Brezilya’da
yaşanan politik kargaşaya dair haberleri takip ediyorsanız, gerçekte olan
biteni kavramanız zor olmayacaktır. Batı Yarımküre’de ne vakit bir darbe
denemesi olsa, bilhassa ABD hükümeti ortaya çıkacak sonuçta kendince bir çıkar
bulsa, bunlar yaşanır. Genelde bu çıkar uyarınca, çoğunlukla Washington’ın rolü
ile ilgili bilgiler çatışmanın ilk kurbanı olurlar (Yirmi birinci yüzyıl
2012’de Paraguay’da, 2011’de ve 2004’te Haiti’de, 2009’da Honduras’ta, 2010’da
Ekvador’da ve 2002’de Venezüella’da yaşanan darbelere tanıklık etmiştir.)
Öncelikle
darbenin oluşum süreci içinde olduğuna şüphe yok. Darbe girişimi ülkenin
geleneksel seçkinlerine ait. Bunların arasında medya da var. Amaçları 2014
cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarını terse çevirmek. İşçi Partisi’nden
Dilma Rousseff’i yüce divanda yargılamayı dert edinmişler. Mesele yolsuzluk
veya başka bir suç değil. Hükümeti 2014’te bütçe fazlasını hedeflenen
ölçülerdeymiş gibi göstermek için borç para almakla suçluyorlar. Oysa bu, başka
cumhurbaşkanlarının yaptığı bir şey, öyle önemli bir suç da değil. Kıyaslama
yaparsak: ABD kongresindeki Cumhuriyetçiler, hükümeti 2013’te üst borç sınırını
aştığı için düşürmekle tehdit ettiler, bunun üzerine Obama son geçerli tarihi
uzatmak için hesaplama konusunda bir dizi hileye başvurdu, bu, çok fazla
tartışılmadı.
Eski
cumhurbaşkanı Luiz Inácio Lula da Silva’ya yönelik suçlamalar da doğru çıksa
bile, şüpheli. Daha da önemlisi, suçlamalarda bulunanlar, oto yıkama yolsuzluk
skandalı ile Lula arasında hiçbir bağ kuramadılar. Onarımını Brezilyalı bir
inşaat firmasının yaptığı, denize nazır bir villa almakla ve konuşma karşılığı
birçok şirketten para almakla suçlanan Lula bu suçlamaları reddediyor. Esasen
bu işler cumhurbaşkanlığının sona ermesi ardından yaptığı işler. Oysa
Sanders’ın rakip başkan adayı Clinton’ı konuşma karşılığı şirketlerden
milyonlarca dolar almakla suçluyor ve bu, ne ABD’de ne de Brezilya’da suç.
Bu
davalara bakan hâkimin adı Sérgio Moro. Lula ile Rousseff, Lula ile avukatı ve
karısıyla çocukları arasında geçen, dinlemeye takılan konuşmaları basına
sızdırdığı için yüksek mahkemeden özür dilemek zorunda kaldı. Lula’nın
sorgulanması, sorgu kayıtlarının medyaya sızması, Lula sorguya her daim kendi
iradesiyle gelmiş olmasına rağmen kendisine 200 polisin eşlik etmesi de
gösteriyor ki soruşturma süreci politik bir niteliğe sahip. Eğer Moro, Rousseff
veya Lula’nın yolsuzlukla bağı olduğuna dair bir kanıta sahip olsaydı,
muhtemelen şimdiye dek bu kanıtlardan biri çoktan sızdırılmıştı. Dinlemeye
takılan özel ve kişisel konuşmaları sızdırdığına göre, böylesi bir kanıtı haydi
haydi sızdırıldı.
Brezilya’daki
anti-demokratik, yozlaşmış seçkinler ülkeyi demokrasi öncesi geçmişe geri
götürmeye çalışıyorlar. O dönemde seçimler liderlerin tercihleriyle kesintiye
uğrayabiliyordu. Bu dönemin üzerinden maalesef çok zaman geçmiş değil. 1985’e
dek sürmüş olan diktatörlüğün temelini 1964’te ABD eliyle gerçekleştirilmiş
darbe attı. Bugün de benzer girişimlere tanık olunuyor.
Bugünkü
süreçte ABD’nin rolü ne? Washington’ın bölgedeki tüm solcu hükümetlerden
kurtulmak istediği sır değil. Obama’nın geçen ayki Arjantin ziyareti ve ABD
yetkililerinden gelen açıklamalar ülkede başa yeni bir sağcı hükümet geçse çok
mutlu olacaklarını net bir biçimde ortaya koyuyor. Bu güçler siyasetlerini de
terse çevirip solcu hükümet aleyhine işlere soyundular. Inter-Amerikan Kalkınma
Bankası ile Dünya Bankası gibi borç veren uluslararası kurumlardan gelecek
kredileri bloke ettiler. Yukarıda bahsi edilen darbede ABD’nin oynadığı rol çok
açık. Burada tek istisna Ekvador. Bu yarımkürede solcu bir hükümete karşı
ABD’nin parmağının bulunmadığı bir darbe henüz gerçekleşmedi. Bu yüzden birçok
Ekvadorlu ABD’nin bu işte pay sahibi olduğuna inanıyor.
Bu
tür spekülasyonlar Brezilya’da pek de yersiz değil. İşçi Partisi hükümetinin
altını oymak için 2005’te ABD yasama faaliyeti üzerinden müdahil olmuştu.
Ülkeye, bilhassa devlet kontrolündeki petrol şirketine dönük casusluk
faaliyetleri, 2013’te Edward Snowden ve Glenn Greenwald’un ifşa ettiği üzere,
bu yöne işaret ediyor. Petrobas ile ilgili tüm bu bilgilerin şirketteki
skandallardan hemen önce ABD eliyle toplanması mutlaka tesadüf olmalı. ABD
ayrıca bir de bu bilgileri Brezilya muhalefeti içindeki müttefikleriyle de
paylaştı. Darbe girişimi dâhilinde rol oynayacak en önemli isimler muhtemelen
cumhurbaşkanı adayları José Serra ve Aécio Neves olacak. Bunların da ABD’nin
müttefiki olduğuna şüphe yok.
Elbette
İşçi Partisi hükümetinin başı o kadar da belada değil. Onca suçlamaya,
ekonominin geçen yıla oranla yüzde 3,8 küçülmesine karşın bu böyle. Ama kimi
bakanlarının hataları yüzünden 2010 sonundan itibaren harcamalarda kesintiye
gidildi, faiz oranları arttı, ekonominin küçülmesine neden olan başka tedbirler
alındı, bunu bir de 2015’te ağır tasarruf tedbirleri izledi. İşsizlik Aralık
2014’te yüzde 4,3 iken bugün yüzde 8,2. Bunların yaşanmasına gerek yoktu. 360
milyar dolarlık döviz rezervine sahip olan Brezilya ödemeler dengesi konusunda
bir sıkıntı yaşamıyor, bu nedenle genişlemeci makroekonomi politikaları ile
belini doğrultabiliyor.
Rousseff
ve Lula güçlü düşmanları karşısında köşeye sıkışmış durumda olsa da onların
üzerini şimdiden çizmek pek mümkün değil. Bu iki isim ne zor savaşlardan geçti;
düşmanlarının ve diktatörlüğü destekleyen büyük medya şirketlerinin aksine
diktatörlük döneminde hapse atıldı. Eğer bu darbe girişiminden
kurtulabilirlerse, ekonomiyi düzeltip her şeyden önce anlamlı bir ekonomik ve
toplumsal ilerlemeyi içeren o miraslarına geri dönebilirler.
Mark Weisbrot
4 Nisan 2016
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder