Kimse
şaşırmasın. Üç gün önce “Taksim’e çıkmak için 15 neden” diyen DİSK’in bugün
Bakırköy pazarına yelken açmasına kimse şaşırmasın. Dev Maden-Sen’deki tartışma,
kimseyi üzmesin. Devir, artık sınıf mücadelesi değil, “ilkelliğe karşı
uygarlığın mücadelesi”dir.[1] Ülke insanına Hindistan’daki İngiliz vali gibi
bakma devridir bu devir.
Şaşırıp
üzülmek, sınıf mücadelesinin “demode, çağdışı, ilkel bir kavram” olduğunu hâlâ
idrak edememekle alakalıdır.
Seksenlerde
bedenen, doksanlarda fikren, Batı’ya kaçılmıştır. Batı’ysa kaçanları bir maske
takıp geri yollamıştır. O, sadece kendi siyasetinin ajanlarına sahiptir. Orada
sınıf mücadelesine emirler uyarınca değmeyenler, bu mücadelenin kesmediği
siyaset, buraya pazarlanmıştır.
Bugün
ezilenden, yoksuldan, işçiden yana olmak, ilkelliktir. Tek kurtuluşumuz, yüce
laik cumhuriyeti korumaktır. Saflar sıklaştırılmalıdır. 28 Şubat’ın arkasındaki
irade, bize bu görevi tevdi etmiştir. Görevi reddetmekse ihanettir.
Kimse
kimseyi kandırmasın: bugün esen laiklik rüzgârı, 1 Mayıs’taki geri çekilmeyle
alakalıdır. Eskiden sol şefler, “1 Mayıs’lar, ülkedeki sınıflar mücadelesi
açısından önemli bir göstergedir” derler ve buna göre konum almaya
çalışırlardı. Artık sınıf mücadelesi, basit bir akıl oyunundan, sıradan bir
zekâ pratiğinden, başkalarına poz kesmekten, ucuz pazarlıklardan ibarettir. Bu
konum, devlet içi gerilimlerin yarattığı, havanın üst katmanlarındaki rüzgâr ve
o rüzgârla yelkenleri şişirmekle bağlantılıdır. 1 Mayıs “out”, laiklik
“in”dir”.
Eskiden
üniversitelerde bilimsel eğitim için mücadele edilmekteydi, bugünse
“üniversitelerde bilimsel eğitim verildiğinden” söz edilip, “bu gericilere
karşı onu korumalıyız” denmektedir. Artık sol gazetelerde “sinemayı kırolar
bastı” diyen yazılar yayımlanmakta[2], orta sınıfın Müslüman ve Kürd alerjisi,
gene orta sınıfçı bir siyaset üzerinden örgütlenmek istenmektedir. Bu birey
merkezli örgütlenme ölçüsü, sınıf mücadelesine de düşmandır. Eskiden bireyin
adı işçiyle alakası olmayan İşçi’ydi, o artık don değiştirmiştir. 1 Mayıs
gerici, ilkel, eski kafalı işçilerin yola getirileceği zemindir. Mustafa Koç’un
cenazesinde ağlayanların sınıfsal bir konum almak, mevzi örmek, sürecin geldiği
aşamayı değerlendirmek gibi bir derdi yoktur.
Artık
bu birey ölçüsü galiptir, muzafferdir. Gezi’nin ilk günü Ankara’da bir toplantı
yapılmış, Halkevleri o toplantıda sözünü geçirememiş, ertesi gün kadrolarını
eylemde geriye çekmiş, Kızılay’da yapılan genelimsi grev çağrısında bu geri
çekilme sonuç vermiştir. Sonrasında diğer örgütler, başka bir alanda çadır
kurma eylemi yapmaya karar verince, Halkevleri yalandan Kızılay’a girmiş, tüm
örgütler ve çadır eylemi saldırıya uğramış, süreç kırılmıştır. Bu ve benzeri
pratikler, forum süreçlerinde de deneyimlenmiştir.
Sonra
tüm pratik, seçimlere endekslenmiş, CHP ve HDP arasında pazarlık masasında
önemli bir koltuk elde etmek siyaset zannedilmiş, gerekli adaylar elde edilince
Kürd’e dönük öfke ve eleştiri geri plana itilmiş, ardından, cumhurbaşkanlığı
adaylığında başka bir yönelim içine girilmiştir. Dev Maden-Sen’de işçileri kapı
dışarı eden irade, bu aklın eseridir.
Aynı
irade, 2014 1 Mayıs’ına bir hafta kala “Kızılay olmazsa olmaz” demiş, devrimci
pozlar pazarlanmış, “Sıhhiye değil Kızılay” çağrısı ile aylardır süren seçim
çalışmalarındaki günah ve zaaf örtbas edilmeye çalışılmıştır. Bugünse nasıl
oluyorsa, aynı Halkevleri, “Ankara için merkez Sıhhiye’dir” demektedir.[3]
Anteplilerin tabiriyle, “kaz gibi havalanılmış, tavuk gibi yere çakılınmıştır”.
En geri olanla uzlaşmak, sonra en ileriye dair imaj sunmak ama dönüp en geriye
ricat etmek, siyaset bu değildir.
Bu
orta sınıf şeflerin gemi sahibi olmaları, yelkenlerini devletten ve
burjuvaziden esen rüzgâra göre şişirmek istemeleri ile alakalıdır. Bugünkü 28
Şubat solculuğu[4] bunun eseridir, bugün İbrahimî hatta yönelik küfür, bu
yelkenlerin ürünüdür.
* * *
Bir
müsamere oynandığı açıktır. Hava yukarıda başka, aşağıda başkadır.
Aşağıdakilerin ezik, zavallı, küçük, değersiz görüldüğü kesindir. Siyaset bir
sonuçtur, çıktıdır. Aşağısıyla ilişkilerin kopması sonucu yukarıya kaçıldığı,
egemenlerin rüzgârıyla yelken şişirmenin tek dert olduğu bir dönem, tüm
sancısıyla işlemektedir. Yukarıda anlaşma gizli kapılar ardında sağlanmış,
aşağıya boş bir edebiyat kalmıştır.
Söz
konusu müsamerede demokrasinin, laikliğin başına hoş kelimeler getirildiğinde,
güzel takılar takıldığında, fukara seyircinin aldatılacağı düşünülmektedir. Her
şeyden azade, her şeyden münezzeh, sadece kendisinden sorumlu, bağ, bağlam gibi
bir derdi olmayan, burjuva birey ölçüsü uyarınca hareket edenler, kavramlara
takılar taktığında, onlara taklalar attırdığında yol alabileceğini
zannetmektedirler. Bu, bir oyundur; ağza çalınan baldır.
Temelde
1 Mayıs, yukarıda yapılan uzlaşma, müzakere ve teslimiyet üzerinden, egemenlere
peşkeş çekilmiştir. Yeni devlet bunu emretmektedir.
Yeni
devlet, zararsız Müslüman, zararsız Kürd, zararsız solcu peşindedir. Bomba
patlar, çocuk istismarı belgeleri çıkar ortaya. Oyalanmamız istenmektedir.
Çocuk istismarı ile yolda gördüğümüz bir çocuğun başını okşamak bile suç hâline
getirilmiştir. Bu konuyla ilgili “bilim insanları”nın konuşturulduğu bir
programda, “ABD’de insanların diş raporları bile arşivlenmekte, takip
edilmektedir. İstismar gibi sorunların çözümü devletin gözetimine ve kontrolüne
bağlıdır” denilmektedir. Taciz ve istismar üzerinden ait olduğumuz tarihsel ve
toplumsal bağ ve bağlamımız bize düşman edilmektedir.
AKP,
“bir anlamda paratoner olmak, gaz almak”tır.[5] Anti-AKP’nin de işlevi budur.
Gaz almalı, paratoner olmalıdır. “Atatürk’ün piçleri” haberleri bu sebepledir.
CHP ile şişirilen yelken, CHP ve AKP’yi yırtan, yırtacak olan emekçi pratiğini
de göze almış demektir.
Kimse
şaşırmasın: patronlara kol kanat geren sosyalistlere, kazanılmış hakları bir
bir geri verenlere, “memleket gericileşiyor” yaygarasıyla emekçi halkı
burjuvaziye kul etmeye çalışanlara, birey ölçüsü üzerinden birey dışı her şeyin
şeytanîleştirilmesine katkı sunanlara, kimse şaşırmasın. Bu gemi varolmak,
yüzmek ve yelkenlerini şişirmek zorundadır.
“Sonuçta
hepimiz aynı gemideyiz” ya da en azından, işyerinden tüm topluma kadar bu
yalana inanmaya mecburuz. O yalanın perdesini, emekçilerin, mazlumların
hakikati yırtacaktır.
Eren Balkır
27
Nisan 2016
Dipnotlar:
[1] Burak Cop, “Laiklik Düşmanlığı ve İlkelliğe Övgü”, 27 Nisan 2016, Sol.
[2]
Tuğçe Madayanti Dizici, “Toz Bezi’nin Hint Kumaşı Düşmanlığı”, 18 Nisan 2016, Birgün.
[3]
“Halkevleri: Taksim ve Sıhhiye’yi Savunduk”, 27 Nisan 2016, Sendika.
[4]
Ozan Çılgın, “Yeni Cumhuriyet Muhafızları”, 27 Nisan 2016, İştirakî.
[5]
“Erdoğan: Ümit Boyner İşine Baksın”, 17 Eylül 2012, NTV.
0 Yorum:
Yorum Gönder