ABD
öncülüğünde gerçekleşen istikrarsızlaştırma faaliyeti ve Libya’da patlayan
bombalardan beş yıl sonra bile emperyalistlerin neokolonyalizmin hâkim olduğu,
istikrarlı bir rejim inşa etme çabaları somutluk kazanmış değil.
19
Mart 2011’de Pentagon ve diğer NATO güçleri eskiden müreffeh olan bu
ulus-devleti havadan bombalamaya başladı. Yedi ay süren hava saldırıları ve
emperyalistlerin vekil birer güç olarak hareket eden isyancı milisler eliyle
sahada yürüttüğü operasyona dönük desteğin sonrasında binlerce insan öldü,
milyonlarcası yüzlerce kalkınma projesi ve hükümet kurumlarının harabeleri
arasında yersiz-yurtsuzlaştı.
Afrika
ve Ortadoğu’daki müttefikleri ile işbirliği içerisinde, ABD, Britanya, Fransa,
İtalya ve diğer Batılı ülkeler bölgenin yeniden teşkil edilmesi sürecinde
Libya’yı bir başarı hikâyesi olarak takdim ettiler, onlara göre isyancı güçler
uluslararası kapitalizmin kirli işlerini ifa ediyordu. O günlerde Obama’nın ilk
kabinesinde dışişleri bakanı olan Hillary Clinton Kaddafi’nin linç edilmesi
üzerine şunu söylemişti: “Geldik, gördük ve o öldü.”
Bugün
Libya kıtadaki en yoksul devletlerden biri ve Afrika ile Ortadoğu’nun büyük bir
kesiminde yaşanan istikrarsızlığın kaynağı. Bir zamanlar zengin petrol
endüstrisine sahip olan, bu endüstri sayesinde bütçesi fazla veren ülke her
şeyini kaybetti. Petrol sahaları ve rafineriler Batı’nın müttefiki Katar, Mısır
ve Suudi Arabistan gibi devletlerin destekledikleri rakip gruplar arasındaki
savaşta imha edildi.
Kaddafi
döneminde Libya Afrika Birliği üyesi devletlerce tanınan ve saygı gören bir
ülkeydi. 2002’de Afrika Birliği Örgütü’nden Afrika Birliği’ne geçilmesi 1999’da
birliğin hazırladığı Sirte Deklarasyonu üzerinden gerçekleşmişti.
Deklarasyondaki
ve birliğin kurucu belgelerindeki fikirlerin büyük kısmı genişletilmiş bir
Afrika birliğinin ekonomik, politik, haberleşme, teknik ve askerî ihtiyaçlarını
karşılamayla ilgiliydi. 1951-1966 arasında Gana’nın başında bulunan ve Afrika
Birliği Örgütü’nün kurucularından olan Dr. Kwame Nkrumah, emperyalist
hâkimiyetle mücadele etmek için en iyi yöntem olarak birleşik Afrika hükümeti
çağrısında bulunmuştu.
Kaddafi
işte bu fikri benimsedi ve kıta genelinde işbirliği ve koordinasyonun
pekiştirilmesi yoluna gitti. Söz konusu politik faaliyetler Batı’yı telâşa
düşürdü. Batı bunun üzerine Libya’yı istikrarsızlaştırma ve devletini yıkma
yoluna gitti. Bunun sonucunda ülke harabeye dönüştü.
“Birlik”
Rejimine Güven Olmaz
Son
günlerde yeni bir “birlik hükümeti”nin kurulmasına dönük atılan adımlar Trablus
merkezli yapının “olağanüstü hâl” ilân etmesine neden oldu. Bu grup bugün
Tobruk’ta bulunan, uluslararası planda tanınan rakip grubu kapı dışarı etti.
25
Mart tarihli Medicafricatimes.com internet sitesinin haberine göre:
“Deklarasyonun sebeplerini resmi ağızdan aktaran yok ama haberlere göre BM
destekli Ulusal Uyum Hükümeti’nin kimi üyeleri Trablus’a gelip şehri provoke
etti.”
Bir
dizi analiste göre, Ulusal Uyum Hükümeti’nin yaptığı dayatma daha fazla kaosa
ve istikrarsızlığa yol açacak. Örneğin BM Libya sefiri, Alman diplomat Martin
Kobler’in uçağı 23 Mart’ta Trablus’a inemedi, bunun üzerine Kobler şu tviti
attı: “BM’nin Trablus’a uçakla gitme hakkı olması lazım.”
Rakip
rejimlerin hiçbirisi bu hükümeti tanımıyor. Hükümetse Mart başında Libya
meclisi üyelerinin çoğu tarafından imzalanan bir dilekçe üzerinden kontrolün
kendisinde olduğunu duyurdu.
Kurulması
planlanan cunta koalisyonunun amacı, Kobler’in aracılık ettiği BM yönergesi
üzerinden Pentagon/NATO öncülüğünde altı bin kişilik bir müdahale gücü için
yolu temizlemek. Ülkede istikrarın sağlanması konusunda yereldeki milislere ve
vekillerine inancını yitirmiş olan ABD ve diğer NATO devletleri
neokolonyalizmin hâkim olduğu bir rejimi dayatacak bir askerî güç göndermeyi
planlıyorlar. Buradaki dertse Washington, Londra, Paris ve Brüksel’in dış
politika şartlarına uyumlu hareket edilmesini sağlamak.
Küresel
haberalma şirketi Stratfor Enterprises 21 Mart’ta kendi internet sitesinden
şunları söylüyor:
“Batılı güçler kısa süre
içinde Libya’ya müdahale edebilir. […] İki hükümet kuruldu […] oysa ikisi de
birbirinin meşruiyetini tanımıyor. Batı müdahalesi yaşama ihtimali bulunan, tek
bir Libya hükümetinin varlığına bağlı olduğundan, bu durum özellikle sorunlu.”
Bu
yazıda bir de BM’nin kurduğu Ulusal Uyum Hükümeti’nin sözde başarısının ancak
Misrata milislerine bağlı olduğu söyleniyor. Bu milisler Trablus’u ele geçiren
Genel Ulusal Kongre rejimini destekliyor. 2011’deki rejim değişikliği için
verilen savaş esnasında itibar kazanmış olan bu milisler Kaddafi’nin Cemahiriye
sisteminin yıkılması için şiddete dayalı, ırkçı bir faaliyet içinde olmuşlardı.
Stratfor
bir de şu husus üzerinde duruyor:
“Son dönemde Misratalı
milislerin üst düzey üyeleri birlik hükümetini açıktan desteklediklerini ifade
ettiler ve Trablus merkezli hükümetin başkanının istifa edip Ulusal Uyum
Hükümeti’nin başbakan olmasını önerdiği Faiz Serrac’ın iktidara gelmesini istediler.”
Söz
konusu milisler Batı ile kurduğu işbirliğini derinleştirdiler. Bugünlerde ABD
ve İngiltere’ye ait özel operasyon kuvvetlerince eğitiliyorlar. Stratfor
devamında şunları söylüyor: “Milislerin yeni hükümete verdikleri destek Ulusal
Uyum Hükümeti’nin başarısında önemli bir rol oynayacak. Batı Libya’daki diğer
milislerse birlik hükümetinin desteklenmesi konusunda Misratalı milislerle aynı
çizgiye geldi.”
İngiliz
Kuvvetleri’nin İçinde Ürdün’ün Özel Kuvvetler’i de Var
İngiliz
Guardian gazetesinin 25 Mart tarihli haberine göre, Ürdün Kralı Abdullah
Ocak’ta ABD Senatosu’nda verilen bir brifinge katıldı. Kral 2016 başından beri
İngiliz SAS komandolarının Libya’da faal olduğunu doğruladı. Ayrıca Ürdün’e ait
özel kuvvetlerin de İngilizlerle birlikte hareket ettiğini söyledi.
Abdullah’ın
ifadesine göre, “Ürdün’ün gözü El-Şebab’da. Bizim haritadaki tüm sıcak
noktalara bakmamız lazım. İngilizlerle ve Kenya ile birlikte hareket
edebilecek, gayet cevval bir intikal kuvvetimiz var, bu kuvvet sınırı aşıp
Somali’ye girmeye hazır.”
Libya,
aşırıcı, yıkıcı grupların beslenmesi, insan kaçakçılığının damgasını vurduğu
hukuksuzluk, petrol endüstrisine verilen ciddi hasarın yol açtığı, süregiden
ekonomik kriz ve sayıları giderek artan ABD ile İngiliz özel kuvvetlerinin,
ayrıca istihbarat personelinin varlığı üzerinden Kuzey ve Batı Afrika
bağlamında paryalaştırıldı.
Abayomi Azikiwe
31 Mart 2016
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder