28 Ocak 2021

,

Fasit Daire

Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’ın 1 Ocak 1921’de Kars’tan

Bakû’deki yoldaşlarına gönderdiği mektuptan bir bölüm [TÜSTAV]


Siyaset, sorumlulukla ilgili bir meseledir, sorumluluksa hesap vermek ve hesap sormaktır. Hesap vermek ve sormak için had bilmek, had bildirmek gerekir.

Bu açıdan sol, siyasetsiz olmak demektir. Çünkü o, girdiği fasit dairede, kitlelerin sorumluluğunu almayan, almak istemeyen, hesap vermeyen, sormayan, had bilmeyen, bildirmeyen, ama nasılsa, burjuvazi eliyle “özne, fail, aktör” olmuş bireylerin mikro-iktidarıdır. O iktidarın imkânlarından vazgeçemez.

Sol eleştirisi, komünist siyaset içindir, ona içredir.

Gramsci, “Kısır ve Olumsuz Eleştiri”[1] başlıklı yazısında muarrızı Bordiga’yı solcu olmakla itham eder ve solun “metafizik ihtimaller âlemi”nde dolaşıp durduğunu, hiçbir şey inşa etmediğini söyler. Bu eleştiri, bir açıdan hareketin ve kitlelerin sorumluluğunu almamak, varolan solcu siyasete mesafelenmemekle ilgilidir. İtalya’da solcular, Ekim’in ve Komintern’in açtığı kılıç yarasını sarmak, gizlemek için çalışmaktadırlar. Gramsci’nin eleştirdiği konu, budur. O, küçük burjuvaları kaçtıkları metafizik âleme dek kovalayıp, onlardan hesap sormaktadır.

Sol, dinî siyasetin metafiziğine kendi metafiziğini korumak adına saldırmaktadır. O, burjuvazi eliyle özne, aktör ve fail olmaya ikna edilmiş bireyler üzerinden işlemektedir. O bireyler, kendi benzerlerini bulup onları ikna etmeye çalıştıkça, fasit daire, hareketi ve fikri boğar.

İkna edilen kişi, kendisi nasıl ikna edilmişse o şekilde başkasını ikna etmeye çalışır. “Devlet (veya sermaye), senin bireyliğine saygı duymaz, mülkiyetini veya rekabet ilişkileri içerisindeki konumunu ortadan kaldırır, gel benim gibi solcu ol” der. Bu solculuğun kitlelerle, ezilen halk kesimleriyle bir alakası doğal olarak olamaz, o böylesi irtibatı baştan reddeder.

Sol-sağ ayrımı, kapitalizm içre bir ayrışmada atılan çentikle, oluşturulan eşikle ilgili bir mesele. Komünistler, illaki o çentiği tarihsel-toplumsal açıdan önemserler, ama o ayrımı tarih dışına atıp yüceltmezler, varlıklarını o çentikten ve eşikten başlayarak inşa etmezler. Onlar, sınıflı toplumun tüm tarihindeki çentiklere ve eşiklere göre mücadele yürütmeye mecburdurlar. Çünkü hayat, burjuvaziyle başlamamıştır. Başladığını düşünen solcularla bu vehme karşı çıkan komünistleri ayırmak gerekmektedir.

Fatih Yaşlı, Kılıçdaroğlu’nun “sağ-sol ayrımı bitti” lafına, son yirmi-otuz yıldır CHP’nin inşa ettiği solculuğa bir yerinden yamanmaya çalışan bir siyasetin parçası olduğu için tepki gösterir.[2] Onun gibiler, CHP’nin antikapitalist olacağı günü beklemekle ömür çürütmeye yazgılıdırlar. Bu tür tepkilerle Yaşlı ve arkadaşları, solu kendisiyle tanımlamak için fırsat olarak görürler. Oysa o tanımladığı sol da burjuvazinin ölçü ve ölçütlerine göre inşa edilmiştir. Çünkü Yaşlı’nın partisi, cumhuriyet burjuvazisine ve “devrimlerine” sahip çıkmayı programının başına yazmıştır.

O program, doğalında Mustafa Suphilerin pratikte yazılmış programını redde tabi tutar. Yaşlı’nın partisinin başkanı, partinin kurulduğu günlerde Habertürk’te, “Suphiler Anadolu’ya ölmek için geldiler, biz ölmek istemiyoruz, o yüzden TKP’yi kurduk” diyordu. Sol, Anadolu’da burjuvazi ve devletle yaşamak isteyenlerce tarif edilmiştir. O noktada çentik ve eşik silinir. Suphi, bireysel hikâyelerin, hesaplaşmaların, tasfiyelerin konusu kılınır. Onda somutlanan tarihsel-toplumsal iradenin üzeri örtülür.

Suphi pratiği, bir sorumluluk, had ve mücadele bağlamında varoluyor. Sorumsuz olanlar, Suphi’yi hadsiz, burjuvazinin had bildirdikleri ise Suphi’nin mücadelesini yanlış ve eksik buluyorlar. Bugün adında “şoven bir ifade” olarak “Türkiye” kelimesi bulunan bir örgüt, “Suphi milliyetçiydi, biz Ermeni devrimcilerinin soyundan geliyoruz” diyorsa, bunun nedeni, örgütün Ermeni sevgisi değil, onun sorumluluk, had ve mücadele bağlamından çıkmak istemesidir. Ermeni, basit bir bahaneden ibarettir. Sınırlar aşılarak sınıfsızlık âlemine yelken şişirilmektedir.

Çünkü sol, kazandığı parayı, biriktirdiği mülkü kimseyle paylaşmak istemeyen küçük burjuvaziye ait bir vehimden ibarettir. O küçük burjuvazi, yabancı ülkelerde yaşama hayaliyle varolabilir, metafizik âleminde ancak bu hayalle yaşayabilir. Onun sorumluluk alması, hesap sorması, hesap vermesi, had bilmesi ve bildirmesi mümkün değildir. O solun burada yaşamaya mecbur olan, dert çeken, çile biriktiren, yarına çıkmak için kavga eden emekçilerde değer ve anlam bulması imkânsızdır. Bu sol, artık yoksuldan, emekçiden, ezilenden tiksinme imkânıdır.

Sorumluluk, hesap ve had içinse Suphilerin yolunda olmak gerekir. Yıllarca “metafizik ihtimaller âlemi”ne tapıp duran, sürekli “birbirine değmeyen toz zerrecikleri”ne dair hayaller kuran solcular, Suphilerin somutta inşa ettikleri ihtimali ortadan kaldırmak için çabalamışlardır. Her solcu, içten içe bunun için uğraştığını bilir. Bilmiyorsa, sermaye veya devlet gelir, hatırlatır.

Suphiler, mülk edinilecek, uğruna rekabet edilecek bir mesele değildir. Onların hareketine ait olunmalıdır. Mülküyle ve rekabetteki konumuyla düşünenler, bu aidiyeti asla anlayamazlar.

Maalesef son 15-20 yıl içerisinde bizim de içinde olduğumuz kolektif çaba dâhilinde, Suphilere yönelik teveccüh iyiden iyiye artmıştır. Onlarla hiç ilişkisi olmayanlar bile haklarında kalem oynatır olmuşlardır. 2005 senesinde bu ilgiyi istismar etmek isteyenler, Suphiler için konferans tertiplemiş, eski TKP’liler, o konferansı “biz iyiydik de n’apalım, miras çürüktü” demek için fırsat olarak kullanmışlardır. Katılımcılar Suphi’nin, “Ermeni katili, hırsız, milliyetçi, cahil, korkak, maceraperest ve geri” olduğunu söyleyip rahatlamışlardır. O katılımcılardan biri olan ve bu tür laflar eden Emel Akal’ın bugün İştirakiyyun ve Müslüman Komünistler’le ilgili kitaplar yazması, önemli bir gelişmedir. Tabii bu kitaplar, tarihsel muhteva silinerek yazılabilmişlerdir. CHP’ye meftun ve mecbur olan sol, başkasını yapamaz.

Mesele, tam da bu meftuniyet ve mecburiyettedir. Komünist siyaset, CHP’den ayrı, ona karşı oluşturduğu tüm mevzileri terk etmiş, hepsini CHP’ye bırakmıştır. Temel sorun, budur. Bugün ancak devletin ve/veya sermayenin estirdiği rüzgârla, o da CHP’nin izin verdiği ölçüde, yelkenini şişirebilmektedir.

Bu açıdan Fatih Yaşlı’nın “kapitalizm karşıtı” olmasının bir anlamı yoktur. Onun kapitalizm diye anladığı ve anlattığı şey, bireysel çıkarlarına halel getiren tüm ecinnilere dair bir imgeden ibarettir. Yoksa pratikte kendisi ve partisi, döne dolaşa bu ülkedeki kapitalist pratik için çalışmaktadır. Nâzım’ın bir bankaya teslim edildiği dönemde, AB ile teşkil edilen bağlar üzerinden, bizzat devletin kurduğu bir yapıdır o.

Tabii buna karşı bir de sermayenin kurduğu “komünist parti”ye ihtiyaç vardır. Cumhuriyetçilerin KP’si varsa demokrasicilerin de olmalıdır. Çünkü aslında Kılıçdaroğlu, efendilerin isteğini kendisine bağlı solcu memurlara aktarmaktadır. “Sol ve sağ birlikte çalışsın” lafı, pürüz ve çapak istemeyen yukarının emridir. Bu emre uygun hareket eden iki komünist parti olmalıdır. Dış Kemalizm, ilerici enternasyonal[3] türü pratiklerin karşılığını burada üretmeye mecburdur. Paydaş kapitalizminin sürtünmesiz olabilmesi için çapakların temizlenmesi gerekmektedir. Bunun için eskinin akapçıları, antikapitalistler, iktidarı “aşı konusunda dünya ile işbirliğine girmemek”le eleştirmeli[4] ama o dünya denilen şeyin sınıfsallığı, sermayenin çıkarları ile ilişkisi, asla sorgulanmamalıdır.

Buradan çıkış için fasit dairenin aşılması şarttır. Kendisi gibi bireyler toplama devri kapanmalı, kavgaya örgütlenilmelidir. Kavga, küçük burjuvazinin CHP-HDP türü zincirlerinden kurtarılmalıdır. Komünist siyaset, Suphilerin açtığı yatağa akmayı, ona örgütlenmeyi bilmelidir. Kitlelerle ancak o sel yatağında buluşulacaktır. O selden korktuğu için efendiler adına pürüz ve çapak derdine düşmüşlerden uzak durulmalıdır.

Eren Balkır
28 Ocak 2021

Dipnotlar:
[1] Antonio Gramsci, “Sterile and Negative Criticism”, 30 Eylül 1925, MIA. Türkçesi: İştiraki.

[2] Fatih Yaşlı, 17 Ocak 2021, Twitter.

[3] Louis Allday, “İlerici Enternasyonal”, 20 Mayıs 2020, İştiraki.

[4] Önder Algedik, “Aşı Paraları Nerede?”, 18 Ocak 2021, Duvar.

0 Yorum: