04 Ocak 2021

, ,

Figüranlar ve Piyonlar

“İsyan etmek için sebebimiz var.”


Sol, sınıflara ve sınırlara kör bakabiliyor olmayı satabildiğini gördü, artık o pazardan çıkamaz. Sendikalarla, meslek odalarıyla, STK’larla arasındaki mesafeyi sıfırladı, bu güçlerin ideolojisine teslim oldu. Onların emri dışında hiçbir şey yapamaz.

Sol, meslekî ideolojilerin girdabına kapıldı, o kara deliğe düştü, oradan çıkamaz. Bu boyut değiştirme sayesinde sol, düştüğü paralel evrende, kendisini sınıfsızlık ve sınırsızlık hâli, imkânı olarak pazarlıyor. Neticede artık sol, bunun sunduğu zenginlikten vazgeçemez. Birkaç yıl bankadaki hesabıyla geçinebilecek olan orta sınıf, meslekî ideolojilerin ağzına bakmaya, o ilişkileri korumaya mecbur. Devlet ve sermaye, bunu çok iyi biliyor. Birkaç yıl önce Mehmet Ağar “solculara para verin!” lafını tam da bu sebeple etti.

Daha önceki yazıda aktarılan Lagarde’la ilgili notta mealen, “eşitsizliklerin artması durumunda sınıf savaşı gündeme geliyor. Sınıfsal hasedi bir biçimde kuşaklar arası gerilime yönlendirmek gerek. Gençlerin yaşlılara düşman edilmesi ve onların hâline sevinmeleri sağlanmalı”[1] deniliyor. İşte meslek odaları, sendikalar ve STK’lar, bunun için varlar: Sınıf savaşı örtbas edilmeli, eşitsizliklerin yol açtığı riskler ve gerilimler gizlenmeli, dikkatler başka yönlere çevrilmeli, ekonomizm eleştirisi ile ekonomik sorunlar önemsizmiş gibi gösterilmeli. Esasen sol, kendisine bahşedilen rolü oynuyor.

Pandemi sürecinde aşağıdan yukarıya doğru bir servet transferi yaşanıyor. Genel planda dünya genelinde ekstraktivizm gibi araçlar üzerinden, servet Güney’den Kuzey’e aktarılıyor. Küçük burjuvazi, meslek odaları, sendikalar ve STK’lar denilen iplerle bağlı olduğu tekellerin ve sermayenin ağzına baktığı için bu iki transfere tek laf etmiyor, edemiyor. Çünkü o, transferlerden nemalanmayı umuyor.

Levich yazısında, küresel sağlık yönetimi ile sivil toplum kuruluşlarının egemenliğinin genişleyeceğinden söz ediyor.[2] Demek ki herkes ekmeğinin peşinde. Bu yüzden Aydın Çubukçu, “artık sendikalar STK’laşsın, bu yönde işler yapsın” diyor. Nedenini kimse sorgulamıyor.

Sol, bu rant ilişkilerine teslim olmuştur. Figüranlık ve piyonluk, bununla ilgilidir. Ve artık o, gemi azıya almıştır.

CHP-MHP arasında yalandan bir ağız dalaşı yaşanır. Hemen bir sendika, CHP için temsilcilerini, dostlar alışverişte görsün diye, şov niyetine yürütüyormuş gibi yapar. Bu, geçen sene “Türk-Metal’in imzaladığı sözleşmeyi tanımıyoruz, biz devrim yapacağız” deyip ertesi gün o sözleşmeye onay veren sendikadır. Burjuva siyasetine teslim olmuş bir STK’cılık, kimseye bir yol sunamaz.

* * *

Küreselci kanata bağlandığı için bugün herkesin içindeki CHP açığa çıkmıştır. Adalet yürüyüşünde artık herkes, hizaya dizilmiştir. Kimi fos-marksistler, Kaypakkaya’nın başına kalpak geçirmiş, kimi Avakyancılar, kitaplarını CHP-Fethullah yayınevinden çıkartmıştır. Tencereler yuvarlanmış, kapaklarını bulmuştur.

“Küreselci” dedikleri de eskinin liberal emperyalistlerinin, Fabyusçuların, sömürgecilerin, “insanî ve ilerici kapitalizm” savunucularının çizgisidir. Bu çizgi, her zaman düşmana hizmet etmiştir.[3] Orayla “ilerici” ilişkiler kuranlar, kendi küçük burjuva zevkleri için kafalarında ülkeye nizamat verme derdindedirler. Oysa seksenlerin sonunda olduğu gibi CHP, yeniden güya sola dümen kırmış, sosyalist, komünist veya devrimci tüm imkânları zehir misali emip tükürmüştür.

Küreselci-millici tartışması, burjuvaziye ve devlete dairdir. Emekçileri, yoksulları, ezilenleri ilgilendiren bir durum söz konusu değildir. Neticede iki kanat da aynı gövde adına hareket eder. Bu anlamda DSİP ve Fethullah çizgisine örgütlenenler, döne dolaşa, emekçinin, yoksulun, ezilenin öfkesini ve derdini ana gövdeye teslim etmektedirler, bu görülmelidir. Aynı durum, İP-TKP çizgisi için de geçerlidir.

Gezi sürecinde şehit düşen gençlerin mahkemesine “TMMOB para vermezse mahkemeye gidemeyiz” diyen örgütler hükmünü yitirmiş, “dış devlet”in uzantıları hâline gelmişlerdir. Bu sol, TMMOB’un inşaat, madencilik gibi alanlarda oluşan rantla bağını sorgulayamaz. Sendikaların, sermayenin yönelimlerine göre biçimlendirilmesine tek laf edemez. Avrupa’dan gelen paralarla burada afiş bastıran, sonra gidip barlarda içki yudumlayan solcuların, oradaki istihbaratla, devletle, tekellere bağlı STK’larla ilişkileri sorgulaması mümkün değildir.

Yol varsa, emekçide, yoksulda ve ezilende aranmalıdır. İsyan için sebep onlar(da)dır.

AKP, belirli çelişkileri örtüyorsa, belirli çelişkileri derinleştiriyorsa, bağımsız tarihsel birikim, kitlesel mevziler üzerinden, o çelişkilere göre yol alınmalı, o çelişkilere göre hat belirlenmelidir. “Çelişkisiz” bir yerden konuşulmamalı, “çelişkisizlik” satılmamalı, politika o çelişkilerin örsünde dövülmelidir.

Yol, yukarıdakilere yaranmaya çalışan figüranlarda ve piyonlarda değil, aşağının kahrını, çilesini çekenlerin kavgasında aranmalıdır. Komünist siyasetin görevi, AKP’nin yerine revize edilmiş CHP’yi hazırlamak değildir. Biden ve Koç’un gemisine binmek hiç değildir.

TTB’nin ağzına bakanlar için küresel yönelimleri tartışmak, teorinin konusu kılmak, eleştirmek bile komploculuktur, gericiliktir. Bu solun düşüncesine göre dünya genelinde tekeller ne yapıyorsa insanlığı düşünerek, insanlık için ve insanlık adına yapıyordur. Çünkü bilim ve teknoloji onlarındır, bilim ve teknolojiye karşı çıkmaksa gericiliktir. İnsanı özne ve irade kılan onlardır. Solun düsturu budur. Tekeller ve emperyalizm, asla eleştirilemez. Kendilerine petrol kuyuları bahşetmiş bir güce kimse laf edemez. “Gerici doğu”yu ilerletenlere ancak teşekkür edilir. Bu yaklaşım, ancak “herkes kendi bahçesinde organik domates eksin, kimse olaylara karışmasın!” diyebilir.

Neticede halkların birbirlerinin dertlerine ortak olması, tehlikelidir. Ezilenlerin yerelde ve bölgesel düzeyde ortak yol bulma çabası, zararlıdır. İşçilerin yerele ve millete dair söz söyleme iradesi, beyhudedir. Sınıfa ve sınıra karşı körleşenlerin emekçiye, yoksula, ezilene bir hayrı dokunamaz.

Sola göre küresel dünya yönetimi tesis edilmiştir. Klaus Schwab’ın dediği gibi, “küresel yönetim zayıflamıştı, bu pandemi sayesinde yeniden popüler hâle gelmiştir.”

Küresel güçlerin yere dökülen artıklarıyla beslenen küçük burjuvalar, emekçilere, ezilenlere uşaklıktan başka bir şey öğretemezler. Küresel güçlerle aynı odada olduğunu düşünerek, sınırları ve sınıfları sildiklerini sananlar, daha doğrusu, aynı masada olabilmek için sınırı ve sınıfı silenler, alttakilere yalandan başka bir şey söyleyemezler.

“Bu emperyalistlerden, kapitalistlerden insanlığa, bilhassa yoksula emekçiye zarar gelmez” diye düşünen TTB’nin, DİSK’in ve benzeri STK’ların peşinden mi gidilecek, yoksa “bu zalimlerin yaptıkları her şeyde illaki bir puştluk vardır” diyen “komplocu cahil halk”a göre mi siyaset yapılacak, asıl soru budur. Küçük burjuva sol, ilk tercihe mecburdur.

Eren Balkır
4 Ocak 2021

Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Gem”, 26 Aralık 2020, İştiraki.

[2] Jacob Levich, “The Gates Foundation, Ebola, and Global Health Imperialism”, 4 Eylül 2015, American Journal of Economics and Sociology, Cilt 74, Sayı 4, s. 711-716. Türkçesi: “Küresel Sağlık Yönetimi”, İştiraki.

[3] William Z. Foster, Outline Political History of the Americas, International Publishers, 1951, s. 602.

0 Yorum: