01 Ekim 2019

, ,

Kızıl Müçtehit

"Büyük düşünür ve özgürlük savaşçısı Hüseyin Mürüvvet’in katillerine yazıklar olsun”. Irak Komünist Partisi afişi, 1987. Signs of Conflict Archive, Zeina Maasri Koleksiyonu.
17 Şubat 1987’de, Lübnan İç Savaşı’nın (1975-1990) en kanlı günlerinden birinde gazeteci, edebiyat eleştirmeni, aydın ve eylemci Hüseyin Mürüvvet, Batı Beyrut’un Ramletü’l Bayda mahallesindeki evinde katledildi.
Mürüvvet, on dört yaşında Lübnan’dan ayrılıp Necef ilim havzasında dinî eğitim almak üzere Irak’a gitti. Amacı saygın bir âlim ve din adamı olan babasının adımlarını izlemekti. Gelgelelim onlarca yılı kapsayan, birçok ülkeyi içeren o çok yönlü düşünsel yolculuğu sonrası Mürüvvet, ünlü bir Marksist felsefeci ve Lübnan Komünist Partisi’nin üst düzey yöneticilerinden biri hâline geldi. Bir zamanlar İslam’ın kültürel mirasını öven Kızıl Müçtehit, sosyal adalet, politik özgürlük ve emperyalist hâkimiyetten kurtulmayı esas alan davaya komünist çizgide örgütlendi.[1]
Üretken bir yazar olarak Mürüvvet, “yazmasaydım yaşamaya tahammül edemezdim” diyen bir isimdi.[2] Ömrü boyunca çok sayıda kitap, yüzlerce makale kaleme aldı.
Bazı alıntılar dışında bu önemli ve özel külliyatın içindeki hiçbir eserin İngilizceye çevrilmemiş olması gerçekten üzücüdür. Bu sebeple eserlerine sadece Arapça konuşanlar ve Arap akademisyenler erişebilmektedir. Dolayısıyla Mürüvvet, Arap dünyası dışında pek bilinen bir isim değildir.
Bu makalede amaç, Hüseyin Mürüvvet’i takdim etmek, onun eserlerine ve hikâyesine ilgi gösterilmesini sağlamaktır. Makalenin yazarı, detayları aşağıdaki okuma listesinde bulunabilecek, Mürüvvet ile alakalı çalışmaları yazmış İngilizce konuşup yazan akademisyenlere çok şey borçludur.
Yolun Başı: “Bir Şeyh Olarak Doğmak”
Hüseyin Mürüvvet, Güney Lübnan’daki Nabatiye kentinin Bint Cbeil bölgesinde yer alan Haddatha köyünde dünyaya geldi.[3] Doğum tarihinin 1908 mi yoksa 1910 mu olduğu belli değil. Cebel Amil olarak bilinen bölge, Müslüman dünyadaki en eski Şii topluluklarından birine ev sahipliği yapmaktadır.
Ailesi, din âlimi geleneğine mensuptu ve Hüseyin’i babası Ali’nin yerini alsın diye yetiştirmişti. Mürüvvet’in ifadesiyle, Ali “önde gelen, kıymetli bir dinî liderdir.”[4] Şeyh Olarak Doğdum Çocuk Olarak Öleceğim isimli otobiyografisinde aktardığı kadarıyla[5] çocukluğunu neredeyse hiç yaşamamıştır, sekiz yaşından itibaren akranlarının kendisiyle alay etmesine sebep olan, Şii din âlimlerine has siyah cübbe ve türban giymek zorunda kalmıştır.
Kendisine uygulanan baskıdan söz eden Mürüvvet, bir yandan da hayalinin babası gibi seçkin bir şeyh olmak olduğundan söz eder ve şunu söyler: “Aslında üzüldüğüm bir durum değildi, bu, babamın, annemin, ailemin, tüm Cebel Amil’in hayaliydi” der.[6]
Yüzlerce yıldır Cebel Amilli erkekler dinî eğitim için Necef’e gitmektedirler. 1880’lerden sonra bu bağ, Irak’tan gelen din adamlarının dinî kurumları yenilemesi, köy ve kasabalarda yeni okullar açılması ile daha da yoğunlaştı.[7] Mürüvvet’in de alnında Necef’te eğitim görmek yazılıydı. Ancak babası saygı gören bir isim olmasına rağmen, ailenin mali durumu bu eğitimin maddi yükünü karşılamak için kâfi değildi. Hatta 1912’de Hüseyin’in ağabeyi Hasan, binlerce Lübnanlı gibi ülkeyi terk edip daha iyi gelecek umuduyla Güney Amerika’ya göç etmişti. 1920’de Hüseyin Mürüvvet’in babası aniden vefat edince ailenin mali durumu daha da kötüleşti, dolayısıyla dinî eğitim alma imkânı da riske girdi. Nihayetinde 1924 yılında, Şeyh Abdul Hüseyin Şerafeddin’in müdahalesiyle para toplandı ve Mürüvvet Irak’a gönderildi.
Necef’te kısa bir süre içerisinde genç Hüseyin, kendisini farklı düşünsel etkilerin hüküm sürdüğü bir ortamda buldu. Bunların çoğu hocaların rıza göstermediği, hatta yasakladığı düşüncelerdi. Kentteki kitapçılarda Mürüvvet, modern edebiyat ve şiirle tanıştı. Bu tanışma imkânını sunansa Usur, Takafa ve Hilâl gibi kültür ve siyaset dergileriydi.
Hüseyin’i en fazla etkileyen isimse Mısırlı yazar Taha Hüseyin’di. Nahda hareketinin diğer üyeleri yanında Muhammed Abduh ve Cemaleddin Afgani’den de etkilendi. Kendisine ateizm ve Darwinizm anlayışlarını anlatansa Şibli Şümeyyil idi.
Mürüvvet Marksizmle de bu dönemde tanıştı. Bu tanışmanın zeminini sunansa Ferah Antun’un bir romanıydı. Bunca farklı düşüncelerin etkisi altında Hüseyin Mürüvvet, Necef’te sunulan geleneksel dinî eğitime şüpheyle yaklaşmaya, kendi geleceğini sorgulamaya başladı.
1927’de kurulan Necefli-Amilli Gençlik üyeleri: Sağdan sola: Hüseyin Mürüvvet, Muhammed Hüseyin Zein, Muhsin Şarara ve Muhammed Şarara. Sağda ayakta duranın ismi bilinmiyor, Haşim Emin, Ali Zein. Gassan Nasır’a teşekkürlerimizle
Bu konuda Mürüvvet yalnız da değildi. 1925’te kendisi gibi düşünen öğrencilerle birlikte Necefli-Amilli Gençlik adında bir örgüt kurdu. Örgütün üyelerinden Muhsin Şarara, Necef ulemasını modernist Şii dergisi İrfan’da sert bir dille eleştirmekteydi. Şarara’nın eleştirisi ciddi bir saldırıya yol açtı, ama bu saldırı karşısında cesaretle duran Mürüvvet, aynı dergide arkadaşının yazısını savunan bir makale kaleme aldı: “Bugün dini korumak isteyen insanları yoldaşlarının, çağdaşlarının kültürüne mensup kişilerin doğru sözlü olduklarına ikna etmek gerekmektedir.”[8] Bu yazı üzerine Hüseyin Mürüvvet hocalarınca ve öğrencilerce sansüre uğradı.
Bu dönemde yaşanan manevi ve düşünsel karışıklık Mürüvvet üzerinde olumsuz bir sonuca yol açtı. Sinir krizi geçiren Mürüvvet Lübnan’a döndü. Kendi ülkesinde kaldığı bu kısa süre zarfında eşi Fatima Bazzi ile tanıştı. Ardından Suriye’ye gidip Şam Üniversitesi’nde Arjantin’deki bir akrabasının mali yardımıyla hukuk ve edebiyat eğitimi gördü.[9] Okulu bitirdikten sonra Beyrut’ta, Amara ve Bağdat’ta yaşadı. 1934’te Necef’e dönen Mürüvvet, dinî eğitimini tamamladı ve 1938 yılında müçtehit oldu.[10]
Hüseyin Mürüvvet çocukları Nizar, Ahmed ve Hasan’la birlikte, 1936. Gassan Nasır’a teşekkürlerimizle
Irak’ta Yürüttüğü Politik Faaliyetler
Sonrasında Mürüvvet, Güney Irak’taki Nasıriye kentinde bulunan bir ortaokulda Arapça ve Arap Edebiyatı öğretmeni olarak çalışmaya başladı. Oğlu Ahmed’in aktardığı kadarıyla Mürüvvet, dinî kıyafetini bu dönemde çıkarttı. Öğretmenlik yapmaya ve yazılar yazmaya devam edeceği Bağdat’a 1941 yılında taşındığında bu işi bıraktı. Bağdat’ta Marksist kitaplarla doğrudan tanışma imkânı buldu. Irak Komünist Partisi üyeleriyle, bilhassa parti kurucularından (Necef havzasında dinî eğitim almış olan) Hüseyin Muhammed Şabibi ile ilişki kurdu. Şabibi, kendisine Komünist Manifesto’nun ve Lenin’in Devlet ve Devrim’inin birer nüshasını verdi.[11] Her ne kadar komünist ideallere yakın dursa da Mürüvvet, o dönemde henüz kendisini komünist olarak tanımlamamaktaydı. IKP’ye katılma yönünde adım atmayı pek düşünmeyen Hüseyin Mürüvvet, o dönemde Arapların birliği fikrine bağlı Hizbü’l İstiklal’i (Bağımsızlık Partisi’ni) tercih etti. Britanya’nın ülkeyi yeniden işgal ettiği II. Dünya Savaşı sonrası dönemde yaşanan politik ve ekonomik gelişmeler Mürüvvet’i daha da politikleştirdi.
Mürüvvet’in Irak politikasıyla ilişkisi Ocak 1948’de iyice yoğunlaştı. Bu dönemde Mürüvvet, Wathba [Uyanış] olarak bilinen, Portsmouth Anlaşması’nı protesto etmek için yapılan kitlesel eylemlere katıldı. Irak’ın egemenliğini Britanya’ya teslim eden bir dizi maddeyi içeren anlaşmayla ilgili olarak Rayü’l Amm gazetesinde makaleler yazdı. Irak Komünist Partisi’nin önemli bir rol üstlendiği ayaklanmanın bastırılması esnasında devlet, Mürüvvet’in de bizzat tanıdığı parti üyelerini katletti. Bu katliamdan epey etkilenen Mürüvvet, yüzünü komünist harekete çevirdi.[12] Ayrıca aynı dönemde Filistin’e Nekbe olarak bilinen olaylar da Mürüvvet’i politik açıdan bilinçlendirdi ve ömrü boyunca Filistin davasına bağlı kalmasını sağlayacak bağların örülmesini sağladı.
İlginç olan şu ki kırkların sonlarında Mürüvvet, Bağdat’ta bir Yahudi lisesinde öğretmenlik yapmaktaydı ve çok sayıda Iraklı Yahudi üzerinde olumlu bir izlenim yaratmayı bilmişti. Bu öğrencilerden biri de Albert Habbaza idi. Habbaza, Hüseyin Mürüvvet’i “etnik ayrımcılıkla hiç işi olmayan ilerici bir beyefendi ve Britanya’nın Irak’taki nüfuzundan nefret eden bir milliyetçi” olarak anımsıyor.[13]
Wathba olayları ardından uzun süredir İngilizlere hizmet etmekte olan başbakan Nuri Said ayrıldığı göreve geri döndü. Ardından devlet IKP’ye saldırdı, Şabibi gibi birçok lideri Şubat 1949’da idam edildi. Şabibi’nin naaşı halka teşhir edildi. Bu olaya bizzat şahit olan Mürüvvet, Said hükümeti tarafından ailesiyle birlikte Irak vatandaşlığından çıkartıldı ve ülkeden kovuldu.
Hüseyin, Ahmed Mürüvvet ve oğulları Kerim ve Muhammed Hüseyin’le birlikte, 1945. Gasan Nasır’a teşekkürlerimizle.
Lübnan’a Dönüş, Moskova’ya Seyahatler
Irak’tan kovulması ardından Hüseyin Mürüvvet Lübnan’a döndü ve Beyrut’a yerleşti. Irak’taki deneyimlerinin de etkisiyle 1951’de Lübnan Komünist Partisi’ne girdi.[14] Bu dönemde LKP, on iki bin üyesi ve elli bin sempatizanıyla Ortadoğu’daki en büyük komünist partiydi.[15] Mürüvvet, Hayat dergisine yazılar yazmaya başladı. LKP üyeleri bu yazılarla kendisini tanıma imkânı buldular. Ertesi yıl Muhammed Dakrub ve Ferecullah Hilw ile birlikte Takafayü’l Vataniyye isimli bir kültür gazetesi çıkarttı. Mürüvvet, aynı zamanda Tarik için de yazmaya devam etti.
Aralık 1954’te Hüseyin Mürüvvet, Arap Yazarlar Derneği’nin Lübnan şubesinin temsilcisi olarak Moskova’da düzenlenen İkinci Sovyet Yazarları Kongresi’ne katıldı. İlk kez gerçekleştirdiği bu Moskova ziyareti kendisini epey etkiledi. Mürüvvet’in tespitiyle, “Moskova’da halkla edebiyat arasında kurulmuş olan ilişki insanlık tarihinde eşi benzeri olmayan, özel bir ilişki” idi.[16] Onu asıl etkileyen, Sovyet yazarların “halka ait olmaları”, dolayısıyla gerçekçiliği esas tarz olarak benimsemeleriydi. Bu ilişki üzerinden Mürüvvet, sosyalist gerçekçilikle uzun soluklu bir bağ kurdu. Sosyalist gerçekçiliğe ait unsurları Arap edebiyatına dair yazılarına tatbik etti. Hem Takafayü’l Vataniyye’de hem de Tarik’te Mürüvvet ve arkadaşları, “fikrî otoritenin kaynaklarını yeniden tarif eden ve edebi eleştiriye amaca dair yeni bir anlayış katan “edebiyat savaşları”na (ma’arik edebiyye) girdi.[17]
Aynı dönemde, Lübnan’da ve tüm Ortadoğu’da gerginliği giderek artan politik iklimin bir karşılığı olarak Mürüvvet, bir yandan da gerçek bir savaşın hazırlıklarını yürütmekteydi. Askerî eğitim alan Mürüvvet, 1958’de Irak’ta yaşanan devrimin ardından Beyrut’a çıkartma yapmış olan ABD Deniz Kuvvetleri’ne ve CIA destekli Camille Chamoun hükümetine karşı Beyrut’ta LKP eliyle atılan devriyelere katıldı.
Hüseyin Mürüvvet, Beyrut Amerikan Üniversitesi’nden mezun olan oğlu Ahmed’in mezuniyet töreninde eşi Fatima ile birlikte, 1956. Gassan Nasır’a teşekkürlerimizle.
Ağustos 1968’de Mürüvvet, doktora tezini yazmak için Moskova’ya gitti. Tezi onlarca yıllık çalışma üzerinden bir araya getirilmiş, Arap-İslam mirasına dair tarihsel materyalist yorumları içermekteydi. Mayıs 1970’te Lübnan’a döndü, 1971 yılında tekrar Moskova’ya gitti, ardından eşi Fatima da geldi. Eşiyle birlikte 1974 yılının ortalarına kadar Moskova’da kaldı ve bu süre zarfında tezini bitirdi. Mürüvvet’in oğlu Ahmed’in aktardığı kadarıyla babası Beyrut’a dönüşünde çocuklarına Marksist şair ve oyun yazarı Vladimir Mayakovski’nin büstünü hediye etmişti.
Rusya’da yazılan tez bir süre sonra Mürüvvet’in başyapıtı ve en fazla bilinen kitabı olan Arap-İslam Felsefesinde Materyalist Eğilimler isimli çalışmaya evrildi. 1978’deki ilk baskısından itibaren birçok kez yayınlanan kitap, birçok kitap çalışmasında yorumlara ve eleştirilere konu oldu. Bu iki ciltlik muazzam eser, Mürüvvet’in 1954’te “ömrümün projesi” dediği şeyin, İslam tarihini Marksist açıdan okuma ve kurgulama çalışmasının eksiksiz bir ifadesiydi.[18] İlgili mirası Marksist açıdan inceleyen Mürüvvet’in niyeti, kendi ifadesiyle, “Arap kurtuluş hareketini kendisine ait kültürel bağlam içine oturtmak amacıyla radikalizmin/devrimciliğin yerli kaynaklarının üzerindeki örtüyü kaldırmak”tı.
Arap-İslam kültür geleneğini tarihsel materyalizm ışığında anlamak, Arap-İslam düşünce geleneğinin derinliğini ve dinamizmini açığa çıkartacaktır. ‘Dinamizm’ derken değişip gelişme gücünü kastediyorum. Mirası bu şekilde kavramak, bizim o mirasın toplumsal kökenini anlamamızı, böylelikle tarihimizdeki düşünsel ve maddi üretici güçleri tanımlayıp onların sömürücü sınıflarla yürüttükleri mücadeleleri anlamamızı mümkün kılacaktır.”[19]
Kitap, Mürüvvet’in gelenek ve miras konusunda derin bilgiye sahip olduğunun yanında, ilk dönem İslam tarihine yönelik çalışmalara Sovyet oryantalistlerinin yaptıkları katkılara da aşina olduğunu ortaya koyan, insanın başını döndürecek ölçüde yoğun bilgi ve analizi içermektedir. Faslı komünist örgüt Tevacu’l Kaidi 2014’te Mürüvvet’in 27. ölüm yıldönümünde kaleme aldığı bir başmakalede bu eseri “her türden gerici ideolojinin yüzüne doğrultulmuş bir silâh” olarak tarif eder.
Hüseyin ve eşi Fatima Litan Nehri kıyısında, 1959. Gassan Nasır’a teşekkürlerimizle.
Lübnan İç Savaşı
1975’te Lübnan İç Savaşı başladı. Lübnan Komünist Partisi, Kemal Canpolat liderliğinde hareket edilen Lübnan Ulusal Hareketi’ne katıldı, partinin milis gücü Halk Muhafızları ilk çatışmalarda yer aldı. Parti, Filistin direnişine destek verdi.
Ayrıca partinin kanaatine göre Lübnan, “sosyalizme geçiş için gerekli zeminin hazırlanması amacıyla” demokratik bir temelin atılmasına ihtiyaç duyan kapitalist bir ülkeydi.[20] Mürüvvet, Lübnan’daki krizin sınıf mücadelesiyle ilgili bir kriz olduğuna inanıyordu. Tespitine göre ülke, görünüşte bağımsız olsa da küresel emperyalizm çerçevesinde hâkim olan genel ekonomi kanunları değişmediğinden, bir tür emperyalizme tabi olmaya devam etmekteydi.[21]
Birçok LKP’li aydın gibi Mürüvvet de iç savaş boyunca Beyrut’ta kalmayı seçti. 1982’deki İsrail işgali ve Beyrut’un kuşatılması sonrası Mürüvvet, kuşatma altındaki insanlara yardım dağıtma çalışmalarına katıldı ve LKP’nin gazetesi Nida’da her gün o zor koşullarda insanların direncine dair yazılar yazdı.
Lübnanlı şair ve oyun yazarı İssam Mahfuz’un ifadesiyle, Mürüvvet bu dönemde İsrail kuşatması altında bulunan Beyrut’un sumudunun (azminin ve direnişinin) sembolü hâline geldi.[22] Mary Nassif Debs’e göre Mürüvvet, ayrıca 1982 yılında Lübnan Ulusal Direniş Cephesi’nin (LUDC) kuruluş sürecinde de yer almıştı. Örgütler koalisyonu olarak LUDC, Hizbullah’ın seksenlerin sonunda direnişin tekelini eline geçirmesine dek İsrail’in Lübnan’daki faaliyetlerine karşı koyan ana silâhlı direniş örgütlerinden birisiydi.
Mürüvvet Suikasti
Seksenlerin ortalarında, iç savaşın yirminci yılına girdiği dönemde LKP, Suriye destekli Emel örgütüyle kanlı bir çatışma içerisine girdi. Bu bağlamda, 17 Şubat 1987’de, ellerinde susturuculu tabanca bulunan iki adam, Mürüvvet’in Beyrut’taki evinin kapısını çaldı. Eşi Fatima kapıya baktı ve adamlara Mürüvvet’in hasta olduğunu, yataktan çıkamadığını söyledi. Buna rağmen adamlardan biri Mürüvvet’in odasına girip onu vurdu. Parkinson hastası olan Mürüvvet, o dönemde LKP’nin merkez komitesi üyesi, aynı zamanda Tarik dergisinin yayın yönetmeniydi. Ayrıca Materyalist Eğilimler isimli eserinin üçüncü cildi üzerine çalışmaktaydı. Bu kitap hiç tamamlanamadı.[23]
Hüseyin ve eşi Fatima, 1980. Gassan Nasır’a teşekkürlerimizle
Mürüvvet cinayeti, kesinlikle münferit bir olay değildi. Bu saldırı, Beyrut kuşatması ve FKÖ’nün kentten 1982’de zorla çıkartılmasından sonra gerçekleşmişti. Bu dönemde Lübnan’daki gerici güçler solculara, bilhassa LKP üyelerine yönelik sistematik saldırılar düzenlemeye başladılar. LKP’ye göre, Mürüvvet’in öldürülmesini takip eden on gün içerisinde kırktan fazla parti üyesi öldürüldü.
Üç ay sonra, 18 Mayıs 1987’de gerçek ismi Hasan Abdullah Hamdan olan, Mürüvvet’in yakın arkadaşlarından, LKP’nin üst düzey isimlerinden ve fikir adamlarından, Vijay Prashad’ın “Arap Gramsci” olarak adlandırdığı Mehdi Amil katledildi. Lübnan solu bu dönemde bir daha hiç telafi edemeyeceği kayıplar yaşadı. LKP, saldırı konusunda Emel’i suçlasa da Lübnan iç savaşında yaşanan birçok olayda görüldüğü üzere, fail hiçbir zaman belirlenemedi, katiller adalet önüne çıkartılamadı.
Mürüvvet suikasti ve bu dönemde tanık olunan şiddet, hem ailede hem de dostlarında yoğun bir acıya sebep oldu. Torunları Rabih ve Yasir, bu yaşanan acıyı ürettikleri sanat eserlerinde dile getirdi. Yasir, Beyrut’ta dedesinin öldürüldüğü günde bir keskin nişancı tarafından vuruldu, saldırı sonucu Yasir’in kolunda kalıcı sakatlık meydana geldi.
Mürüvvet’in Mirası
Mürüvvet’in Şiilikten komünizme doğru seyreden yolculuğunun büyük bir ilgiye mazhar olmasında şaşılacak bir yan yok. 2015’te Mürüvvet’in 1948’de Komünist Manifesto’yu okumasıyla başlayan (sakalını kesip dinî kıyafetlerini çıkarmasıyla başlayan) “dönüşüm” dair basit ve yanlışlarla dolu bir değerlendirme yayınlandı.[24] Bu çalışmadan çok önce, 2001 yılında Silvia Naef şu soruyu sormuştu: “Dindar ailelere mensup kişiler nasıl oluyor da eski geleneklerinden kopup bu gelenekle çelişki içerisinde olan veya öyle görünen bir düşünce hattına bağlanabiliyorlar?”[25]
Oysa insanların eski geleneklerinden koptuklarına, “işte buldum!” ânı yaşadıklarına dair fikir ne kadar cazip olursa olsun, Mürüvvet’in hayatının çok daha karmaşık bir nitelik arz ettiğini söylemek lazım. Nihayetinde Mürüvvet, tüm düşünsel yolculuğu boyunca “farklı dinî, kültürel ve ideolojik yaklaşımları sömürgecilik sonrası döneme has bir düşünsel projenin içinde bir araya getirmek” için uğraştı. Bu projenin temel taşı ise “modern zamanlarda yaşanan kopuşun içinde gerçekleştirilen kültürel özgünlük arayışıdır.”[26]
Di-Capua’nın tespitiyle Mürüvvet, esasen sadece “dinden dönen” biri, sadece sekülerizmi veya komünizmi benimsemiş biri değildi. “Onun hayatı, bu türden kategorileri tümüyle hükümsüz kılıyor”du.[27] Aslında Mürüvvet, hem bir Şii müçtehit, hem Sovyetler’de eğitim görmüş sosyalist gerçekçi bir edebiyat eleştirmeni, hem de davasına bağlı bir komünist devrimciydi. Onun karşısında tek boyutlu kategoriler hızla anlamsızlaşıyor.
“Büyük âlim ve düşünür Hüseyin Mürüvvet yaşıyor. Lübnan’ın, Filistin’in ve Arap Kurtuluş Hareketi’nin şehidi. Özgürlükçü, demokratik ve ilerici düşüncenin şehidi.” Filistin Kurtuluş Örgütü afişi, 1987. Signs of Conflict Archive, Zeina Maasri Koleksiyonu
Mürüvvet’in katli herkesi şoke etti. Arap dünyası ve Lübnan yasa büründü. Ertesi gün Safir gazetesi, zaten acı çeken Beyrutluların acıların en büyüğüne tanıklık ettiklerini yazdı.
LKP, kaleme aldığı bildiride, “Mürüvvet’in fikirlerinin ve kitaplarının katillerinin başlarının üzerinde sallanan birer kılıç olarak varlığını sürdüreceklerini” söyledi. Dokunaklı ve etkileyici yazısında dostu ve yoldaşı Mehdi Amil ise, Hüseyin Mürüvvet’in “zulmün güçleriyle özgürlük güçleri, akılla cehalet arasındaki çatışmanın bir sembolü olduğunu” yazdı.
Mürüvvet’e saygısını sunduğu yazısında aslen Lübnanlı olan Amerikalı yazar Clovis Maksud, onun elli yılı aşkın bir süredir özgürlük, birlik ve eşitlik adına inatla dövüşmüş bir insan olduğundan söz etti.[28] Suikastten aylar sonra, kendisi de Şubat 2013’te gericilerce katledilen ve Mürüvvet’le aynı kaderi paylaşan Tunuslu Marksist Şükrü Belayid, yoldaşı için bir şiir kaleme aldı. Belayid’in şiirini Neriman Yusuf İngilizceye çevirdi, şiirden bir bölüm ilk kez paylaşılıyor:
Tarikatları yıkan
Kalleş sakalları yolup atan
Yolculuğumuzun yazarı,
Sen ölmedin.
Yalan denilen günah
Hayata kör gözler
Kuşattı tüm afakı.
Hey Karmati,
Bir dua dökülsün dilinden
Petrolün ve maskelerin ümmeti için.
Ayağa kalk
Bayrağımdaki Hüseyin.
Madem dizlerimizde takat yok
Madem toprağın külüyüz,
Ruhun da izniyle,
Bedenimizi son yolculuğuna uğurla.
Bırak da karanlık keyfini sürsün.
[Not: Mürüvvet’le ilgili olarak kaleme alınmış çalışmalar, onun hayatındaki önemli olaylar konusunda çelişkili kimi iddialarda bulunmaktadırlar. Ahmed Mürüvvet’in ve Gassan Nasır’ın nazik yardımları ile ben, burada doğru bir değerlendirme sunmaya çalıştım, yine de varsa makaledeki tüm yanlışlar bana aittir.]
Louis Allday
16 Şubat 2017
Dipnotlar
[1] Di-Capua (2013) s. 37.
[2] Husayn Muruwwah, “Husayn Muruwwah ‘an ayyam al-harb wa-l-hisar: lam ‘ustati’ al-hayat dun ‘an aktub” al-Nida’, 7 Kasım 1982. Aktaran: Miriam Younes, “A Tale of Two Communists: The Revolutionary Projects of the Lebanese Communists Husayn Muruwwa and Mahdi ‘Amil” Arab Studies Journal Cilt. 14 Sayı. 1 (Bahar 2016) s. 100.
[3] Kayıtlarda doğum tarihi 1910 olarak geçiyor ama babası doğum tarihinin 1908 olduğunu söylemiş. Husayn Muruwwah, Wulidtu shaykhan wa-amūtu iflan: sīrah dhātīyah fī adīth ajrāhu maʿahu (Beyrut: Dār al-Farābī, 1990) s. 21.
[4] Husayn Muruwwa, “Min al-Najaf dakhala hayātī Marx”, al-Majlis al-Thaqāfī li-Lubnān al-Janūbī, usayn Murūwah: fī masīratihi al-niālīyah fikran wa-mumārasah içinde (Beyrut: Dār al-Fārābī, 1997) s. 89.
[5] Burada kelimelerle bilinçli olarak oynanıyor ama bu durum İngilizcede tam olarak verilemiyor. Arapçada şeyh sözcüğü din adamını ifade edeceği gibi yaşlı anlamına da geliyor.
[6] al-Majlis al-Thaqāfī li-Lubnān al-Janūbī (1997) s. 90.
[7] Sabrina Mervin, “The Clerics of Jabal ‘Amil and the Reform of Religious Teaching in Najaf Since the Beginning of the 20th Century”, Brunner, Rainer & Ende, Werner (ed.), The Twelver Shia in Modern Times içinde (Brill, 2001) s. 79-86.
[8] al-Irfan (Kasım 1928), aktaran: Di Capua (2013) s. 31.
[9] Di-Capua bu kişinin Mürüvvet’in ağabeyi olduğu iddiasında bulunuyor oysa Mürüvvet’in oğlu Ahmed paranın kimden geldiğinin bilinmediğini, söz konusu dönemde Arjantin’den dönmediği için bu kişinin ağabey olamayacağını söylüyor (Ahmed’le eposta yazışması, Ocak 2017).
[10] Di-Capua (2013) s. 32.
[11] Muruwwa (1990) s. 95-96.
[12] Di-Capua (2013) s. 36.
[13] Albert Khabbaza, The Last Tango in Baghdad (Bloomington, IN: Authorhouse, 2010): s. 102-105.
[14] Muruwwah (1990) s. 108, 112.
[15] The National Archives, Cabinet Office, CAB132/3: ac (o) (50) 18: report (annex by JIC `Communist Influence in the Middle East`, 21 Nisan 1950.)
[16] Husayn Muruwwah, Qaāyā Adabiyyah (Kahire: Dār al-Fikr, 1956) s. 73-74.
[17] Di-Capua (2013) s. 24.
[18] Husayn Muruwwah, Qaāyā Adabiyyah (Kahire: Dār al-Fikr, 1956) s. 48.
[19] Tamari (1995) s. 123.
[20] Younes (2016) s. 106.
[21] Younes (2016) s. 105.
[22] Barakat (2012) s. 110.
[23] Muruwwah (1990) s. 126.
[24] Laura U. Marks, Hanan al-Cinema: Affections for the Moving Image (MIT Press, 2015) s.121.
[25] Naef (2001) s. 255.
[26] Di-Capua (2013) s. 24.
[27] Di-Capua (2013) s. 52.
[28] Barakat’in çalışması (2012) Mürüvvet’in ölümü sonrası kaleme alınan anma yazılarından ve bildirilerinden oluşan bir seçkiyi içeriyor (s. 103-140).
Kaynakça
Abisaab, Rula Jurdi “Deconstructing the Modular and the Authentic: Husayn Muroeh`s Early Islamic History” Critique: Critical Middle Eastern Studies, 17:3 (2008) s. 239-259.
Abisaab, Rula Jurdi & Abissab, Malek, The Shi’ites of Lebanon: Modernism, Communism and Hizbullah’s Islamists (New York: Syracuse University Press, 2014).
al-Majlis al-Thaqafi li-Lubnan al-Janubi, Husayn Muruwah: fi masiratihi al-nidalyhah fikran wa-mumarasah (Beyrut: Dar al-Farabi, 1997).
Barakāt Qāsim, Husayn Muruwah, kalimat hayyah (Beyrut: Dar al-Farabi, 2012).
Barhūmah, Mūsá al-Turāth al-ʻArabī wa-al-ʻaql al-māddī : dirāsah fī fikr usayn Murūwah (Beyrut: al-Muʾassasah al-ʻArabīyah lil-Dirāsāt wa-al-Nashr, 2004).
Di-Capua, Yoav “Homeward Bound: Husayn Muruwwah’s Integrative Quest for Authenticity” Journal of Arabic Literature Sayı 44 (2013) s. 21-51.
Gran, Peter “Islamic Marxism in Comparative History: The Case of Lebanon, Reflections on the Recent Book of Husayn Muruwah” Stowasser, Barbara Freyer, The Islamic Impulse içinde (Londra: Croom Helm, 1989) s. 106-120.
Mervin, Sabrina “The Clerics of Jabal ‘Amil and the Reform of Religious Teaching in Najaf Since the Beginning of the 20th Century”, Brunner, Rainer & Ende, Werner (ed.), The Twelver Shia in Modern Times içinde (Brill, 2001) s. 79-86
Naef, Silvia “Shi’i-Shuyu’i or: How to Become a Communist in a Holy City”, Brunner, Rainer & Ende, Werner (ed.), The Twelver Shia in Modern Times içinde (Brill, 2001) s. 255-267.
Staif, A. N. “The Soviet Impact on Modern Arabic Literary Criticism: Husayn Muruwwa`s Concept of the "New Realism"” Bulletin (British Society for Middle Eastern Studies) Cilt. 11, Sayı. 2 (1984), s. 156-171.
Tamari, Steve “Reclaiming the Islamic Heritage: Marxism and Islam in the Thought of Husayn Muruwah” Arab Studies Journal Cilt. 3. Sayı. 1 (Bahar 1995) s. 121-129.
Yāghī, ʿAbd al-Ramān al-Duktūr usayn Murūwah, adīban nāqidan (ʿAmman: Dār al-Bashīr, 1998.
Younes, Miriam “A Tale of Two Communists: The Revolutionary Projects of the Lebanese Communists Husayn Muruwwa and Mahdi ‘Amil” Arab Studies Journal Cilt. 14 Sayı. 1 (Bahar 2016) s. 98-116.
Hüseyin Mürüvvet’in Kitapları:
Ma’a al-Qāfilah (Beyrut: Dār Bayrūt, 1952)
Qaāyā Adabiyyah (Kahire-Qahira: Dār al-Fikr, 1956)
al-Thawrah al-‘Irāqiyyah (1958)
Dirāsāt naqīyah fi aw` al-manhaj al-wāqiʻī (1965)
al-Nazaʿāt al-māddīyah fī al-falsafah al-ʿArabīyah al-Islāmīyah (Beyrut: Dār al-Farābī, 1978)
Dirāsāt fī al-islām (Beyrut: Dār al-Fārābī, 1980)
Fī al-turāth wa-al-sharīʿah (Aden: Dār al-Hamdānī, 1984)
Turāthunā, kayfa naʿrifuh (Beyrut: Muʾassasat al-Abāth al-ʿArabīyah, 1985)
Wulidtu shaykhan wa-amūtu iflan: sīrah dhātīyah fī adīth ajrāhu maʿahu (Beyrut: Dār al-Farābī, 1990)
Dirāsāt fī al-fikr wa-al-adab (Beyrut: Dār al-Fārābī, 1993).

0 Yorum: