"Büyük
düşünür ve özgürlük savaşçısı Hüseyin Mürüvvet’in katillerine yazıklar olsun”.
Irak Komünist Partisi afişi, 1987. Signs of Conflict Archive, Zeina Maasri
Koleksiyonu.
17 Şubat 1987’de, Lübnan İç Savaşı’nın (1975-1990)
en kanlı günlerinden birinde gazeteci, edebiyat eleştirmeni, aydın ve eylemci
Hüseyin Mürüvvet, Batı Beyrut’un Ramletü’l Bayda mahallesindeki evinde
katledildi.
Mürüvvet, on dört yaşında Lübnan’dan
ayrılıp Necef ilim havzasında dinî eğitim almak üzere Irak’a gitti. Amacı
saygın bir âlim ve din adamı olan babasının adımlarını izlemekti. Gelgelelim
onlarca yılı kapsayan, birçok ülkeyi içeren o çok yönlü düşünsel yolculuğu
sonrası Mürüvvet, ünlü bir Marksist felsefeci ve Lübnan Komünist Partisi’nin
üst düzey yöneticilerinden biri hâline geldi. Bir zamanlar İslam’ın kültürel
mirasını öven Kızıl Müçtehit, sosyal adalet, politik özgürlük ve emperyalist
hâkimiyetten kurtulmayı esas alan davaya komünist çizgide örgütlendi.[1]
Üretken bir yazar olarak Mürüvvet, “yazmasaydım
yaşamaya tahammül edemezdim” diyen bir isimdi.[2] Ömrü boyunca çok sayıda
kitap, yüzlerce makale kaleme aldı.
Bazı alıntılar dışında bu önemli ve
özel külliyatın içindeki hiçbir eserin İngilizceye çevrilmemiş olması gerçekten
üzücüdür. Bu sebeple eserlerine sadece Arapça konuşanlar ve Arap akademisyenler
erişebilmektedir. Dolayısıyla Mürüvvet, Arap dünyası dışında pek bilinen bir
isim değildir.
Bu makalede amaç, Hüseyin Mürüvvet’i
takdim etmek, onun eserlerine ve hikâyesine ilgi gösterilmesini sağlamaktır.
Makalenin yazarı, detayları aşağıdaki okuma listesinde bulunabilecek, Mürüvvet
ile alakalı çalışmaları yazmış İngilizce konuşup yazan akademisyenlere çok şey
borçludur.
Yolun Başı: “Bir Şeyh Olarak Doğmak”
Hüseyin Mürüvvet, Güney Lübnan’daki Nabatiye
kentinin Bint Cbeil bölgesinde yer alan Haddatha köyünde dünyaya geldi.[3]
Doğum tarihinin 1908 mi yoksa 1910 mu olduğu belli değil. Cebel Amil olarak
bilinen bölge, Müslüman dünyadaki en eski Şii topluluklarından birine ev
sahipliği yapmaktadır.
Ailesi, din âlimi geleneğine mensuptu
ve Hüseyin’i babası Ali’nin yerini alsın diye yetiştirmişti. Mürüvvet’in
ifadesiyle, Ali “önde gelen, kıymetli bir dinî liderdir.”[4] Şeyh Olarak Doğdum Çocuk Olarak Öleceğim isimli
otobiyografisinde aktardığı kadarıyla[5] çocukluğunu neredeyse hiç
yaşamamıştır, sekiz yaşından itibaren akranlarının kendisiyle alay etmesine
sebep olan, Şii din âlimlerine has siyah cübbe ve türban giymek zorunda
kalmıştır.
Kendisine uygulanan baskıdan söz eden
Mürüvvet, bir yandan da hayalinin babası gibi seçkin bir şeyh olmak olduğundan
söz eder ve şunu söyler: “Aslında üzüldüğüm bir durum değildi, bu, babamın,
annemin, ailemin, tüm Cebel Amil’in hayaliydi” der.[6]
Yüzlerce yıldır Cebel Amilli erkekler
dinî eğitim için Necef’e gitmektedirler. 1880’lerden sonra bu bağ, Irak’tan
gelen din adamlarının dinî kurumları yenilemesi, köy ve kasabalarda yeni
okullar açılması ile daha da yoğunlaştı.[7] Mürüvvet’in de alnında Necef’te
eğitim görmek yazılıydı. Ancak babası saygı gören bir isim olmasına rağmen,
ailenin mali durumu bu eğitimin maddi yükünü karşılamak için kâfi değildi.
Hatta 1912’de Hüseyin’in ağabeyi Hasan, binlerce Lübnanlı gibi ülkeyi terk edip
daha iyi gelecek umuduyla Güney Amerika’ya göç etmişti. 1920’de Hüseyin
Mürüvvet’in babası aniden vefat edince ailenin mali durumu daha da kötüleşti,
dolayısıyla dinî eğitim alma imkânı da riske girdi. Nihayetinde 1924 yılında,
Şeyh Abdul Hüseyin Şerafeddin’in müdahalesiyle para toplandı ve Mürüvvet Irak’a
gönderildi.
Necef’te kısa bir süre içerisinde genç
Hüseyin, kendisini farklı düşünsel etkilerin hüküm sürdüğü bir ortamda buldu.
Bunların çoğu hocaların rıza göstermediği, hatta yasakladığı düşüncelerdi.
Kentteki kitapçılarda Mürüvvet, modern edebiyat ve şiirle tanıştı. Bu tanışma
imkânını sunansa Usur, Takafa ve Hilâl gibi kültür ve siyaset dergileriydi.
Hüseyin’i en fazla etkileyen isimse
Mısırlı yazar Taha Hüseyin’di. Nahda hareketinin diğer üyeleri yanında Muhammed
Abduh ve Cemaleddin Afgani’den de etkilendi. Kendisine ateizm ve Darwinizm anlayışlarını
anlatansa Şibli Şümeyyil idi.
Mürüvvet Marksizmle de bu dönemde
tanıştı. Bu tanışmanın zeminini sunansa Ferah Antun’un bir romanıydı. Bunca
farklı düşüncelerin etkisi altında Hüseyin Mürüvvet, Necef’te sunulan
geleneksel dinî eğitime şüpheyle yaklaşmaya, kendi geleceğini sorgulamaya
başladı.
1927’de
kurulan Necefli-Amilli Gençlik üyeleri: Sağdan sola: Hüseyin Mürüvvet, Muhammed
Hüseyin Zein, Muhsin Şarara ve Muhammed Şarara. Sağda ayakta duranın ismi
bilinmiyor, Haşim Emin, Ali Zein. Gassan Nasır’a teşekkürlerimizle
Bu konuda Mürüvvet yalnız da değildi.
1925’te kendisi gibi düşünen öğrencilerle birlikte Necefli-Amilli Gençlik adında bir örgüt kurdu. Örgütün üyelerinden Muhsin
Şarara, Necef ulemasını modernist Şii dergisi İrfan’da sert bir dille eleştirmekteydi. Şarara’nın eleştirisi
ciddi bir saldırıya yol açtı, ama bu saldırı karşısında cesaretle duran
Mürüvvet, aynı dergide arkadaşının yazısını savunan bir makale kaleme aldı: “Bugün
dini korumak isteyen insanları yoldaşlarının, çağdaşlarının kültürüne mensup
kişilerin doğru sözlü olduklarına ikna etmek gerekmektedir.”[8] Bu yazı üzerine
Hüseyin Mürüvvet hocalarınca ve öğrencilerce sansüre uğradı.
Bu dönemde yaşanan manevi ve düşünsel
karışıklık Mürüvvet üzerinde olumsuz bir sonuca yol açtı. Sinir krizi geçiren
Mürüvvet Lübnan’a döndü. Kendi ülkesinde kaldığı bu kısa süre zarfında eşi
Fatima Bazzi ile tanıştı. Ardından Suriye’ye gidip Şam Üniversitesi’nde
Arjantin’deki bir akrabasının mali yardımıyla hukuk ve edebiyat eğitimi
gördü.[9] Okulu bitirdikten sonra Beyrut’ta, Amara ve Bağdat’ta yaşadı. 1934’te
Necef’e dönen Mürüvvet, dinî eğitimini tamamladı ve 1938 yılında müçtehit
oldu.[10]
Hüseyin
Mürüvvet çocukları Nizar, Ahmed ve Hasan’la birlikte, 1936. Gassan Nasır’a
teşekkürlerimizle
Irak’ta Yürüttüğü Politik Faaliyetler
Sonrasında Mürüvvet, Güney Irak’taki
Nasıriye kentinde bulunan bir ortaokulda Arapça ve Arap Edebiyatı öğretmeni
olarak çalışmaya başladı. Oğlu Ahmed’in aktardığı kadarıyla Mürüvvet, dinî
kıyafetini bu dönemde çıkarttı. Öğretmenlik yapmaya ve yazılar yazmaya devam
edeceği Bağdat’a 1941 yılında taşındığında bu işi bıraktı. Bağdat’ta Marksist
kitaplarla doğrudan tanışma imkânı buldu. Irak Komünist Partisi üyeleriyle,
bilhassa parti kurucularından (Necef havzasında dinî eğitim almış olan) Hüseyin
Muhammed Şabibi ile ilişki kurdu. Şabibi, kendisine Komünist Manifesto’nun ve Lenin’in Devlet ve Devrim’inin birer nüshasını verdi.[11] Her ne kadar
komünist ideallere yakın dursa da Mürüvvet, o dönemde henüz kendisini komünist
olarak tanımlamamaktaydı. IKP’ye katılma yönünde adım atmayı pek düşünmeyen
Hüseyin Mürüvvet, o dönemde Arapların birliği fikrine bağlı Hizbü’l İstiklal’i (Bağımsızlık
Partisi’ni) tercih etti. Britanya’nın ülkeyi yeniden işgal ettiği II. Dünya
Savaşı sonrası dönemde yaşanan politik ve ekonomik gelişmeler Mürüvvet’i daha
da politikleştirdi.
Mürüvvet’in Irak politikasıyla ilişkisi
Ocak 1948’de iyice yoğunlaştı. Bu dönemde Mürüvvet, Wathba [Uyanış] olarak bilinen, Portsmouth Anlaşması’nı protesto
etmek için yapılan kitlesel eylemlere katıldı. Irak’ın egemenliğini Britanya’ya
teslim eden bir dizi maddeyi içeren anlaşmayla ilgili olarak Rayü’l Amm gazetesinde makaleler yazdı.
Irak Komünist Partisi’nin önemli bir rol üstlendiği ayaklanmanın bastırılması
esnasında devlet, Mürüvvet’in de bizzat tanıdığı parti üyelerini katletti. Bu
katliamdan epey etkilenen Mürüvvet, yüzünü komünist harekete çevirdi.[12]
Ayrıca aynı dönemde Filistin’e Nekbe olarak bilinen olaylar da Mürüvvet’i politik
açıdan bilinçlendirdi ve ömrü boyunca Filistin davasına bağlı kalmasını
sağlayacak bağların örülmesini sağladı.
İlginç olan şu ki kırkların sonlarında
Mürüvvet, Bağdat’ta bir Yahudi lisesinde öğretmenlik yapmaktaydı ve çok sayıda
Iraklı Yahudi üzerinde olumlu bir izlenim yaratmayı bilmişti. Bu öğrencilerden
biri de Albert Habbaza idi. Habbaza, Hüseyin Mürüvvet’i “etnik ayrımcılıkla hiç
işi olmayan ilerici bir beyefendi ve Britanya’nın Irak’taki nüfuzundan nefret
eden bir milliyetçi” olarak anımsıyor.[13]
Wathba olayları ardından uzun süredir
İngilizlere hizmet etmekte olan başbakan Nuri Said ayrıldığı göreve geri döndü.
Ardından devlet IKP’ye saldırdı, Şabibi gibi birçok lideri Şubat 1949’da idam
edildi. Şabibi’nin naaşı halka teşhir edildi. Bu olaya bizzat şahit olan
Mürüvvet, Said hükümeti tarafından ailesiyle birlikte Irak vatandaşlığından
çıkartıldı ve ülkeden kovuldu.
Hüseyin,
Ahmed Mürüvvet ve oğulları Kerim ve Muhammed Hüseyin’le birlikte, 1945. Gasan
Nasır’a teşekkürlerimizle.
Lübnan’a Dönüş, Moskova’ya Seyahatler
Irak’tan kovulması ardından Hüseyin
Mürüvvet Lübnan’a döndü ve Beyrut’a yerleşti. Irak’taki deneyimlerinin de
etkisiyle 1951’de Lübnan Komünist Partisi’ne girdi.[14] Bu dönemde LKP, on iki
bin üyesi ve elli bin sempatizanıyla Ortadoğu’daki en büyük komünist
partiydi.[15] Mürüvvet, Hayat
dergisine yazılar yazmaya başladı. LKP üyeleri bu yazılarla kendisini tanıma
imkânı buldular. Ertesi yıl Muhammed Dakrub ve Ferecullah Hilw ile birlikte Takafayü’l Vataniyye isimli bir kültür
gazetesi çıkarttı. Mürüvvet, aynı zamanda Tarik
için de yazmaya devam etti.
Aralık 1954’te Hüseyin Mürüvvet, Arap
Yazarlar Derneği’nin Lübnan şubesinin temsilcisi olarak Moskova’da düzenlenen
İkinci Sovyet Yazarları Kongresi’ne katıldı. İlk kez gerçekleştirdiği bu
Moskova ziyareti kendisini epey etkiledi. Mürüvvet’in tespitiyle, “Moskova’da
halkla edebiyat arasında kurulmuş olan ilişki insanlık tarihinde eşi benzeri
olmayan, özel bir ilişki” idi.[16] Onu asıl etkileyen, Sovyet yazarların “halka
ait olmaları”, dolayısıyla gerçekçiliği esas tarz olarak benimsemeleriydi. Bu
ilişki üzerinden Mürüvvet, sosyalist gerçekçilikle uzun soluklu bir bağ kurdu.
Sosyalist gerçekçiliğe ait unsurları Arap edebiyatına dair yazılarına tatbik
etti. Hem Takafayü’l Vataniyye’de hem
de Tarik’te Mürüvvet ve arkadaşları,
“fikrî otoritenin kaynaklarını yeniden tarif eden ve edebi eleştiriye amaca
dair yeni bir anlayış katan “edebiyat savaşları”na (ma’arik edebiyye) girdi.[17]
Aynı dönemde, Lübnan’da ve tüm
Ortadoğu’da gerginliği giderek artan politik iklimin bir karşılığı olarak
Mürüvvet, bir yandan da gerçek bir savaşın hazırlıklarını yürütmekteydi. Askerî
eğitim alan Mürüvvet, 1958’de Irak’ta yaşanan devrimin ardından Beyrut’a
çıkartma yapmış olan ABD Deniz Kuvvetleri’ne ve CIA destekli Camille Chamoun
hükümetine karşı Beyrut’ta LKP eliyle atılan devriyelere katıldı.
Hüseyin
Mürüvvet, Beyrut Amerikan Üniversitesi’nden mezun olan oğlu Ahmed’in mezuniyet
töreninde eşi Fatima ile birlikte, 1956. Gassan Nasır’a teşekkürlerimizle.
Ağustos 1968’de Mürüvvet, doktora
tezini yazmak için Moskova’ya gitti. Tezi onlarca yıllık çalışma üzerinden bir
araya getirilmiş, Arap-İslam mirasına dair tarihsel materyalist yorumları
içermekteydi. Mayıs 1970’te Lübnan’a döndü, 1971 yılında tekrar Moskova’ya
gitti, ardından eşi Fatima da geldi. Eşiyle birlikte 1974 yılının ortalarına
kadar Moskova’da kaldı ve bu süre zarfında tezini bitirdi. Mürüvvet’in oğlu
Ahmed’in aktardığı kadarıyla babası Beyrut’a dönüşünde çocuklarına Marksist
şair ve oyun yazarı Vladimir Mayakovski’nin büstünü hediye etmişti.
Rusya’da yazılan tez bir süre sonra
Mürüvvet’in başyapıtı ve en fazla bilinen kitabı olan Arap-İslam Felsefesinde Materyalist Eğilimler isimli çalışmaya
evrildi. 1978’deki ilk baskısından itibaren birçok kez yayınlanan kitap, birçok
kitap çalışmasında yorumlara ve eleştirilere konu oldu. Bu iki ciltlik muazzam
eser, Mürüvvet’in 1954’te “ömrümün projesi” dediği şeyin, İslam tarihini
Marksist açıdan okuma ve kurgulama çalışmasının eksiksiz bir ifadesiydi.[18]
İlgili mirası Marksist açıdan inceleyen Mürüvvet’in niyeti, kendi ifadesiyle,
“Arap kurtuluş hareketini kendisine ait kültürel bağlam içine oturtmak amacıyla
radikalizmin/devrimciliğin yerli kaynaklarının üzerindeki örtüyü kaldırmak”tı.
Arap-İslam
kültür geleneğini tarihsel materyalizm ışığında anlamak, Arap-İslam düşünce
geleneğinin derinliğini ve dinamizmini açığa çıkartacaktır. ‘Dinamizm’ derken
değişip gelişme gücünü kastediyorum. Mirası bu şekilde kavramak, bizim o
mirasın toplumsal kökenini anlamamızı, böylelikle tarihimizdeki düşünsel ve
maddi üretici güçleri tanımlayıp onların sömürücü sınıflarla yürüttükleri
mücadeleleri anlamamızı mümkün kılacaktır.”[19]
Kitap, Mürüvvet’in gelenek ve miras
konusunda derin bilgiye sahip olduğunun yanında, ilk dönem İslam tarihine
yönelik çalışmalara Sovyet oryantalistlerinin yaptıkları katkılara da aşina
olduğunu ortaya koyan, insanın başını döndürecek ölçüde yoğun bilgi ve analizi
içermektedir. Faslı komünist örgüt Tevacu’l
Kaidi 2014’te Mürüvvet’in 27. ölüm yıldönümünde kaleme aldığı bir
başmakalede bu eseri “her türden gerici ideolojinin yüzüne doğrultulmuş bir silâh”
olarak tarif eder.
Lübnan İç Savaşı
1975’te Lübnan İç Savaşı başladı.
Lübnan Komünist Partisi, Kemal Canpolat liderliğinde hareket edilen Lübnan
Ulusal Hareketi’ne katıldı, partinin milis gücü Halk Muhafızları ilk
çatışmalarda yer aldı. Parti, Filistin direnişine destek verdi.
Ayrıca partinin kanaatine göre Lübnan,
“sosyalizme geçiş için gerekli zeminin hazırlanması amacıyla” demokratik bir
temelin atılmasına ihtiyaç duyan kapitalist bir ülkeydi.[20] Mürüvvet,
Lübnan’daki krizin sınıf mücadelesiyle ilgili bir kriz olduğuna inanıyordu.
Tespitine göre ülke, görünüşte bağımsız olsa da küresel emperyalizm
çerçevesinde hâkim olan genel ekonomi kanunları değişmediğinden, bir tür
emperyalizme tabi olmaya devam etmekteydi.[21]
Birçok LKP’li aydın gibi Mürüvvet de iç
savaş boyunca Beyrut’ta kalmayı seçti. 1982’deki İsrail işgali ve Beyrut’un
kuşatılması sonrası Mürüvvet, kuşatma altındaki insanlara yardım dağıtma
çalışmalarına katıldı ve LKP’nin gazetesi Nida’da
her gün o zor koşullarda insanların direncine dair yazılar yazdı.
Lübnanlı şair ve oyun yazarı İssam
Mahfuz’un ifadesiyle, Mürüvvet bu dönemde İsrail kuşatması altında bulunan
Beyrut’un sumudunun (azminin ve
direnişinin) sembolü hâline geldi.[22] Mary Nassif Debs’e göre Mürüvvet, ayrıca
1982 yılında Lübnan Ulusal Direniş Cephesi’nin (LUDC) kuruluş sürecinde de yer
almıştı. Örgütler koalisyonu olarak LUDC, Hizbullah’ın seksenlerin sonunda
direnişin tekelini eline geçirmesine dek İsrail’in Lübnan’daki faaliyetlerine
karşı koyan ana silâhlı direniş örgütlerinden birisiydi.
Mürüvvet Suikasti
Seksenlerin ortalarında, iç savaşın
yirminci yılına girdiği dönemde LKP, Suriye destekli Emel örgütüyle kanlı bir
çatışma içerisine girdi. Bu bağlamda, 17 Şubat 1987’de, ellerinde susturuculu
tabanca bulunan iki adam, Mürüvvet’in Beyrut’taki evinin kapısını çaldı. Eşi
Fatima kapıya baktı ve adamlara Mürüvvet’in hasta olduğunu, yataktan
çıkamadığını söyledi. Buna rağmen adamlardan biri Mürüvvet’in odasına girip onu
vurdu. Parkinson hastası olan Mürüvvet, o dönemde LKP’nin merkez komitesi üyesi,
aynı zamanda Tarik dergisinin yayın
yönetmeniydi. Ayrıca Materyalist
Eğilimler isimli eserinin üçüncü cildi üzerine çalışmaktaydı. Bu kitap hiç
tamamlanamadı.[23]
Mürüvvet cinayeti, kesinlikle münferit
bir olay değildi. Bu saldırı, Beyrut kuşatması ve FKÖ’nün kentten 1982’de zorla
çıkartılmasından sonra gerçekleşmişti. Bu dönemde Lübnan’daki gerici güçler
solculara, bilhassa LKP üyelerine yönelik sistematik saldırılar düzenlemeye başladılar.
LKP’ye göre, Mürüvvet’in öldürülmesini takip eden on gün içerisinde kırktan
fazla parti üyesi öldürüldü.
Üç ay sonra, 18 Mayıs 1987’de gerçek
ismi Hasan Abdullah Hamdan olan, Mürüvvet’in yakın arkadaşlarından, LKP’nin üst
düzey isimlerinden ve fikir adamlarından, Vijay Prashad’ın “Arap Gramsci” olarak adlandırdığı Mehdi Amil
katledildi. Lübnan solu bu dönemde bir daha hiç telafi edemeyeceği kayıplar
yaşadı. LKP, saldırı konusunda Emel’i suçlasa da Lübnan iç savaşında yaşanan
birçok olayda görüldüğü üzere, fail hiçbir zaman belirlenemedi, katiller adalet
önüne çıkartılamadı.
Mürüvvet suikasti ve bu dönemde tanık
olunan şiddet, hem ailede hem de dostlarında yoğun bir acıya sebep oldu.
Torunları Rabih ve Yasir, bu yaşanan acıyı ürettikleri sanat eserlerinde dile
getirdi. Yasir, Beyrut’ta dedesinin öldürüldüğü günde bir keskin nişancı
tarafından vuruldu, saldırı sonucu Yasir’in kolunda kalıcı sakatlık meydana
geldi.
Mürüvvet’in Mirası
Mürüvvet’in Şiilikten komünizme doğru
seyreden yolculuğunun büyük bir ilgiye mazhar olmasında şaşılacak bir yan yok.
2015’te Mürüvvet’in 1948’de Komünist
Manifesto’yu okumasıyla başlayan (sakalını kesip dinî kıyafetlerini
çıkarmasıyla başlayan) “dönüşüm” dair basit ve yanlışlarla dolu bir
değerlendirme yayınlandı.[24] Bu çalışmadan çok önce, 2001 yılında Silvia Naef
şu soruyu sormuştu: “Dindar ailelere mensup kişiler nasıl oluyor da eski
geleneklerinden kopup bu gelenekle çelişki içerisinde olan veya öyle görünen
bir düşünce hattına bağlanabiliyorlar?”[25]
Oysa insanların eski geleneklerinden
koptuklarına, “işte buldum!” ânı yaşadıklarına dair fikir ne kadar cazip olursa
olsun, Mürüvvet’in hayatının çok daha karmaşık bir nitelik arz ettiğini
söylemek lazım. Nihayetinde Mürüvvet, tüm düşünsel yolculuğu boyunca “farklı
dinî, kültürel ve ideolojik yaklaşımları sömürgecilik sonrası döneme has bir
düşünsel projenin içinde bir araya getirmek” için uğraştı. Bu projenin temel
taşı ise “modern zamanlarda yaşanan kopuşun içinde gerçekleştirilen kültürel
özgünlük arayışıdır.”[26]
Di-Capua’nın tespitiyle Mürüvvet,
esasen sadece “dinden dönen” biri, sadece sekülerizmi veya komünizmi benimsemiş biri
değildi. “Onun hayatı, bu türden kategorileri tümüyle hükümsüz kılıyor”du.[27] Aslında
Mürüvvet, hem bir Şii müçtehit, hem Sovyetler’de eğitim görmüş sosyalist
gerçekçi bir edebiyat eleştirmeni, hem de davasına bağlı bir komünist
devrimciydi. Onun karşısında tek boyutlu kategoriler hızla anlamsızlaşıyor.
“Büyük
âlim ve düşünür Hüseyin Mürüvvet yaşıyor. Lübnan’ın, Filistin’in ve Arap
Kurtuluş Hareketi’nin şehidi. Özgürlükçü, demokratik ve ilerici düşüncenin
şehidi.” Filistin Kurtuluş Örgütü afişi, 1987. Signs of Conflict Archive, Zeina
Maasri Koleksiyonu
Mürüvvet’in
katli herkesi şoke etti. Arap dünyası ve Lübnan yasa büründü. Ertesi gün Safir gazetesi, zaten acı çeken
Beyrutluların acıların en büyüğüne tanıklık ettiklerini yazdı.
LKP,
kaleme aldığı bildiride, “Mürüvvet’in fikirlerinin ve kitaplarının katillerinin
başlarının üzerinde sallanan birer kılıç olarak varlığını sürdüreceklerini”
söyledi. Dokunaklı ve etkileyici yazısında dostu ve yoldaşı Mehdi Amil ise,
Hüseyin Mürüvvet’in “zulmün güçleriyle özgürlük güçleri, akılla cehalet
arasındaki çatışmanın bir sembolü olduğunu” yazdı.
Mürüvvet’e
saygısını sunduğu yazısında aslen Lübnanlı olan Amerikalı yazar Clovis Maksud,
onun elli yılı aşkın bir süredir özgürlük, birlik ve eşitlik adına inatla dövüşmüş
bir insan olduğundan söz etti.[28] Suikastten aylar sonra, kendisi de Şubat
2013’te gericilerce katledilen ve Mürüvvet’le aynı kaderi paylaşan Tunuslu
Marksist Şükrü Belayid, yoldaşı için bir şiir kaleme aldı. Belayid’in
şiirini Neriman Yusuf İngilizceye çevirdi, şiirden bir bölüm ilk kez
paylaşılıyor:
Tarikatları
yıkan
Kalleş
sakalları yolup atan
Yolculuğumuzun
yazarı,
Sen ölmedin.
Yalan
denilen günah
Hayata kör
gözler
Kuşattı tüm afakı.
Hey Karmati,
Bir dua
dökülsün dilinden
Petrolün
ve maskelerin ümmeti için.
Ayağa
kalk
Bayrağımdaki
Hüseyin.
Madem dizlerimizde
takat yok
Madem toprağın
külüyüz,
Ruhun da
izniyle,
Bedenimizi son yolculuğuna
uğurla.
Bırak da karanlık keyfini sürsün.
[Not: Mürüvvet’le ilgili olarak kaleme alınmış
çalışmalar, onun hayatındaki önemli olaylar konusunda çelişkili kimi iddialarda
bulunmaktadırlar. Ahmed Mürüvvet’in ve Gassan Nasır’ın nazik yardımları ile ben,
burada doğru bir değerlendirme sunmaya çalıştım, yine de varsa makaledeki tüm
yanlışlar bana aittir.]
Louis
Allday
16 Şubat 2017
Dipnotlar
[1]
Di-Capua (2013) s. 37.
[2]
Husayn Muruwwah, “Husayn Muruwwah ‘an ayyam al-harb wa-l-hisar: lam ‘ustati’
al-hayat dun ‘an aktub” al-Nida’, 7 Kasım
1982. Aktaran: Miriam Younes, “A Tale of Two Communists: The Revolutionary
Projects of the Lebanese Communists Husayn Muruwwa and Mahdi ‘Amil” Arab Studies Journal Cilt. 14 Sayı. 1 (Bahar
2016) s. 100.
[3]
Kayıtlarda doğum tarihi 1910 olarak geçiyor ama babası doğum tarihinin 1908
olduğunu söylemiş. Husayn Muruwwah, Wulidtu
shaykhan wa-amūtu ṭiflan:
sīrah dhātīyah fī ḥadīth
ajrāhu maʿahu (Beyrut: Dār al-Farābī, 1990) s.
21.
[4]
Husayn Muruwwa, “Min al-Najaf dakhala hayātī Marx”, al-Majlis al-Thaqāfī li-Lubnān al-Janūbī, Ḥusayn Murūwah: fī masīratihi al-niḍālīyah fikran wa-mumārasah içinde (Beyrut:
Dār al-Fārābī, 1997) s. 89.
[5]
Burada kelimelerle bilinçli olarak oynanıyor ama bu durum İngilizcede tam
olarak verilemiyor. Arapçada şeyh sözcüğü din adamını ifade edeceği gibi yaşlı
anlamına da geliyor.
[6]
al-Majlis al-Thaqāfī li-Lubnān al-Janūbī
(1997) s. 90.
[7]
Sabrina Mervin, “The Clerics of Jabal ‘Amil and the Reform of Religious
Teaching in Najaf Since the Beginning of the 20th Century”, Brunner, Rainer
& Ende, Werner (ed.), The Twelver
Shia in Modern Times içinde (Brill, 2001) s. 79-86.
[8]
al-Irfan (Kasım 1928), aktaran: Di Capua
(2013) s. 31.
[9]
Di-Capua bu kişinin Mürüvvet’in ağabeyi olduğu iddiasında bulunuyor oysa
Mürüvvet’in oğlu Ahmed paranın kimden geldiğinin bilinmediğini, söz konusu
dönemde Arjantin’den dönmediği için bu kişinin ağabey olamayacağını söylüyor (Ahmed’le
eposta yazışması, Ocak 2017).
[10]
Di-Capua (2013) s. 32.
[11]
Muruwwa (1990) s. 95-96.
[12]
Di-Capua (2013) s. 36.
[14]
Muruwwah (1990) s. 108, 112.
[15]
The National Archives, Cabinet Office, CAB132/3: ac (o) (50) 18: report (annex
by JIC `Communist Influence in the Middle East`, 21 Nisan 1950.)
[16]
Husayn Muruwwah, Qaḍāyā Adabiyyah (Kahire:
Dār al-Fikr, 1956) s. 73-74.
[17]
Di-Capua (2013) s. 24.
[18]
Husayn Muruwwah, Qaḍāyā Adabiyyah (Kahire:
Dār al-Fikr, 1956) s. 48.
[19]
Tamari (1995) s. 123.
[20]
Younes (2016) s. 106.
[21]
Younes (2016) s. 105.
[22]
Barakat (2012) s. 110.
[23]
Muruwwah (1990) s. 126.
[24]
Laura U. Marks, Hanan al-Cinema:
Affections for the Moving Image (MIT Press, 2015) s.121.
[25]
Naef (2001) s. 255.
[26]
Di-Capua (2013) s. 24.
[27]
Di-Capua (2013) s. 52.
[28]
Barakat’in çalışması (2012) Mürüvvet’in ölümü sonrası kaleme alınan anma
yazılarından ve bildirilerinden oluşan bir seçkiyi içeriyor (s. 103-140).
Kaynakça
Abisaab,
Rula Jurdi “Deconstructing the Modular and the Authentic: Husayn Muroeh`s Early
Islamic History” Critique: Critical
Middle Eastern Studies, 17:3 (2008) s. 239-259.
Abisaab,
Rula Jurdi & Abissab, Malek, The
Shi’ites of Lebanon: Modernism, Communism and Hizbullah’s Islamists (New
York: Syracuse University Press, 2014).
al-Majlis al-Thaqafi li-Lubnan
al-Janubi, Husayn Muruwah: fi masiratihi al-nidalyhah fikran wa-mumarasah (Beyrut:
Dar al-Farabi, 1997).
Barakāt
Qāsim, Husayn Muruwah, kalimat hayyah
(Beyrut: Dar al-Farabi, 2012).
Barhūmah,
Mūsá al-Turāth al-ʻArabī wa-al-ʻaql al-māddī : dirāsah fī fikr Ḥusayn
Murūwah (Beyrut: al-Muʾassasah
al-ʻArabīyah lil-Dirāsāt wa-al-Nashr, 2004).
Di-Capua,
Yoav “Homeward Bound: Husayn Muruwwah’s Integrative Quest for Authenticity” Journal of Arabic Literature Sayı 44
(2013) s. 21-51.
Gran,
Peter “Islamic Marxism in Comparative History: The Case of Lebanon, Reflections
on the Recent Book of Husayn Muruwah” Stowasser, Barbara Freyer, The Islamic Impulse içinde (Londra:
Croom Helm, 1989) s. 106-120.
Mervin,
Sabrina “The Clerics of Jabal ‘Amil and the Reform of Religious Teaching in
Najaf Since the Beginning of the 20th Century”, Brunner, Rainer & Ende,
Werner (ed.), The Twelver Shia in Modern
Times içinde (Brill, 2001) s. 79-86
Naef,
Silvia “Shi’i-Shuyu’i or: How to Become a Communist in a Holy City”, Brunner,
Rainer & Ende, Werner (ed.), The
Twelver Shia in Modern Times içinde (Brill, 2001) s. 255-267.
Staif,
A. N. “The Soviet Impact on Modern Arabic Literary Criticism: Husayn Muruwwa`s
Concept of the "New Realism"” Bulletin
(British Society for Middle Eastern Studies) Cilt. 11, Sayı. 2 (1984), s.
156-171.
Tamari,
Steve “Reclaiming the Islamic Heritage: Marxism and Islam in the Thought of Husayn
Muruwah” Arab Studies Journal Cilt.
3. Sayı. 1 (Bahar 1995) s. 121-129.
Yāghī,
ʿAbd al-Raḥmān al-Duktūr Ḥusayn Murūwah, adīban nāqidan (ʿAmman:
Dār al-Bashīr, 1998.
Younes,
Miriam “A Tale of Two Communists: The Revolutionary Projects of the Lebanese Communists
Husayn Muruwwa and Mahdi ‘Amil” Arab
Studies Journal Cilt. 14 Sayı. 1 (Bahar 2016) s. 98-116.
Hüseyin
Mürüvvet’in Kitapları:
Ma’a al-Qāfilah (Beyrut:
Dār Bayrūt, 1952)
Qaḍāyā
Adabiyyah (Kahire-Qahira: Dār al-Fikr, 1956)
al-Thawrah al-‘Irāqiyyah (1958)
Dirāsāt naqīyah fi ḍaw` al-manhaj al-wāqiʻī (1965)
al-Nazaʿāt al-māddīyah fī al-falsafah al-ʿArabīyah al-Islāmīyah (Beyrut: Dār al-Farābī, 1978)
Dirāsāt fī al-islām (Beyrut:
Dār al-Fārābī, 1980)
Fī al-turāth wa-al-sharīʿah
(Aden:
Dār al-Hamdānī, 1984)
Turāthunā, kayfa naʿrifuh
(Beyrut:
Muʾassasat
al-Abḥāth al-ʿArabīyah, 1985)
Wulidtu shaykhan wa-amūtu ṭiflan: sīrah dhātīyah fī ḥadīth ajrāhu maʿahu (Beyrut:
Dār al-Farābī, 1990)
Dirāsāt fī al-fikr wa-al-adab (Beyrut:
Dār al-Fārābī, 1993).
0 Yorum:
Yorum Gönder