05 Nisan 2016

,

Brezilya’da Darbe Girişimleri


Brezilya’da yaşanan politik kargaşaya dair haberleri takip ediyorsanız, gerçekte olan biteni kavramanız zor olmayacaktır. Batı Yarımküre’de ne vakit bir darbe denemesi olsa, bilhassa ABD hükümeti ortaya çıkacak sonuçta kendince bir çıkar bulsa, bunlar yaşanır. Genelde bu çıkar uyarınca, çoğunlukla Washington’ın rolü ile ilgili bilgiler çatışmanın ilk kurbanı olurlar (Yirmi birinci yüzyıl 2012’de Paraguay’da, 2011’de ve 2004’te Haiti’de, 2009’da Honduras’ta, 2010’da Ekvador’da ve 2002’de Venezüella’da yaşanan darbelere tanıklık etmiştir.)

Öncelikle darbenin oluşum süreci içinde olduğuna şüphe yok. Darbe girişimi ülkenin geleneksel seçkinlerine ait. Bunların arasında medya da var. Amaçları 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarını terse çevirmek. İşçi Partisi’nden Dilma Rousseff’i yüce divanda yargılamayı dert edinmişler. Mesele yolsuzluk veya başka bir suç değil. Hükümeti 2014’te bütçe fazlasını hedeflenen ölçülerdeymiş gibi göstermek için borç para almakla suçluyorlar. Oysa bu, başka cumhurbaşkanlarının yaptığı bir şey, öyle önemli bir suç da değil. Kıyaslama yaparsak: ABD kongresindeki Cumhuriyetçiler, hükümeti 2013’te üst borç sınırını aştığı için düşürmekle tehdit ettiler, bunun üzerine Obama son geçerli tarihi uzatmak için hesaplama konusunda bir dizi hileye başvurdu, bu, çok fazla tartışılmadı.

Eski cumhurbaşkanı Luiz Inácio Lula da Silva’ya yönelik suçlamalar da doğru çıksa bile, şüpheli. Daha da önemlisi, suçlamalarda bulunanlar, oto yıkama yolsuzluk skandalı ile Lula arasında hiçbir bağ kuramadılar. Onarımını Brezilyalı bir inşaat firmasının yaptığı, denize nazır bir villa almakla ve konuşma karşılığı birçok şirketten para almakla suçlanan Lula bu suçlamaları reddediyor. Esasen bu işler cumhurbaşkanlığının sona ermesi ardından yaptığı işler. Oysa Sanders’ın rakip başkan adayı Clinton’ı konuşma karşılığı şirketlerden milyonlarca dolar almakla suçluyor ve bu, ne ABD’de ne de Brezilya’da suç.

Bu davalara bakan hâkimin adı Sérgio Moro. Lula ile Rousseff, Lula ile avukatı ve karısıyla çocukları arasında geçen, dinlemeye takılan konuşmaları basına sızdırdığı için yüksek mahkemeden özür dilemek zorunda kaldı. Lula’nın sorgulanması, sorgu kayıtlarının medyaya sızması, Lula sorguya her daim kendi iradesiyle gelmiş olmasına rağmen kendisine 200 polisin eşlik etmesi de gösteriyor ki soruşturma süreci politik bir niteliğe sahip. Eğer Moro, Rousseff veya Lula’nın yolsuzlukla bağı olduğuna dair bir kanıta sahip olsaydı, muhtemelen şimdiye dek bu kanıtlardan biri çoktan sızdırılmıştı. Dinlemeye takılan özel ve kişisel konuşmaları sızdırdığına göre, böylesi bir kanıtı haydi haydi sızdırıldı.

Brezilya’daki anti-demokratik, yozlaşmış seçkinler ülkeyi demokrasi öncesi geçmişe geri götürmeye çalışıyorlar. O dönemde seçimler liderlerin tercihleriyle kesintiye uğrayabiliyordu. Bu dönemin üzerinden maalesef çok zaman geçmiş değil. 1985’e dek sürmüş olan diktatörlüğün temelini 1964’te ABD eliyle gerçekleştirilmiş darbe attı. Bugün de benzer girişimlere tanık olunuyor.

Bugünkü süreçte ABD’nin rolü ne? Washington’ın bölgedeki tüm solcu hükümetlerden kurtulmak istediği sır değil. Obama’nın geçen ayki Arjantin ziyareti ve ABD yetkililerinden gelen açıklamalar ülkede başa yeni bir sağcı hükümet geçse çok mutlu olacaklarını net bir biçimde ortaya koyuyor. Bu güçler siyasetlerini de terse çevirip solcu hükümet aleyhine işlere soyundular. Inter-Amerikan Kalkınma Bankası ile Dünya Bankası gibi borç veren uluslararası kurumlardan gelecek kredileri bloke ettiler. Yukarıda bahsi edilen darbede ABD’nin oynadığı rol çok açık. Burada tek istisna Ekvador. Bu yarımkürede solcu bir hükümete karşı ABD’nin parmağının bulunmadığı bir darbe henüz gerçekleşmedi. Bu yüzden birçok Ekvadorlu ABD’nin bu işte pay sahibi olduğuna inanıyor.

Bu tür spekülasyonlar Brezilya’da pek de yersiz değil. İşçi Partisi hükümetinin altını oymak için 2005’te ABD yasama faaliyeti üzerinden müdahil olmuştu. Ülkeye, bilhassa devlet kontrolündeki petrol şirketine dönük casusluk faaliyetleri, 2013’te Edward Snowden ve Glenn Greenwald’un ifşa ettiği üzere, bu yöne işaret ediyor. Petrobas ile ilgili tüm bu bilgilerin şirketteki skandallardan hemen önce ABD eliyle toplanması mutlaka tesadüf olmalı. ABD ayrıca bir de bu bilgileri Brezilya muhalefeti içindeki müttefikleriyle de paylaştı. Darbe girişimi dâhilinde rol oynayacak en önemli isimler muhtemelen cumhurbaşkanı adayları José Serra ve Aécio Neves olacak. Bunların da ABD’nin müttefiki olduğuna şüphe yok.

Elbette İşçi Partisi hükümetinin başı o kadar da belada değil. Onca suçlamaya, ekonominin geçen yıla oranla yüzde 3,8 küçülmesine karşın bu böyle. Ama kimi bakanlarının hataları yüzünden 2010 sonundan itibaren harcamalarda kesintiye gidildi, faiz oranları arttı, ekonominin küçülmesine neden olan başka tedbirler alındı, bunu bir de 2015’te ağır tasarruf tedbirleri izledi. İşsizlik Aralık 2014’te yüzde 4,3 iken bugün yüzde 8,2. Bunların yaşanmasına gerek yoktu. 360 milyar dolarlık döviz rezervine sahip olan Brezilya ödemeler dengesi konusunda bir sıkıntı yaşamıyor, bu nedenle genişlemeci makroekonomi politikaları ile belini doğrultabiliyor.

Rousseff ve Lula güçlü düşmanları karşısında köşeye sıkışmış durumda olsa da onların üzerini şimdiden çizmek pek mümkün değil. Bu iki isim ne zor savaşlardan geçti; düşmanlarının ve diktatörlüğü destekleyen büyük medya şirketlerinin aksine diktatörlük döneminde hapse atıldı. Eğer bu darbe girişiminden kurtulabilirlerse, ekonomiyi düzeltip her şeyden önce anlamlı bir ekonomik ve toplumsal ilerlemeyi içeren o miraslarına geri dönebilirler.

Mark Weisbrot
4 Nisan 2016
Kaynak

0 Yorum: