak zorunda
kalacağı kongreyi önceleyen bu dönemin acil sorunu, zaten varolan ve faaliyet
yürüten bu komünistleri örgütlemek ve onları merkezî bir yapıya kavuşturmak.
Günbegün hızla çözünen, dağılan Sosyalist Partisi,
kısa bir süre içerisinde belirli eğilimlerin açığa çıkmasını sağlayacak. Bu eğilimler
yeniden farklı çizgilere göre yapılanacak, tarihsel eyleme ilişkin
sorumluluklarla yüzleşecek ve bir kısmı Komünist Enternasyonal’e katılmak zorunda
kalacak. Bugün zaten parti içerisinde bazı insanlar ve gruplar, bu yönde
hareket etmeye başladılar bile. Merkeze yakın duran oportünist kesim, parti
liderliğini belli ölçüde ele geçirdi ve bazı kesimlerin kafasını karıştırdı.
Bu bilinç, inanç ve irade eksikliğinde, alçaklığın,
korkaklığın ve bozgunculuğun kol gezdiği ortamda komünistlerin görevi, güçlü
örgütler kurmak, birleşmek ve kurulacak düzene hazır hâle gelmektir. Samimi ve
tarafsız komünistler, Üçüncü Enternasyonal’in ikinci kongresinde onaylanan
tezler temelinde, dünya işçi hareketinin üst otoritesine sadakatle bağlanıp
gerekli disipline göre hareket etmek suretiyle, ihtiyaç duyulan çalışmaları
yapmalı, en kısa süre içerisinde İtalya Sosyalist Partisi içerisinde komünist hizbi
örgütlemelidir. Floransa Kongresi’nde İtalyan işçi sınıfı adına bu hizip,
İtalyan Komünist Partisi adını almalı ve Üçüncü Enternasyonal’in parçası hâline
gelmelidir.
Böylece komünist hizip, doğal ve güçlü bir merkezî
yapı olarak teşkil edilecek, bu yapı işçi sınıfının çalıştığı, toplaştığı ve
mücadele ettiği ortamlarda disiplinli varlığıyla kendisini ortaya koyacak,
gerçek bir parti hâline gelip faaliyet yürütebilmek için gerekli kontrol, eylem
ve propaganda ile alakalı araçlara ve hizmetlere sahip olacaktır.
Metal sektöründe mücadele yürütmekte olan
komünistler, tüm enerjileri ve irade koymayı bilen o güçlü ruhlarıyla işçi
sınıfını bir felâketten kurtardılar. Bugün aynı komünistler, eylemlerinin ve
gösterdikleri tavrın nihai sonucuna ulaşmak zorundadırlar. Bu anlamda
komünistler, işçi sınıfının partisinin ilk hâlini onu yeniden inşa ederek
kurtarmalı, ihtiyaç duyduğu, işçi devletini örgütleyebilecek, komünist toplumun
doğuşu için gerekli koşulları oluşturabilecek komünist partisini İtalyan
proletaryasına vermelidir.
Antonio
Gramsci
9 Ekim 1920
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder