30 Ocak 2021

,

Kısır ve Olumsuz Eleştiri

Bordiga’nın kaleme aldığı uzun makale, üzerinde durmayı hak eden bir çalışma. Yazar orada, hakkında net bir konum almadığı, ama gene de kabule yanaşmadığını açık bir biçimde ortaya koyduğu kimi hususları nazik bir dille ve şüpheyle aktarmış. Tez ve antitez arasında sürekli salınıp duran yazar, kendisine ait herhangi bir “özgün” tez dillendirme gereği bile duymamış.

Yoldaş Bordiga yazısında, solun sorduğu tüm sorular karşısında ihtiyatlı bir konum almaktan gayrı bir şey yapmıyor. Yazıda, Enternasyonal’in bu tür soruları kendince ele alıp çözüme kavuşturduğundan da, solun bunları başka bir şekilde ele alıp cevapladığından bahsetmiyor. Onun yerine “Enternasyonal’in soruları ele alış ve çözüş biçimi beni ikna etmiyor. Korkarım Enternasyonal oportünizm tuzağına düşüyor, üstelik düşmemesini güvence altına alacak elde herhangi bir imkân da bulunmuyor” türünden şeyler söylüyor.

Bordiga’nın konumu, şüphe ve vehim üzerine kuruludur. Bu konum üzerinden sol, her şeye olumsuz bakmakla yetiniyor. O sadece şerh düşüyor, üstelik bu şerhleri somut bir form dâhilinde de ifade etmiyor, bakış açısını ve çözümlerini somutlamıyor. Sonuçta da sol, şüpheyi mikrop gibi yayıyor, güvensizlik ortamını kalıcı kılıyor, hiçbir şey inşa etmiyor.

Bordiga’nın makalesi, o hepimizin bildiği metafizik hipotezle başlıyor. Yoldaş Bordiga bize, “Komünist Enternasyonal’in oportünizm tuzağına düşme ihtimalinin olup olmadığını” soruyor. Bu soru karşısında şunu pekâlâ söyleyebiriz: “Bordiga’nın oportünist olmaması ihtimali, Papa’nın ateist, sanayici Ford’un komünist olması ihtimali kadardır.”

Metafizik ihtimaller âleminde dilediğiniz şeyi hayal edebilir, istediğiniz şeyi isteyebilirsiniz. Oysa Marksistler her daim şu soruyu sormalıdırlar: Komünist Enternasyonal’in proletaryanın öncüsü olmama ihtimali söz konusu mu, o, burjuvazinin satın aldığı işçi aristokrasisinin somut bir ifadesi hâline mi gelecek? Soru, Marksistlerce bu şekilde sorulmalıdır. Yoldaşlar ona gereken cevabı, kolaylıkla zaten vereceklerdir.

Bordiga’nın makalesi, yoldaşların illaki üzerinde duracakları kimi teorik ve pratik yanlışlarla örülüdür. Burada sadece en belirgin hususlar üzerinde durulacaktır.

Yazıda Yoldaş Bordiga, hücre örgütlenmesinin tek başına partiye belirli bir nitelik kazandırmadığını, onun oportünist yozlaşmaya karşı şerbetlemediğini söylüyor. Oysa biz biliyoruz ki komünist partinin proleter niteliğini güvence altına alan ana unsur, hücrelerdir. Hücreler, partiyi oportünizme karşı her şeyden daha fazla şerbetleme imkânına sahiptirler.

Sürekli hücre sisteminin Rusya için uygun olduğunu söyleyip duran, hatta bu sistemin iktidarın alınmasından sonra daha fazla geçerli olduğu iddiasında bulunan Bordiga, onun burjuva demokratik rejimin hüküm sürdüğü ülkelere tatbik edilemeyeceğini söylüyor.

Bordiga bu noktada, “Biz hücrelere, en azından belirli görevlere sahip olan ve fabrikalarda çalışan üyelerin oluşturduğu gruplara karşı değiliz” diyor. Peki ama tam olarak ne diyor, sol hücrelerden yana mı olsun onlara karşı mı çıksın?

Ayrıca Bordiga’nın bahsini etmekten bir şekilde kaçındığı bu “belirli görevler” de neyin nesi? Sol ve Bordiga, Bolşevikleşme sürecine karşı olduğunu açıktan dile getiremiyor, onun yerine bu sürece şüpheyle yaklaştığını söylüyor, bu örgütlenme tarzının “Leninizme körü körüne kulluk eden seçilmiş memurlar şebekesince denetlenen hücreler üzerine kurulu olduğunu” iddia ediyor.

Belirli bir ülkedeki parti liderliğinin ideolojik düzlemde seçilmiş kişilerden oluşması gerektiği tartışılmayacak bir husustur, zira bu olmadan bir komünist parti, ne komünist ne de parti olabilir. “Körü körüne kulluk” meselesine gelince, bu polemik tarzı üzerinde durmaya değmeyecek ölçüde kaba ve manasızdır.

Bordiga’nın Leninizmle ilgili yazdıkları da epey ilgi çekici. Yazarımız, Leninizmin Marksizmden gayrı bir şey olmadığını, dolayısıyla bu terimi kullanmanın manasız olduğunu söylüyor, ama nedense bir süre sonra solun her iki terimi ayrım gözetmeden kullanması gerektiğinden bahsediyor. Kendisiyle çelişiyor. Zira Bordiga, Lenin’in Marksizmi tamamlayan kişi olduğunu, emperyalizm yorumunun, millet ve tarım meseleleriyle ilgili formüllerinin Marksizmin gelişimine önemli katkılarda bulunduğunu söylüyor.

Ama belirli noktalarda Lenin’den ayrı duran Bordiga, özele değil genele kilitleniyor. Dolayısıyla onun “Lenin’i irdeledik ve eleştirdik, onun çıkarımları bizi hiç ikna etmedi” veya “Lenin’in sözleri benim saf değiştirmeme sebep olmadı” türünden ifadeleri, muhtemelen küçük burjuvaları etkileyecek, komünistler ve devrimci işçilerse bu sözler karşısında sadece omuz silkmekle yetineceklerdir.

Bordiga yazısında Lenin’e hangi noktalarda itiraz ettiğini açık bir dille söylemiyor, ama devamında Lenin’in taktik sistemini benimsemediğini, zira bu sistemin oportünist uygulamalara karşı herhangi bir güvence sunmadığını söylüyor. Oysa Bordiga, bugüne dek kendisinin oportünizmin tehlikeli yolunu açığa vuran her türden taktiksel manevraya her daim karşı çıktığını söylese dürüstçe konuşmuş olurdu.

Sapmalara karşı güvence taktiklerde değil bizde, bizim komünist bilincimizde, partinin ihtiyatlı tutumunda ve geliştirdiği özeleştiride, ilkelere sıkı sıkıya bağlı oluşunda ve gözlerini devrimci hedeften asla ayırmamasında aranmalıdır. Bu anlamda Bordiga’nın makalesine yönelik itirazlar bizi usandırmamalıdır. Bu tür yazılar, her türden yanlışa ve tutarsızlığa dair zengin örneklerle doludur.

Biz burada sadece parlamentarizm karşıtlığı ve partinin meclisten ayrılan sol partilere bağlı işçi kitlelerine yönelik taktikleri ile ilgili yanlışlara değinmek niyetindeyiz. Bordiga’nın dediğine göre partinin benimsediği taktik, hiçbir kongrede kabul görmedi. Oysa kongre, esasen ne Sosyalist Partili Matteoti’nin öldürülmesi ne de kitlelerdeki gericilik ile ilgili herhangi bir taktiği benimsedi. Bu süreçte kitleler, meclisten ayrılan sol partilerin besledikleri yanılsamalara meylettiler. Peki bu gelişme konusunda Bordiga, hangi taktiğin benimsenmesi gerektiğini söylüyor? Bu noktada yazarımız, taktik ile ilgili bir açıklama sunmak yerine, sadece “çok az şey yapıldı, oysa çok şey yapılabilirdi” demekle yetiniyor.

Bordiga’nın makalesi, fikri çürümenin nerelere varabileceğini delillendiren bir belge aslında. Yoldaş Bordiga, sadece reddiyelerinin mantıksal sonuçlarına ulaşma konusunda belirli bir zafiyetle yüzleşmekle kalmıyor, aynı zamanda açık ve eksiksiz bir biçim dâhilinde, o eleştirdiği talimatlara karşı yeni talimatlar da öneremiyor.

Bir kişi kendisini sadece olumsuz eleştiriyle, şüphe mikrobunu yapmakla, vehmi ve güvensizliği beslemekle sınırlarsa, olumlu anlamda kurucu bir şeyler ortaya koymuyorsa o kişi karaktersizdir, ayrıca partiye ve Enternasyonal’e bağlı ve saygılı olmayan biridir.

Antonio Gramsci
30 Eylül 1925
Kaynak

0 Yorum: