05 Ekim 2019

Devrimci İntihar: Kurtuluş Yolu



Kaliforniya’nın San Luis Obispo kentinde bulunan Erkekler Kampı isimli hapishanede yirmi iki ay kaldım. Polis memuru John Frey’in ölümü üzerinden açılan ilk davamda aldığım cezanın neredeyse tamamını hücrede geçirdim. Davamla alakalı gazeteler ve kitaplar dışında herhangi bir şeyi okumama izin yoktu. Hapishane idaresi, bu kuralı sıkı bir şekilde uygulamasına karşın bazen arkadaşlar, gardiyanların hücreyi gözaltında tutmadığı bir sırada, kapımın altından dergi atıyorlardı. Bu dergilerden biri, Ebony dergisinin Mayıs 1970 tarihli nüshasıydı. Dergide, Amerika’nın önemli kentlerinde siyahlar arasında tanık olunan intiharlarla ilgili kıyaslamalı çalışma yapmış olan Dr. Herbert Hendin’in kitabını özetleyen Lacy Banko imzalı bir makaleye yer verilmişti. Dr. Hendin’in tespitine göre, yaşları 19 ilâ 35 arasında değişen siyah erkekler arasında görülen intihar oranı, son 10-15 yıl içerisinde iki katına çıkmış ve aynı yaş aralığındaki beyazlarda görülen intihar oranını geride bırakmış. Süreç içerisinde, beni epey etkileyen bu makalenin ulaştığı sonuçlar üzerine epey kafa yordum.

Ebony dergisinde çıkan bu makale, akla Durkheim’ın klasikleşen İntihar çalışmasını getiriyor. Bu kitabı Oakland Şehir Koleji’nde öğrenciyken okuma fırsatı bulmuştum. Durkheim, her türden intiharın toplumsal koşullarla bir alakasının bulunduğunu söylüyordu. Tespitine göre intiharın ana sebebi, kişinin tabiatı değil, toplumsal ortamdaki güçlerdi. Başka bir ifadeyle, intiharın temel sebebi, içsel faktörler değil dışsal faktörlerdi. Siyahların koşulları ve Dr. Hendin’in çalışması üzerine düşünmeye başladım ve Durkheim’ın analizini geliştirip onu ABD’de siyahların tecrübelerine tatbik ettim. Nihayetinde bu çalışmanın sonucunda “devrimci intihar” kavramını ortaya attım.

Devrimci intiharı anlamak için ilkin gerici intihar konusunda bir fikre sahip olmak gerekiyor. Çünkü devrimci intiharla gerici intihar birbirinden çok farklı şeyler. Dr. Hendin, gerici intiharı tarif etmiş: insan kendisini boğan, kahreden toplumsal koşullara tepki olarak hayatını alıp bir tepki koyuyor ortaya, böylelikle çaresizliği kabulleniyor. Genç siyah erkekler, çalışmaya göre, insanlık onurunu ayaklar altına alan koşullara mahkûmlar, zulmün altında inim inim inliyorlar, üstelik gururla ve özgürce yaşama haklarından mahrum edilmişler.

Bu noktada Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanında yer alan bir bölüm, analoji kurma konusunda güzel bir imkân sunuyor. Oldukça fakir olan Marmeladof, yoksulluğun bir kusur olmadığını söylüyor. Ona göre yoksulken insanın ruhu doğal bir asalete kavuşuyor ki bu asaleti dilenci iken elde etmek asla mümkün değil. İnsanlar yoksulu sopayla kovalarken, dilenciyi süpürgeyle kovalıyor. Neden? Çünkü dilenci, kendisini küçük düşürmüş bir kişi olarak esasen onursuz biri. Sonuçta kendisine zerre saygı duymayan dilenci, korku ve ümitsizlikle canına kıyıyor. İşte buna “gerici intihar” deniliyor.

ABD’de milyonlarca siyah, gerici intiharla bağlantılı olarak, daha acı ve daha küçük düşürücü bir pratik dâhilinde manevi ölümü tecrübe etmiş. Bugün bu türden bir ölüme Siyah toplumun her yerinde rastlamak mümkün. Ölenler, kanlarını içen her türden zulme karşı koymayı, onunla mücadele etmeyi bir yol olarak bellememişler. Bu, uzun zamandır yaygın bir tavır hâlini almış. Peki ama bu, ne işe yaramış? “Bir insan, ABD gibi büyük bir gücün karşısına dikildiğinde hayatta kalması mümkün değildir!” İşte buna inandıkları için birçok Siyah, bedenen değilse bile ruhen ölmüş, hayatlarını çaresizliğe mahkûm etmiş. Ama öte yandan da her Siyah, gelecekte hayatın bir şekilde değişeceğine dair umudu yüreklerinde korumayı gene de biliyor.

Medyanın, eğitim ve kültür kurumlarının destekleyip perçinlediği, ekonomik altyapıya dayanan iktidar anlamında müesses nizama, yeryüzünün lanetlilerini sömürmeye devam eden o güce saldırmadan hayırlı hiçbir değişim gerçekleşemez. Devrimci intihar anlayışının özünü bu inanç meydana getirir. Dolayısıyla en doğrusu, beni canıma kıymanın eşiğine getiren güçlere karşı koymak, onlara direnmektir. Ölüm gibi bir ihtimal olsa da tahammülü imkânsız olan koşulları değiştirmek gibi bir ihtimal de vardır. Bu ihtimal önemlidir, çünkü insan, kendi hayatında tehlikelere ve sorunlara dair gerçek bir anlayışa sahip olmasa da umuda bel bağlar. Siyah beyaz fark etmez, hepimiz aynı şekilde hastalanmaktayız ve bu hastalık ölüme yazgılıdır. Peki ölmeden önce nasıl yaşamalıyız? Umutla ve onurla… Eğer erken öleceksek, bu ölümün bir anlamı olacaktır ama gerici intiharın asla olmayacaktır. Bu, insanın kendisine duyduğu saygının bir bedelidir.

Devrimci intihar, benim ve yoldaşlarımın ölümü arzuladığımız anlamına gelmez. Tam aksine… Biz, umutla ve onurlu bir biçimde yaşama konusunda güçlü bir isteğe sahibiz. Biliyoruz ki yaşamak, umutsuz ve onursuz asla mümkün değildir. Gerici güçler bizi ezse bile, ölme riskini göğüsleyip onların üzerine yürümeliyiz. Kapılarının önünden bizi kovacaklarsa bunu süpürgeyle değil sopayla yapmalılar.

Che Guevara’nın dediği gibi: devrimci ölüm gerçektir, zaferse bir düş. Çünkü devrimci, bıçak sırtında yaşar, asıl hayatta kalmak mucizevidir. Devrimci İlmihal çalışmasında Birinci Enternasyonal’in en militan kanadı ile ilgili söz söylerken Bakunin de aynı şeyi söyler. Bakunin’e göre, devrimcinin alması gereken ilk ders şudur: Devrimci, ölüme yazgılıdır. Bunu idrak etmeden, hayatın temel anlamını kavrayamaz.

Fidel Castro ve az sayıdaki ekibi, Meksika’da Küba Devrimi için hazırlık çalışmaları yürütmektedir. Yoldaşlarının çoğu, Bakunin’in bahsini ettiği kuraldan bihaberdir. Gemiyle yola çıkmazdan birkaç saat önce Fidel, tek tek herkese ölmeleri durumunda bu durumun ailelerine bildirilmesini kimlerin istediğini sorar. İşte o noktada devrimin ciddiyeti idrak edilir. Artık verilen mücadele, romantik bir faaliyet olmaktan çıkmıştır. Herkesin heyecanlı ve neşeli olduğu gemide ölümle ilgili o ağır ve basit gerçek yüzlere çarpar ve herkes sessizliğe gömülür.

Bu ülkede ister siyah olsun ister beyaz, kendisine “devrimciyim” diyen birçok kişi, bu gerçeği kabule hazır değil. Öte yandan Kara Panterler intihara meyilli bir yapı olarak görülemez. Bizler, devrimin sonuçlarını kendi ömürlerimiz dâhilinde romantize ediyor da değiliz. Birçok kişi, kendisini “devrimci” olarak niteliyor ama bir yandan da devrimi tecrübe edip ihtiyar iken yataklarında öleceklerine dair bir yanılsamaya kul oluyor. Bunun imkânı yok.

Bizim devrimimizden kendimin sağ çıkacağımı asla düşünmüyorum, meseleyi ciddiye alan birçok yoldaşım da muhtemelen bu gerçekçi yaklaşımı benimsiyor. Dolayısıyla “hayatta devrim” tabirini başkalarının kullandığından farklı bir anlamla kullanıyorum. Bence devrim bizim kendi hayatımız, ömrümüz dâhilinde gelişip serpiliyorsa da ben devrimin nimetlerinden yararlanma beklentisi içerisinde değilim. Öyle olsa bu, çelişkili bir tutum olurdu. Oysa gerçek, alabildiğine acımasız.

Devrimin zafere ulaşacağından hiç şüphem yok. Halklar başaracak, iktidarı alacak, üretim araçlarını ele geçirecek, ırkçılığın, kapitalizmin, gerici toplumlar arası ilişkilerin kökünü kazıyıp atacak, gerici intihar zeminini yitirecek. İnsanlar, yeni bir dünyaya kavuşacaklar. Ama gene de devrimde kişiler hayatlarını yitirmeyi göze almalılar. Bu gerçeği, bilhassa Amerika’da, sömürgeci toplumun tüm kötülüklerinin yol açtığı tehlikelerle yaşamak zorunda olan siyahî devrimcilerin kabul etmeleri gerekiyor. Nasıl yaşamamız gerektiğini göz önüne alırsak, devrimci intihar anlayışını kabullenmek o kadar da güç olmayacaktır. Bu noktada beyaz radikallerden farklıyız. Çünkü onlar, soykırımla karşı karşıya değiller.

Acilen ele alınması gereken asıl sorun, tüm dünyanın bekasıdır. Eğer dünya değişmezse tüm insanlar, ciddi bir tehditle yüzleşecekler ve Amerikan imparatorluğunda iktidarın açgözlülüğü, sömürüsü ve şiddetine maruz kalmaya devam edecekler. Bir duvarda şöyle bir cümleye rastlamıştım: “ABD hem kendi varlığını hem de insanlığın varlığını riske atıyor.” Eğer Amerikalılar yaşayacakları felâketleri bilselerdi, kendilerini korumak için toplumu dönüştürürlerdi. Kara Panter Partisi, bu ülkeyi günahlarının ağırlığı altında ezilmekten kurtaracak devrimin öncüsüdür. Bizler, gerçek eşitliği tesis etme ve yaratıcı çalışma pratiği için gerekli araçları oluşturmaya kararlıyız.

Bazıları, bizim mücadelemizi Siyahlar arasında görülen intihar eğilimine ait bir işaret olarak görüyor. Bilhassa akademisyenler ve araştırmacılar bizi bu bağlamda alelacele suçluyorlar. Bu insanlar, aradaki farklılıkları algılayamıyorlar. Köprüden atlamakla zulmün ordusunca devreye sokulan gücü ezmek için harekete geçmek asla aynı şeyler değildir. Akademisyenler, bizim eylemlerimizi birer intihar girişimi olarak gördüklerinde bu mantığı tutarlı bir biçimde sonuna kadar savunmalı ve tarihteki tüm devrimci hareketleri aynı şekilde tarif etmeliler. O hâlde geçmişte Amerika’da İngiltere’ye karşı savaşan yerleşimciler, on sekizinci yüzyılı sonlarında mücadele eden Fransızlar, 1917’de Ruslar, Varşovalı Yahudiler, Kübalılar, Cezayir’deki Ulusal Kurtuluş Cephesi savaşçıları, Kuzey Vietnamlılar, zorba ve zalim bir güce karşı mücadele eden tüm insanlar, intihara meyillidirler. Ayrıca eğer Kara Panterler, siyahlar arasındaki intihar eğilimine ait bir işaretse o vakit tüm Üçüncü Dünya intihara meyillidir, çünkü Üçüncü Dünya, ABD’deki yönetici sınıfa karşı direnmekte, onu alt etmek için uğraşmaktadır. Eğer bu âlimlerin niyeti analizi derinleştirmekse, imparatorluğun gücünü kırmak için uğraşan dünyanın beşte dördünün yapıp ettiklerini kabule yanaşmaya mecburdurlar. O durumda Üçüncü Dünya’nın intihara meyilli olmaktan çıkıp cinayete meyilli olduğu söylenecektir. Cinayet, yasadışı bir biçimde can almak demekse de Üçüncü Dünya bu işi sadece kendisini savunmak için yapmaktadır. Böylesi bir durumda, ele silâh aldığında, rüzgâr tersten eser mi? Bence eser: işte o zaman biz de ABD hükümetinin “intihara meyilli” olduğunu söyleriz.

Buradaki tanım üzerinden “devrimci intihar”ın artık basit bir olgu olduğunu iddia edemeyiz. Terimi icat ederken iki bilinen kelimeyi alıp bilinmeyen bir terim ortaya koyuyorum. Bu yeni ifadede “devrimci” kelimesi “intihar” kelimesini yeni ve karmaşık bir duruma uygulanabilecek farklı boyut ve anlamlara sahip bir fikre dönüştürmektedir.

Benim hapishane tecrübem, devrimci intiharın pratikte ortaya konulmuş, iyi bir örneğidir. Zira hapishane, dış dünyanın özeti niteliğindeki bir mikrokozmostur. Hapishaneye adım attığım ilk andan itibaren işbirliğine asla yanaşmadım. Sonuçta beni hücreye attılar. Aylar geçti, azmim ve direncim kırılmadı, bu noktada hapishane yetkilileri benim bu tutumumu intihar olarak değerlendirdiler. Bana kırılacağımı, bunalıma gireceğimi söylediler. Ama irademi asla kıramadılar, durduğum yeri bir saniye bile terk etmedim. Böylece daha da güçlendim.

Saldırılarına teslim olup istediklerini yapsaydım, ruhumu öldürüp kendimi yaşayan bir ölüye çevirmiş olurdum. Hapishane idaresiyle işbirliği yapmak bence gerici bir intihardı. Hücre, fiziken ve zihnen yıkıcı olsa da adımlarımı riskleri idrak ederek attım. Mevcut hâlin çilesini çekmem gerektiğini biliyordum. Direndim. Bu direniş, onlara benim temsil ettikleri her şeyi redde tabi tuttuğumu söylüyordu. Verdiğim mücadele sağlığıma zarar verse de hatta beni öldürse bile, ben o mücadeleyi hapishane arkadaşlarımı bilinçlendirmenin bir yolu ve süre giden devrime bir katkı olarak gördüm. Çünkü gerici intihara sebep olan baskıları ancak direniş ortadan kaldırırdı.

Devrimci intihar anlayışı, ne yenilgiyi kabul etmişliktir ne de kadercilik. Tam aksine devrimci intihar umutla, yani değişimi koşullamak için gerekli kararlılıkla gerçeği, yani bir devrimcinin ölümle yüzleşeceği güne hazır olması gerektiği gerçeğini birleştirme konusunda belirli bir bilinç meydana getirir. Her şeyden önce devrimci intihar, devrimcinin hayatı ve ölümü aynı bütünün parçası olarak görmesini talep eder. Başkan Mao’nun da dediği gibi, “ölüm hepimizi gelip bulacak, ama ölümün sahip olduğu anlam ve önem kişiye göre farklılık arz eder: gericilik için ölmek tüyden hafiftir, devrim için ölmekse Doğu Dağı’ndan da ağır.”

* * *

Ailem yok
İnsanlık ailesi tek mirasım.
Malım mülküm yok
Her şey benim.
Tek bir kişiyi sevmeyi bıraktım.
Herkesi sevmek bana kaldı.
Devrime teslim ettim hayatımı
Devrimci intiharla
Bildim ebedi olmayı.

Huey P. Newton

[Kaynak: Revolutionary Suicide, Writers and Readers, 1995, s. 19-23.]

0 Yorum: