06 Ekim 2024

,

Uyurgezerler

Toplumsal yapı ve dinamiklerin emperyalizm politikaları uğruna çürütüldüğü süreçte her gün yeni bir insani acı yaşanıyor. Albert Camus, “İnsanı savunuyorum çünkü onu düşerken gördüm” diyor. Savunmamız gereken insan, bir birey olarak değil, emeğiyle ve değer üretimiyle halkı oluşturan insan/lardır.

Sokak hayvanlarının “uyutularak” katledilmesiyle uyuşturucu kullanımı arasına çizgi çekmek, küçük burjuva solun birey, beden, irade tartışmasını yanlış yerden yürütmesinden kaynaklanıyor. “Önce köpekler katledilir, sıra insana gelir” söylemi gerçeği yansıtmıyor. Köpeklerin uyutularak katledilmesi planına kadar her gün insan katlediliyor. Son bir yılda yetmişe yakın çocuk iş cinayetlerinde can verdi, bunun bir kısmı MESEM projesinin sonucu, bir kısmı da tarım işçisi çocuklar. İliç’te, Gayrettepe’de, maden ocaklarında işçilerin üzerine milyonlarca metreküp toprak döküldü, işçiler yanarak ve yakılarak katledildiler.

İşçi emekçinin “uyutulması” ideolojik aygıtlarla gerçekleştiriliyor. Uyuşturucu, her geçen gün yeni suçlara ve can almaya devam ediyor. Tüm bu tabloda köpek ile işçi emekçi arasına çekilen çizgi birey kurgusundan kaynaklanıyor. Bilinci ve dünyayı algılama biçimi çarpıtılmış insan edilgen bir varlık olarak algılanmadığında ortaya özne-birey politikası çıkar. Yaşadığı zulüm ve vahşetin sorumlusu olarak birey, “suçlu” olarak yansıtılır. Bugün solun düştüğü açmaz da kendisini burada ortaya koyuyor.

İşçi de öğrenci de emekli de kendi yaşamından sorumlu tutuluyor. “Siz bir araya gelin, ses çıkarırsanız biz size destek oluruz” politikası, halk düşmanlığı ve üsttenciliktir. Solun halkı emek ve sdalet temelinde bir araya getirme gibi hedefi bulunmuyor. Köpek ise ikna edilme ve özne olma iradesine sahip olmadığından, onun hakkını sol partiler ve çevreler savunuyor. Aynı politikayı “işçi bireye” yaptığından ideolojik ikna yeteneğini geliştiremiyor.

İnsan savunulduğunda doğa da tüm canlılar da savunulur. Sait Faik’in ifade ettiği gibi bir insanı sevmekle başlar her şey. Sevilmesi gereken insan da emeğiyle dünyayı şekillendiren insandır.

İnsanı neden savunmalıyız? Bugün insan düşüyor.

Geçtiğimiz hafta 27 suç kaydı bulunan 19 yaşındaki bir genç, cinayet işledi. Dün yine İstanbul’da aynı yaşlarda bir genç erkek, iki kadını vahşice katlettikten sonra kendini surlardan atarak yaşamına son verdi. Her iki vakada da uyuşturucu kullanımı gündeme geldi. Son vakada failin yine suç kaydı bulunduğu iddiası gündeme geldi.


20 yaşına varmadan onlarca suç kaydı... Bunun sorumlusu, sömürü düzeninin uyuşturucu kullanımına açtığı alan serbestisidir. Bu alanı sol kapatamıyor, kapatmıyor, kapatmaya cesaret edemiyor. Uyuşturucunun engellenmesine yönelik ideolojik-politik mücadelenin gereklerine vakıf olmayan sol, cesaretin kırıntısını bile taşımıyor çünkü dayandığı kitlenin “birey” olduğunun ve o sol diye propaganda edilen toplamın mimarı olduklarının farkındalar.

Bugün beden, zihin, irade teorisinin emperyalist bağlamda ele alınması gerekiyor. Emekçi kitleler, sömürüye uygun bedenlere ve zihinlere ulaşsın diye çocuk yaştan itibaren uyuşturucu kullanımının, vahşi cinayetlerin, bencilleşmenin, hazzın ve hızın yaşamın tek amacı olduğuna yönelik dijital oyunlara, netfliks dizilerine, yeraltı denilen sapkın edebiyat içeriklerine, animelere, erken yaşta cinsel deneyimlerin propagandasına maruz bırakılıyor.

Aile yerle bir edildiğinden çocuk, bütünlüklerden bağımsız yetişiyor. Aile değil ideolojik aygıtlar baskın çıkıyor. Çocuk sahibi anne babayı yetiştiren bir sol ideolojik hat olmadığından, çocuklardan enkazda açan çiçek olması ve toprağa kök salmadan yetişmesi bekleniyor.

İkinci etken olarak öğretmenleri ideolojik, politik, ekonomik mücadeleye hazırlamayan solun ve sendikaların bedelini yine öğrenciler ödüyor. Eğitimsen, kişi başı 600 liraya otel kokteyli, Eğitim İş 800 liraya kokteylli vapur gezintisi düzenleyerek öğretmenler gününü kutluyor. Sembolik olarak karadan ve denizden geliştirilen ideolojik kuşatma emperyalizm lehine yapılıyor. Egemenin verdiği sendika aidatıyla bunlar yapılıyor.

Öğretmenler neye hazırlanıyor? Bu şartlar altında emekçi halkın çocuklarına MESEM, okulu bırakmak, çeteleşmek dayatılıyor. Lise çağında motosiklet, uyuşturucu kullanımı, mahremiyeti ihlal eden uygulamalarda sapkın içeriklerin üretimi, kumar ve bahis oyunları oynamak, lüks mekânlara gitmek için her yoldan para kazanmak gençliğin amacına dönüşüyor. Bunu emperyalizm yapıyor. Genci uyuşturan ve uyutan odur.

Aile, arkadaşlık, yoldaşlık, sınıf dayanışması ve toplumsal bağlar çürütülünce insanın düzene direnebilecek değerleri yok ediliyor. Zihin ideolojik çarpıtmalarla, beden uyuşturucuyla zehirleniyor. Halk yoz şiddet pratiklerine “duyarsız” kaldığı ve müdahale etmediği için eleştiriliyorsa yalnız olmadığının güvenini hissedemediği içindir. Aynı şekilde, mevcut sol da halkla bağı kurmayıp kendini halktan üstte gördüğü için bu yozlaşmaya müdahale edemez çünkü bu solun tabanı kitle olmayıp birey toplamıdır, kitleyi kuramayanlar saldırılara da karşı koyamazlar.

Solun şeflerinin sığındığı Almanya kent merkezlerine uyuşturucu satan otomatlar kuruyor. Diğer Avrupa ülkelerinde festivallerde ve büfelerde uyuşturucu satışı serbest bırakılıp buna yönelik yasa hazırlanıyor. O şeflerin Avrupa’dan devşirme birey kurgusu ülkemiz halklarına dayatılıyor. O yüzden sendikalar emekçiyi bireyin “elitist” yaşam biçimiyle tanıştıran etkinlikler düzenliyor. O yüzden hiçbir eğitim sendikası, uyuşturucu kullanımını gündemine almıyor. Hiçbir parti ve belediye, bu sorunun çözümüne yönelik adımlar atmıyor. Hiçbiri de emperyalizmi ve onun çetelerini karşısına alamaz. Bugün her biri de birer STK’ya dönüştüğünden özünde hepsi emperyalistperver ve mandacı cemiyetlerdir.

Bize bizden olmayan, halkına yabancılaşmış, ondan uzaklaşmış bir sol lazım değil, çünkü belirli adımların acilen atılmasını gerekli kılan durumlarda atıl kalanın, en başta kendisine faydası olmaz. CHP’nin liderliğini yaptığı ittifakın da bize faydası olamaz. Onlar, ancak ülkücülerin iç çatlaklarından medet uman siyaset yaparlar.

Mevcut solun da sol bireylerin de tek politikası yine sol olan ve sola yakın olan ya da Kemalist bireyleri kazanmak üzerinedir. Hiçbirinin halkı kazanmak ve dönüştürmek gibi bir hedefi yok. Bu toplumsal ortamda uyuşturucudan kurtulmak için tarikatlara giden yolu sol açıyor, vizeyi sol veriyor. Solun pasaportu artık kızıl değil.

Bizim hedefimiz solun bireylerini ve Kemalistleri dönüştürmek değil. Bizim hedefimiz, en dipteki yaşamlardan filiz verecek bir mücadeleyi geliştirmek. Solcuyu sol dönüştürsün, Aleviyi sol dönüştürsün, Kürt’ü sol dönüştürsün, ateisti-marjinali-Kemalist’i, LGBT’yi sol dönüştürsün, tabii yapabilirse.

Biz en dipte kalanı, itileni, zulme uğrayanı sınıf aidiyeti dışında hiçbir ölçüt aramadan dönüştürüp bu düzeni değiştirecek özne-kitleyi kuracağız. Tek ideolojik-politik hedefimiz budur.

Bizim deneyim aktarımına ihtiyacımız var. Bu deneyim, bireyin yaşam tecrübesinden elde edilen değil, sınıfsız sömürüsüz düzene kitleleri hazırlayan ideolojik-politik hattı geliştiren yapının tecrübelerinden ortaya çıkan pratikle şekillenmiş olmalı. Uyuşturucu satışını ve kullanımını mahallesinde ve çevresinde istemeyen yapıların insan, aile, mahalle ilişkileri konusunda gerçekleştirdiği mücadeleyi öğrenmeye ihtiyacımız var. Uyuşturucu kullanan insanı tedavi edecek doktorların, psikologların, sanatçıların, sporcuların ve ideolojik bilinci insana aktaracak kolektif bir ideolojik-kültür merkezine ihtiyacımız var. Uyuşturucudan kopmuş genç, bu mücadeleye dâhil edilmeli. Böylesi bir mücadele hattı kurulmadığı sürece bu yoz şiddet ve çürümüş kültürel yapı, tüm çevreyi ve ülkeyi sarmaya devam edecek.

Belirtilmesi gereken bir nokta daha var. Biri ülkücü diğeri yurtsever olduğunu iddia eden madalyonun iki yüzü çevreler Türk’ü de Kürt’ü de bu çürüme düzeninden kurtaramazlar. Her ikisi için de vatan-yurt, üzerinde yaşayan insanın bedeninden ve zihninden bağımsızdır.

Bizim için uyuşturucuyla zehirlenen her beden, vatan toprağına gerçekleştirilen saldırıdır. Bu saldırı ve işgalin silahı uyuşturucu, alkol, fuhuş, kumar ve bahis oyunlarıdır.

Katledilen her işçinin bedeni vatan toprağıdır. Sömürülen her kadının bedeni vatan toprağıdır. Bugün, emekçi halkın çocuklarını ve insanı savunmak için anti-emperyalist hattı ve odağı kurmak zorundayız.

S. Adalı
5 Ekim 2024

0 Yorum: