İrlanda,
700 yıl boyunca İngiltere sömürgesi altında yaşadı. Birleşik Krallık, 1920’de
dünyanın neredeyse dörtte üçünü elinde bulunduruyordu. Biri çıkıp da o yıllarda
30 yaşında birinin on iki kişiyle Britanya ordusunu yenilgiye uğratıp
İngiltere’nin kıçının dibinde bir devrim yapacağını söylese, eminim güler
geçerlerdi.
Michael
Collins, bir çiftçinin oğlu olarak 16 Ekim 1890’da dünyaya geldi. Altı yaşında
babasını kaybetti. Michael, ilköğrenimini Lisavaird’de tamamladı, burada
tanıştığı öğretmeni Dennis Iyons, Michael’a İrlanda’nın özgürlüğü fikrini
aşılayan ilk kişiydi. Iyons, İngilizleri adadan kovmaya çalışan İrlanda
Cumhuriyet Kardeşliği (IRB) üyesiydi. Okumayı çok seven Michael, hocası ve kız
kardeşi Mary sayesinde İrlanda bağımsızlığını destekleyen Thomas Davis gibi
yazarların takipçisi oldu.
Annesi
Michael’ın başının derde gireceği korkusu ile onu büyük kız kardeşi Margaret’ın
yanına gönderdi. Clonakilty, Michael için müthiş bir deneyim oldu. Burada
ablasının kocasının yanında yerel gazete olan West Cork News’de yarı zamanlı
çalışmaya başladı. Kısa sürede daktilo öğrendi ve gazetede spor yazıları
yazmaya başladı. Daha sonra Londra’daki bir diğer kız kardeşi olan Hannie’nin
yanına yerleşti. Dokuz yıl boyunca Londra da bir bankada çalışmaya başladı.
Burada IRB’ye katıldı.
Hareketin
ilk sekreterlik ve yöneticilik görevlerine kadar yükseldi.
IRB,
1916’da Paskalya Bayramı’nda İngiliz kuvvetlerine saldırdı. Saldırı başarısız
oldu ve IRB önderlerinin çoğu öldürüldü. Collins de tutuklananlar arasındaydı.
Kısa bir süre esaret altında kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Collins,
tutuklu kaldığı süre zarfında hatalarını tekrar gözden geçirdi, IRB kadrosunun
çoğu yok edilmişti. Kalan birkaç arkadaşı ile birlikte yeniden örgütlenmeye
başladı. Ateşli nutukları İrlanda halkının yüreğindeki bağımsızlık ateşini
yeniden harladı.
Direniş
organizasyonunun başında 1917 ve 18’de Sinn Fein partisinin yöneticiliğine
yükseldi. Collins, bu andan itibaren bağımsızlığın imgesi oldu. Doğrudan bir
savaşı verecek güçte olmadıklarını çok iyi bildiği için ve o zamana kadar
bilinen savaş stratejilerinden bambaşka bir savaş yürütme fikrini ortaya attı
ve On İki Havari adını verdiği suikast timini kurarak, bugün dahi
birçok oluşumun yürüttüğü şehir gerillası savaşı stratejisini doğurdu.
Collins,
yakın dostu Harry Borland ile birlikte, direnişin önde gelen kanaat
liderlerinden biri olan ve Paskalya Ayaklanması’nda yakalanıp tutuklanan Eamon
de Valera’yı 1919 yılında Londra’da cezaevinden kaçırdı. De Valera’nın
önderliğinde bir hükümet kuruldu ve Collins, askerî kanadın başına getirildi.
1919 yılı ortalarında IRB, bağımsızlık mücadelesinin yegâne figürü hâline
geldi. Collins, örgütün başkanlığının yanı sıra, kurulan Ayrılıkçılar Meclisi
Dail’in maliye bakanlığında ve yeni kurulan İrlanda Bağımsızlık Ordusu (IRA)
komuta kadrolarından birinde görev aldı. De Valera, siyasi destek almak için
Amerika’ya gittiğinde görevlerini Arthur Griffith’e devretti. Arthur’un
yakalanmasından sonra da tüm yetkiler Collins’e geçti. Collins, siyasi
manevralar konusunda beceriksizdi. Silâhlı savaşı tek çözüm olarak gördüğü için
De Valera ile uyuşmazlığa düştü.
İngiltere,
İrlanda’daki sorunu kökünden çözmek için Siyah ve Turuncular adı verilen,
Birinci Dünya Savaşı’nda görev almış eli kanlı birliklerini İrlanda’ya
göndererek sıkıyönetim uyguladı. Bu süreçten sonra Collins, IRB ve IRA silâhlı
direnişçileri şehirlerde ve kırlarda İngiliz birliklerine karşı savaş açtı.
Kendi yaşadıkları bölgeleri iyi bilen direnişçiler, gerilla savaşıyla İngiliz
kuvvetlerine ağır darbeler indirdi.
21
Kasım 1920’de Collins’in kurduğu 12 Havari, aynı gece düzenlenen suikastlarla
14 İngiliz subayını ve muhbirini öldürerek İngiliz haber alma teşkilatının
ağını çökertti. Bu eylemlere misilleme olarak kraliyet birlikleri, Corke
Park’ta oynanan futbol maçını basarak, kalabalığın üzerine ateş açtı. 12
sivilin hayatını kaybettiği bu olay tarihe Kanlı Pazar olarak geçti.
IRA,
Mayıs 1921’de Dublin Gümrük Ofisi’ni ateşe verdi. Bu eylemin akabinde İngiliz
birlikleri gerillalara karşı sürek avı başlattı ve çok sayıda gerilla yakalandı
ya da ölü olarak ele geçirildi.
Bu,
Collins için sıkıntılı bir dönemdi. Kadrolarının çoğunu yitirmişti. Da
Valera’nın kurnazlıkla yönelttiği siyasi başarı sayesinde, Amerika’nın baskısı
ile İngilizler Ayrılıkçılar Meclisi ile masaya oturmayı kabul etti.
12
Temmuz 1921’de görüşmelere başlandı. Her iki taraf da şartlar konusunda
anlaşamıyor, görüşmeler çıkmaza giriyordu. Eylül ayında De Valera, Komisyon
başkanlığına seçildi. Görüşmelerde istenilenin alınamayacağını fark edince bu
işi Collins’e yıktı. Collins bir askerdi, siyasetten zerre anlamıyordu, çok
ayak diretti ise de Arthur Griffith başkanlığındaki delegasyon ile Londra’ya
gitti.
İngiliz
delegasyonuna kurnazlığı ile bilinen Sör Lloyd George başkanlık ediyordu.
İrlanda delegasyonu görüşmelerde tecrübesiz ve çaresiz kaldı. Sonuçta Collins,
Kuzey İrlanda’yı İngilizlere bırakmak zorunda kaldı, kraliyete bağlı kalmak
koşuluyla İrlanda’ya yarı bağımsızlık statüsü verildi.
Bu
antlaşma sonucunda Collins’e tepkiler çığ gibi büyüdü ve Ayrılıkçılar Meclisi
ikiye bölündü.
Collins,
anlaşmanın iyi taraflarına vurgu yaptı: adadan İngiliz birlikleri çekilecekti
ve yeniden daha iyi dizayn edilmiş bir ordu kurulacaktı, şu anda antlaşma
reddedilecek olursa İngilizler daha büyük bir askerî gücü adaya gönderecek ve
başarı şansının olmadığı gibi elde edilen yarı bağımsızlık statüsü de
kaybedilecekti. Da Valera, antlaşmanın bütün sorumluluğunu Collins’e yıkarak,
karşı muhalefet oluşturdu. Da Valera’nın başkanlıktan çekilmesi ile bu koltuğa
Arthur Griffith geçti ve Collins, askerî kanadın başına tekrar getirildi.
Da
Valera, halkı Arthur Griffith ve Collins iktidarına karşı kışkırtma mitingleri
düzenledi. Neticesinde ayaklanma başladı ve kanlı bir iç savaş süreci
oluşturdu. 28 Temmuz’da Collins, birliklerini ayaklanmacıların üzerine gönderdi
ve ayaklanmayı bastırdı. Collins, uzun yıllar birlikte bağımsızlık savaşı
verdiği arkadaşlarıyla savaşmış olmaktan üzüntü duydu. Barışma yolları aradıysa
da bu, mümkün olmadı.
22
Ağustos 1922’de 32 yaşında iken doğduğu topraklar olan Cork’a yaptığı bir
teftiş gezisi sırasında pusuya düşürüldü. Bu saldırıda yaşamını yitirdi.
Collins,
kendisini halkına ve ülkesinin bağımsızlığına adamış bir yurtseverdi. Tek
hatası ya da eksiği, siyaset kabiliyetinden yoksun oluşuydu. Collins’e masa
başında bir bağımsızlık savaşı, alanlarda yahut dağlarda verilen bağımsızlık
savaşından daha zor ve karmaşık gelmişti. İnandığı ve asla ihanet etmediği
dostu Da Valera’dan gördüğü ihanet Collins’e çok acı vermişti.
Eline
silâh almamış, kan dökmemiş, kanı dökülmemiş, askerî ruhtan yoksun kimseler,
her zaman davayı zora sokmuş ve yenilgiye uğratmıştır. Collins, birçok
arkadaşını ve ülkesinin bağımsızlığı için savaşan yurtseverin ölümlerini
görmüştü. Hâlihazırda amacı, antlaşma ile barış sürecinde IRA kadrolarını
yeniden örgütlemek, düzenli bir ordu kurarak tam bağımsızlık savaşı için
gerekli koşulları oluşturmaktı. Da Valera ise hep siyaset yapmış, takım elbise
dışında bir şey giymemiş, Collins ve Havarileri İngilizlerle sokaklarda
dağlarda savaşırken, o Amerika’da Beyaz Saray’ın kapısını aşındırmıştı.
Antlaşmayı bahane ederek İngilizlere savaş açmayı halka dayattı oysa IRA
kadrolarının hemen hemen tamamının yok edildiği koşullarda bu, İrlanda
direnişinin tamamen yok olması anlamına gelecekti.
Micheal
Collins, şehir gerillası savaşının mucididir. Ve aynı zamanda bir avuç insanla
neler yapılabileceğini bize gösteren kişidir. Bugün dahi acı çeken, işgal
edilen halklar, Collins’in yolunda yürümekte ve düşmanlarını inlerinde
kıstırmaktadır.
İngiliz
komutanı, İrlanda’dan çekilirken düzenlenen resmi törende Collins’in yedi
dakika geç kalması üzerine “yedi dakika geciktiniz” deyince Collins, “hayır,
700 yıl geciktik” diyerek tarihe gönderme yapar ve verdiği mücadelenin zaferle
sonuçlandığını ifade eder.
Daha
nice Michael Collins’lere…
Tarih,
ezilenlerin onurlu mücadelesini yazmaya devam edecektir.
Can Şahin
5 Ekim 2019
0 Yorum:
Yorum Gönder