17 Ekim günü eski 14 Mart Bloğu yetkilisi Faris
Sueyd Twitter’da, göstericileri gayrimeşru ilân edebilmek adına, Lübnan’daki
gösterileri Hizbullah’ın organize ettiğine ilişkin bir mesaj paylaştı. Bu,
kesinlikle yanlış bir değerlendirmedir.
Hizbullah’ın bugün Lübnan’da (bilhassa partinin
ciddi bir kitle desteğine sahip olduğu bölgelerde) sürmekte olan gösterilerle
ilişkisini anlamak için bizim 2018 yılının başlarına dönmemiz gerekmektedir.
1992-2018 arası dönemde Hizbullah, hükümette çok
az rol almayı öngören genel bir siyaset uyarınca hareket ediyordu (örneğin bu
dönemde parti, önemsiz görülebilecek bazı bakanlıkları almakla yetinmişti).
Bunun sebebi de partinin her daim “direniş faaliyetlerini öncelikli görmesi”
idi.
Bu süreçte parti, tarihsel rakibi (kimi zaman da
askerî açıdan hasmı olan) Emel Hareketi ile temelleri pek sağlam olmayan bir
ittifak kurdu ve bu ittifak, Hizbullah’ın devlet içerisine soktuğu kollarının
hukukî bir zemine kavuşmasını sağladı.
Ama rüzgâr, 2018 yılının başlarında dönmeye
başladı. Mart 2018’de Nasrallah, sınıflar arasındaki uçurumu kapatacak bir
refah devletinin, sosyal yardımları esas alan bir pratiğin acil ihtiyaç
olduğunu söyledi ve ekonomik sistemin rantiyecilik ve finansal spekülasyon
değil, üretim üzerine kurulu olması gerektiğinden bahsetti.
Bu tespitleri daha önce değil de şimdi işitmememizin
sebebi, Hizbullah’ın devlet içinde daha fazla rol üstlenmesi, ayrıca partinin
uzun zamandır müttefiki olan Emel Hareketi ile arasındaki ilişkilerin kopmanın
eşiğine gelmiş olmasıydı.
Bu yönde atılan ilk adımsa Hizbullah’ın sağlık
bakanlığını istemesi idi. Bu bakanlık, yeni oluşturulan bakanlar kurulunda bütçe
açısından en büyük dördüncü bakanlıktı.
Söz konusu politika değişikliği öylesine önemli
idi ki bazı Lübnanlı uzmanlar, Hizbullah’ın devlet kurumları içerisinde daha
sağlam bir konuma sahip olma kararlılığında olduğunu söylediler ve bu
değişikliği “partinin ikinci kuruluşu” olarak nitelediler.
O günden beri Hizbullah, devam etmekte olan krize
yönelik kendine has bir değerlendirmede bulunuyor ve bu kriz bağlamında bir
bütün olarak ekonomik yapıyı karşıya alıyor.
Partinin yeni bakış açısını tanımlayan üç temel
özellik var: bankalara baskı uygulamak suretiyle devlet borçları kaynaklı
maliyeti düşürme, artan oranlı vergilendirme programı ve tarım ile sanayiyi
desteklemek için somut bir planın hazırlanması.
Yürüttüğü direnişi ekonomiyle ilişkilendirmek
suretiyle Hizbullah, zekice bir hamleyle ekonomi meselesini uhdesine aldı ve
onu kitle tabanı bağlamında ulusal bir mesele hâline getirdi.
Süreç içerisinde Hizbullah destekçileri arasında
yolsuzlukla mücadele edecek bir kesim inşa etmeye başladı. Son kırk yıl
içerisinde ilmek ilmek ördüğü “Direniş Toplumu”na benzer bir biçimde parti,
pratikte yeni mali politikalara kitlesel meşruiyet kazandıracağı beklentisiyle,
ekonomik reform üzerinde duran bir kültür oluşturdu.
Bu bağlamda yapılan ilk hamle dâhilinde parti, bu
yılın Mart ayında eski başbakan ve hakkında görevde kaldığı dönemde 11 milyar
doları zimmetine geçirdiği iddiaları ortaya atılan, ABD’nin müttefiklerinden
Fuad Sinyora’ya suçlamalar yöneltti.
Fakat Hizbullah’ın bu suçlamaları üzerine
Sünnilerin başmüftüsü, Sinyora’nın “kırmızıçizgileri” olduğunu söyledi ve
meseleyi mezhep düzlemine çekti, ayrıca Hizbullah milletvekillerinin Sinyora’yı
yıpratma gayretlerine mani oldu.
Ne yazık ki bu süreçte Hizbullah başarısız oldu. Partinin
yolsuzlukla mücadele etme ve yeni bir ekonomik rejimi tesis etme ile ilgili
vaatleri, yıkıcı sonuçları olacak bir hayal kırıklığına yol açtı. Bunun birçok
sebebi vardı; parti destekçilerine göre en önemli sebep, partinin Emel Hareketi
ile kurduğu ittifaktı.
Esasen Hizbullah ile Emel arasındaki yarık bugün açılmadı.
Son iki yıldır iki partinin destekçileri, günlerini birbirlerinin bam teline
basmakla, birbirini sözle rahatsız etmekle geçiriyorlardı.
1992’den beri meclis sözcülüğü yapan, aynı zamanda
Emel Hareketi’nin lideri olan Nebih Berri, ülkenin güneyinde kendisine finansal
bir hanedanlık kurmuş bir oligark, aynı zamanda bugün halkın protesto ettiği,
iç savaş sonrası kurulan neoliberal rejimi inşa eden Taif Troykası içindeki ana
aktörlerden biri.
Bugün Güney Lübnan’da halk, ağırlıklı olarak şunu
düşünüyor: ekonomik sefaletten asıl olarak Emel sorumlu, Hizbullah’ın zımni
kabulü ve rızası aynı zamanda Emel’in karşısına dikilememesi halk nezdinde
büyük bir hayal kırıklığına yol açmış durumda.
Bu duygunun, tepkilerin ilk işaretlerini 2018’de
almıştık zaten. Hizbullah ve Emel arasındaki oy farkı yüz bindi ve esas olarak
Hizbullah’a destek verilmişti.
Sayabildiğim kadarıyla şu ana kadar güneyde
gösteri düzenlenen kasaba ve şehir sayısı 17. Buralardaki belediyelerin büyük
bölümü Emel’in kontrolünde. En büyükleri Nabatiye, Tire ve Bint Cbeyl. Gösterilerde
Emel milletvekillerinin evlerine ve afişlerine saldırılar düzenleniyor. Göstericiler,
attıkları sloganlarda daha Nebih Berri ile eşi Randa’nın isimlerini anıyorlar.
Hatta benim memleketim olan Tire’de düzenlenen bir
gösteride, üzerinde siyah abaya bulunan bir kadın şöyle bağırıyordu: “İç Pepsi
İç Miranda kahrolasın emi şıllık Randa!”
Güney’deki protestolara öne çıkan diğer bir husus
da Hizbullah’ın sürece hiç müdahale etmemesi karşısında oluşan o büyük hayal
kırıklığı. Onlarca gösterici, Nasrallah’a müdahalede bulunmasını ve kitlesini
sokağa dökmesini istedi. Hatta İsrail karşıtı direnişle yolsuzluk arasında
paralellikler kuruldu.
Bu, göstericilerin Nasrallah gibi bir ismin toplum
içerisindeki gücünü ve nüfuzunu gördüklerini ortaya koyuyor. Nasrallah, tek
işaretiyle, istediği vakit yüz binleri sokağa dökebilecek bir güç.
Elbette güneydeki göstericilerin Hizbullah’tan
silâhsızlanmasını isteyebileceğini veya partiyi politik sahneden tümüyle
defedebileceğini düşünürseniz kendinizi sadece kandırmış olursunuz. Güneyliler için
silâh, hâlen daha bir varoluş meselesidir ve diğer her türden düşünceye galebe
çalar.
Son olarak tüm kalbimle
şunu söylemek istiyorum: bugün İmam Sadr’ın “Mahrumlar Hareketi” bir kez daha
Güney’deki komprador seçkin sınıfa karşı ayaklanıyor. Zafer halkımızın olsun!
Ali Kurani
0 Yorum:
Yorum Gönder