06 Ekim 2019

,

Hokkabaz



Devlet, AB ve ABD ile kurduğu ilişkilerin sonucunda belirli adımlar atıyor. Atmak zorunda kalıyor. Halk açısından kırılmalara, sorunlara yol açacak olan bu adımların gerilimini toprağa, bizatihi AKP akıtıyor. Yani devlet, “bana kızacaklarına sana kızsınlar” diyor, sobanın üstündeki kestaneleri AKP maşası ile topluyor. Bu noktada AKP’ye saldırma, kitleleri kontrol altında tutma görevini de CHP’ye veriyor. Devlet, CHP ile birlikte tüm adımların gerilimini yumuşatmaya çalışıyor. Müsamere, bu izlek dâhilinde ilerliyor.

Bu bağlamda, ilgili hokkabazlığın siyaset diye yutturulması gerekiyor. Sağ ve sol eliyle yapılan işlem, kitlede gruplaşmaları sağlıyor. Kutuplaşma siyaseti yürüten ve buradan büyüyeceğini hesap eden siyasetçiler, çıkıp bu sefer de “kutuplaşma topluma zarar veriyor” diyorlar. Bu tür yalanlarla ve hokkabazlıklarla devletin attığı adımların sancısı örtbas ediliyor, halka siyasi hamlelerle teskin edici bir ilâç veriliyor. Asıl mesele, bu hokkabazlığa herkesin ortak olması, olmak istemesi.

Dolayısıyla, birilerini kandırmak adına, “biz Kaypakkayacıyız, devletin bir kanadı altında toplanamayız” deyip, öte yandan “tek düşman Tayyip’tir, bunu demeyen haindir” diyen de bu hokkabazlığın parçasıdır. Çünkü “Tek düşman Tayyip” lafını “devletin bir kanadı” söylüyor. Bunu da devletin adımlarını gizlemek, etkilerini hafifletmek için yapıyor. Tayyip de kendi siyasi varlığını bu tepkiler üzerinden inşa ediyor. Bir ara Tayyip’in bizzat söylediği gibi, kendisi paratoner görevini ifa ediyor. O, devletin gözünde neden varolduğunu iyi biliyor, memur olarak yapması gerekeni yapıyor.

* * *

Bu koşullarda herkes, tüm sosyalist hareket, CHP’ye iltihak ediyor, ona örgütleniyor, onun gölgesine sığınıyor. Hareket, özündeki CHP’ye kapaklanıyor, ricat ediyor. Tüm sosyalistler, CHP kitlesini kandırma, örgütleme hayaliyle ömürlerini tüketirken, onları esasen CHP örgütlüyor. Bugün öne çıkan isimler, içteki gizli CHP’liler arasından seçiliyor. Sosyalist hareket, CHP kadar ve CHP ile birlikte varolabileceğini düşünüyor. Onu mücadelenin konusu hâline getiremiyor. Kimisi CHP’yi biraz sosyal demokrat, kimisi de biraz liberal yapmayı sosyalizm mücadelesi zannediyor.

* * *

Muhtemelen o forumun sahipleri çoktan başka projelere yelken açtıkları için unutmuştur, ama Gezi sürecinde bir ara Ankara’da Ethem Sarısülük Forumu oluşturulmuştu. O forumun yapıldığı parkın isminin değiştirilmesine CHP’li belediye izin vermedi, “sosyalistim” diyenlerse o forumda toplaşan kitleye bu gerçeği aktarmadı, “parkın ismini değiştirdik” diye yalan söyledi. Belediyenin önüne set kurdu, ismi değiştirmeyen Çankaya Belediyesi’ne yönelebilecek tepkiye mani oldu, CHP ile kitle arasına bir perde gerdi ve işlerin istedikleri gibi yürümesini sağladı. Çünkü o “sosyalistlerin” içeride, belediyede “samimi dostları” vardı. Onlar incitilmemeli, küstürülmemeliydi. CHP, sosyalistlerin devletle ve sermayeyle bağ kurma imkânıydı, o bağ, asla kesilmemeliydi.

Ethem Sarısülük Forumu’nun ilk gününde CHP’li ekip adına bir kadın, mikrofonu aldı, elindeki kâğıttan yapılacak işleri aktardı, emirlerini tebliğ etti, “bunlar yapılmazsa biz yokuz” dedi ve gitti. Dedikleri her şey yapıldı, ama o grup, foruma bir daha hiç gelmedi. Mevzubahis forumsa koşa koşa o grubun arkasından gitti. Sonuçta herkes, seçim sathı mailine girdi, çöplerden oy pusulaları topladı. Bu faaliyet bir işe yaramadı, devlet, bir gecede belediye başkanlarını görevden aldı.

CHP’nin sosyalist hareketi örgütlemesi, devlet açısından pratik bir ihtiyaç, bizzat onun verdiği bir görev. Tüm sorunlar, gerilimler AKP halısının altına süpürülüyor, CHP ile yumuşatılıyor. CHP, devleti perdeleme, koruma görevini yerine getiriyor.

* * *

Bir şehre köprü yapılıyor, sermayenin ihtiyaçlarının da etkili olduğu gelişmeler dâhilinde, maliye bakanlığı, bölgedeki arazileri kapatıyor. CHP, kendi kitlesine “Berat Albayrak arazileri topluyor” diyor, böylece öfke, Erdoğan ailesine yöneltiliyor. Kimse devlete kızmıyor, aksine devlet, daha da mistikleşip yüceliyor. CHP, sermayeye ve devlete ait bir tampon. Koruyucu.

Devlet, İran’la ve başka ülkelerle gizli ya da açık ticari ilişkilere giriyor. Ciddi bir para birikiyor. Aynı devlet, Man Adası dosyaları ve ayakkabı kutusundaki paralarla bu işlerin Erdoğan ailesine ait olduğunu söylüyor. Kir pas, oraya süpürülüyor. Devlet ve sermaye, aklanıyor.

Devlet, AB’ye verdiği sözleri bir bir yerine getiriyor. Atılan adımların yol açtığı sancılar, AKP’ye havale ediliyor. Örneğin AB “orduyu küçültün” diyor, bunu CHP ve ona bağlı sosyalistler, “AKP, kendisine özel ordu kuruyor” cümlesiyle karşılıyor. AB’ye toz kondurulmuyor. Bu siyaseti en çok da AB’den para alan sosyalistler benimsiyorlar.

Marketlerdeki poşetler, sigara zamları gibi adımlar, tarımı bitiren müdahaleler, hep AB ile kurulan ilişkilerin emri doğrultusunda gerçekleşiyorlar, AB’ye ve onunla ilişkili devlete kızılmasına mani olmak için AKP kullanılıyor. AKP de bu öfkeyle kendisini yeniden inşa ediyor.

Sermaye, üniversiteleri tırpanlıyor, gericilik hedefe konuluyor, sermayeye ve devlete tek laf edilmiyor, tüm öfke AKP’ye yöneltiliyor, sermaye yüceliyor, aklanıyor. Sosyalist hareket, yücelen ve aklanan devletin ve sermayenin emrine giriyor. Kitleleri kandırma yarışında efendilerden gelecek işmarı bekliyor.

* * *

Sonuçta Fransa’daki komünist parti ile Türkiye’deki komünist partiyi bir tutmak, aynı kefeye koymak mümkün mü? İlki, Nazi işgali ile birlikte direnişi örgütlemiş, yönlendirmiş, yönetmiş, sonrasında toplumda karşılığı olan bir güç. Buradaki ise Anayasa Mahkemesi’nin ve Yargıtay’ın onay ve icazetiyle varolabilmiş. Birinden birine “Komünist Parti” demememiz gerekiyor.

Bu anlamda, bu ülkede İslamî bir hareket, İslamî bir dava, İslamî mücadele diye bir şey yok. Bazen devlet, bu tür adımlara ihtiyaç duymuş, duyuyor, o kadar. Bu anlamda halka verilen korkunun altı boş: AKP İslamcı değil, bu ülkede İslamî hareket diye bir şey yok!

Dolayısıyla, TKP ve AKP, olmayanı oldurma teşebbüsü, yoku varmış gibi yutturma hilesi. Tarihsel-toplumsal karşılıkları yok. AKP, kapalı kapılar ardında imal ve inşa edilmiş bir proje. Mesele, sosyalistlerin de o projeye iliştirilmiş olması ve onların bu duruma hiç itiraz etmemesi.

Sosyalist hareket, zaten cılız olan, toprağa saldığı köklerini bir bir söküp atıyor, asıl mevzu bu. Küçük burjuva, her şeyin başına yerleşmek, varlığını yaldızlamak adına, geçmişi siliyor. Geçmişten gelen devrimci mirası ve toprağı redde tabi tutuyor. O mirası ve toprağı CHP olarak belirleyebiliyor. Onun dışına bakamıyor. Devlet ve burjuvazi dışı bir dünyayı hayal bile edemiyor. Onlara kul oluyor.

Gezi döneminde “halk hakikat, sol batıl”[1] demiştik. Sonra büyük harfle Halk ile halk ayrıştı. Sol, halka sırtını dönüp Halk’a bağlandı. O Halk, resmiydi, CHP’ye ait bir mamuldü. Ankara Palas balolarında, bürokrasinin koridorlarında imal edilmişti.

Haziran kıyamı, Gezi direnişine teslim oldu. Hokkabazlık işleminde kendisine verilen görevi benimsedi, içselleştirdi. Sol, içerildi, iç edildi.

Sonuçta bugün Nâzım’ın Akrep Gibisin türünden şiirlerini devlet koridorlarında, burjuva salonlarında bağıra bağıra okumanın bir anlamı bulunmuyor. O şiiri okuyanların da akrep olduğunu, kesesindeki zehri görmek gerekiyor.

Eren Balkır
6 Ekim 2019

Dipnot:
[1] Eren Balkır, “Fenafillah”, 4 Temmuz 2013, İştiraki.

0 Yorum: