C.
Bilgili Fatih ve Kurtarıcı Olarak İslam’a Karşı Baş Emperyalizm Olarak Nazizm
Nazizmin
yeni bir emperyalizm türü oluşu, onu İslam düşmanı kılan ana özelliklerinden
biridir. Nazizm, klasik Avrupa emperyalizminin en modern, en saldırgan ve en
şiddetli biçimidir. Irkçı bir yaşam alanı fethetme arzusu ve bu alanı Almanya’ya
katma isteğinden yola çıkarak Hitler, “Alman emperyalizmi”ni geliştirdi. Bu
emperyalizm, durmaksızın dünya üzerindeki kontrolü ve tüm insanlık üzerinde
hegemonya sağlamayı amaçladı.[55]
Sıtkı,
okurlarına eski emperyalizm ile yeni Nazi emperyalizmi arasındaki “temel farkı”
açıklar. Eski (İngiliz, Fransız, Hollandalı veya Belçikalı) emperyalizm, işgal
altındaki kolonilerin “işgal edilmiş uluslar” olduğu ve “bağımsızlık hakkına
sahip olan ulusal kurtuluşu” hak ettiğini varsayıyordu. Buna karşılık, Nazi
emperyalizmi, “halkların özgürlüklerini boğmayı, insanlık tarihinin hiç
bilmediği [şiddetli, baskıcı] araçlar kullanarak, uluslar olarak onların
benzersiz varlıklarını yok etmeyi” amaçlıyordu.[56]
Nazizmin
insana karşı yürüttüğü mevcut savaş, Nazizmin “korkunç emperyalist amacını”
açıkça ortaya koymaktadır. Savaş, “dört küçük ulusu yok etmek ve Nazi Almanyası’nın
egemenliğini (Komünist Rusya’nın ele geçirilmesi üzerinden) dünyaya dayatmak
içindir.[57] Genel olarak Müslümanlar ve özellikle Araplar, Nazilerin yayılma
tutkusunun özel bir hedefidir. Bu savaşla ya da Hitler’in yayılmacı
eylemleriyle hiçbir bağlantıları olmadığını düşünen Araplar ve Müslümanlar
büyük bir hata yapmaktadırlar. “Nazizm, sadece Avrupa halkları ya da sadece
Avrupa demokrasisi için tehlike oluşturmaz” diye uyaran Sıtkı, “İslam ülkeleri
ve İslam’ın tek tanrılı ruhu için de tam bir tehlike” olduğu düşüncesindedir.[58]
Nazi
tehdidi, Arap ve Müslüman Ortadoğu için acil bir meseledir. Semitik Arap, “alt
ırklar”a ait biri olarak algılanmaktadır ve Nazi’nin Arap ülkelerine el
koyması, onların “köleleştirilmesi” ile sonuçlanacak, bu da onlara kurtuluş ve
bağımsızlık için en ufak bir şans bırakmayacaktır. Araplar, tüm medeni insanlar
gibi, “Nazilerin [Avusturya, Çekoslovakya ve Polonya’ya] yönelik işgal
harekâtının kısa tarihi, insanlık için bir leke ve utanç olduğu gerçeğini
anlamalıdırlar.”[59]
“Naziler, fethettikleri
her yere sömürüyü, zulmü, yıkımı ve tahribatı taşıdılar. Bu, Hitler’in Nazi
askerlerine, Vandalların ve Tatarların yüzlerce yıl önce taşıdıkları ‘mesaj’a
benzeyen şeytani mesajdaki emirleri harfiyen uygulamaları konusunda verdiği
vaazın bir neticesidir.”[60]
Sıtkı,
Nazi emperyalizmini İslam’ın kurtarıcı fetihleriyle kıyaslar. “İslam
fetihlerinin tarihinin Müslüman fatihlerin fethettikleri ve Müslümanlaştırdıkları
her yere sosyal adalet ve ulusal kurtuluş müjdeleri taşıdığını ortaya koyduğunu”
söyler.[61]
Nazizmin
aksine, İslami fetih girişimleri, fethedilen topraklardaki halklar tarafından
hoş karşılandı ve tüm işgal altındaki halkları fetihçilerin eşitleri olarak
İslam milletine kattı. Neticede “İslam, herkes için eşitlik mesajını gittiği
her yere taşıyan bir dindi.” Kısa bir süre içinde, yeni Müslüman olan kesimler
ekonomik, sosyal ve politik merdiveni tırmanma ve İslam devletinde ekonomik ve
politik elit statüsüne ulaşma imkânı buldular. Arap olmayan Müslüman
yöneticiler, İslam devletine liderlik ettiler.[62]
İslam,
güç kullanım konusunda da Nazizmden farklıydı. Nazizm, bir güç ve iktidar kültüydü.
“Nazi güç ve yıkım hareketi”, kendi vatandaşlarına ve komşuları olan Avusturya,
Çekoslovakya, Polonya gibi ‘küçük halklar’a şiddet uygulayan bir hareketti.[63]
Sıtkı’ya göre iç cephede, “Hitler’in aşırı milliyetçiliği, Almanların ölmesine,
cesetlerden kan akmasına sebep olan toplama kamplarında barbarca acılara yol açmaktaydı.”[64]
Dış
cephede, dünyaya karşı yöneltilen Nazi emperyalizmi, “öteki” ve “aşağı” gördüğü
halklara güç gösterisinde bulunuyor, baskı uyguluyor, onları küçümsüyordu.
Nazizmin aksine, “İslam’daki şiddet çağrısı tarihsel olarak, Müslüman Arapların
ilerlemesine engel teşkil eden cahiliye halkına karşı yönlendirilmişti.”[66]
Sıtkı,
Nazizmde güç kullanımının başlı başına bir amaç, kendi iyiliği için bir güç
gösterisi, ölüm ve daha fazla ölüm eken bir musibet olduğunu defalarca
vurgular; İslam’da güç kullanımı bir zorunluluktu, tektanrıcılığın cahiliye
üzerindeki zaferini sağlamanın bir yoluydu: “İslam ile putperestlik arasındaki
büyük savaş, Arap ulusunun zaferi ve yeniden canlanmasıyla sonuçlandı.”[67]
Özetle,
bu karşılaştırma bize şunu açıkça gösteriyor ki; İslam’daki şiddet, ruhsal bir
yeniden doğuş ve medenileştirici bir canlanmanın aracıyken, Nazizmdeki şiddet,
maddi tutkulara ve tarih tekerleklerini engelleme arzusuna dayanıyordu.[68]
Sıtkı,
Nazi emperyalizminin kurnaz ve sinsi olduğu düşüncesindedir. Fetihlerine ve “halkların
köleleştirilmesine” zemin hazırlamak adına, fetih için işaretlenmiş ülkelere
sistematik bir “ideolojik saldırı” yürütür. Bunu, gelişmiş propaganda ve
dünyaya yayılmış büyük ölçekli casusluk ağları aracılığıyla yapmaktadır. Sıtkı,
Arap Ortadoğu’sunun bu ideolojik saldırının ana hedefi olduğuna inanır. Aslında
bu, “Nazizmin Ortadoğu’muza karşı açtığı bir kültür savaşıdır.”[69]
Nazi
propagandası, Arap dünyasında ateşli bir şekilde işlemekte ve yetenekli,
çalışkan casusluk kurumları ve ağları tarafından desteklenmektedir.
Propagandanın ve casusluğun amacı, Arap milletlerinin fethi, köleliği ve
sömürüsü için koşulları hazırlamaktır. Sıtkı, kitabının ikinci yarısını Nazi
Almanyası’nın propaganda ve casusluk kurumlarının detaylı bir incelemesine ayırır.
Bu ifşaatın, Arap dünyasının Nazizmin yol açtığı “kapsamlı tehlike”yi bilince
çıkartması için zaruri olduğuna inanır.[70]
Sıtkı,
Arap bilincini, kültürünü ve siyasetini ele geçirmeye yönelik genel bir Nazi
propaganda çabası tanımlar. Arap dünyasına yönelik Nazi propagandasında Hitler,
eski İslam’ın kahramanları veya onun seçkin askerleri şeklinde tasvir edilir.
Bu, “Doğu’daki kitlelerin duygularını harekete geçirmek ve onlarda Führer’e yönelik
hayranlık, şaşkınlık ve coşku duyguları uyandırmak” amacıyla yapılır.[71]
Ayrıca
Yahudi karşıtı Nazi propagandası, Müslüman Arap çoğunluğu Arap topraklarındaki
azınlıklara, özellikle de Yahudilere karşı kışkırtmaktadır. Bu propaganda, Arap
Yahudilerini, Müslüman kaynaklarını keyfi olarak kontrol eden ve bunları kendi
iyiliği için kullanan bir azınlık olarak takdim eder, böylece Araplar arasında
Yahudi nefreti duygularını harekete geçirir. Ayrıca aynı propaganda Ermenileri,
Hitler’in alaycı bir şekilde adlandırdığı şekliyle, “Doğu Yahudileri”ni, “Müslümanları
Akdeniz’in tüm kıyı bölgelerindeki ticaret merkezlerinden ve ekonomi alanından
kovanlar” olarak tasvir eder.[72]
Sıtkı,
kitabının bir bölümünü, Nazilerin Arap dünyasındaki genç örgütlerine ve gençlik
hareketlerine yönelik ideolojik saldırısının etkisine tahsis eder:
“Siyasi partilerin, renkli
gömlekler giymiş genç erkekleri bir araya getiren, spor ve kültürel kulüpler kılıfı
ardına saklanmış örgütlerin kuruluşuna sunduğu yardımlarla Naziler, Nazi
Almanyası’nın Ortadoğu halklarına cazip gelmesi için uğraşmaktadır.”[73]
Devamında
Sıtkı, Ortadoğu’da faaliyette bulunan bilim, bilimsel heyetler ve Alman
Şarkiyatçı bilim topluluklarına ait onlarca kurumu sıralar. Bilimsel, akademik
veya kültürel uğraş maskesi altında, bu Nazi kuruluşlarının ajanları Almanya’nın
nüfuz sahibi olmasına katkıda bulunur, Nazi Almanyası için casusluk
faaliyetleri yürütürler.[74] Ayrıca, Almanya’da ve Ortadoğu ülkelerinde
yayımlanan çeşitli gazete, dergi ve kitaplar bulunmaktadır.
“Ortadoğu’daki meselelerle
ve İslam’la ilgili olan Alman vakıfları ve dergileri, esasında Nazilerin Asya
ve Afrika için geliştirdikleri emperyalist yayılmacı politikaların somut uygulama
zemini olarak casusluk faaliyetlerini pratiğe döken koldur.”[75]
Sıtkı,
her Arap ülkesinde Naziler tarafından gerçekleştirilen yoğun propaganda ve
casusluk faaliyetlerine dair detaylı bilgiler aktarır. Bu noktada Irak’taki Alman
büyükelçisi Dr. Fritz Grobba’nın “ülkedeki casusluk ajansları ve
mekanizmalarının organizasyonundaki” faaliyetinden bahseder. Grobba, Irak’taki
gençler üzerinde Nazi eylem kalıplarını aşılamak için yürüttüğü çabalar
dâhilinde epey başarı göstermiştir. Fütüvvet örgütü, bu çalışmaların eksiksiz yürüttüğü,
en önemli alandır.
“Nazi propagandacıları,
Irak’taki milliyetçi duyguları büyük bir uzmanlıkla kullanıyor, Almanların
emperyalist gücünü Irak’ın askeri coşkusuyla birleştiriyor. Iraklı gençler
arasında güç kullanma ve kahramanca davranma eğilimini teşvik ediyorlar ve
onları Arapçılık uğruna hayatlarını feda etmeye çağırıyorlar. Bazı genç
Iraklıların kafalarını Bismarck gibi süper kahramanlar oldukları fikriyle
dolduruyorlar, onlara tek Arap Bismarck’ının [darbe girişiminde bulunan] Bekir
Sıtkı Paşa olduğunu söylüyorlar!”[76]
Sıtkı,
Suriye’de Antun Saadet’in kurduğu Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi’ni “Führer’in
partisi” olarak görür. Sıtkı’ya göre, Mısır Nazi faaliyetlerinin merkezidir. Bu
noktada birkaç aydınlatıcı örnek verir. Örneğin, Alman Mısırbilimini ve Almanya’nın
bilimsel inceleme ve araştırma enstitüleri aracılığıyla yürüttüğü yoğun
arkeolojik faaliyetlerini Mısır’daki Nazi propagandasının ve casusluğunun bir
kolu olarak görür. Casus olduğunu düşündüğü Alman Mısırbilimcilerinin
isimlerini listeler.[78]
Sıtkı,
ayrıca Ahmed Mahmud Sedati’nin Hitler’i ve Mein Kampf kitabını öven Nazi
yanlısı eseri Adolf Hitler: Nasyonal Sosyalizmin Lideri ve Yahudi Sorununun
Açıklaması’nın aslında “Nazilerden beslenen, Darü’l-Kutub’un
yetkililerinden biri” tarafından yazılmış bir Nazi propagandası ürünü olduğunu söyler.[79]
Bir diğer önemli örnek ise Genç Mısır isimli vakıf ve partidir. Sıtkı, “bu
örgütün lideri, Mısırlılar ve ülkedeki yabancılar arasında düşmanlığı kışkırtan
Führer(!) Ahmed Hüseyin’dir” der.[80]
Sıtkı,
ayrıca Ahmed Hüseyin’deki “yabancı düşmanlığı”na da vurgu yapar. Bu türden
metinlere ve örgütlere işaret ettikten sonra Sıtkı, bunları “Nazi yanlısı”
olmakla eleştirir. Nazi propagandasının ve casusluk faaliyetlerinin Arap
dünyasında kitleleri etkileme konusunda belli ölçüde başarılı olduğunu söyleyen
Sıtkı, bir yandan da bu propagandanın ve faaliyetlerin cazibesine kapılan Arap
bireyleri ve örgütleri sert bir dille eleştirir. Onları ilgili propagandanın
Arap karşıtı ve yıkıcı niteliğinin, ayrıca Arapları mahvedecek, onların
sömürülmesi ve köleleştirilmesi gerekli zemini örecek bir silah olduğu
gerçeğinin bilincinde olmaya çağırır. Bu noktada birey ve örgütleri akıllarını
başlarına almaya ve ihtiyatlı olmaya davet eder. Nazilerin uyuşturucusuyla
kendilerini zehirlemek yerine onların Nazi propagandacılarıyla ve casuslarıyla
savaşmaları gerektiğini söyler.[81]
D.
Araplar Müttefikleri Desteklemeli, Nazizmle Mücadele Etmeli
İslam
ile Nazizm arasındaki “aşılmaz karşıtlık” bizi tek bir sonuca götürmektedir:
Araplar ve Müslümanlar, Nazi diktatörlüğüne karşı demokrasi yanında tek vücut
olarak birleşmelidirler.[82] Kitabının “Müslüman Dünya ve Müttefikler” başlıklı
son bölümünde Sıtkı, Araplar ve Müslümanların Hitler ve Nazi Almanyası’nı
yenmek için verilecek savaşa katılmaya teşvik eder. Bu savaşın insani değerler,
İslami normlar ve modern Aydınlanma’nın idealleri ve ilkeleri temelinde zaruri
olduğunu söyler.[83] Hitler’le savaşmak zorunluluktur, çünkü
“Hitler’in ilkeleri
şeytani, eylemleri köleleştirici ve zalimane, eylemleri menfurdur. Aynı şekilde
demokrasiye destek vermek de bir zorunluluktur, çünkü demokrasinin ilkeleri
insani ilkeleri, yani İslam’ın dayandığı ilkeleri temel almaktadır.”[84]
Bu
bakış açısı üzerinden Sıtkı, “Müslüman âlemin Nazizmi en büyük düşman olarak
gördüğünü” söyler.[85] Sıtkı’nın ifadesiyle, Müslüman Arap âlemi, savaşta cephelerde
yer almaktadır.
“Bugün üç yüz bin Müslüman
asker (ki bunlar ağırlıklı olarak Hintlilerden ve Araplardan oluşuyor)
İngilizlerle, Fransızlarla, Lehlerle ve Çeklerle omuz omza Nazilerle
savaşmaktadır. [...] Batı cephesinde Nazizmle savaşan Müslümanlar, kendi
dinlerini ve vatanlarını savunmaktadırlar. Bu insanlar, Allah korusun, Nazizmin
zafer kazanması durumunda Ortadoğu’yu ve tüm İslam âlemini korkunç bir felâkete
sürükleyeceğinin bilincindedirler.”[86]
Ayrıca,
Sıtkı, Orta Asya, Hindistan ve Kuzey Afrika yanında tüm Arap ülkelerinde, “sömürülen
insanlığın emirlerini canla başla yerine getirmeye hazır on milyonlarca
Müslüman var” tespitinde bulunduktan sonra, bu insanların Nazi Almanyası’nı
yenmek için Müttefiklerle birlikte savaşmaya hazır olduklarını söyler.
Netice
itibarıyla Sıtkı, “düşmanımın düşmanı dostumdur” fikri üzerinden, İngiltere ve
Fransa’nın sömürgeci işgaline son vermenin bir yolu olarak Nazizmi destekleme
stratejisinin, Araplar ve Müslümanlar açısından hiçbir işe yaramayacak, gerçekle
alakası olmayan bir strateji olduğu sonucuna ulaşır. İşgalci Nazi güçleri,
esasında Arapları köleleştirecek, onların kurtuluş ve ulusal bağımsızlık
özlemlerini yok edecek, tümüyle acımasız, baskıcı bir emperyalizmin emriyle
hareket etmektedir. “Nazizm, bu halkları terör ve korkutma aracılığıyla
imparatorluğuna katılmaya zorlayan istibdat düzenidir. [...] Ayrıca Nazizm, bu
halkları yok etmeye dönük adımlar atmaktadır.”[88]
Araplar,
Müttefikleri üç sebebe bağlı olarak desteklemekle yükümlüdür:
1.
Demokratik ilkelerin ve değerlerin desteklenmesi;
2.
Kendileri ile demokratik devletler arasındaki kültürel yakınlık;
3.
Özgürlük ve bağımsızlık arzuları.
Sıtkı’nın
destekle alakalı değerlendirmesi yalın ve nettir:
“Arapların büyük bir
çoğunluğu, iki demokratik gücün koruması altında yaşıyor: İngiltere ve
Cumhuriyetçi Fransa. Biz Arap halkları, özgürlük ve bağımsızlıkla tanımlı bir
hayatın yüce idealine özlem duyuyoruz. Dolayısıyla, Müttefikleri destekliyoruz.
Biz, her zaman ve her yerde özgürlüğün askerleriyiz.”
Bugün
büyük süper güçler arasında süren savaşta, Araplar “zayıf halklar”dır. Bu
halkların her biri, “onları tümüyle yok edecek Nazi yönetimine karşı koruyacak
bir demokratik devlete ihtiyaç duymaktadır.” Dolayısıyla,
“bugün Hitler Almanyası’na
karşı mücadele yürüten uluslar, esasında kendi ülkelerinin bağımsızlığı,
politik ve ekonomik özgürlükleri, ayrıca Müttefiklerin çıkarlarıyla örtüşen
politik ve ekonomik çıkarları için mücadele etmektedir.”[89]
Sadece
Müttefikler, İngiltere ve Fransa, Arap ve Müslüman uluslara özgürlük,
bağımsızlık ve egemenlik vermeye kararlıdır; Araplar ancak onlara savaşta
yardım ederek, Nazizme karşı elde edilecek zaferi güvence altına alarak, “vatanın
kurtuluşu ve ulusal özgürlük, ulusal, kültürel, ekonomik ve sosyal ilerleme” ile
dolu bir geleceğe sahip olma imkânına kavuşacaklardır.[90] Sıtkı, kitabını gayet
yalın ve açık bir ifadeyle bitirir:
“Bütün Doğulular ve
Müslümanlar, demokratik davayı hem ilke hem de eylem düzeyinde destekliyorlar.
Bu desteği, Hitler’in propagandacıları ve casuslarının öne sürdüğü gibi,
Müttefiklere yaltaklandıkları veya onlardan korktukları için sunmuyorlar; bu
desteği veriyorlar çünkü demokrasi, hayatları için elzemdir, çünkü halkların
özgürlüğü [...] en yüksek, en son ideale sahiptir, uğruna uzun bir süredir
mücadele etmişlerdir [...] İslam’ın insani mesajına bağlı olan Müslümanlar,
onları yok etme tehdidinde bulunan kölelik ve putperestliğe karşı tarihi
görevlerini yerine getirme konusunda bir an bile tereddüt edemezler. [...] Müslümanlar,
canlı bir umudu kendi içinde barındıran özgürlük temelli düzeni, bağrındaki öldürücü
umutsuzluk sebebiyle köleliğe teslim olmuş bir hayata tercih edeceklerdir.”[91]
Sonuç
Sıtkı’nın
kitabı, ideolojik ve politik bir ajandayı uygulamaya koymayı amaçlıyordu. Kitabın
kimi yerlerinde savunmacı bir dil hâkim. Yazarın İslam’ı insani ve Nazi karşıtı
bir din olarak takdim etme çabası, onu popülist ve demagojik bir dil kullanmaya
itiyor. Görünen o ki Sıtkı’nın tasvir ettiği İslam, oldukça idealize edilmiş ve
geliştirilmiş modernist İslam’ın fazlasıyla özgürlükçü ve insani bir versiyonu.
Tarihsel
İslam’da mevcut olan gelenekler, normlar, ilkeler ve uygulamalardaki
zenginliğin diğer boyutları da sunulabilirdi; daha az özgürlükçü ve daha fazla
etnik merkezci, daha az hoşgörülü ve daha militan unsurlara değinilebilirdi (Bu
yönler, Sıtkı’nın özgürlükçü ve insani dinler olarak tasvir ettiği Hristiyanlık
ve Yahudilik için de geçerlidir).
Sıtkı,
Müslüman ve Arap okuru İslam ile Nazizm arasındaki ontolojik karşıtlığa ikna etmek
ve onları Nazizmle savaşma konusunda yönlendirmek için belirli önyargıları
temel alan bir İslam tasviri sunuyor. Fakat bu özelliği, bizi ana derdi Nazizmdeki
canavarlığı ve yol açtığı dehşeti ifşa etmek suretiyle ona saldırmak olan bir
kitabın öneminden hiçbir şey eksiltmiyor. Sıtkı’nın okuru belirli bir yöne
kanalize eden, eksik ve yanlış bilgiler aktaran, kimi abartılı ifadelere yer
veren kitabına yönelik eleştirilerimiz, bu dert ve dava karşısında hükmünü yitiriyor.
Sıtkı’nın
kitabı, Hitler’i ve Nazizmi açıktan suçlayan, sert diliyle önemli bir çalışma. Üstelik
böylesi bir metin, özel bir momentte ve özel bir bağlam dâhilinde basıldı. Sıtkı’nın
bu Nazi karşıtı kitabı, Almanların büyük bir saldırıya geçtiği, Nazizmin Avrupa’nın
dizginlerini ele geçirdiği, Fransa’daki Vichy hükümetinin Suriye ve Lübnan’ı
fethetmek üzere olduğu bir dönemde yayımlandı. Bunun cesur ve kararlı bir adım
olduğuna hiç şüphe yok. Bu cesarete ve kararlılığa hayranlık duymamak elde değil.
Ayrıca,
Sıtkı’nın Hitlerciliğe ve Nazizme ait temel metinleri, pratik uygulamaları
yakından incelemek suretiyle, Nazizmin ırkçı, totaliter ve emperyalist
niteliğini ortaya koyan çalışmasındaki ciddiyeti ve sistematik yaklaşımını
takdir etmek gerek. Nazizm konusunda uzman olan akademisyenler bile Sıtkı’nın Mayıs
1940 gibi erken bir tarihte Nazizmin özelliklerini aktarırken kullandığı
ifadeleri doğru kabul edecektir. Nazizm için kullandığı “hayvanilik” ve “barbarlık”
gibi ifadelerin hiç de abartılı olmadıkları görülmüştür.
Bu
türden bir anlayış üzerinden Sıtkı, Nazizmin “şeytani” olduğuna vurgu yapar,
Araplar ve tüm insanlık için yol açtığı korkunç tehlike üzerinde durur. Duru
bir bilinçle Sıtkı, Nazilerin elde edeceği zaferin medeniyeti ve İslam’ı yok
edeceğini söyler. Bu noktada Sıtkı, Arapları ve Müslümanları Nazizmi dize
getirmek için harekete geçirmeye çalışır.
Arap
aydını olarak Sıtkı, köken olarak Filistinlidir ama bir yandan da Suriyeli, Lübnanlı
ve Mısırlıdır. Tüm toplumunu Hitler ve Nazizmin özellikleri konusunda uyarmaya,
toplumun Nazilere karşı çıkmasını sağlamaya çalışır. Ondaki eleştirel sözler,
soğuk ve itidalli bir gerçekçilikten neşet eder.
İngiliz
ve Fransızların sömürgeci idaresinden bağımsızlaşmaya ve kurtulmaya kararlı bir
Arap milliyetçisi olarak Sıtkı, savaşın politik yönelim konusunda geçici bir
değişiklik yapmayı gerekli kıldığını düşünür: Kurtuluş ve bağımsızlık, Naziler kesin
olarak yenilene dek beklemelidir.
Sıtkı’ya
göre “insanlığın zaferi”, “Şeytan’ın yenilgisi” için Araplar Müttefikleri
desteklemelidir. Müttefiklerin savaşın sonunda elde edeceği zafer, ulusal
kurtuluşun ve bağımsızlığın ön şartıdır.
İsrail Gerşoni
[Kaynak:
Die Welt des Islams, 2012, Cilt. 52, Sayı 3/4, Islamofacism (2012), s.
471-498.]
Dipnotlar:
[55] A.g.e., s. 9 ve devamı, 22, 24-29.
[56]
A.g.e., s. 6.
[57]
A.g.e., s. 7.
[58]
A.g.e., s. 9.
[59]
A.g.e., s. 22, daha kapsamlı hali için bkz.: s. 23-29.
[60]
A.g.e., s. 23.
[61]
A.g.e., s. 23, daha kapsamlı olarak s. 15-29.
[62]
A.g.e., s. 24-29.
[63]
A.g.e., s. 23-29.
[64]
A.g.e., s. 91.
[65]
A.g.e., s. 27 ve devamı.
[66]
A.g.e., s. 27.
[67]
A.g.e.
[68]
A.g.e., s. 29.
[69]
A.g.e., s. 6 ve devamı.
[70]
A.g.e., s. 49-94.
[71]
A.g.e., s. 74 ve devamı.
[72]
A.g.e., s. 75.
[73]
A.g.e., s. 75f.
[74]
A.g.e., s. 68-76.
[75]
A.g.e., s. 72.
[76]
A.g.e., s. 82 ve devamı.
[77]
A.g.e., s. 79-82.
[78]
A.g.e., s. 77 ve devamı.
[79]
A.g.e., s. 77.
[80]
A.g.e., s. 79.
[81]
A.g.e., s. 73-83.
[82]
A.g.e., s. 85.
[83]
A.g.e., s. 84-94.
[84]
A.g.e., s. 85.
[85]
A.g.e.
[86]
A.g.e., s. 85 ve devamı.
[87]
A.g.e.
[88]
A.g.e., s. 87 ve daha kapsamlı olarak s. 84-94, 97-102.
[89]
A.g.e., s. 86 ve devamı.
[90]
A.g.e., s. 86.
[91] A.g.e., s. 93 ve devamı.


0 Yorum:
Yorum Gönder