Aziz yoldaşlar,
Beni şu konferansa reis intihabınızdan dolayı büyük
teşekkürler ederim. İtimadınıza teşekkürüm resmî değil, pek samimi mahiyettedir.
Ben bu ictimâinizi büyük bir kıymet-i tarihiyye telâkki ediyorum. Çünkü fikrimce
bu teşkil ettiğiniz heyet, tarihte Türk halkının teesüratını (üzüntülerini)
hakikaten arz ve temsil eden ilk teşkilâttır. Bugünkü heyetimiz içinde öteden
beri tüm inkılâp teşkilâtlarında olduğu gibi, yalnız münevver ve mütefekkir
kimselerin değil, belki doğrudan doğruya zulme ve itisâfa (haksızlığa) düçar
olan halk efradından Türk askeri, Türk köylüsü ve Türk işçisi olarak birçok
arkadaşların da bulunuşu inkılâp ruhunun Türkiye’de aşağı tabakalara nüfuz
ettiğini ve Türkiye’de sosyalistliğin ütopizm, yani hayalperestlik devrini
atlatıp bir devr-i hakikate girmek istidadında bulunduğunu gösterir. Biz bugün
Rusya’da, bütün insaniyeti esaretten kurtarmaya çalışan Rusya inkılâb-ı âzimine
yalnız hayat ve edebiyatla değil, belki fiiliyât ve teşkilâtla koşulmak üzere
bulunmuş oluyoruz.
Evet, hemen bir asır geriye doğru Türkiye muhit-i
ictimâiyesinde anbean baş gösteren Tanzimat ve Islahatçılık ve nihayet
Meşruiyetçilik hareketlerinin şerâit-i vukuu tedkik edilirse görülüyor ki,
bunların hepsi, başta bir takım beyler ve paşalar bulunmak şartıyla gâh bir,
gâh diğer şehzâde etrafında padişahlara karşı bir taht-ı saltanat davası
açmaktan başka mahiyette değildir. On sene evvel Türkiye’de vâkî olan inkılâba
gelince; bu inkılâpta netice itibarıyla eski aristokratik teşkilât ile ittifak
akdederek mazlum halk namına hiçbir hak, hiçbir hayır ithaf edemedikten başka,
bilâkis halkın ictimâî emval ve emlakini tahrik suretiyle fukaranın burjuvazya
tarafından talanına yol açmıştır. İki dereceli bilavasıta intihap ile bütün
kuvvet mutavassıt ve yüksek sınıflara teslim edilerek, diğer taraftan
bankacılık itibarıyla Abdülmecid’in bile kabul etmediği Mançesteriyen
sisteminin en yüksek ve en müterakki şekilleri tatbik olunarak kapitalin fakir
halkları kolu altına almasına bir kat daha yardım edilmiştir.
Kapitalin yağmasından zengin ve orta sınıf
anasırlar arasında bahşetmek, sözdeki tesir ve nüfuzu gösteremez. Fakat sizler
gibi yıllarca Yemen ve Havran Çöllerinde, Arabistan Sahralarında bütün genç ve
şâd ömürlerini telefle Anadolu’ya köyüne dönüp geldiği zaman, baba ocağının
büsbütün söndürülerek evin ve tarlanın satıldığını veyahut artık satılmak üzere
herhangi bir bankanın mezad cedveline kaydolduğunu görüp bilen, Anadolu’nun bu
gibi facialı vakaları içinde yaşayan kimselere, sizlere, kapital yani sermayeden
(Altın) bahsederken ve bunun paşalar, beyler, ağalar elinde zavallı işçi ve
köylü halklarımızı ezmek için ne zalim bir kuvvet ve silâh olduğunu söylerken
sözlerimin bir ma’kes bulduğuna imanım vardır.
İşte yoldaşlar, kapital: zavallı işçi kardaşlarımızın
kanını emen, kemiklerini ezen şu mehabetli (ulu) makineler mamur ve abadan
(mamur) çiftlikler, malikâneler, fabrikalar, sancakhaneler, şu tramvaylar,
vapurlar ve demiryolları hâlinde mahdut şahıs ve şirketler elinde bulunan
zenginlikleri hülâsa kapitali millete mal edip, fakir ve mazlum halkları şu
menhus (uğursuz) kuvvetin istibdadından kurtarmak… İşte sosyalizmin esası. Bu
ictihada iştirak eden herkes sosyalisttir. Fakat bununla iş bitmez. Yalnız
böyle ictihad edip de burjuvazya yolunda devam etmekte halkın beklediği inkılâp
vücuda gelmez, sosyalizm kuvveti ve inkılâbın yakınlığı, ancak işçi ve köylü
sınıflarının kendi sınıfî menfaatlerini ve ictimâî ideallerini bilerek
burjuvazya karargâhı karşısında ayrı bularak, proletarıyat karargâhını kurup
işe başlamalarıyla temin edilmiş olur.
Burjuvazyanın parlamenterizm vasıtasıyla mağlup
edilmesinin bir ütopya olduğu tarih ile sabit oldu. Burjuvazya ile uyuşup
yaşayarak fakir halklara hayırlı hidmetlere çalışmak üstad-ı âzam Karl Marks’a
ihanetten başka bir şey değildir. Mesleğine sadık Marksistler teşkilâtlarını
burjuvazya ile her türlü temas ve muvafakattan (kabul) mücerred (soyut) olarak
ihtilâlci esaslarda vücuda getirenlerdir. Fakir işçi ve köylüler karargâhlarını
hakiki sosyalizm ile teçhiz ettikleri gün burjuvazyaya karşı ilân-ı harp etmiş
olurlar. Sosyalist teşkilâtları ancak her an kapitale hücum edecek ve
enternasyonal vak’aya zahir olabilecek vaziyette bulunmasıyladır ki, ihtilâlci
vasıtalarda kendilerini arz ve temsile kesb-i liyâkat ederler.
Yoldaşlar! Biz bugün burada şu esaslar dairesinde
âlem-i insaniyetin siyasî olduğu kadar iktisadî zulm ve tegalübden (birbirine
üstün gelme) de katiyen kurtarılmasına bütün ruh ve vücudumuzla çalışmak üzere
toplanmış oluyoruz. Biz bugün, insaniyetin şu kan ve ateşle kaynayan muhitinde
vaziyet olmakla Türklerin hey’et-i medeniye-i ictimâîyedeki hakk-ı
hayatlarından bir alem (nişan), bir işaret daha yükseltmiş oluyoruz.
Biz bugün Rusya İnkılâbı’nın birer mühim amili
olan Müslüman Kavimlerin Moskova’daki en âli merkezinde toplanmakla İslâm
Âleminin Enternasyonal vakasına olan nazarını daha aşikâr meydana koymuş
oluyoruz.
Bizim bugün tuttuğumuz yoldan daha dün Rusya’da
yaşayan Tatarlar yürümeğe başlamışlardı. Yarın da Araplar, Acemler o selâmet
şahranını (yol) tutacak ve bütün âlem-i insaniyet böylece hakiki kardeşlik,
hakiki birlik ve hakiki azatlık yoluna girmiş olacaktır.
Yaşasın bütün dünyanın müslüman işçi ve köylü
halklarını birbirine bağlayan Rusya İnkılâbı!
Yaşasın kızıl ışıkları
insaniyet ufkunda görünmeye başlayan Üçüncü Enternasyonal!
Mustafa Suphi
22 Temmuz 1918