29 Ocak 2021

,

Temasın Felsefesi

İki beden birbirlerine dokunduklarında temas kurarlar. Peki ama dokunmak ne demektir? Nedir temas?

Giorgio Colli, temasın net bir tarifini sunuyor ve iki noktanın ancak bir temsil boşluğu ile ayrıldıkları vakit temas kurduklarını söylüyor. Temas, her türden kesintisiz nicelik bölünemediği için kendi başına varolamayan bir irtibat noktası değildir. İki varlığın temas kurduğunu, aralarında belirli bir ortam oluşmamışsa, bu iki varlık birbirlerine yakın olduklarında söyleyebiliriz.

Eğer iki şey arasında (örneğin özne-nesne, karı-koca, efendi-köle veya uzaklık-yakınlık arasında) belirli bir temsil ilişkisi varsa demek ki bunlar arasında temas yoktur. Ama eğer temsiliyet ilişkisi yoksa da bu sefer aralarındaki bağ kopar. Aralarında hiçbir şey yoksa ancak o vakit temastan söz edilebilir.

Başka bir ifadeyle temas, temsil edilemeyendir. İlişkiyi başka şeyle ifade etmek mümkün değildir. Bu anlamda Colli’nin de dediği gibi, “temas, temsil edilebilen hiçliğe, metafizik yarığa dair bir göstergedir.”

Bu tanım esasında kusurludur, zira “hiçlik” veya “temsil edilemeyen” gibi ifadelere başvurmakta, mistisizm tuzağına düşme riskiyle karşı karşıya kalmaktadır. Colli’ye göre temastaki dolaysızlık sınırlıdır, çünkü temsil asla bütünüyle ortadan kaldırılamaz. Soyut kalma ihtimalinin yol açtığı her türden riske karşı o vakit şu söylenmelidir: asıl faydalı olan, çıkış noktasına geri dönüp bir kez daha “dokunma”nın anlamını, yani en basit ve en dünyevi his olarak dokunmanın kendisini sorgulamak gereklidir.

Aristo, dokunmanın özel niteliği üzerine kafa yormuş bir isimdir. Ona göre dokunmak, diğer hislerden farklıdır. Her hissin bir ortamı (ara düzlemi –metaksisi) vardır ve bu ortam belirleyici bir görevi yerine getirir: görmede ortamın kendisi şeffaftır, gözleri etkiler ve renklerle aydınlığa kavuşur. Duymada ortam havadır, hareket ses kütlesiyle sağlanır ve ses kulaklara çarpar.

Dokunma diğer hislerden ayrıdır, zira dokunmada somut olanı “ortam bize bir eylemle etkide bulunduğu için algılamayız, onu ortamla birlikte algılarız.” Bize dışsal değil aksine içimizde olan ortam, etin (bedenin -sarx) ta kendisidir. Yani dışarıdaki nesneye dokunmakla kalmayız, ayrıca dokunma eti harekete geçirir, başka bir ifadeyle temas hâlindeyken biz kendi duyarlığımıza dokunur, bizdeki algılama becerimizden etkileniriz.

Görme hâlinde gözlerimizi göremeyiz, duyma hâlinde duyma becerimizi algılayamayız, ama dokunma hâlinde dokunma ve dokunulma becerimizle temas kurarız.

Bu anlamda başka bir bedenle temas kurmak, her şeyden önce kendimizle temas kurmaktır. Dolayısıyla diğer hisler karşısında ikincilmiş gibi görünen dokunma hissi, aslında birincildir ve ilk sırada gelir, çünkü özne orada üretilir. Oysa görmede ve diğer hislerde özne, önceden bir şekilde varsayılır.

Kendimizi ilk kez başka bir bedene dokunduğumuz vakit, ortak bedenle temas kurduğumuzda tecrübe ederiz.

Eğer bugün inatla yapmaya çalıştığımız gibi, tüm teması ortadan kaldırırsak, her şeyi ve herkesi birbirlerinden uzak tutmaya devam edersek, o vakit sadece başka bedenleri tecrübe etme imkânını değil, ayrıca, her şeyin ötesinde, kendimizi dolaysız bir biçimde tecrübe etmeyle ilgili tüm imkânları da kaybedeceğiz, yani tüm o saflığı ve basitliği ile etimizi, bedenimizi yitireceğiz.

Giorgio Agamben
5 Ocak 2021
Kaynak

0 Yorum: