Başka
Bir Mahalle
Sarıyer’e
bağlı Fatih Sultan Mehmet Mahallesi, Küçükarmutlu diye bilinir. Balta Limanı
semtinin içinde yer alır. Bir tepe üzerine kurulan mahalle Boğaz’a bakar. Küçük
bir ana caddeye sahiptir.
Mahalledeki
evler genel olarak gecekondu tarzıdır, az sayıda 3-4 katlı ev bulunur. Evlerin
çoğu müstakil ve bahçelidir.
Küçükarmutlu’ya
yolunuz düşerse bir yokuşu tırmanarak mahallenin merkezine ulaşırsınız. Küçük
esnaf diye tabir edilen dükkânlar sizi karşılar. Meydandaki otobüslerin
toplanma merkezinde farklı güzergahlara giden toplu taşıma araçları vardır. Ara
sokaklara girdiğinizde doksanlı yıllarda olduğunuzu hissetmeniz mümkün.
Karanlık sokaklar, kırık camlı evler, oyun oynayıp bisiklet süren çocuklar,
sobalı evler... Armutlu için en büyük tehdit konduların yıkılmasıdır.
Kahvelerde
oturan, oyun oynayan insanlara baktığınızda, Anadolu’nun ücra bir ilçesindeki
yaşamı size andırır. Diğer mahallelerin kahvelerindeki gibi oyun oynarken
sokağı izleyen, küfürlü konuşan, gürültü çıkaran kişilere rastlamazsınız.
İnsanların giyim tarzı dikkatinizi çeker. Giyim kuşamdan evlerin mimarisine
kadar sınıfsal açıdan yoksulluk göze çarpar. Sokak aralarındaki yolların
bakımsız olduğu dikkati çeker. Aslında gördükleriniz, yedi yaşında takvimi
dondurup hep o yaşta kalan Sevcan’ın mahallesinin özünü koruyup bir şekilde
aynı kalmaya çalıştığıdır.
Mahallede
büyük bir cemevi ve cami bulunur. Farklı inançlardan, dillerden ve kültürlerden
insanların bir arada uyum içinde yaşadığı bir mahalledir Küçükarmutlu.
Küçükarmutlu'da
apartmana, bara, türkü bara rastlamanız mümkün değil. Birkaç büfe tarzı tekel
bayii ve gürültüyle de yozlukla da mahalleyi işgal etmeyen tek tük restoran
bulunur.
Mahallenin
en önemli sorunlarının başında konduların yıkılması riski var. Seksenli
yılların sonunda kurulan mahalle, belirli aralıklarda yıkım ekipleriyle karşı
karşıya geliyor. Bu süreçlerde yaşamını yitiren insanlar var. Gerek konumu ve
Boğaz'a manzarası gerekse Etiler gibi lüks semtlere ve Boğaziçi Üniversitesi’ne
yakınlığı ranta açık bir duruma gelmesine neden oluyor. Birkaç yıl önce ilçe
belediyesinin, kaçak yapıldığı iddiasıyla yıktığı evlerin olduğu gerçeği
medyaya yansımıştı.
Mahallenin
henüz uyuşturucu, kumar ve fuhuş gibi bir sorunu yok. Gazi’den birçok yönden
farklı özelliklere sahip. Sınıfsal açıdan yoksul fakat Gazi daha varlıklı bir
mahalle olma özelliği taşıyor. Gazi’de kent ormanına yakın eski konduların
bulunduğu yer dışında sokaklar tamamen apartman denilebilir, sokaklar planlama
açısından düzenli ve müstakil evlere sahip değil. Henüz Gazi tarzı çeteleşmeye
Küçükarmutlu’da rastlanmıyor. Mahalle kültürü zayıflasa da bir şekilde
varlığını koruyor.
Gazi,
mahalle vasfını kaybedip semt olma sürecini tamamlamak üzere. Gazi halkı için
artık kondularının yıkılması tehlikesi yok. Küçükarmutlu’dan Gazi’ye
geçtiğinizde, bir yerde bir şeyler yemek için oturursanız, mekânda çalan,
müzikler arabesk-rap denen alt kültür öğesidir, size bu dinletilir. Müziğin
türü her şarkıda değişir, kimlik karmaşasıdır dinlenilen. Paket servis yapan
işçilerin kullandığı motosikletlerin ön tekerinin havaya kaldırılarak
kullanılmasına rastlarsınız. Vakit akşamsa tuhaf-yoz müziklerin son ses
açıldığı arabalar caddeden geçer. Yani Gazi’de de Küçükarmutlu’da da hayat
olağan akışındadır.
Mukaddesten
Puta
Küçükarmutlu’nun
bugünkü ya da her günkü durumu Gazi’nin 1995'teki durumu gibidir. Gazi, özünü
koruyamayan bir mahalledir. Yarın halk, uyuşturucu çetelerini mahalleden kovsa,
mevcut meyhane ve türkü barlar, müteahhit ticareti işlemeye devam edecektir.
Alkol tüketiminin bu derece yoğun olduğu yerde sınıf mücadelesi dinamizm
kazanmaz. Gazi, artık sınıflar mücadelesi tarihinin mahalle boyutunda bir
nostaljisi olarak kalacaktır. O nostaljinin buzlarının çözülüp sularını hayata
salması kendi iç dinamiğiyle mümkün olmayıp genel durumun seyrinin değişmesiyle,
yani iç değil dış müdahaleyle gerçekleşecektir. Puta dönüştürülen mukaddes,
kendi karanlığını yaymaya başladığından, artık o put yıkılmalıdır. Kadıköyleşen
bir mahallenin iflah olma şansı yoktur fakat bu dönüşüm sürecinden hiçbir
şekilde Kadıköy çıkmaz. Öz ile imitasyon arasında kalmışlık kimlik bunalımıyla
yola devam etmeye mahkûmdur. Eğlence mekânlarının, apartmanların, AVM’nin, özel
güvenlikli sitelerin kuşattığı bir yere artık mahalle denemez. Gazi’den çıkacak
mücadele ancak Kadıköy protestliği kadar olacaktır.
Mukaddes
korunurken inşa edilen putun mimarları on yıl önce kent ormanında çocuk yaşta
denilebilecek genç kızlar pazarlanırken, sınırsız alkol alımıyla son ses müzik
açılıp sarhoş kavgaları yaşanırken, bu duruma müdahale eden çevreleri “gerici,
sekter, eril” diye yaftalıyordu. Özgürlük yanılması, Kadıköy özentisi kültürün
yayılması, bugünkü Gazi’yi inşa etti. Bir put alanına dönüştürülen mahalleye
müteahhitler çağrıldı, oluşan iç ve dış piyasadan kimse rahatsız olmadı. Konumu
dolayısıyla “daha iyisini” hak ettiği düşündürülen mahalleli, bugün hemen her
sokağa “Gazi, metrosunu istiyor” pankartını asmış. Daha fazla müteahhidin
gelmesi, evlerin daha da “değer” kazanmasının yolunun “sükunetten” geçtiği
söylemi ve çarpıtması halka propaganda edildi. Işığı olmayan bir sokak başta
mahalle halkı için “tehlikelidir” artık. Mahallenin ekonomi politiği çözülmeden
bugünkü durumunu anlamak mümkün değildir.
Putun
Mimarları
Solun
kurduğu mahallelerin bu noktaya gelmesinin en büyük nedenlerinden biri sadece
egemenler ve burjuvazi değildir. Okmeydanı, Nurtepe, Gazi özelinde görülen bir
gerçek var. Politik Kürt çevresi ve onların solu girdiği mahalleyi özünden
uzaklaştırdı. Sol adına diye düzenlenen alkollü etkinliklerle, uzlaşmacı
yaklaşımlarla ve torbacı-çetelere karşı mücadelede atıl kalmak bir yana devam
eden sürecin de karşı propagandasını yapmakla bu süreci ördüler.
Fuhuş
yaptıran kadının teşhir edilmesi örneğinde görüldüğü gibi bu çevrelerin kadın
hareketleri sorunu cinsiyet-kimlik temeline indirip kadınlara mahalle
baskısının uygulandığını öne sürüp gazetelerinde yazıp çizdiler, kınama
metinleri yayınladılar. Söz konusu kadına uygulanan bir şiddet yok, kendisinin
mahalleyi terk etmesi ve terk etmiyorsa da fuhuş yaptırmayı sonlandırması
söylendiği halde bu çarpıklığa devam ediyor. Yani ortaya çıkan tabloda fuhuş
yaptırmaya karşı sessiz kalınıp yaptıran kişinin teşhir edilmesi erillik diye
ajite edildi.
Bir
başka örnek de torbacılar konusunda görülüyor. Etnik köken ve yakın olduğu
siyaset gerekçesiyle torbacıya sahip çıkıldı, sorun yine “şovenizm” zeminine
çekildi. Halen feodal ilişkilerin siyaset ve hareket biçimi olarak sürdürüldüğü
bir çevrede onlar onay vermediği sürece değil, bir torbacının çete ve mafyanın
bile tutunması imkânsız. Örnekler çoğaltılabilir.
7
Haziran seçim sürecinde stant gerilimi yaşanıyor. Kimseye sormadan mahallede
seçim çalışması yapacaklarını iddia eden Kürt siyaseti ve onun solu, bölge
illerinde kendilerinden dahi olsa bile herhangi bir sola siyaset izni
tanımıyor, böyle bir demokrasi anlayışı, sadece güç dengesiyle ölçüm
yapıldığını gösterir.
Tekrar
torbacı örneğine dönersek, bu hareketler için önemli olan, insanın Kürt olup
olmadığıdır. Bu anlayış, insan hakları derneği başkanı olmayı Kürt hakları
sözcüsü olmayla takas eden Eren Keskin’de de görülüyor. Geçtiğimiz haftalarda sosyal
medyadan paylaşımda bulunan Keskin, bu “coğrafyada” sendikaların hiçbir zaman
Kürtler ve barış için genel grev ilan etmediğini söylüyor. Ne diyelim? 6-8
Ekim, 10 Ekim, 29 Aralık grev ve mitingleri nereye konuluyor? Yani bunun adı
açıkçası tarihi kendinden başlatmaktır. KESK ne hale getirildiyse mahalleler de
o duruma getirilmiştir. Kürt milliyetçisi insan hakları derneği, Kürt
milliyetçisi sendika, Kürt milliyetçisi mahalle... Bunun sonu gelmez. Ne KESK
iflah olur ne İHD ne de Gazi.
Tarihin
tekeri geriye gitmez. Bir daha İHD Didar Abla’sını çıkaramaz. Eren Abla’sıyla
emperyalizme ve milliyetçiliğe ram olur. Genel grev diye sendikalara akıl veren
şahıs, Boğaz gören evin balkonundan röportaj verir. Greve çıkacak emekçinin
sınıfsallığı ve moral-motivasyonu onu ilgilendirmez. İhraç-sürgün edilmeniz,
çocuklarınızın aç kalması, meydanlarda katledilmeniz, sigortalı bir işte bile
çalışamayacak olmanız KESK’in umurunda olmaz.
Solun
en büyük hatası, yeni Gazilere mimar olamayıp hazırdan beslenmesi oldu. Halen
Kemalisti, Kürdü, solcuyu, Aleviyi, feministi, LGBT’yi dönüştürme peşinde.
Kimse, siyasetini en dipteki yaşamlara örmüyor. Kimse, işçileşmek istemiyor.
Kimse, neden Fatsa’nın ortaya çıktığının şartlarını ve bugün solun Fatsa
özelinde neden Karadeniz’de olmadığını sorgulamıyor ama politikanın gözünü
Kadıköy’e dikiyor. Oraya erişemezse yükünü Gazi’ye indiriyor. Soldan devşirme
isimlerle meyhane tabelasını mahalleye takıyor. Alevi ve Kürt müteahhitlerle
mahalleyi koruduğunu sanıyor. Erzurum’da, Erzincan’da, Kars’ta, Karadeniz’de,
Orta Anadolu’da sınıf çelişkisi görmeyen sol, orada sadece kimlikleri görüyor.
En yoksula, en diptekine, tüm umutları tükenmişlere politika üretmiyor,
dönüştürülecek sınıf değil hazır kitle arıyor.
Sol,
Gazi’yi halen daha sol bir mahalle sanıyor. Gazi dönüştü, kondu yok artık
orada. Solun Gazi için yapabileceği tek şey, mahallenin tarihini hatırlatan
afişleri duvarlara asıp bellek inşa etmektir.
Belirtilmesi
gereken diğer nokta da politik Kürtlerin ağırlıklı olduğu mahallelere
bakılmasıdır. Hastane önünde çetelerin çatıştığı, feodal ilişkilerin
sürdürüldüğü, partilerine biat-itaat kültürünü siyaset diye halka propaganda
ettiği, her türlü yozluğun Kürtlük kimliği altında üretildiği bir mahalle
yaşamı. Halka bunu doğru siyaset biçimi diye propaganda edenlerin Nurtepe’ye
girdiğinde oraya getireceği ne olabilir?
Suriye’nin
kuzeyine hangi emperyalist ülkenin bayrağı asıldıysa Nurtepe’ye de gelecek olan
odur. İlgili hareket de solun Gazi özelinde yaptığı gibi tarihini tüketecektir.
Evet, Kürt ile siyasetini, sol ile Gazi’yi, emperyalizmle de sendikaları
ayrıştırarak ele almamak gerekiyor. Her hareket, bir programa, ideolojiye ve
kültüre dayanır, tüm bunlar, kendi insanını ortaya çıkarır ve karakter
ideolojiden bağımsız ele alınıp değerlendirilemez. Siyaseti neyse tabandaki
Kürt kişiliği de o, mahallesi de partisi de o. Siyaseti neyse solun insanı da
mahallesi de o. Siyaseti neyse sendikal çevresinin politikası da o.
Son
umut bir mahalle kalsa da yeni mahalleleri inşa etmek, sınıfsız sömürüsüz düzen
ideolojisinin gereğidir. Artık örneğimiz Gazi olmadığı gibi tüm ülke de bu
mahallelerden ibaret değil. Solun olacağı yer, en dipteki yaşamların
alanlarıdır. O da bizim büyük mahallemizdir.
Büyük
Mahallemiz
İHD,
Kürt siyasi çevresi, reformistler, insanı sınıfsal aidiyetlerinden ve
yozlaştırılma politikalarından ayrıştırarak ele aladursun, huzuru kaçan büyük
mahallemizde her gün yeni bir sapma, çürüme, şiddet vakaları yaşanıyor.
Uyuşturucu öyle bir noktaya geldi ki Kırklareli’nde bir anne, oğlunu emniyete
şikâyet ediyor, evleri basılıyor, evde yapılan aramada uyuşturucu satışı için
gereken eşyalar ve uyuşturucu bulunuyor. Aynı günlerde aynı türde uyuşturucuyu
satan bir torbacıyı mahallenin gençleri, Kartal Cevizli’de, darp ederek mahalle
halkına teşhir ederken, torbacının üzerinden çıkan uyuşturucu paketini dökerek
gösteriyorlar. Bu video sosyal medyada dolaşıma girdiğinde 3 milyonun üzerinde
izlenme sayısına ulaşıyor. Bu sadece videoyu paylaşan bir sosyal medya
hesabının istatistiği. Bu istatistik, uyuşturucunun nasıl bir toplumsal soruna
dönüştüğünü açığa çıkarıyor.
Bir
anne, kendi evladını ihbar ederken bir mahallenin gençleri canları pahasına
çetelere meydan okuyor. Bir zamanlar eşinden şiddet gören kadınlar Fatsa
Belediye başkanına şikâyette bulunup sorunlarına çözüm ararken, köylerine cami
yapılması için aynı belediyeye başvururken, ilçede düzenlenecek şenliklere
gelen aydınlara alkol alımının yasak olduğu hatırlatılırken, sınıfsız sömürüsüz
düzen yolunda çocuk korosu oluşturulurken, bugün halk, kendi çaresizliğine sol
tarafından terk ediliyor.
Birileri
sendika ve meclis koltuğu politikasını yürütürken halk, kendi gücünü bütün
acemiliğiyle ve doğallığıyla ortaya çıkarıyor. Aslında usta olandır o. Bir
dönem uyuşturucu satanlar ve fuhuş yaptıranlar teşhir edilirken, bunu yapanlar
sol tarafından hedefe konulup çetelere karşı yalnızlaştırılırken, bugün Kartal
Cevizli’de bu teşhir yankısını buluyor.
Burjuvazinin
suçlarını teşhir etmek yerine partilisini sosyal medyada partiyle kurulan
bağdan soyutlamadan teşhire-ifşaya girişenler, en başta kendi yapılarının
altını oyanlardır. Yapı ahlakını inşa edip disiplini sağlayarak partilerini
koruyamayanlar, bugün ne küçük ne de büyük mahallelerimizi koruyabilirler.
Bu
çarpıklığın nedenlerinden biri de kadın hareketini sola baldaki zehir olarak
sunan radikal demokrasi hareketidir. Sola ve halka sallanan parmak, kadının
saçının telidir. O parmağın sahipleri ve o parmaktan talimat ve koltuk alanlar,
mahalledeki fuhuş ve uyuşturucu çetelerine sahip çıkmak zorundalar. Sekterlik
eleştirisi yapılmadan önce çetelere karşı mücadele etmenin pratiğini
öremeyenler, emperyalizme sekreterlik yapanlardır. O yüzden Cevizli’de ve
Kırklareli’nde yaşananlar halkın özünü ortaya koyar. O zaman halk mı sekter
oluyor?
Uyuşturucu,
fuhuş, kumar ve bahis, ailenin bozulması, yurtsuzlaşma, sokakta başıboş gezen
şiddet, bar ve meyhane her biri de emperyalizmin saldırıların aparatları olarak
görev alır. Bedene yapılan tüm yoz saldırılar vatana yapılan saldırıdır. Önce
beden ve zihin, ardından aile, sokak, mahalle, kent ve vatan bozguna uğratılır.
Bu süreç gerçekleşirken işsizlik, talan ve yağma boy gösterir ve tüm bu
saldırılarla sömürü çarkı normalleştirilir, hayatın olağan akışına dönüşür
yaşananlar. Ortaya çıkan tabloda suç, gündelik bir pratiğe dönüşerek her gün
yeniden üretilir.
Mahalleler
konusunda son olarak belirtmek gerekir ki Cevizli, Tokatköy, Akbelen pratiği
halkın öğretmenliği olarak değerlendirilmelidir. O öğretmene rağmen atılacak
her adım çöküşü getirecektir. Çöküşün kıyısında emperyalizmin salladığı parmağı
kıracak olan halkın bir araya getirilmesi ideolojik-politik görevimizdir, sola,
sendikalara ve radikal demokratlara rağmen.
NOT:
İnsan kavramlarla düşünüp dünyayı kavramlarla algılar, yaşadığımız yerin adı “coğrafya”
değildir. Her bitki türü kendi toprağında yetişir, biz de köksüz ve yurtsuz
değiliz. O yüzden coğrafya kavramı yurtsuzlaşmanın kavramıdır.
S. Adalı
16
Ekim 2024
0 Yorum:
Yorum Gönder