05 Ekim 2019

,

Michael Collins ve 12 Havarisi

Özgürlüğün Bedeli: Michael Collins ve 12 Havarisi


İrlanda, 700 yıl boyunca İngiltere sömürgesi altında yaşadı. Birleşik Krallık, 1920’de dünyanın neredeyse dörtte üçünü elinde bulunduruyordu. Biri çıkıp da o yıllarda 30 yaşında birinin on iki kişiyle Britanya ordusunu yenilgiye uğratıp İngiltere’nin kıçının dibinde bir devrim yapacağını söylese, eminim güler geçerlerdi.

Michael Collins, bir çiftçinin oğlu olarak 16 Ekim 1890’da dünyaya geldi. Altı yaşında babasını kaybetti. Michael, ilköğrenimini Lisavaird’de tamamladı, burada tanıştığı öğretmeni Dennis Iyons, Michael’a İrlanda’nın özgürlüğü fikrini aşılayan ilk kişiydi. Iyons, İngilizleri adadan kovmaya çalışan İrlanda Cumhuriyet Kardeşliği (IRB) üyesiydi. Okumayı çok seven Michael, hocası ve kız kardeşi Mary sayesinde İrlanda bağımsızlığını destekleyen Thomas Davis gibi yazarların takipçisi oldu.

Annesi Michael’ın başının derde gireceği korkusu ile onu büyük kız kardeşi Margaret’ın yanına gönderdi. Clonakilty, Michael için müthiş bir deneyim oldu. Burada ablasının kocasının yanında yerel gazete olan West Cork News’de yarı zamanlı çalışmaya başladı. Kısa sürede daktilo öğrendi ve gazetede spor yazıları yazmaya başladı. Daha sonra Londra’daki bir diğer kız kardeşi olan Hannie’nin yanına yerleşti. Dokuz yıl boyunca Londra da bir bankada çalışmaya başladı. Burada IRB’ye katıldı.

Hareketin ilk sekreterlik ve yöneticilik görevlerine kadar yükseldi.

IRB, 1916’da Paskalya Bayramı’nda İngiliz kuvvetlerine saldırdı. Saldırı başarısız oldu ve IRB önderlerinin çoğu öldürüldü. Collins de tutuklananlar arasındaydı. Kısa bir süre esaret altında kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Collins, tutuklu kaldığı süre zarfında hatalarını tekrar gözden geçirdi, IRB kadrosunun çoğu yok edilmişti. Kalan birkaç arkadaşı ile birlikte yeniden örgütlenmeye başladı. Ateşli nutukları İrlanda halkının yüreğindeki bağımsızlık ateşini yeniden harladı.

Direniş organizasyonunun başında 1917 ve 18’de Sinn Fein partisinin yöneticiliğine yükseldi. Collins, bu andan itibaren bağımsızlığın imgesi oldu. Doğrudan bir savaşı verecek güçte olmadıklarını çok iyi bildiği için ve o zamana kadar bilinen savaş stratejilerinden bambaşka bir savaş yürütme fikrini ortaya attı ve On İki Havari adını verdiği suikast timini kurarak, bugün dahi birçok oluşumun yürüttüğü şehir gerillası savaşı stratejisini doğurdu.

Collins, yakın dostu Harry Borland ile birlikte, direnişin önde gelen kanaat liderlerinden biri olan ve Paskalya Ayaklanması’nda yakalanıp tutuklanan Eamon de Valera’yı 1919 yılında Londra’da cezaevinden kaçırdı. De Valera’nın önderliğinde bir hükümet kuruldu ve Collins, askerî kanadın başına getirildi. 1919 yılı ortalarında IRB, bağımsızlık mücadelesinin yegâne figürü hâline geldi. Collins, örgütün başkanlığının yanı sıra, kurulan Ayrılıkçılar Meclisi Dail’in maliye bakanlığında ve yeni kurulan İrlanda Bağımsızlık Ordusu (IRA) komuta kadrolarından birinde görev aldı. De Valera, siyasi destek almak için Amerika’ya gittiğinde görevlerini Arthur Griffith’e devretti. Arthur’un yakalanmasından sonra da tüm yetkiler Collins’e geçti. Collins, siyasi manevralar konusunda beceriksizdi. Silâhlı savaşı tek çözüm olarak gördüğü için De Valera ile uyuşmazlığa düştü.

İngiltere, İrlanda’daki sorunu kökünden çözmek için Siyah ve Turuncular adı verilen Birinci Dünya Savaşı’nda görev almış eli kanlı birliklerini İrlanda’ya göndererek sıkıyönetim uyguladı. Bu süreçten sonra Collins, IRB ve IRA silâhlı direnişçileri şehirlerde ve kırlarda İngiliz birliklerine karşı savaş açtı. Kendi yaşadıkları bölgeleri iyi bilen direnişçiler, gerilla savaşıyla İngiliz kuvvetlerine ağır darbeler indirdi.

21 Kasım 1920’de Collins’in kurduğu 12 Havari, aynı gece düzenlenen suikastlarla 14 İngiliz subayını ve muhbirini öldürerek İngiliz haber alma teşkilatının ağını çökertti. Bu eylemlere misilleme olarak kraliyet birlikleri, Corke Park’ta oynanan futbol maçını basarak, kalabalığın üzerine ateş açtı. 12 sivilin hayatını kaybettiği bu olay tarihe Kanlı Pazar olarak geçti.

IRA, Mayıs 1921’de Dublin Gümrük Ofisi’ni ateşe verdi. Bu eylemin akabinde İngiliz birlikleri gerillalara karşı sürek avı başlattı ve çok sayıda gerilla yakalandı ya da ölü olarak ele geçirildi.

Bu, Collins için sıkıntılı bir dönemdi. Kadrolarının çoğunu yitirmişti. Da Valera’nın kurnazlıkla yönelttiği siyasi başarı sayesinde, Amerika’nın baskısı ile İngilizler Ayrılıkçılar Meclisi ile masaya oturmayı kabul etti.

12 Temmuz 1921’de görüşmelere başlandı. Her iki taraf da şartlar konusunda anlaşamıyor, görüşmeler çıkmaza giriyordu. Eylül ayında De Valera, Komisyon başkanlığına seçildi. Görüşmelerde istenilenin alınamayacağını fark edince bu işi Collins’e yıktı. Collins bir askerdi, siyasetten zerre anlamıyordu, çok ayak diretti ise de Arthur Griffith başkanlığındaki delegasyon ile Londra’ya gitti.

İngiliz delegasyonuna kurnazlığı ile bilinen Sör Lloyd George başkanlık ediyordu. İrlanda delegasyonu görüşmelerde tecrübesiz ve çaresiz kaldı. Sonuçta Collins, Kuzey İrlanda’yı İngilizlere bırakmak zorunda kaldı, kraliyete bağlı kalmak koşuluyla İrlanda’ya yarı bağımsızlık statüsü verildi.

Bu antlaşma sonucunda Collins’e tepkiler çığ gibi büyüdü ve Ayrılıkçılar Meclisi ikiye bölündü.

Collins, anlaşmanın iyi taraflarına vurgu yaptı: adadan İngiliz birlikleri çekilecekti ve yeniden daha iyi dizayn edilmiş bir ordu kurulacaktı, şu anda antlaşma reddedilecek olursa İngilizler daha büyük bir askerî gücü adaya gönderecek ve başarı şansının olmadığı gibi elde edilen yarı bağımsızlık statüsü de kaybedilecekti. Da Valera, antlaşmanın bütün sorumluluğunu Collins’e yıkarak, karşı muhalefet oluşturdu. Da Valera’nın başkanlıktan çekilmesi ile bu koltuğa Arthur Griffith geçti ve Collins, askerî kanadın başına tekrar getirildi.

Da Valera, halkı Arthur Griffith ve Collins iktidarına karşı kışkırtma mitingleri düzenledi. Neticesinde ayaklanma başladı ve kanlı bir iç savaş süreci oluşturdu. 28 Temmuz’da Collins, birliklerini ayaklanmacıların üzerine gönderdi ve ayaklanmayı bastırdı. Collins, uzun yıllar birlikte bağımsızlık savaşı verdiği arkadaşlarıyla savaşmış olmaktan üzüntü duydu. Barışma yolları aradıysa da bu, mümkün olmadı.

22 Ağustos 1922’de 32 yaşında iken doğduğu topraklar olan Cork’a yaptığı bir teftiş gezisi sırasında pusuya düşürüldü. Bu saldırıda yaşamını yitirdi.

Collins, kendisini halkına ve ülkesinin bağımsızlığına adamış bir yurtseverdi. Tek hatası ya da eksiği, siyaset kabiliyetinden yoksun oluşuydu. Collins’e masa başında bir bağımsızlık savaşı, alanlarda yahut dağlarda verilen bağımsızlık savaşından daha zor ve karmaşık gelmişti. İnandığı ve asla ihanet etmediği dostu Da Valera’dan gördüğü ihanet Collins’e çok acı vermişti.

Eline silâh almamış, kan dökmemiş, kanı dökülmemiş, askerî ruhtan yoksun kimseler, her zaman davayı zora sokmuş ve yenilgiye uğratmıştır. Collins, birçok arkadaşını ve ülkesinin bağımsızlığı için savaşan yurtseverin ölümlerini görmüştü. Hâlihazırda amacı, antlaşma ile barış sürecinde IRA kadrolarını yeniden örgütlemek, düzenli bir ordu kurarak tam bağımsızlık savaşı için gerekli koşulları oluşturmaktı. Da Valera ise hep siyaset yapmış, takım elbise dışında bir şey giymemiş, Collins ve Havarileri İngilizlerle sokaklarda dağlarda savaşırken, o Amerika’da Beyaz Saray’ın kapısını aşındırmıştı. Antlaşmayı bahane ederek İngilizlere savaş açmayı halka dayattı oysa IRA kadrolarının hemen hemen tamamının yok edildiği koşullarda bu, İrlanda direnişinin tamamen yok olması anlamına gelecekti.

Micheal Collins, şehir gerillası savaşının mucididir. Ve aynı zamanda bir avuç insanla neler yapılabileceğini bize gösteren kişidir. Bugün dahi acı çeken, işgal edilen halklar, Collins’in yolunda yürümekte ve düşmanlarını inlerinde kıstırmaktadır.

İngiliz komutanı, İrlanda’dan çekilirken düzenlenen resmi törende Collins’in yedi dakika geç kalması üzerine “yedi dakika geciktiniz” deyince Collins, “hayır, 700 yıl geciktik” diyerek tarihe gönderme yapar ve verdiği mücadelenin zaferle sonuçlandığını ifade eder.

Daha nice Michael Collins’lere…

Tarih, ezilenlerin onurlu mücadelesini yazmaya devam edecektir.

Can Şahin
5 Ekim 2019

0 Yorum: