25 Mart 2025

,

Özgürlük Cumhuriyet Polis Partisi’nin Önderliğinde Kazanılamaz



Her zaman söylüyoruz: “CHP polis partisidir.”

CHP’nin polis devletine temelde hiçbir itirazı yoktur. CHP patronları, bırakalım polis devletinin tasfiyesini, “yarım milyon polisin olduğu, sokağa çıkan her üç kişinin başına en az 100 polisin dikildiği bir polis devletinde demokrasi falan olamaz” diye bir cümleyi rüyalarında bile kuramazlar. CHP patronları, kendi çağrılarıyla demokrasinin son kırıntılarını savunmak için sokağa çıkan yurttaşlara sevgili polisleri ne kadar vahşice şiddet uygularsa uygulasın o kürsüye çıkıp “Polis emir kulu, sevgili polisimiz alet ediliyor” edebiyatı yapmaktan asla geri durmazlar.

Oysa alet edilme falan yoktur, eskiden “toplum polisi” denilen “çevik kuvvet”in tek görevi, bu tür demokratik halk hareketlerini bastırmaktır, başka hiçbir işleri yoktur, bugünler için besleniyorlar, bunun için eğitim alıyorlar.

Gencecik insanlara uçan tekme atan, kan revan içinde bırakan polis, bu hareketleriyle hem halkın karşısında aslında korkudan altına eden diğer polisler arasında hem de aynı duygular içindeki iktidar nezdinde “kahraman” olacağını hatta zamanla terfi bile alabileceğini (ya da Soma’da madenci yakınlarını polislerle birlikte tekmeleyen Yusuf Yerkel gibi bir yerlere yüksek maaşla danışman yapılabileceğini) bildiği için bunu yapıyor. Kısacası polis, herhangi bir rastlantı veya kaza sonucu değil, doğası gereği halk düşmanıdır.

MHP kökenli gazeteci Yavuz Selim Demirağ’ın bir kanalda açıkladığına göre, son dönemde alınan yüzbinlerce kolluğun neredeyse tamamı MHP referansıyla işe alınmıştır. Daha önce polisin özellikle sol/demokrasi düşmanı şartlanmalardan geçmiş kitleden seçilmesini Fethullahçı şebeke sağlıyordu, o tasfiye edildikten sonra bu görev, tamamen MHP'ye düştü.

Bu açıdan Türkiye bir istisna da değildir, her kapitalist ülkede polisin gerektiğinde halkı ezme görevini militanca yerine getirmesi için böyle gerici, faşist formasyonlardan gelmesi garanti altına alınır. Avrupa’daki Filistin eylemlerinde ya da işçi hakları, emeklilik yasaları gibi tekelci sermayeyi doğrudan ilgilendiren konulardaki eylemlerde görüldüğü gibi görece en ileri burjuva demokrasilerinde bile polis göstericilere karşı gerektiğinde en vahşice şiddeti uygulamaktan çekinmez.

İmamoğlu’nun gözaltına alınmasından sadece birkaç hafta önce Halk TV’de bir programa konuk olan CHP Grup Başkanvekili (İmamoğlu’nun has adamlarından) Gökhan Günaydın, “neden anti-demokratik uygulamalara karşı daha kararlı eylemler yapmıyorsunuz, neden sokağa çıkmıyorsunuz” mealinde bir soruya pişmiş kelle gibi gülerek, “Eee biz de tabii gençliğimizde çok sokak eylemleri yaptık, biz de oralardan geliyoruz ama biz şu an iktidarla mücadele ediyoruz, devletimizi yıpratamayız çünkü nihayetinde iktidara gelip o devlete biz sahip çıkacağız” diye cevap verdi. "Polisimiz, polisimiz" diye sayıklayıp durmalarının nedeni de budur.

Onlar, devletin polis devleti olduğunu biliyorlar ve halkı sefalete, gençliği geleceksizliğe mahkûm eden ve bu direnişin bu kadar kitlesel ve güçlü olmasının gerçek nedeni olan Şimşek (TÜSİAD) programını aynen sürdüreceklerine -başta İmamoğlu olmak üzere hepsi- yemin ediyorlar. Eh öyle olunca da aynı isyanların gelecekteki kendi iktidarlarına karşı olabileceğini, o zaman işlerinin tamamen “sevgili polis kardeşleri”ne ve sevgili polis devletlerine kalacağını çok biliyorlar. Beylerin hiçbir sınır tanımayan ve hiçbir şeyin hafifletemediği bu polis sevdası sınıfsal genetiklerinin kaçınılmaz sonucudur.

Saraçhane de, Taksim de, İstanbul da, bütün iktidar da, CHP’nin, müteahhit İmamoğlu’nun, faşist Yavaş’ın veya polissever Özel’in değil, işçilerin-emekçilerin-geleceksizliğe mahkûm edilmiş proleter gençliğin, emekçi halk çocuklarının olmalı.

Bizim sorunumuz, iktidarda zenginleşmiş bir kralın devrilip, ağzında gümüş kaşıkla doğmuş başka bir kralın tahta çıkması değildir. Gençlik ve kitleler içindeki en bilinçli unsurlar bunun için mücadele etmiyorlar. Sosyalist devrime giden yolda ihtiyacımız olan burjuva demokratik özgürlükleri tabandan kitlelerin mücadelesiyle kazanmak için mücadele ediyorlar.

CHP patronları, İmamoğlu’nun “terör” suçlamasından tutuklanmamasını neredeyse kesin bir zafer gibi kutluyorlar, gayet rahatlamış durumdalar. Bu “zafer”i kendi eşsiz önderlik yeteneklerine bağlıyorlar. Oysa bu çok sınırlı geri adım bile kitlelerin mücadelesinden duyulan korkunun sonucudur.

Burjuva muhalefetle burjuva iktidar arasında, Erdoğan ile İmamoğlu arasında ciddi çelişkiler olduğu açıktır ama unutulmamalıdır ki bunlar burjuvazinin aile içi kavgalarıdır, emekçi halkı hangi sermaye kesimi ne kadar sömürecek kavgasıdır, asla uzlaşmaz çelişkiler değildir. Sol, sosyalist iddialı partiler (ne yazık ki büyük bölümü bu ortamda bile CHP’nin kuyruğundan kopmaya korkmaktadır) bu gerçeği halka anlatmalıdır.

CHP’nin önderliğinden kurtulmadan, ezilen ve sömürülen halk kitleleri, kendi devrimci önderliklerini yaratmadan ne kurtuluşun aracı olan politik demokrasiyi ne de hedef olan/olması gereken her türlü sömürücülerden tam toplumsal kurtuluşu kazanamazlar.

Kızıl Okuyucu
24 Mart 2025
Kaynak

0 Yorum: