13 Haziran 2021

,

Devrimin Gelişimi


Komünist Enternasyonal’in temel tezleri, şu şekilde özetlenebilir:

1) 1914-1918 arası dönemde cereyan eden dünya savaşı, Marx’ın şu ifadede sentezlediği modern tarihin gelişim sürecinde kapitalist dünyanın yaşadığı felâketin muazzam bir biçimde sergilenmesini ifade eder.

2) İnsanlığı, mülk sahibi sınıfın cesaretlendirilip deliye döndürdüğü güçler eliyle itildiği o barbarlık uçurumundan ve ekonomik çöküşten sadece işçi sınıfı kurtarabilir; siyaset ve sanayi sahasında kendi diktatörlüğünü dayatmak için kendisini bir tek o, egemen bir sınıf olarak örgütleyebilir.

3) Proleter devrim önerilmez, dayatılır. Savaşın yarattığı (kolektif ve bireysel yaşamın temel ihtiyaçlarını karşılamak için gereken ekonomik kaynakların aşırı yoksullaşması, üretim araçlarının ve uluslararası ticaretin küçük bir grup mülk sahibinin elinde yoğunlaşması, tüm dünya ülkelerinin sömürgeleşip Anglo-Sakson kapitalizmine teslim olması, ulusal düzeyde siyasi güçlerin mülk sahibi sınıfın elinde toplaşması gibi) koşullar, şu türden sonuçlara yol açarlar: ya işçi sınıfı, toplumsal iktidarı kendisine ait yöntem ve araçlarla ele geçirip, sivil dünyanın dağılma sürecini durdurur ve toplumsal hayata, üretimin yüksek biçimlerine geçilmesi için zinde, canlı ve hızlı bir itkinin verileceği yeni düzenin temelini atar ya da işçilerin büyük bir kısmı, açlık ya da yorgunluktan ölür veya kapitalistlere göre yönetilen üretim ile tüketici kitleler arasında dengeli bir ilişki yeniden kurulana dek toplumsal yokoluş için sürekli katliamlarla yüzleşilir.

Komünist Enternasyonal'in bir parçası olmak, özellikle proletarya diktatörlüğünü örgütlemenin, yani proleter politik sistemin, işçi-köylü kitlelerinin verdiği sınıf mücadelesinin olağan ve zaruri bir aşaması hâline geleceği en uygun biçimler ve yollar dâhilinde proleter hareketi örgütlemenin acilen karşılanması gereken bir ihtiyaç olduğuna ikna edilmiş olmak demektir. Bu anlamda “proletaryanın kudreti ve eylemi”, 1892’de Cenova’da onaylanan Sosyalist Parti programında ortaya konulandan farklı bir seyir izler ve bu seyir iki temel özelliğe sahiptir:

1) İşçilerin ve köylülerin, sanayi ve siyaset sahasında, üretim birimlerine göre (fabrika, tarım şirketi, köy, şehir, bölge, ulus), kitlelerin özyönetim konusunda alacakları eşzamanlı eğitim üzerinden örgütlenmesi;

2) Komünist unsurların, kesintisiz ve sistemli bir propaganda faaliyeti yürütmesi, böylelikle bahsi geçen proleter yapılarda hızla güç kazanmaları, bu yapıları, burjuva ekonomik-politik sistemin dağılması sonrası proletarya diktatörlüğünün tecessüm edeceği yeni tip devletin (işçi-köylü şuraları devletinin) merkezine yerleştirmeleri;

1892 programı ile gündeme getirilen bu temel yenilikler, Rusya, Macaristan, Avusturya ve Almanya işçilerinin devrimi gerçekleştirme girişimlerinde yaşadıkları somut deneyimin sonucudurlar. Bunlar, dünya kapitalist nüfusunun endüstriyel gelişimi için doğal olarak gerekli görülmelidir, çünkü bu yeniliklerin altında, kapitalist hayatın en kesif hâliyle yürürlükte olduğu ülkelerdeki sınıf mücadelesinin doğal bir sonucu olan, askerî yenilgi gibi genel tüm politik şartların ağır yükünün altından kalkmayı bilmiş İngiliz ve Amerikalı işçilerin imzası vardır.

Uluslararası işçi sınıfının somut devrimci deneyimini, aşağıda aktarılan tezlerle özetlemek mümkündür:

1) Komünist toplumun kurması gereken proletarya diktatörlüğü, sınıfları ve kapitalist toplumun çözümü bulunmayan çelişkilerini ortadan kaldırır, bu anlamda o, işçi-köylü kitlelerinin sınıfsal örgütlenme pratiği içerisinde tanık olduğu en yoğun momenttir.

2) Bugün proleter sınıfın teşkilât yapısı, işkollarını ve sanayiyi temel alır. İşkollarında sendikalar, sanayi düzleminde federasyon üzerinden örgütlenen işçi sınıfı, İşçi Meclisi ve Genel İşçi Konfederasyonu adı altında karmaşık bir yerel-ulusal işleyişe sahiptir. Bu yapı, özünde emeği satma noktasında yaşanan rekabeti örgütlemek için inşa edilmiştir ve işçi sınıfının mücadelesine kesinlikle uygun değildir. Çünkü sahip olduğu yapı rekabetçidir, bu sebeple üretimin komünistler eliyle yönetileceği süreçle örtüşmez ve proletarya diktatörlüğünün cisimleşmesine asla izin vermez. İşkollarına göre örgütlenme, işçilerin savunulması noktasında etkili bir araç olarak iş görmüştür, zira bu yöntem, kapitalist sınıfın aşırıya kaçmaya ve keyfi davranmaya meyilli iktidarını sınırlamada başarılı olmuş, ezilenlerin haklarının çalışma saatleri ve ücretler gibi konularda tanınmasını sağlamıştır. İşkollarına göre örgütlenme, proletarya diktatörlüğü süresince ve komünist toplumda da bu rolün geliştirilmesine katkı sunmayı sürdürecek, farklı işkolları arasındaki çıkar çatışmalarını çözen teknik bir organizma olarak işleyecek, komünist toplumda ücret düzeylerini ulusal ve uluslararası düzeyde birleştirecektir.

3) Komünist toplumsal iktidarı uygulayacak ve içinde proletarya diktatörlüğünü somutlaştıracak işçilerin örgütü, ancak işyerlerinde seçilen, endüstriyel ve tarımsal üretim sürecine katılmaları için geliştirilen bir şuralar sistemi olabilir. Sınıf işbölümünün tayin ettiği kategorilerin dışında ve üzerinde birleşebilsin diye, işçi örgütü bölgesel ve ulusal düzeylerde düzene konulur ve koordine edilir. Bu birleşme, bugün bile İşçi Meclisi ve Genel İşçi Koordinasyonu bünyesinde gerçekleşmekteyse de önemli bir etkiye sahip olamamaktadır, çünkü örgütlenme süreci, merkez büroların ve tekil liderlerin nadiren, o da doğal olmayan yollardan kurdukları temaslara dayanmaktadır. İşyerlerinde bu birleşme, endüstriyel üretim sürecinin ahenkli ve gelişkin sisteminden kaynaklanırsa, irade birliği sağlayacak yaratıcı faaliyete yaslanırsa ve üreticilerin çıkarlarıyla duygularını birleştirirse, daha etkili ve kalıcı olacaktır.

4) Politik iktidarın sınırsız bir biçimde devredilmesine ve tek bir kapitaliste bile ihtiyaç duymadan, emek birimlerini üretme ve üretime ait bir işlev olarak egemenliğe sahip olma becerisi konusunda bilinçlendirme, üreticilere bilinç aşılama, yani maddi emtianın genel üretim sürecinde onların üretim sorumluluğunu üstlenmelerini sağlama, aynı zamanda sanayi sahasındaki iktidar mekanizmaları içerisinde işçilerin örgütlediği toplumun mülk sahiplerinin ve yardakçılarının yerini almasını mümkün kılma becerisini, ancak bu tip bir örgütlenme gösterebilir.

5) Emek birimleri, şehir, bölge ve ulus temelinde örgütlenmiş şuralar sisteminde yerelin çıkarlarıyla sanayiyi birbirine bağlayan üst yapılar dâhilinde koordine edilmelidirler. Tekil mülk sahiplerinin yerini üretici toplulukların alması ve emeğin tüm haklarını ve çıkarlarını gözeten, sıkı örülmüş teşkilâtın oluşmasıyla sahte özgürlük ve rekabet ortadan kalkacak, komünist özgürlüğün ve kültürün temelleri atılacaktır.

6) Kaynaşmış bir üretim toplumunda işçiler, üretim ve mübadele ilişkilerinden çıkarsanan ilkelere göre hareket eden iktidarla iradesini doğal olarak birleştirirler. Ortalama bir proleterin psikolojisi, tüm mitolojik, ütopyacı, dini, küçük burjuva ideolojilerden hızla kurtulur: komünist psikoloji, hemen ve kalıcı bir biçimde tahkim edilir, devrimci coşku bu psikolojiyi sürekli yükseltir, geçmişin tuzaklarına veya açık saldırılara karşı emeğin ve direnişin demir disiplinindeki azim ve sebat, onu hep yukarı çeker.

7) Komünist partinin çalışma sahasında rakibi olamaz. Sınıf mücadelesinin bugün içine girdiği dönemde sahte birçok devrimci parti türemiştir: köylüler arasında kolaylıkla destek bulan Hristiyan sosyalistler, eski savaşçıları, küçük burjuvaları, yeni olan ne varsa hemen ona hücum eden, rahatsız tüm kişilikleri kucaklayan “reel” sosyalistler, hiçbir şeyden memnun olmayan, kaprisli, kafası karışık tiplerin katıldığı, her kafadan bir sesin çıktığı, herkesin caka sattığı toplantıları düzenleyen bireyci liberterler. Sokaklar, bu partilerin elinde. O boş ve anlamsız laflarıyla seçim piyasasına hücum ediyorlar. İnsanları uyuşturan, sorumluluk nedir bilmeyen vaatlerde bulunuyorlar. Halkın en yoksul kesimlerinin içini gıdıklayacak şeyler söylüyorlar ve o aşağılık bencilliğe hitap ediyorlar. Bu partiler işçiler arasında asla destek bulamayacak. Çünkü artık panayır alanına dönmüş meclisteki karışıklıkta ve debdebede bu partiler iradelerini ortaya koyamıyorlar. Bugün hepsi, o meclis denilen mekanizmanın kölesi olmuş, yakında o meclis onların kölesi olacak.

8) Devrim duygularla alakalı bir eylem değildir, tarihsel gelişimin diyalektik sürecidir. Bir emek biriminden doğan her bir sanayi veya tarım işçileri şurası, bu gelişimin başlangıç noktasıdır; o, komünizmin gerçekleştiği yerdir. Bugün komünistlerin görevi, işçi-köylü şuralarının gelişimini ve çoğalmasını teşvik etmek, aralarındaki bağı kurup örgütün ulusal yapıya dönüşmesini ve genel bir kongre toplamasını sağlamak ve çoğunluğun desteğini kazanmak için yoğun bir propaganda faaliyeti yürütmektir. Büyük işçi kitlesinin bağrından çıkan bu yeni iktidar ocaklarını yönlendirebildiğimizde iki sınıf arasındaki o şiddetli temas gerçekleşecek ve proletarya diktatörlüğü hakikat tarafından tasdiklenme imkânına kavuşacaktır. Eğer devrimci sürecin temeli, üretim hayatı dâhilinde atılmaz ise devrim, iradeyi kuşanmaya dönük verimsiz bir çağrı, suya yazılmış bir yazı, boş bir serap hâline gelecektir. Böylesi bir durumda kargaşa, düzensizlik, işsizlik ve açlık, proletaryanın en iyi ve en ateşli evlatlarını yiyip bitirecek, harap edecektir.

Antonio Gramsci

13 Eylül 1919

Kaynak

0 Yorum: