01 Aralık 2025

Sınıf Politikasında At Nalı Teorisi


Elitlerin neoliberalizmine göre, ABD ve Batı Avrupa bugün, sınıfa değil, esas olarak ırk ve cinsiyete göre bölünmüş, kusurlu meritokratik yapılardır. Siyasi kariyerini bu hikâyeyi doğrulamaya adamamış olan herkes, bu görüşün iç yüzünü  hemen görecektir. Sınıf çatışmalarının Kuzey Atlantik dünyasını alevlendirdiği aşikâr. Peki ama sınıf nedir?

1995 tarihli The Next American Nation [“Yeni Amerikan Ulusu”] kitabımda ileri sürdüğüm argümanı temel alan The New Class War: Saving Democracy from the Managerial Elite [“Yeni Sınıf Savaşı: Demokrasiyi Yönetici Elitlerden Kurtarmak”, 2020] adlı kitabımda bu soruya bir cevap veriyorum. Proletarya hâlâ proletarya olsa da, James Burnham, Bruno Rizzi, John Kenneth Galbraith gibi düşünürlerin, yirminci yüzyılın ortalarına gelindiğinde iktidarın, işletme sahibi burjuvalardan, gelirleri, servetleri ve statüleri büyük ve hiyerarşik kuruluşlardaki (yani STK’lar, devlet kurumları, endüstriyel ve finansal şirketlerdeki vs.) konumlarına bağlı olan teknokrat veya bürokratlardan oluşan yeni bir yönetici sınıfa geçtiği konusunda haklı olduklarını düşünüyorum.

Bu grubu tanımlamak için “üst sınıf” terimini kullanıyorum. Benzer, ancak aynı olmayan bir kavram, Barbara Ehrenreich’ın da kullandığı, “profesyonel-yönetici sınıf” (PYC) olarak bilinen kavramdır.

Hangi terminolojiyi kullanmayı tercih ederseniz edin, tüm Batılı elitlerle ilgili genellemelerin, her ülke düzeyinde daha ayrıntılı bir analizle desteklenmesi gerektiği bilinmelidir. Yalnızca ABD’ye atıfta bulunarak, üst sınıf ve işçi sınıfı arasındaki temel ayrımın ötesine geçip, her biri içindeki farklı grupları tanımlamanın faydalı olduğunu düşünüyorum.

Yönetici elit, şirketlerin, büyük yatırım bankalarının, hukuk firmalarının, hem sivil hem de askeri devlet kurumlarının, kâr amacı gütmeyen kuruluşların ve üniversitelerin yöneticilerinden oluşmaktadır. Mesleki diplomaları olabilir, ancak bunlar özünde merkezi, hiyerarşik ve bürokratik yapılarda çalışan örgüt insanlarıdırlar. Son elli yıl içerisinde Roosevelt’in Yeni Düzen’inin yerini almak üzere kurulan neoliberal sistemden esas olarak bu kişiler istifade etmektedirler. Neticede, ister doğuştan ister kendi kendisini yetiştirmiş olsun, küçük bir kapitalist grubunun perde gerisinden toplumları kontrol ettiğine yalnızca ilkel Marksistler inanırlar.

Ayrıca Amerikan elit sınıfı, bu bürokratik yöneticilere ek olarak, üç grup daha içerir. Bunlardan biri, zengin ailelerde doğan mirasçılardan, yani rantçı varislerden oluşur. Sonradan görme zenginler, genellikle üst-orta sınıf veya orta derecede zengin olup da tesadüfen inanılmaz derecede zengin olan Bill Gates veya Jeff Bezos gibi iş adamlarından ayırt edilmelidir. Bu makalede sonradan görme zenginler üzerinde daha fazla durmayacağım.

Almancada Besitzbürgertum (mülk sahibi burjuvazi) ile Bildungsbürgertum (eğitimli burjuvazi) arasında bir ayrım yapılır. Bu iki grubun benzerleri, bugün ABD’de de mevcuttur. Bunlar, büyük örgüt yöneticilerinden farklıdır ve Amerikan siyasetinde sayılarına nispetle çok fazla öneme sahiptirler. Bunları “Özel Sermaye Şirketi” (ÖSŞ) torbasına atmanın meseleyi iyice karmaşıklaştığını görmek gerekmektedir. Gelin, bunlara “profesyonel burjuvazi” ve “küçük işletme burjuvazisi” diyelim.

Avukatlar, doktorlar, profesörler, ilkokul ve lise öğretmenleri, gazeteciler, kâr amacı gütmeyen kuruluş çalışanları ve birçok din adamından oluşan profesyonel burjuvazi, öğretim, yardım ve araştırma sektörlerinde yoğunlaşmıştır. İşleri uyarınca genellikle mütevazı bir ücret alırlar ama daha hiyerarşik mesleklerde çalışan ve genellikle daha iyi maaş alan yönetici kadrolarının sahip olmadığı statüyü ve kişisel özerkliği ellerinde bulundururlar.

Küçük işletme burjuvazisi, küçük işletmelerin ve imtiyazların hem sahibi hem işletmecisi olan kişilerden ve proleter “geçici işçiler”in aksine, ya kendi hesabına çalışan ya da başkalarını istihdam eden gerçek üstlenicilerden oluşur.

ABD’de üst sınıf, klasik yönetici elitlerle bu iki burjuva sınıfının bir bileşimi olarak görülebilir. Dört yıllık bir üniversite diploması, üniversiteye gitmeden zengin olan birkaç kişiyi de içeren küçük işletme burjuvazisi hariç, tüm bu elit gruplara giriş için ön koşuldur.

ABD’deki işçi sınıfı da bölünmüş durumdadır. Ülkenin ortasındaki kentlerde çalışan işçiler, bir bölüğü teşkil eder. Bu işçiler, imalat, tarım, enerji, perakende dağıtım ve depolama gibi alanlarda çalışırlar.

Bir de New York, San Fransisko, Atlanta ve Houston gibi metropollerde çalışan işçilerin oluşturduğu grup var. Bu işçilerin çoğu, doğrudan hizmetçi, dadı ve ev çalışanı olarak çalışırlar, şehirli üst sınıfa veya varlıklı seçkinlere hizmet verirler.

“Ülkenin ortasındaki kentlerde çalışan işçiler” derken, klişe halini almış “beyaz işçi sınıfı”ndan bahsetmiyorum. Burada, çoğu Afrikalı-Amerikalı ve Hispanik olan, banliyölerde ve banliyö dışı bölgelerde yaşayan ve çalışan lise mezunu işçilere işaret ediyorum. Bu bölgelerde ayrıca başka ülkelerde doğmuş işçilere de rastlanır, ancak birinci nesil göçmenler, metropol nüfusunun daha büyük bir kısmını oluşturmaktadır.

Bu iki gruba bir de genelde “lümpen proletarya” olarak tanımlanan, elit olmayan üçüncü bir grup daha eklenebilir. Bu grubu yalın bir ifadeyle “alt sınıf” olarak niteleyebiliriz.

Doksanlarda politik doğrucu solun polisleri, ABD’deki akademi ve gazetecilik alanlarında bu “alt sınıf” tabirinin kullanılmasına yasak getirmişlerdi. Oysa bu terim, ne ırkçıdır ne de hakaret.

Bu sınıf, genellikle parçalanmış ailelerin kuşaklar boyu yoksulluğun pençesinden kurtulamamış üyelerini, özellikle de kamu konutları, gıda kuponları, küçük suçlar ve hapishane-sanayi kompleksinin kasvetli hapishane alt kültürüne hapsolmuş olanları ifade eder. “Ülkenin ortasındaki kentlerde çalışan işçiler” grubu ile metropollerde çalışan işçiler grubu gibi bu gruptaki insanlar da farklı ırklara ve etnisitelere mensupturlar. Ülkenin hem kentlerinde hem de köylerinde yaşarlar.

Beni buraya kadar takip eden okuyucu, sınıflandırmamın yalnızca şu altı kategoriyi içerdiğini öğrenince rahatlayacaktır: Geniş tanımlı üst sınıf içinde üç kategori (yönetici elit, profesyonel burjuvazi ve küçük işletme burjuvazisi) ve geniş tanımlı işçi sınıfı içinde üç kategori (orta kesimdeki şehirli işçi sınıfı, metropollerdeki işçi sınıfı ve alt sınıf).

Tüm bunlar çok soyut olduğundan, bir görsel yardımcı olabilir. İki at nalı hayal edin: iki ucu yukarıyı gösteren alt at nalı ve iki ucu aşağıyı gösteren üst at nalı. Alt at nalı, alt/orta noktada alt sınıfı, iki karşıt ucun uçlarını ise orta kesimdeki işçi sınıfı ve metropollerdeki işçi sınıfını içerir. Üst at nalı ise, orta/tepe noktasında yönetici seçkinleri, iki karşıt ucun uçlarını ise profesyonel burjuvazi ve küçük işletme burjuvazisini kapsar. Bu şekilde düzenlendiğinde, iki at nalı, kabaca bir dairenin taslağını oluşturur; yönetici seçkinler en üstte, alt sınıf en altta ve iki işçi sınıfı ile iki burjuvazi de bunların arasına dağılmış olur.

İki nalın bireysel yapısı, sayıca eşit değildir. Üst sınıfa üyeliğin en geniş tanımına göre (dört yıllık bir üniversite diplomasına sahip olmak ve birkaç varlıklı lise mezunu üstlenici veya işletme sahibi olmak) üst nal, ABD nüfusunun üçte birinden fazlasını kapsamaz.

Amerikan siyaseti, işçi sınıfının ekseriyetinin bir zamanlar kendisine toplu pazarlık gücü veren, tabandan beslenen, özel sektör sendikaları, nüfuzlu dini örgütler ve yerel siyasi partiler gibi kitlesel üyeliğe açık kurumlarını kaybetmesi sebebiyle, üst sınıfın iç siyasetinin galebe çaldığı bir yer. İşçi sınıfının ekseriyeti, ara sıra oy verenler dışında hiçbir rol oynamıyor. Demokratlar örneğinde ırk ve cinsiyete, Cumhuriyetçiler örneğinde ise din ve vatanseverliğe dayalı manipülatif çağrılarla hedef alındıkları seçim dönemleri haricinde, genellikle görmezden geliniyorlar.

Bu noktada, üstteki at nalında yer alan üst sınıfa ait üç kesime odaklanalım. Mevcut sistem, yönetici elitinin büyük özel, kamu ve kâr amacı gütmeyen bürokrasilerindeki diplomalı elit kesime oldukça iyi hizmet ediyor. Buna karşılık, profesyonel burjuvazi ve küçük işletme burjuvazisi mensupları, proleterleşme korkusuyla yaşıyorlar. Birçok profesyonel, eğitimleriyle yüksek statülü işler bulamayacaklarından, küçük işletme sahipleri ise işlerini kaybedip başkaları için çalışmak zorunda kalacaklarından korkuyor.

Aşırı şematik olma riskini göze alarak, şu eksikli tespiti yapmak istiyorum:, Amerika’yı yöneten yüzde otuzluk dilimin siyasetinde “merkez”, yönetici elitlere; “sol”, profesyonel burjuvaziye; “sağ” ise küçük işletme burjuvazisine denk düşüyor. Amerikalı Demokratik Sosyalistler’in (DSA) ilericiliği de Çay Partisi’ndeki muhafazakârlık da burjuva seçmenlerinin proleterleşmesini engellemek için başvurulan farklı stratejiler.

2020’lerin Amerika’sında sözde ilericiliğin hedefi, üniversite mezunu, merkez sol profesyoneller için istihdam olanaklarını artırmakken, refah devletine kişisel ihtiyaçlarına göre uyarlanmış yeni kanatlar eklemektir. “Polise bütçe ayırmayın” sloganı, burjuva profesyonel solu tarafından, çoğunluğu sendikalı ancak üniversite mezunu olmayan polis memurlarından, çoğunluğu üniversite mezunu ancak sendikalı olmayan sosyal hizmet ve STK’lardaki profesyonellere vergi gelirlerinin aktarılması anlamına geldiği şeklinde yorumlanmaktadır. Ücretsiz üniversite eğitimi ve üniversite borçlarının affedilmesi önerilerinin yasalaşması, eğitimi liseyle sona eren işçi sınıfı çoğunluğuna değil, orantısız bir şekilde profesyonel burjuvaziye fayda sağlayacaktır. Benzer şekilde, herkese kreş önerisi için kamu finansmanı sağlanması, ikisi de maaşlı bir meslek sahibi çiftin her iki kısmına da bireysel gelirlerini artırıp kariyer basamaklarını tırmanma fırsatı sunar. Çünkü çocukların bakımı denilen yük, vergi mükelleflerinin sırtına yüklenir. Bu bakım işini ise çoğunlukla az ücret alan kadın emekçiler üstlenir.

Hayırseverlik, kolejler ve üniversiteler ile medya gibi kaprisli zenginlerin bağışlarına en çok bağımlı sektörlerdeki birçok profesyonelin, milyarderlerden, hayırseverlere özgü bir öfkeyle nefret etmesi, tesadüf değildir. Onlara göre, adil bir toplum olsa, sanat programı veya STK’lar, şu veya bu zenginin kişisel servetine veya vakfına yıllık bağış toplama çağrılarıyla değil, vergi gelirleriyle kalıcı olarak finanse edilirdi.

Gore Vidal, “Amerika’da zenginler için sosyalizm, fakirler için serbest girişim var” der. Bugün Amerikan ilericiliğini, profesyonel sınıf için sosyal demokrasi olarak tanımlayabiliriz.

Kamu sektöründe, üniversitelerde ve STK’larda faaliyet gösteren profesyonel burjuvazi, ilericiliğin toplumsal tabanını oluştururken, muhafazakârlığın toplumsal tabanı, özellikle küçük işletmeleri yöneten göçmenlerin aksine, yerli, beyaz ve banliyöde veya şehir dışında yaşayan küçük işletme burjuvazisidir. Profesyonel burjuvazi gibi, mülk sahibi burjuvazi de üyelerini proleterleşme karşısında korumak için devletin gücünden yararlanmak ister.

Küçük işletme burjuvazisi, büyük işletmeler ve örgütlü emek arasında yok olmaktan kaçınmak için nesillerdir iki cephede mücadele ediyor: Devlet düzenlemelerinden muafiyet ve sübvansiyon talep ederken, sendika ve işçi karşıtı yasalar ve güvenilir ucuz iş gücü (tercihen misafir işçiler veya oy kullanamayan kaçak göçmenler) konusunda ısrarcı oluyor. Küçük işletme sektörüne çalışan lobiler, sosyal sigorta alanını “meta olmaktan çıkartan” reformlara karşı çıkıyorlar. Bu konuda işsizlik sigortası veya herkese sağlık hizmeti ile ilgili reform önerileri örnek olarak verilebilir. Bu türden reformlar, işverenler daha iyi teklifler sunmaya zorlanana dek sendikasız işçilerin pazarlık gücünü artırmasına, işverenlerin daha iyi teklifler sunana dek beklemelerine katkı sunar.

At nalı şeması, Amerika’daki siyasi grupları içerdikleri unsurların farklı kombinasyonları üzerinden izah etmektedir. Profesyonel burjuvazi, Yönetici Elit ile ittifak kurduğunda, Clinton-Obama-Biden’a has sol neoliberalizm; küçük işletme burjuvazisi, Yönetici Elit ile ittifak kurduğunda, George W. Bush-Paul Ryan-Nikki Haley’ye has sağ neoliberalizm neşet eder.

Profesyonel burjuvazi ve küçük işletme burjuvazisi, modern sanayi ve finans sektörüne ve onları yöneten yöneticilere egemen olan oligopol ve tekellere karşı birleştiğinde, ortaya gücün özel şahısların elinde toplaşmasını tehlikeli bulan avukat Louis Brandeis’a atıfla, yeni-Brendayzcı ekol ortaya çıkar. Bu ekole göre, “küçük olan güzeldir”. Büyük olan her şeyin hükümetin antitröst davalarıyla parçalandığı anakronik küçük üretici idealleri, küçük dükkânlar, zanaatkârlara ait bira fabrikaları, ayrıca bağımsız doktor ve avukatlardan oluşan bir ekonomiye işaret eder.

Çift nal teorisi, Amerika’daki siyasi grupların seçmen kitlelerini ve hedeflerini açıklığa kavuşturmanın yanı sıra, Mart 2020 ile Temmuz 2020 arasında COVID-19 pandemisi sırasında yaşanan “iki yeniden açılma” olarak adlandırılabilecek durumu da açıklamaya yardımcı olmaktadır.

İlk yeniden açılmayla bağlantılı olarak gelişen protestolar, karantinanın ilk aşamalarında küçük işletme burjuvazisinin muhafazakâr üyeleri tarafından yönetildiler. Kuaför, restoran ve oto tamirhanesi gibi sermayesi yetersiz birçok işyeri, şehir ve eyaletlerin kapatma emirlerinin yol açtığı tehditle yüzleşti veya tümüyle kapatıldı. Protesto eylemlerine, düşük ücretli çalışanları değil, küçük burjuva işletme sahipleri hâkimdi; bu çalışanların bazıları, pandemi sırasında işyerlerine erken dönme tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardı.

İlerici profesyonel burjuvazinin ilk tepkisi, akredite halk sağlığı uzmanlarının tavsiyelerini görmezden gelerek, kendi hayatlarını ve başkalarının hayatlarını tehlikeye atan sağcıları alaya almak ve kınamak oldu.

Daha sonra, Minneapolis polis memurları tarafından George Floyd’un öldürülmesinin ardından gelen protestolar sırasında, aynı ilerici profesyonel burjuvazi, sistemden kaynaklanan ırkçılığın, sol görüşlü gösterilerde yayılamayacağına inanılan COVID-19’dan daha büyük bir halk sağlığı tehdidi olduğu sonucuna ulaştı.

Başlangıçta belirli polis teşkilatlarının aşırı güç ve ırkçılık kullanmalarına karşı gelişen meşru protestoların, yirmili ve otuzlu yaşlardaki profesyonel burjuvazi üyelerine çeşitlilik bürosu işi ve sosyal hizmetler bürosu işi üzerinden para akıtılmasına dönük bir kampanyaya dönüştüğünü ilk gözlemleyen ben değilim.

Tüm bunlar, Amerikan siyasetinin kıyısına köşesine fırlatılıp atılmış, ihmal edilen o büyük işçi kitlesi için ne anlama geliyor? Bir asır önce, Samuel Gompers gibi sendikacılar ve Eugene Debs gibi sosyalistler, büyük ve modern şirketlerdeki sendikalaşmanın ve/veya sosyalleşmenin birçok küçük işletmeye göre daha kolay olduğunu düşünerek, antitröst yasalarını eleştirip, sanayideki büyük birleşme adımlarını övüyorlardı.

Hem profesyonel burjuvazinin hem de küçük işletme burjuvazisinin, eskiye ait tekno-ekonomik paradigmanın kalıntıları olduğu ileri sürülebilir. Her ikisi de, gelişmiş bir sanayi ekonomisinde teknolojik geri kalmışlığın ve emek sömürüsünün kalıntılarıdır.

Amerikan yükseköğretiminde, tarım döneminden beri değişmeyen pedagojik yöntemleri kullanan kadrolu akademisyenlerden oluşan bir azınlık, yoksul lonca çıraklarından oluşan bir kitleye, yani ülke genelindeki üniversite öğrencilerinin çoğuna ders veren, düşük ücretli, güvencesiz ve sendikasız yarı zamanlı öğretim görevlilerine hükmediyor. Aynı zamanda, ABD’deki sahibi tarafından işletilen birçok küçük firmanın kullandığı iş modelleri varlıklarını, yoksul ülkelerdeki işçi hakları ve sosyal sigortanın ulaştığı seviyeye borçlu. Bu ülkede işgücünün büyük bir kısmı, yoksul ülkelerden yeni göç etmiş, çaresiz göçmenlerden oluşuyor. Geri kalmış profesyonel ve küçük işletme sektörleri, üretim ve enerji gibi ekonominin rasyonel zemine sahip, sermaye yoğun sektörlerinden çok daha düşük üretkenliğe sahip olduklarından, işgüçlerinin çoğuna düşük ücretler ödüyor ama tüketicilere yüksek fiyatlarla mal satıyorlar.

Söylemeye gerek yok: sınıfları dikine kesen, sulh temelli çözümü, şuan faal olan, rasyonel zemine sahip sektörlerde güçlü kitle tabanına yaslanan işçi örgütlerinin kuruluşu takip edecek. Bu da alt kademedeki çoğunluğu Amerikan siyasetinin nesnesi olmaktan kurtarıp bu siyasetin öznesi kılacak.

Michael Lind
11 Şubat 2021
Kaynak