19 Kasım 2025

, ,

Muhammed Necati Sıtkı’nın Çağrısı II


C. Bilgili Fatih ve Kurtarıcı Olarak İslam’a Karşı Baş Emperyalizm Olarak Nazizm

Nazizmin yeni bir emperyalizm türü oluşu, onu İslam düşmanı kılan ana özelliklerinden biridir. Nazizm, klasik Avrupa emperyalizminin en modern, en saldırgan ve en şiddetli biçimidir. Irkçı bir yaşam alanı fethetme arzusu ve bu alanı Almanya’ya katma isteğinden yola çıkarak Hitler, “Alman emperyalizmi”ni geliştirdi. Bu emperyalizm, durmaksızın dünya üzerindeki kontrolü ve tüm insanlık üzerinde hegemonya sağlamayı amaçladı.[55]

Sıtkı, okurlarına eski emperyalizm ile yeni Nazi emperyalizmi arasındaki “temel farkı” açıklar. Eski (İngiliz, Fransız, Hollandalı veya Belçikalı) emperyalizm, işgal altındaki kolonilerin “işgal edilmiş uluslar” olduğu ve “bağımsızlık hakkına sahip olan ulusal kurtuluşu” hak ettiğini varsayıyordu. Buna karşılık, Nazi emperyalizmi, “halkların özgürlüklerini boğmayı, insanlık tarihinin hiç bilmediği [şiddetli, baskıcı] araçlar kullanarak, uluslar olarak onların benzersiz varlıklarını yok etmeyi” amaçlıyordu.[56]

Nazizmin insana karşı yürüttüğü mevcut savaş, Nazizmin “korkunç emperyalist amacını” açıkça ortaya koymaktadır. Savaş, “dört küçük ulusu yok etmek ve Nazi Almanyası’nın egemenliğini (Komünist Rusya’nın ele geçirilmesi üzerinden) dünyaya dayatmak içindir.[57] Genel olarak Müslümanlar ve özellikle Araplar, Nazilerin yayılma tutkusunun özel bir hedefidir. Bu savaşla ya da Hitler’in yayılmacı eylemleriyle hiçbir bağlantıları olmadığını düşünen Araplar ve Müslümanlar büyük bir hata yapmaktadırlar. “Nazizm, sadece Avrupa halkları ya da sadece Avrupa demokrasisi için tehlike oluşturmaz” diye uyaran Sıtkı, “İslam ülkeleri ve İslam’ın tek tanrılı ruhu için de tam bir tehlike” olduğu düşüncesindedir.[58]

Nazi tehdidi, Arap ve Müslüman Ortadoğu için acil bir meseledir. Semitik Arap, “alt ırklar”a ait biri olarak algılanmaktadır ve Nazi’nin Arap ülkelerine el koyması, onların “köleleştirilmesi” ile sonuçlanacak, bu da onlara kurtuluş ve bağımsızlık için en ufak bir şans bırakmayacaktır. Araplar, tüm medeni insanlar gibi, “Nazilerin [Avusturya, Çekoslovakya ve Polonya’ya] yönelik işgal harekâtının kısa tarihi, insanlık için bir leke ve utanç olduğu gerçeğini anlamalıdırlar.”[59]

“Naziler, fethettikleri her yere sömürüyü, zulmü, yıkımı ve tahribatı taşıdılar. Bu, Hitler’in Nazi askerlerine, Vandalların ve Tatarların yüzlerce yıl önce taşıdıkları ‘mesaj’a benzeyen şeytani mesajdaki emirleri harfiyen uygulamaları konusunda verdiği vaazın bir neticesidir.”[60]

Sıtkı, Nazi emperyalizmini İslam’ın kurtarıcı fetihleriyle kıyaslar. “İslam fetihlerinin tarihinin Müslüman fatihlerin fethettikleri ve Müslümanlaştırdıkları her yere sosyal adalet ve ulusal kurtuluş müjdeleri taşıdığını ortaya koyduğunu” söyler.[61]

Nazizmin aksine, İslami fetih girişimleri, fethedilen topraklardaki halklar tarafından hoş karşılandı ve tüm işgal altındaki halkları fetihçilerin eşitleri olarak İslam milletine kattı. Neticede “İslam, herkes için eşitlik mesajını gittiği her yere taşıyan bir dindi.” Kısa bir süre içinde, yeni Müslüman olan kesimler ekonomik, sosyal ve politik merdiveni tırmanma ve İslam devletinde ekonomik ve politik elit statüsüne ulaşma imkânı buldular. Arap olmayan Müslüman yöneticiler, İslam devletine liderlik ettiler.[62]

İslam, güç kullanım konusunda da Nazizmden farklıydı. Nazizm, bir güç ve iktidar kültüydü. “Nazi güç ve yıkım hareketi”, kendi vatandaşlarına ve komşuları olan Avusturya, Çekoslovakya, Polonya gibi ‘küçük halklar’a şiddet uygulayan bir hareketti.[63] Sıtkı’ya göre iç cephede, “Hitler’in aşırı milliyetçiliği, Almanların ölmesine, cesetlerden kan akmasına sebep olan toplama kamplarında barbarca acılara yol açmaktaydı.”[64]

Dış cephede, dünyaya karşı yöneltilen Nazi emperyalizmi, “öteki” ve “aşağı” gördüğü halklara güç gösterisinde bulunuyor, baskı uyguluyor, onları küçümsüyordu. Nazizmin aksine, “İslam’daki şiddet çağrısı tarihsel olarak, Müslüman Arapların ilerlemesine engel teşkil eden cahiliye halkına karşı yönlendirilmişti.”[66]

Sıtkı, Nazizmde güç kullanımının başlı başına bir amaç, kendi iyiliği için bir güç gösterisi, ölüm ve daha fazla ölüm eken bir musibet olduğunu defalarca vurgular; İslam’da güç kullanımı bir zorunluluktu, tektanrıcılığın cahiliye üzerindeki zaferini sağlamanın bir yoluydu: “İslam ile putperestlik arasındaki büyük savaş, Arap ulusunun zaferi ve yeniden canlanmasıyla sonuçlandı.”[67]

Özetle, bu karşılaştırma bize şunu açıkça gösteriyor ki; İslam’daki şiddet, ruhsal bir yeniden doğuş ve medenileştirici bir canlanmanın aracıyken, Nazizmdeki şiddet, maddi tutkulara ve tarih tekerleklerini engelleme arzusuna dayanıyordu.[68]

Sıtkı, Nazi emperyalizminin kurnaz ve sinsi olduğu düşüncesindedir. Fetihlerine ve “halkların köleleştirilmesine” zemin hazırlamak adına, fetih için işaretlenmiş ülkelere sistematik bir “ideolojik saldırı” yürütür. Bunu, gelişmiş propaganda ve dünyaya yayılmış büyük ölçekli casusluk ağları aracılığıyla yapmaktadır. Sıtkı, Arap Ortadoğu’sunun bu ideolojik saldırının ana hedefi olduğuna inanır. Aslında bu, “Nazizmin Ortadoğu’muza karşı açtığı bir kültür savaşıdır.”[69]

Nazi propagandası, Arap dünyasında ateşli bir şekilde işlemekte ve yetenekli, çalışkan casusluk kurumları ve ağları tarafından desteklenmektedir. Propagandanın ve casusluğun amacı, Arap milletlerinin fethi, köleliği ve sömürüsü için koşulları hazırlamaktır. Sıtkı, kitabının ikinci yarısını Nazi Almanyası’nın propaganda ve casusluk kurumlarının detaylı bir incelemesine ayırır. Bu ifşaatın, Arap dünyasının Nazizmin yol açtığı “kapsamlı tehlike”yi bilince çıkartması için zaruri olduğuna inanır.[70]

Sıtkı, Arap bilincini, kültürünü ve siyasetini ele geçirmeye yönelik genel bir Nazi propaganda çabası tanımlar. Arap dünyasına yönelik Nazi propagandasında Hitler, eski İslam’ın kahramanları veya onun seçkin askerleri şeklinde tasvir edilir. Bu, “Doğu’daki kitlelerin duygularını harekete geçirmek ve onlarda Führer’e yönelik hayranlık, şaşkınlık ve coşku duyguları uyandırmak” amacıyla yapılır.[71]

Ayrıca Yahudi karşıtı Nazi propagandası, Müslüman Arap çoğunluğu Arap topraklarındaki azınlıklara, özellikle de Yahudilere karşı kışkırtmaktadır. Bu propaganda, Arap Yahudilerini, Müslüman kaynaklarını keyfi olarak kontrol eden ve bunları kendi iyiliği için kullanan bir azınlık olarak takdim eder, böylece Araplar arasında Yahudi nefreti duygularını harekete geçirir. Ayrıca aynı propaganda Ermenileri, Hitler’in alaycı bir şekilde adlandırdığı şekliyle, “Doğu Yahudileri”ni, “Müslümanları Akdeniz’in tüm kıyı bölgelerindeki ticaret merkezlerinden ve ekonomi alanından kovanlar” olarak tasvir eder.[72]

Sıtkı, kitabının bir bölümünü, Nazilerin Arap dünyasındaki genç örgütlerine ve gençlik hareketlerine yönelik ideolojik saldırısının etkisine tahsis eder:

“Siyasi partilerin, renkli gömlekler giymiş genç erkekleri bir araya getiren, spor ve kültürel kulüpler kılıfı ardına saklanmış örgütlerin kuruluşuna sunduğu yardımlarla Naziler, Nazi Almanyası’nın Ortadoğu halklarına cazip gelmesi için uğraşmaktadır.”[73]

Devamında Sıtkı, Ortadoğu’da faaliyette bulunan bilim, bilimsel heyetler ve Alman Şarkiyatçı bilim topluluklarına ait onlarca kurumu sıralar. Bilimsel, akademik veya kültürel uğraş maskesi altında, bu Nazi kuruluşlarının ajanları Almanya’nın nüfuz sahibi olmasına katkıda bulunur, Nazi Almanyası için casusluk faaliyetleri yürütürler.[74] Ayrıca, Almanya’da ve Ortadoğu ülkelerinde yayımlanan çeşitli gazete, dergi ve kitaplar bulunmaktadır.

“Ortadoğu’daki meselelerle ve İslam’la ilgili olan Alman vakıfları ve dergileri, esasında Nazilerin Asya ve Afrika için geliştirdikleri emperyalist yayılmacı politikaların somut uygulama zemini olarak casusluk faaliyetlerini pratiğe döken koldur.”[75]

Sıtkı, her Arap ülkesinde Naziler tarafından gerçekleştirilen yoğun propaganda ve casusluk faaliyetlerine dair detaylı bilgiler aktarır. Bu noktada Irak’taki Alman büyükelçisi Dr. Fritz Grobba’nın “ülkedeki casusluk ajansları ve mekanizmalarının organizasyonundaki” faaliyetinden bahseder. Grobba, Irak’taki gençler üzerinde Nazi eylem kalıplarını aşılamak için yürüttüğü çabalar dâhilinde epey başarı göstermiştir. Fütüvvet örgütü, bu çalışmaların eksiksiz yürüttüğü, en önemli alandır.

“Nazi propagandacıları, Irak’taki milliyetçi duyguları büyük bir uzmanlıkla kullanıyor, Almanların emperyalist gücünü Irak’ın askeri coşkusuyla birleştiriyor. Iraklı gençler arasında güç kullanma ve kahramanca davranma eğilimini teşvik ediyorlar ve onları Arapçılık uğruna hayatlarını feda etmeye çağırıyorlar. Bazı genç Iraklıların kafalarını Bismarck gibi süper kahramanlar oldukları fikriyle dolduruyorlar, onlara tek Arap Bismarck’ının [darbe girişiminde bulunan] Bekir Sıtkı Paşa olduğunu söylüyorlar!”[76]

Sıtkı, Suriye’de Antun Saadet’in kurduğu Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi’ni “Führer’in partisi” olarak görür. Sıtkı’ya göre, Mısır Nazi faaliyetlerinin merkezidir. Bu noktada birkaç aydınlatıcı örnek verir. Örneğin, Alman Mısırbilimini ve Almanya’nın bilimsel inceleme ve araştırma enstitüleri aracılığıyla yürüttüğü yoğun arkeolojik faaliyetlerini Mısır’daki Nazi propagandasının ve casusluğunun bir kolu olarak görür. Casus olduğunu düşündüğü Alman Mısırbilimcilerinin isimlerini listeler.[78]

Sıtkı, ayrıca Ahmed Mahmud Sedati’nin Hitler’i ve Mein Kampf kitabını öven Nazi yanlısı eseri Adolf Hitler: Nasyonal Sosyalizmin Lideri ve Yahudi Sorununun Açıklaması’nın aslında “Nazilerden beslenen, Darü’l-Kutub’un yetkililerinden biri” tarafından yazılmış bir Nazi propagandası ürünü olduğunu söyler.[79] Bir diğer önemli örnek ise Genç Mısır isimli vakıf ve partidir. Sıtkı, “bu örgütün lideri, Mısırlılar ve ülkedeki yabancılar arasında düşmanlığı kışkırtan Führer(!) Ahmed Hüseyin’dir” der.[80]

Sıtkı, ayrıca Ahmed Hüseyin’deki “yabancı düşmanlığı”na da vurgu yapar. Bu türden metinlere ve örgütlere işaret ettikten sonra Sıtkı, bunları “Nazi yanlısı” olmakla eleştirir. Nazi propagandasının ve casusluk faaliyetlerinin Arap dünyasında kitleleri etkileme konusunda belli ölçüde başarılı olduğunu söyleyen Sıtkı, bir yandan da bu propagandanın ve faaliyetlerin cazibesine kapılan Arap bireyleri ve örgütleri sert bir dille eleştirir. Onları ilgili propagandanın Arap karşıtı ve yıkıcı niteliğinin, ayrıca Arapları mahvedecek, onların sömürülmesi ve köleleştirilmesi gerekli zemini örecek bir silah olduğu gerçeğinin bilincinde olmaya çağırır. Bu noktada birey ve örgütleri akıllarını başlarına almaya ve ihtiyatlı olmaya davet eder. Nazilerin uyuşturucusuyla kendilerini zehirlemek yerine onların Nazi propagandacılarıyla ve casuslarıyla savaşmaları gerektiğini söyler.[81]

D. Araplar Müttefikleri Desteklemeli, Nazizmle Mücadele Etmeli

İslam ile Nazizm arasındaki “aşılmaz karşıtlık” bizi tek bir sonuca götürmektedir: Araplar ve Müslümanlar, Nazi diktatörlüğüne karşı demokrasi yanında tek vücut olarak birleşmelidirler.[82] Kitabının “Müslüman Dünya ve Müttefikler” başlıklı son bölümünde Sıtkı, Araplar ve Müslümanların Hitler ve Nazi Almanyası’nı yenmek için verilecek savaşa katılmaya teşvik eder. Bu savaşın insani değerler, İslami normlar ve modern Aydınlanma’nın idealleri ve ilkeleri temelinde zaruri olduğunu söyler.[83] Hitler’le savaşmak zorunluluktur, çünkü

“Hitler’in ilkeleri şeytani, eylemleri köleleştirici ve zalimane, eylemleri menfurdur. Aynı şekilde demokrasiye destek vermek de bir zorunluluktur, çünkü demokrasinin ilkeleri insani ilkeleri, yani İslam’ın dayandığı ilkeleri temel almaktadır.”[84]

Bu bakış açısı üzerinden Sıtkı, “Müslüman âlemin Nazizmi en büyük düşman olarak gördüğünü” söyler.[85] Sıtkı’nın ifadesiyle, Müslüman Arap âlemi, savaşta cephelerde yer almaktadır.

“Bugün üç yüz bin Müslüman asker (ki bunlar ağırlıklı olarak Hintlilerden ve Araplardan oluşuyor) İngilizlerle, Fransızlarla, Lehlerle ve Çeklerle omuz omza Nazilerle savaşmaktadır. [...] Batı cephesinde Nazizmle savaşan Müslümanlar, kendi dinlerini ve vatanlarını savunmaktadırlar. Bu insanlar, Allah korusun, Nazizmin zafer kazanması durumunda Ortadoğu’yu ve tüm İslam âlemini korkunç bir felâkete sürükleyeceğinin bilincindedirler.”[86]

Ayrıca, Sıtkı, Orta Asya, Hindistan ve Kuzey Afrika yanında tüm Arap ülkelerinde, “sömürülen insanlığın emirlerini canla başla yerine getirmeye hazır on milyonlarca Müslüman var” tespitinde bulunduktan sonra, bu insanların Nazi Almanyası’nı yenmek için Müttefiklerle birlikte savaşmaya hazır olduklarını söyler.

Netice itibarıyla Sıtkı, “düşmanımın düşmanı dostumdur” fikri üzerinden, İngiltere ve Fransa’nın sömürgeci işgaline son vermenin bir yolu olarak Nazizmi destekleme stratejisinin, Araplar ve Müslümanlar açısından hiçbir işe yaramayacak, gerçekle alakası olmayan bir strateji olduğu sonucuna ulaşır. İşgalci Nazi güçleri, esasında Arapları köleleştirecek, onların kurtuluş ve ulusal bağımsızlık özlemlerini yok edecek, tümüyle acımasız, baskıcı bir emperyalizmin emriyle hareket etmektedir. “Nazizm, bu halkları terör ve korkutma aracılığıyla imparatorluğuna katılmaya zorlayan istibdat düzenidir. [...] Ayrıca Nazizm, bu halkları yok etmeye dönük adımlar atmaktadır.”[88]

Araplar, Müttefikleri üç sebebe bağlı olarak desteklemekle yükümlüdür:

1. Demokratik ilkelerin ve değerlerin desteklenmesi;

2. Kendileri ile demokratik devletler arasındaki kültürel yakınlık;

3. Özgürlük ve bağımsızlık arzuları.

Sıtkı’nın destekle alakalı değerlendirmesi yalın ve nettir:

“Arapların büyük bir çoğunluğu, iki demokratik gücün koruması altında yaşıyor: İngiltere ve Cumhuriyetçi Fransa. Biz Arap halkları, özgürlük ve bağımsızlıkla tanımlı bir hayatın yüce idealine özlem duyuyoruz. Dolayısıyla, Müttefikleri destekliyoruz. Biz, her zaman ve her yerde özgürlüğün askerleriyiz.”

Bugün büyük süper güçler arasında süren savaşta, Araplar “zayıf halklar”dır. Bu halkların her biri, “onları tümüyle yok edecek Nazi yönetimine karşı koruyacak bir demokratik devlete ihtiyaç duymaktadır.” Dolayısıyla,

“bugün Hitler Almanyası’na karşı mücadele yürüten uluslar, esasında kendi ülkelerinin bağımsızlığı, politik ve ekonomik özgürlükleri, ayrıca Müttefiklerin çıkarlarıyla örtüşen politik ve ekonomik çıkarları için mücadele etmektedir.”[89]

Sadece Müttefikler, İngiltere ve Fransa, Arap ve Müslüman uluslara özgürlük, bağımsızlık ve egemenlik vermeye kararlıdır; Araplar ancak onlara savaşta yardım ederek, Nazizme karşı elde edilecek zaferi güvence altına alarak, “vatanın kurtuluşu ve ulusal özgürlük, ulusal, kültürel, ekonomik ve sosyal ilerleme” ile dolu bir geleceğe sahip olma imkânına kavuşacaklardır.[90] Sıtkı, kitabını gayet yalın ve açık bir ifadeyle bitirir:

“Bütün Doğulular ve Müslümanlar, demokratik davayı hem ilke hem de eylem düzeyinde destekliyorlar. Bu desteği, Hitler’in propagandacıları ve casuslarının öne sürdüğü gibi, Müttefiklere yaltaklandıkları veya onlardan korktukları için sunmuyorlar; bu desteği veriyorlar çünkü demokrasi, hayatları için elzemdir, çünkü halkların özgürlüğü [...] en yüksek, en son ideale sahiptir, uğruna uzun bir süredir mücadele etmişlerdir [...] İslam’ın insani mesajına bağlı olan Müslümanlar, onları yok etme tehdidinde bulunan kölelik ve putperestliğe karşı tarihi görevlerini yerine getirme konusunda bir an bile tereddüt edemezler. [...] Müslümanlar, canlı bir umudu kendi içinde barındıran özgürlük temelli düzeni, bağrındaki öldürücü umutsuzluk sebebiyle köleliğe teslim olmuş bir hayata tercih edeceklerdir.”[91]

Sonuç

Sıtkı’nın kitabı, ideolojik ve politik bir ajandayı uygulamaya koymayı amaçlıyordu. Kitabın kimi yerlerinde savunmacı bir dil hâkim. Yazarın İslam’ı insani ve Nazi karşıtı bir din olarak takdim etme çabası, onu popülist ve demagojik bir dil kullanmaya itiyor. Görünen o ki Sıtkı’nın tasvir ettiği İslam, oldukça idealize edilmiş ve geliştirilmiş modernist İslam’ın fazlasıyla özgürlükçü ve insani bir versiyonu.

Tarihsel İslam’da mevcut olan gelenekler, normlar, ilkeler ve uygulamalardaki zenginliğin diğer boyutları da sunulabilirdi; daha az özgürlükçü ve daha fazla etnik merkezci, daha az hoşgörülü ve daha militan unsurlara değinilebilirdi (Bu yönler, Sıtkı’nın özgürlükçü ve insani dinler olarak tasvir ettiği Hristiyanlık ve Yahudilik için de geçerlidir).

Sıtkı, Müslüman ve Arap okuru İslam ile Nazizm arasındaki ontolojik karşıtlığa ikna etmek ve onları Nazizmle savaşma konusunda yönlendirmek için belirli önyargıları temel alan bir İslam tasviri sunuyor. Fakat bu özelliği, bizi ana derdi Nazizmdeki canavarlığı ve yol açtığı dehşeti ifşa etmek suretiyle ona saldırmak olan bir kitabın öneminden hiçbir şey eksiltmiyor. Sıtkı’nın okuru belirli bir yöne kanalize eden, eksik ve yanlış bilgiler aktaran, kimi abartılı ifadelere yer veren kitabına yönelik eleştirilerimiz, bu dert ve dava karşısında hükmünü yitiriyor.

Sıtkı’nın kitabı, Hitler’i ve Nazizmi açıktan suçlayan, sert diliyle önemli bir çalışma. Üstelik böylesi bir metin, özel bir momentte ve özel bir bağlam dâhilinde basıldı. Sıtkı’nın bu Nazi karşıtı kitabı, Almanların büyük bir saldırıya geçtiği, Nazizmin Avrupa’nın dizginlerini ele geçirdiği, Fransa’daki Vichy hükümetinin Suriye ve Lübnan’ı fethetmek üzere olduğu bir dönemde yayımlandı. Bunun cesur ve kararlı bir adım olduğuna hiç şüphe yok. Bu cesarete ve kararlılığa hayranlık duymamak elde değil.

Ayrıca, Sıtkı’nın Hitlerciliğe ve Nazizme ait temel metinleri, pratik uygulamaları yakından incelemek suretiyle, Nazizmin ırkçı, totaliter ve emperyalist niteliğini ortaya koyan çalışmasındaki ciddiyeti ve sistematik yaklaşımını takdir etmek gerek. Nazizm konusunda uzman olan akademisyenler bile Sıtkı’nın Mayıs 1940 gibi erken bir tarihte Nazizmin özelliklerini aktarırken kullandığı ifadeleri doğru kabul edecektir. Nazizm için kullandığı “hayvanilik” ve “barbarlık” gibi ifadelerin hiç de abartılı olmadıkları görülmüştür.

Bu türden bir anlayış üzerinden Sıtkı, Nazizmin “şeytani” olduğuna vurgu yapar, Araplar ve tüm insanlık için yol açtığı korkunç tehlike üzerinde durur. Duru bir bilinçle Sıtkı, Nazilerin elde edeceği zaferin medeniyeti ve İslam’ı yok edeceğini söyler. Bu noktada Sıtkı, Arapları ve Müslümanları Nazizmi dize getirmek için harekete geçirmeye çalışır.

Arap aydını olarak Sıtkı, köken olarak Filistinlidir ama bir yandan da Suriyeli, Lübnanlı ve Mısırlıdır. Tüm toplumunu Hitler ve Nazizmin özellikleri konusunda uyarmaya, toplumun Nazilere karşı çıkmasını sağlamaya çalışır. Ondaki eleştirel sözler, soğuk ve itidalli bir gerçekçilikten neşet eder.

İngiliz ve Fransızların sömürgeci idaresinden bağımsızlaşmaya ve kurtulmaya kararlı bir Arap milliyetçisi olarak Sıtkı, savaşın politik yönelim konusunda geçici bir değişiklik yapmayı gerekli kıldığını düşünür: Kurtuluş ve bağımsızlık, Naziler kesin olarak yenilene dek beklemelidir.

Sıtkı’ya göre “insanlığın zaferi”, “Şeytan’ın yenilgisi” için Araplar Müttefikleri desteklemelidir. Müttefiklerin savaşın sonunda elde edeceği zafer, ulusal kurtuluşun ve bağımsızlığın ön şartıdır.

İsrail Gerşoni

[Kaynak: Die Welt des Islams, 2012, Cilt. 52, Sayı 3/4, Islamofacism (2012), s. 471-498.]

Dipnotlar:
[55] A.g.e., s. 9 ve devamı, 22, 24-29.

[56] A.g.e., s. 6.

[57] A.g.e., s. 7.

[58] A.g.e., s. 9.

[59] A.g.e., s. 22, daha kapsamlı hali için bkz.: s. 23-29.

[60] A.g.e., s. 23.

[61] A.g.e., s. 23, daha kapsamlı olarak s. 15-29.

[62] A.g.e., s. 24-29.

[63] A.g.e., s. 23-29.

[64] A.g.e., s. 91.

[65] A.g.e., s. 27 ve devamı.

[66] A.g.e., s. 27.

[67] A.g.e.

[68] A.g.e., s. 29.

[69] A.g.e., s. 6 ve devamı.

[70] A.g.e., s. 49-94.

[71] A.g.e., s. 74 ve devamı.

[72] A.g.e., s. 75.

[73] A.g.e., s. 75f.

[74] A.g.e., s. 68-76.

[75] A.g.e., s. 72.

[76] A.g.e., s. 82 ve devamı.

[77] A.g.e., s. 79-82.

[78] A.g.e., s. 77 ve devamı.

[79] A.g.e., s. 77.

[80] A.g.e., s. 79.

[81] A.g.e., s. 73-83.

[82] A.g.e., s. 85.

[83] A.g.e., s. 84-94.

[84] A.g.e., s. 85.

[85] A.g.e.

[86] A.g.e., s. 85 ve devamı.

[87] A.g.e.

[88] A.g.e., s. 87 ve daha kapsamlı olarak s. 84-94, 97-102.

[89] A.g.e., s. 86 ve devamı.

[90] A.g.e., s. 86.

[91] A.g.e., s. 93 ve devamı.

0 Yorum: