Elitlerin
neoliberalizmine göre, ABD ve Batı Avrupa bugün, sınıfa değil, esas olarak ırk
ve cinsiyete göre bölünmüş, kusurlu meritokratik yapılardır. Siyasi kariyerini
bu hikâyeyi doğrulamaya adamamış olan herkes, bu görüşün iç yüzünü hemen görecektir. Sınıf çatışmalarının Kuzey
Atlantik dünyasını alevlendirdiği aşikâr. Peki ama sınıf nedir?
1995
tarihli The Next American Nation [“Yeni Amerikan Ulusu”] kitabımda
ileri sürdüğüm argümanı temel alan The New Class War: Saving Democracy from
the Managerial Elite [“Yeni Sınıf Savaşı: Demokrasiyi Yönetici Elitlerden
Kurtarmak”, 2020] adlı kitabımda bu soruya bir cevap veriyorum. Proletarya hâlâ
proletarya olsa da, James Burnham, Bruno Rizzi, John Kenneth Galbraith gibi
düşünürlerin, yirminci yüzyılın ortalarına gelindiğinde iktidarın, işletme
sahibi burjuvalardan, gelirleri, servetleri ve statüleri büyük ve hiyerarşik
kuruluşlardaki (yani STK’lar, devlet kurumları, endüstriyel ve finansal
şirketlerdeki vs.) konumlarına bağlı olan teknokrat veya bürokratlardan oluşan
yeni bir yönetici sınıfa geçtiği konusunda haklı olduklarını düşünüyorum.
Bu
grubu tanımlamak için “üst sınıf” terimini kullanıyorum. Benzer, ancak aynı
olmayan bir kavram, Barbara Ehrenreich’ın da kullandığı, “profesyonel-yönetici
sınıf” (PYC) olarak bilinen kavramdır.
Hangi
terminolojiyi kullanmayı tercih ederseniz edin, tüm Batılı elitlerle ilgili
genellemelerin, her ülke düzeyinde daha ayrıntılı bir analizle desteklenmesi
gerektiği bilinmelidir. Yalnızca ABD’ye atıfta bulunarak, üst sınıf ve işçi
sınıfı arasındaki temel ayrımın ötesine geçip, her biri içindeki farklı
grupları tanımlamanın faydalı olduğunu düşünüyorum.
Yönetici
elit, şirketlerin, büyük yatırım bankalarının, hukuk firmalarının, hem sivil
hem de askeri devlet kurumlarının, kâr amacı gütmeyen kuruluşların ve
üniversitelerin yöneticilerinden oluşmaktadır. Mesleki diplomaları olabilir,
ancak bunlar özünde merkezi, hiyerarşik ve bürokratik yapılarda çalışan örgüt
insanlarıdırlar. Son elli yıl içerisinde Roosevelt’in Yeni Düzen’inin yerini
almak üzere kurulan neoliberal sistemden esas olarak bu kişiler istifade
etmektedirler. Neticede, ister doğuştan ister kendi kendisini yetiştirmiş
olsun, küçük bir kapitalist grubunun perde gerisinden toplumları kontrol
ettiğine yalnızca ilkel Marksistler inanırlar.
Ayrıca
Amerikan elit sınıfı, bu bürokratik yöneticilere ek olarak, üç grup daha
içerir. Bunlardan biri, zengin ailelerde doğan mirasçılardan, yani rantçı
varislerden oluşur. Sonradan görme zenginler, genellikle üst-orta sınıf veya
orta derecede zengin olup da tesadüfen inanılmaz derecede zengin olan Bill
Gates veya Jeff Bezos gibi iş adamlarından ayırt edilmelidir. Bu makalede sonradan
görme zenginler üzerinde daha fazla durmayacağım.
Almancada
Besitzbürgertum (mülk sahibi burjuvazi) ile Bildungsbürgertum
(eğitimli burjuvazi) arasında bir ayrım yapılır. Bu iki grubun benzerleri,
bugün ABD’de de mevcuttur. Bunlar, büyük örgüt yöneticilerinden farklıdır ve
Amerikan siyasetinde sayılarına nispetle çok fazla öneme sahiptirler. Bunları “Özel
Sermaye Şirketi” (ÖSŞ) torbasına atmanın meseleyi iyice karmaşıklaştığını
görmek gerekmektedir. Gelin, bunlara “profesyonel burjuvazi” ve “küçük işletme
burjuvazisi” diyelim.
Avukatlar,
doktorlar, profesörler, ilkokul ve lise öğretmenleri, gazeteciler, kâr amacı
gütmeyen kuruluş çalışanları ve birçok din adamından oluşan profesyonel
burjuvazi, öğretim, yardım ve araştırma sektörlerinde yoğunlaşmıştır. İşleri uyarınca
genellikle mütevazı bir ücret alırlar ama daha hiyerarşik mesleklerde çalışan
ve genellikle daha iyi maaş alan yönetici kadrolarının sahip olmadığı statüyü
ve kişisel özerkliği ellerinde bulundururlar.
Küçük
işletme burjuvazisi, küçük işletmelerin ve imtiyazların hem sahibi hem işletmecisi
olan kişilerden ve proleter “geçici işçiler”in aksine, ya kendi hesabına
çalışan ya da başkalarını istihdam eden gerçek üstlenicilerden oluşur.
ABD’de
üst sınıf, klasik yönetici elitlerle bu iki burjuva sınıfının bir bileşimi
olarak görülebilir. Dört yıllık bir üniversite diploması, üniversiteye gitmeden
zengin olan birkaç kişiyi de içeren küçük işletme burjuvazisi hariç, tüm bu
elit gruplara giriş için ön koşuldur.
ABD’deki
işçi sınıfı da bölünmüş durumdadır. Ülkenin ortasındaki kentlerde çalışan
işçiler, bir bölüğü teşkil eder. Bu işçiler, imalat, tarım, enerji, perakende
dağıtım ve depolama gibi alanlarda çalışırlar.
Bir
de New York, San Fransisko, Atlanta ve Houston gibi metropollerde çalışan
işçilerin oluşturduğu grup var. Bu işçilerin çoğu, doğrudan hizmetçi, dadı ve ev
çalışanı olarak çalışırlar, şehirli üst sınıfa veya varlıklı seçkinlere hizmet
verirler.
“Ülkenin
ortasındaki kentlerde çalışan işçiler” derken, klişe halini almış “beyaz işçi
sınıfı”ndan bahsetmiyorum. Burada, çoğu Afrikalı-Amerikalı ve Hispanik olan,
banliyölerde ve banliyö dışı bölgelerde yaşayan ve çalışan lise mezunu işçilere
işaret ediyorum. Bu bölgelerde ayrıca başka ülkelerde doğmuş işçilere de
rastlanır, ancak birinci nesil göçmenler, metropol nüfusunun daha büyük bir
kısmını oluşturmaktadır.
Bu
iki gruba bir de genelde “lümpen proletarya” olarak tanımlanan, elit olmayan
üçüncü bir grup daha eklenebilir. Bu grubu yalın bir ifadeyle “alt sınıf”
olarak niteleyebiliriz.
Doksanlarda
politik doğrucu solun polisleri, ABD’deki akademi ve gazetecilik alanlarında bu
“alt sınıf” tabirinin kullanılmasına yasak getirmişlerdi. Oysa bu terim, ne
ırkçıdır ne de hakaret.
Bu
sınıf, genellikle parçalanmış ailelerin kuşaklar boyu yoksulluğun pençesinden
kurtulamamış üyelerini, özellikle de kamu konutları, gıda kuponları, küçük
suçlar ve hapishane-sanayi kompleksinin kasvetli hapishane alt kültürüne
hapsolmuş olanları ifade eder. “Ülkenin ortasındaki kentlerde çalışan işçiler”
grubu ile metropollerde çalışan işçiler grubu gibi bu gruptaki insanlar da
farklı ırklara ve etnisitelere mensupturlar. Ülkenin hem kentlerinde hem de köylerinde
yaşarlar.
Beni
buraya kadar takip eden okuyucu, sınıflandırmamın yalnızca şu altı kategoriyi
içerdiğini öğrenince rahatlayacaktır: Geniş tanımlı üst sınıf içinde üç
kategori (yönetici elit, profesyonel burjuvazi ve küçük işletme burjuvazisi) ve
geniş tanımlı işçi sınıfı içinde üç kategori (orta kesimdeki şehirli işçi
sınıfı, metropollerdeki işçi sınıfı ve alt sınıf).
Tüm
bunlar çok soyut olduğundan, bir görsel yardımcı olabilir. İki at nalı hayal
edin: iki ucu yukarıyı gösteren alt at nalı ve iki ucu aşağıyı gösteren üst at
nalı. Alt at nalı, alt/orta noktada alt sınıfı, iki karşıt ucun uçlarını ise orta
kesimdeki işçi sınıfı ve metropollerdeki işçi sınıfını içerir. Üst at nalı ise,
orta/tepe noktasında yönetici seçkinleri, iki karşıt ucun uçlarını ise
profesyonel burjuvazi ve küçük işletme burjuvazisini kapsar. Bu şekilde
düzenlendiğinde, iki at nalı, kabaca bir dairenin taslağını oluşturur; yönetici
seçkinler en üstte, alt sınıf en altta ve iki işçi sınıfı ile iki burjuvazi de
bunların arasına dağılmış olur.
İki
nalın bireysel yapısı, sayıca eşit değildir. Üst sınıfa üyeliğin en geniş
tanımına göre (dört yıllık bir üniversite diplomasına sahip olmak ve birkaç
varlıklı lise mezunu üstlenici veya işletme sahibi olmak) üst nal, ABD
nüfusunun üçte birinden fazlasını kapsamaz.
Amerikan
siyaseti, işçi sınıfının ekseriyetinin bir zamanlar kendisine toplu pazarlık
gücü veren, tabandan beslenen, özel sektör sendikaları, nüfuzlu dini örgütler
ve yerel siyasi partiler gibi kitlesel üyeliğe açık kurumlarını kaybetmesi
sebebiyle, üst sınıfın iç siyasetinin galebe çaldığı bir yer. İşçi sınıfının
ekseriyeti, ara sıra oy verenler dışında hiçbir rol oynamıyor. Demokratlar
örneğinde ırk ve cinsiyete, Cumhuriyetçiler örneğinde ise din ve vatanseverliğe
dayalı manipülatif çağrılarla hedef alındıkları seçim dönemleri haricinde,
genellikle görmezden geliniyorlar.
Bu
noktada, üstteki at nalında yer alan üst sınıfa ait üç kesime odaklanalım.
Mevcut sistem, yönetici elitinin büyük özel, kamu ve kâr amacı gütmeyen
bürokrasilerindeki diplomalı elit kesime oldukça iyi hizmet ediyor. Buna
karşılık, profesyonel burjuvazi ve küçük işletme burjuvazisi mensupları,
proleterleşme korkusuyla yaşıyorlar. Birçok profesyonel, eğitimleriyle yüksek
statülü işler bulamayacaklarından, küçük işletme sahipleri ise işlerini
kaybedip başkaları için çalışmak zorunda kalacaklarından korkuyor.
Aşırı
şematik olma riskini göze alarak, şu eksikli tespiti yapmak istiyorum:, Amerika’yı
yöneten yüzde otuzluk dilimin siyasetinde “merkez”, yönetici elitlere; “sol”,
profesyonel burjuvaziye; “sağ” ise küçük işletme burjuvazisine denk düşüyor. Amerikalı
Demokratik Sosyalistler’in (DSA) ilericiliği de Çay Partisi’ndeki muhafazakârlık
da burjuva seçmenlerinin proleterleşmesini engellemek için başvurulan farklı
stratejiler.
2020’lerin
Amerika’sında sözde ilericiliğin hedefi, üniversite mezunu, merkez sol
profesyoneller için istihdam olanaklarını artırmakken, refah devletine kişisel
ihtiyaçlarına göre uyarlanmış yeni kanatlar eklemektir. “Polise bütçe ayırmayın”
sloganı, burjuva profesyonel solu tarafından, çoğunluğu sendikalı ancak
üniversite mezunu olmayan polis memurlarından, çoğunluğu üniversite mezunu
ancak sendikalı olmayan sosyal hizmet ve STK’lardaki profesyonellere vergi
gelirlerinin aktarılması anlamına geldiği şeklinde yorumlanmaktadır. Ücretsiz
üniversite eğitimi ve üniversite borçlarının affedilmesi önerilerinin
yasalaşması, eğitimi liseyle sona eren işçi sınıfı çoğunluğuna değil, orantısız
bir şekilde profesyonel burjuvaziye fayda sağlayacaktır. Benzer şekilde, herkese
kreş önerisi için kamu finansmanı sağlanması, ikisi de maaşlı bir meslek sahibi
çiftin her iki kısmına da bireysel gelirlerini artırıp kariyer basamaklarını
tırmanma fırsatı sunar. Çünkü çocukların bakımı denilen yük, vergi
mükelleflerinin sırtına yüklenir. Bu bakım işini ise çoğunlukla az ücret alan
kadın emekçiler üstlenir.
Hayırseverlik,
kolejler ve üniversiteler ile medya gibi kaprisli zenginlerin bağışlarına en
çok bağımlı sektörlerdeki birçok profesyonelin, milyarderlerden, hayırseverlere
özgü bir öfkeyle nefret etmesi, tesadüf değildir. Onlara göre, adil bir toplum
olsa, sanat programı veya STK’lar, şu veya bu zenginin kişisel servetine veya
vakfına yıllık bağış toplama çağrılarıyla değil, vergi gelirleriyle kalıcı
olarak finanse edilirdi.
Gore
Vidal, “Amerika’da zenginler için sosyalizm, fakirler için serbest girişim var”
der. Bugün Amerikan ilericiliğini, profesyonel sınıf için sosyal demokrasi
olarak tanımlayabiliriz.
Kamu
sektöründe, üniversitelerde ve STK’larda faaliyet gösteren profesyonel
burjuvazi, ilericiliğin toplumsal tabanını oluştururken, muhafazakârlığın
toplumsal tabanı, özellikle küçük işletmeleri yöneten göçmenlerin aksine,
yerli, beyaz ve banliyöde veya şehir dışında yaşayan küçük işletme burjuvazisidir.
Profesyonel burjuvazi gibi, mülk sahibi burjuvazi de üyelerini proleterleşme karşısında
korumak için devletin gücünden yararlanmak ister.
Küçük
işletme burjuvazisi, büyük işletmeler ve örgütlü emek arasında yok olmaktan
kaçınmak için nesillerdir iki cephede mücadele ediyor: Devlet düzenlemelerinden
muafiyet ve sübvansiyon talep ederken, sendika ve işçi karşıtı yasalar ve
güvenilir ucuz iş gücü (tercihen misafir işçiler veya oy kullanamayan kaçak
göçmenler) konusunda ısrarcı oluyor. Küçük işletme sektörüne çalışan lobiler, sosyal
sigorta alanını “meta olmaktan çıkartan” reformlara karşı çıkıyorlar. Bu konuda
işsizlik sigortası veya herkese sağlık hizmeti ile ilgili reform önerileri
örnek olarak verilebilir. Bu türden reformlar, işverenler daha iyi teklifler
sunmaya zorlanana dek sendikasız işçilerin pazarlık gücünü artırmasına,
işverenlerin daha iyi teklifler sunana dek beklemelerine katkı sunar.
At
nalı şeması, Amerika’daki siyasi grupları içerdikleri unsurların farklı
kombinasyonları üzerinden izah etmektedir. Profesyonel burjuvazi, Yönetici Elit
ile ittifak kurduğunda, Clinton-Obama-Biden’a has sol neoliberalizm; küçük
işletme burjuvazisi, Yönetici Elit ile ittifak kurduğunda, George W. Bush-Paul
Ryan-Nikki Haley’ye has sağ neoliberalizm neşet eder.
Profesyonel
burjuvazi ve küçük işletme burjuvazisi, modern sanayi ve finans sektörüne ve
onları yöneten yöneticilere egemen olan oligopol ve tekellere karşı
birleştiğinde, ortaya gücün özel şahısların elinde toplaşmasını tehlikeli bulan
avukat Louis Brandeis’a atıfla, yeni-Brendayzcı ekol ortaya çıkar. Bu ekole
göre, “küçük olan güzeldir”. Büyük olan her şeyin hükümetin antitröst
davalarıyla parçalandığı anakronik küçük üretici idealleri, küçük dükkânlar,
zanaatkârlara ait bira fabrikaları, ayrıca bağımsız doktor ve avukatlardan
oluşan bir ekonomiye işaret eder.
Çift
nal teorisi, Amerika’daki siyasi grupların seçmen kitlelerini ve hedeflerini
açıklığa kavuşturmanın yanı sıra, Mart 2020 ile Temmuz 2020 arasında COVID-19
pandemisi sırasında yaşanan “iki yeniden açılma” olarak adlandırılabilecek
durumu da açıklamaya yardımcı olmaktadır.
İlk
yeniden açılmayla bağlantılı olarak gelişen protestolar, karantinanın ilk
aşamalarında küçük işletme burjuvazisinin muhafazakâr üyeleri tarafından
yönetildiler. Kuaför, restoran ve oto tamirhanesi gibi sermayesi yetersiz
birçok işyeri, şehir ve eyaletlerin kapatma emirlerinin yol açtığı tehditle
yüzleşti veya tümüyle kapatıldı. Protesto eylemlerine, düşük ücretli
çalışanları değil, küçük burjuva işletme sahipleri hâkimdi; bu çalışanların
bazıları, pandemi sırasında işyerlerine erken dönme tehlikesiyle karşı karşıya
kalmışlardı.
İlerici
profesyonel burjuvazinin ilk tepkisi, akredite halk sağlığı uzmanlarının
tavsiyelerini görmezden gelerek, kendi hayatlarını ve başkalarının hayatlarını
tehlikeye atan sağcıları alaya almak ve kınamak oldu.
Daha
sonra, Minneapolis polis memurları tarafından George Floyd’un öldürülmesinin
ardından gelen protestolar sırasında, aynı ilerici profesyonel burjuvazi,
sistemden kaynaklanan ırkçılığın, sol görüşlü gösterilerde yayılamayacağına
inanılan COVID-19’dan daha büyük bir halk sağlığı tehdidi olduğu sonucuna
ulaştı.
Başlangıçta
belirli polis teşkilatlarının aşırı güç ve ırkçılık kullanmalarına karşı gelişen
meşru protestoların, yirmili ve otuzlu yaşlardaki profesyonel burjuvazi üyelerine
çeşitlilik bürosu işi ve sosyal hizmetler bürosu işi üzerinden para akıtılmasına
dönük bir kampanyaya dönüştüğünü ilk gözlemleyen ben değilim.
Tüm
bunlar, Amerikan siyasetinin kıyısına köşesine fırlatılıp atılmış, ihmal edilen
o büyük işçi kitlesi için ne anlama geliyor? Bir asır önce, Samuel Gompers gibi
sendikacılar ve Eugene Debs gibi sosyalistler, büyük ve modern şirketlerdeki
sendikalaşmanın ve/veya sosyalleşmenin birçok küçük işletmeye göre daha kolay
olduğunu düşünerek, antitröst yasalarını eleştirip, sanayideki büyük birleşme
adımlarını övüyorlardı.
Hem
profesyonel burjuvazinin hem de küçük işletme burjuvazisinin, eskiye ait
tekno-ekonomik paradigmanın kalıntıları olduğu ileri sürülebilir. Her ikisi de,
gelişmiş bir sanayi ekonomisinde teknolojik geri kalmışlığın ve emek
sömürüsünün kalıntılarıdır.
Amerikan
yükseköğretiminde, tarım döneminden beri değişmeyen pedagojik yöntemleri
kullanan kadrolu akademisyenlerden oluşan bir azınlık, yoksul lonca
çıraklarından oluşan bir kitleye, yani ülke genelindeki üniversite
öğrencilerinin çoğuna ders veren, düşük ücretli, güvencesiz ve sendikasız yarı
zamanlı öğretim görevlilerine hükmediyor. Aynı zamanda, ABD’deki sahibi
tarafından işletilen birçok küçük firmanın kullandığı iş modelleri varlıklarını,
yoksul ülkelerdeki işçi hakları ve sosyal sigortanın ulaştığı seviyeye borçlu. Bu
ülkede işgücünün büyük bir kısmı, yoksul ülkelerden yeni göç etmiş, çaresiz
göçmenlerden oluşuyor. Geri kalmış profesyonel ve küçük işletme sektörleri,
üretim ve enerji gibi ekonominin rasyonel zemine sahip, sermaye yoğun
sektörlerinden çok daha düşük üretkenliğe sahip olduklarından, işgüçlerinin
çoğuna düşük ücretler ödüyor ama tüketicilere yüksek fiyatlarla mal satıyorlar.
Söylemeye
gerek yok: sınıfları dikine kesen, sulh temelli çözümü, şuan faal olan, rasyonel
zemine sahip sektörlerde güçlü kitle tabanına yaslanan işçi örgütlerinin kuruluşu
takip edecek. Bu da alt kademedeki çoğunluğu Amerikan siyasetinin nesnesi
olmaktan kurtarıp bu siyasetin öznesi kılacak.
Michael Lind
11
Şubat 2021
Kaynak

