Ortadoğu, Afrika ve Asya’dan Yunanistan’a gelen
binlerce göçmen, Avrupa’ya yönelik akını engellemek ve sayıyı azaltmak için
Türkiye’ye gönderiliyor.
Yunanistan’a varmış olanların statüsüyle ilgili
belirsizlik, 10 Nisan’daki çatışmaların ana nedeni. O çatışmalarda Makedon
güvenlik kuvvetleri iki ülke arasındaki Idomeni sınırını geçmeye çalıştığını
iddia ettikleri kalabalığı zaptetmek için göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi
kullandı. 300 kadar göçmen ve 23 güvenlik memuru yaralandı.
Yunan hükümeti yaptıklarından ötürü Makedon
polisini kınadı ve “korunmasız insanlara karşı, sebepsiz yere, ayrım
gözetmeksizin kimyasal, plastik mermi ve ses bombaları kullanılması tehlikeli
ve esef verici bir eylemdir.” dedi [Reuters,
10 Nisan]
Bu son saldırı, Yunanistan’ın Sisam Adası
açıklarında dört kadın ve bir çocuğun boğulmasından bir gün sonra gerçekleşti.
4 Nisan’da AB’nin göçmenleri Yunanistan’dan Türkiye’ye göndermeye başlamasından
sonra resmî yollardan rapor edilen Ege Denizi’ndeki ilk ölümler.
Makedonya sınırında yapılan saldırıya yönelik
eleştirilere cevaben o saldırılarda yer alan güvenlik kuvvetleri baskı
tedbirlerini şu şekilde gerekçelendirdiler: “Büyük bir göçmen grubu, dikenli
telleri kopartıp Makedonya topraklarına girmeye çalıştı. Polise taş ve benzeri
şeyler attılar.” [Irish Times, 10
Nisan)
Orta Avrupa’ya ana geçiş kapısı olan Balkan
devletleri sınırlarını kapattığından beri, Şubat’ın ortasından bu yana Idomeni
Köyü’ndeki sınır kapısında en az 11.000 göçmen kamp kurdu. Haberlere göre,
Yunanistan’da Türkiye’ye gönderilme ihtimaliyle yüzleşen göçmenlerin sayısı
yaklaşık 50.000.
Avrupa
Bölündü
Son bir yıl boyunca AB’ye bir milyondan fazla
insan giriş yaptı. Bu durum AB üyesi devletlerarasında ve o ülkelerdeki
toplumların içinde gerilimlere yol açtı. Sağcı hükümetler ve politik partiler
göçmen krizini seçimlerde daha fazla destek bulmak ve iltica etmeye çalışanlara
karşı şiddeti tırmandırmak için kullandı.
Avrupa devletleri arasındaki ilişkileri
normalleştirmek ve göçü durdurmak amacıyla AB liderleri 5 Nisan’da Türkiye’yle
bir anlaşmaya vardı. Ankara, Ege üzerinde yolculuk eden tekneler türünden,
usule aykırı yollardan Yunanistan’a giren tüm mültecileri ve göçmenleri geri
alacak. Bunun karşılığında AB, binlerce Suriyeli mülteciyi resmi göç kanalları
üzerinden doğrudan Türkiye’ye kabul edecek. Bu politikanın arkasındaki sözde
gerekçe, göçmenleri insan kaçakçılarının imkân sağladığı geçiş üzerinden
Yunanistan ve adalarına girmekten vazgeçirmek.
İnsanî yardım örgütleri bu planı eleştirdiler.
Planın hâlâ yardıma ihtiyaç duyan yüz binlerce insana yiyecek, su, barınak ve
tıbbî tedavi imkânı sunmakla ilgili giderek artan ihtiyaçla bağlantılı daha çok
soruna yol açacağını söylediler. Idomeni sınırındaki kampta karşımıza çıkan
kötü koşullar bu gerçeğin bir dışavurumu.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği
gibi göç ve yerinden yurdundan edilme meseleleriyle ilgilenen kurumlar da AB
anlaşmasının göçmenler ve mültecilerin yönlendirilmesi ile ilgili uluslararası
hukuk anlaşmalarını ihlal ettiğini söyledi. 1 Nisan’da Sakız Adası’nda çok
sayıda insan birçok zarar gördü. Söylendiği kadarıyla, Yunanistan ve
uluslararası örgütlerin kapasitesi mevcut göçmen toplamıyla ilgilenme
noktasında kesinlikle yetersiz.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği
insanî yardım şubesinin gözlemine göre Midilli Adası’nın Moria tesisinde de
istikrarsızlığı ve kaygıyı artırıyor. Resmî rakamlarla barınma imkânı bulan
göçmen sayısı 2.300 ki bu mevcut iki bin civarındaki kapasiteyi aşıyor.
Mülteciler Komiserliği’nin 1 Nisan tarihli
bildirisinde ifade edildiği üzere:
“Bizler,
mülteciler ve göçmenlerle ilgili yapılan son AB-Türkiye anlaşmasının
taraflarının her türden geri dönüş başlamazdan önce tüm tedbirleri almasını
istiyoruz. Her iki taraftaki ciddi açıkların varlığını sürdürdüğü açıktır.
Avrupa’daki diğer her yerde sınırların kapalı olması sebebiyle, bu insanlara ev
sahipliği yapmak zorunda kalan Yunanistan genelinde uluslararası korumaya
muhtaç olan insanları almak ve onlarla ilgilenmek için gerekli sistemlerin bir
dizi yönü henüz ya işlemiyor ya da zaten mevcut değil.”
Göçmen
Krizine Yol Açan Emperyalizmdir
Batı’daki şirketlerin ve hükümetlerin
kontrolündeki medyada bu göçmen akınının sebeplerinden hiç bahsedilmiyor. Bu
kaçan insanlar, Libya ve başka ülkelerden insan kaçakçılarının insafına terk
edilmiş biçimde Akdeniz üzerinden Avrupa’ya giderken her gün tehlikelerle
yüzleşiyor.
Krize asıl yol açan, Afrika, Ortadoğu ve
Asya-Pasifik genelinde ekonomilerin kısa süre önce yaşadığı çöküş yanında,
rejim değişikliği ve işgal amacıyla ABD ve NATO’nun gerçekleştirdiği
savaşlardır.
Washington, 1991’de Körfez Savaşı’yla başlayan
askerî müdahalelere ön ayak oldu ve bu yüzyılın başından beri hem Irak’ın hem
de Afganistan’ın işgali üzerinden bu faaliyetine devam ediyor.
2011’den beri ABD ve müttefikleri Libya, Suriye ve
Yemen’e karşı yıkım ve işgalle sonuçlanan yeni savaşlar yürüttü. Bu savaşlar on
milyonlarca insanın yerinden yurdundan olmasına, ölmesine veya yaralanmasına
sebep oldu. II. Dünya Savaşı’nın bitiminden beri içte ve dışta en kötü insanlık
krizine yol açan, bu savaşlar.
Ayrıca emperyalistler
hedef alınan devletlerin ve komşularının ekonomilerini de mahvetti. Emperyalist
entrikanın ve hâkimiyetin adına yürütülen bu savaşlar, 2008 ve sonrasında
yaşanan küresel kapitalist krizden ekonomik açıdan tam manasıyla çıkılamadığı
koşullarda, varlığını sürdürüyor.
Abayomi Azikiwe
24 Nisan 2016
24 Nisan 2016
0 Yorum:
Yorum Gönder