27 Ekim 2024

,

Sözleşme



1- İşçi, sadece emeğiyle ele alınan bir insana dönüştürüldüğünde, geriye Evrensel Gazetesi’nin yazarlarının bakış açısı kalır. Evrensel yazarı, iklim değişikliğini önlemek için “yeşil” enerjiye geçilmesinin uygun olduğunu söylerken aidat verecek işçiyi de ihmal etmiyor, bu tartışmayı da Kamala mı Kamilya mı seçilmeli üzerinden yürütüyor:

“Küresel ısınma kâbusunu sonlandırmanın tek yolu, çevre dostu enerjiye geçişi örgütlü taban desteğiyle yapmak. Bu da ancak yeni enerji sektörlerinde milyonlarca sendikalı, güvenlikli iş yaratmakla olabilir. Yoksa biliyoruz ki işinden olan insanların çoğu, her dönemeçte doğa düşmanı partilere oy vereceklerdir."[1]

Küresel ısınmaya yol açan enerji üretiminde yeni doğa dostu sahaların açılması, sonra da burada sendikalı işçiler için istihdam sağlanması gerektiğini iddia ediyor. Öncelikle o sahaları emperyalist-kapitalist tekeller açıyor. Onlardan doğa dostu olması bekleniyor. İkincisi, işçiyi ortaya çıkaran diyalektik sürecin burjuvazinin ortaya çıkışına bağlı olduğunun üstünü örtüyor. Doğadaki yıkımı engellemek için burjuvaziden medet umuyor ve öneride bulunuyor. Sendikalı kişi olarak ele anlaşılan işçi sonrasında kendisine rağmen sınıfı yönetecek sendikal bürokrasiyi belirli çevreler kursun, böylece işçi, sadece aidat veren bir insana dönüşsün isteniyor.

Diğer noktaysa kapitalizmden umulan medet. Gazete, reklâm almadığını söylese de sağlık hakkının ücretsiz olduğunu söylese de sitesine Google Chrome üzerinden girdiğinizde sizi bir GSM operatörünün ve özel hastanenin reklâmı karşılıyor. Banka, otomobil, mobilya reklâmları... Bu gazetenin sendikal çevresi de banka promosyonları için “kapitalist sistem, bir de onlarla pazarlık mı yapacağız, bankaya karşıyız” gibi bankaperver yaklaşım sergiliyor. O zaman maaşını elden almak için sendikal eylem başlat!

İşçi verdiği aidatla somut, onu var eden tüm değer sistemiyle soyut bir varlık olarak değerlendirilince geriye vatansız, inançsız, bilinçsiz, anti-emperyalist olmayan, düzenle uzlaşan bir varlık olarak pasifize ediliyor. Aynı işçi sınıfının Filistinli sendikaları diğer ülkelerin sendikalarına çağrı yapıyor ama ülkemizde karşılık görmüyor. Eren KESKinlerin çağrısı, Filistinli emek güçlerininkinden daha geçer akçe sayılıyor.

2- Aksa Tufanı başladıktan kısa bir süre sonra Barış Yıldırım sendikaorg’da bir yazı kaleme alıyor. Yazının şu bölümleri tartışmaya açık çünkü sivil hassasiyeti kayda değer:

“Aksa Tufanı’yla ilgili Filistin aleyhine çıkan haberlerin %90’ının yalan, %9’unun yanlı olduğu kuşku götürmez. Fakat (yukarıdaki Gözlem 1) gereği Filistin tarafının hiçbir suç işlemediğini iddia etmek anlamlı değil. Hiçbir devrimci, hiçbir İsrailli sivilin zarar görmesini onaylayamaz, bu zararları minimuma indirmek üzere gerekli örgütlenmeyi yapmayanları eleştirir. Öte yandan haklı bir direnişi de hatalarından dolayı desteklemekten vazgeçmez. Çünkü büyük kötülükle küçük kötülük arasında ayrımı yapacak gözleri vardır (...) Emperyalist dünyada baş düşman emperyalizmdir. Emperyalizm, kapitalist sistemin bir aşamasıdır ve özellikle sömürge ülkelerde sık sık faşist yönetim biçimlerine başvurur. Bu yüzden Kudüs’te grev yapan Yahudi işçiler de Gazze’de kuşatmaya karşı savaşan Müslümanlar da biri kapitalizme, diğeri emperyalizme karşı mücadele verdiği için büyük sınıf mücadelesi anakarasının kıyılarıdır. Filistin’de tek mücadele eden Hamas değildir, Marksistlerin de dâhil olduğu bir komuta merkezinin olduğunu biliyoruz fakat Hamas gericiliği ve olasılıkla başka gerici odaklar da bu sürecin içindeler ve ideolojileri gereği savaş suçlarına en açık olanlar da bunlar. Sınıf mücadeleleri çoğulluğu içine yanlış kişiler de dâhil olur.” [2]

Filistin’le ilgili çıkan haberlerin tamamına yakını yalanmış ama Hamas da savaş suçu işliyormuş. Önermelerin ve ilkelerin sıralandığı yazı şu ifadeyle bile çelişki içeriyor. Bu yazıyı okuyan bir Siyonist memnun kalır. Savaşan bir güç olan Hamas özelinde Filistin halkı da yerle bir ediliyor. Savaş suçu ve siviller demişken daha dün Yeni Yaşam’da çıkan Müslüm Yücel imzalı yazının ardından Barış Yıldırım, Kürt siyasetinin “resmî” görüşünün bu olmadığını ve yazarın “zırvaladığını” paylaşıyordu. Acaba “siviller” konusunda da aynı görüşünü yeniden üretebilir mi? Eğer son bir haftadır uyuyakalmayıp gündemi takip edebildiyse?

Şimdi gelelim, Kudüs’te grev yapan Yahudi işçiyle, Siyonizme karşı savaşan Filistinlilerin aynı anakaranın kıyıları olduğu yönündeki temelsiz teze. Öncelikle İsrailli Yahudi bir işçi, bulunduğu toprakta işgalci olduğunu bilmiyorsa geriye ülkemizdeki gibi Ülkücü İşçiler Derneği kalır. O işçiyi greve çıkaran sendika ya da İsrail Komünist Partisi varsa o da işgalcilerin ideolojik aygıtıdır. İşçiyi bu şekilde ele almak Evrensel yazarıyla Barış Yıldırım’ı aynı yerde buluşturur. Sınıf mücadelelerinin “çoğunluğu” (Negri-Hardt) içine “yanlış kişiler” dâhil olabiliyormuş, doğru, çünkü kişiler, düzenin kendilerine verdikleri alışkanlık, algı ve ideolojiyle mücadeleye katılıp zaman içinde dönüşür fakat karşı ideolojik yetiştirilmeyle.

Kişi, bir ideoloji değildir, bir çevre ve anlayış değildir, sadece geldiği ideolojik çevrenin temsilidir. Bu ifadeler de ideolojinin değil öznenin tartışılmasına neden olur. İdeoloji tartışılamıyor çünkü o zaman Filistin kurtuluş mücadelesi açıktan reddedilecek. Aksa Tufanı’nın ilk birkaç gününden sonra Hamas’ın da tartışmaya açılacak bir hareket biçimi kalmadı. O birkaç günü dillere pelesenk edenler, “nedense” ülkemizde dershane önlerinde katliam yapanları, işçi, emekçi ve öğrenciyi katledenleri, okul yakanları, Nevruz’da Deniz’in flamasını yakıp küfürler savunanları, Nâzım’ı “sadist” ilân etsin diye gazetesinde köşe açanları tek sözcükle eleştiremez.

Kürt siyaseti, bir bütün olarak Avrupa'nın yolunu açar, vekillik verir, sendika bürokratlığı bahşeder ama Hamas’ın direnişten ve kurtuluştan başka vereceği bir şey yok. Hizbullah’ın da Hamas’ın da bölgenin Marksist yapılarının da önemli insanları kendi vatanlarında katledildi. Ülkemiz solunun şefleri nerede? İngiltere, Almanya, İsveç.

O yüzden, bugün Filistin’in yükünü omzuna almış Hamas var diye uzaktan birkaç sözcük destek açıklaması yapanlar, bugün ülkemiz için de sadece belirli çevrelere karşıtlığından kaynaklı ne bugün ne de yarın emperyalizme karşı olabilirler.

Bu sol, emperyalizmin ideolojik aygıtı olmayı sorun olarak görmediğinden, işçiyi sadece aidat veren insan olarak algılayıp tanıtıyor. Halk da bu nedenle bu sola güvenmiyor.

3- İran, Siyonistleri vurmadan kara propaganda başlıyor: “Bu İran nasıl bir ülke biliyor musunuz, idam ediyor, özgürlük karşıtı” (Artı Gerçek). Donbass halkı harekete geçip de Rus desteği isteyince Rusya da ulusal güvenliğini sağlamayı öne koyunca sol medya başlıyor: “Rusya emperyalisttir, kınanmalıdır.” Siyonizme ve Neonazi taburlarına kalkan olunuyor. Suriye parçalanıyor: “Esad diktatör, onu mu savunalım.” Cihatçılara kalkan olunuyor. Hizbullah lideri katlediliyor: “Bu Şii gericiliği zaten.” Yine emperyalizme ram olunuyor.

4- Yahya Sinvar katlediliyor. Son görüntüsü verilince elindeki tahta parçası üzerinden Ekşi Sözlük’te ağza alınmayacak düzeysiz alaylar yazılıyor. Neymiş, tahta parçası Ortadoğu’nun, drone ise İsrail'in gücünün simgesiymiş. Tam tersi, o tahta parçası görüntüye direnişin, drone ise Siyonist işgalin simgesi olarak yansıdı. Bu alaylı ifadeleri yazanlar, milli mücadele üzerinden kahramanlıktan başka kahramanlık tanımayanlar.

5- Ülkemizde Türk milliyetçisi kesimler olduğu iddiası ideolojik bir çarpıtma. Hangi milliyetçi kesim diğer Türk ülkeleri üzerinden milliyetçi politika gerçekleştiriyor? En azından kültürel bir etkileşim içine giriyor. Kurgu ideolojiyi üretenler Tebriz’in yolunu bilmez. Milliyetçilikten anlaşılan soğuk savaş kurgusuysa daha vahim demektir. “Ülke İranlaşacak” diyenler, Afrikalaşmayı sorun olarak görmüyor. Bu süreçte okul ve ibadethane çevresinde alkol satışı yasağının daraltıldığını bilmiyor ki Gazi’de okulun etrafında kaç alkollü mekân ve tekel bayii olduğunu dikkatlerden kaçırıyor. Kurgu ideolojileri halkın gerçeği gibi kitlelere algılatmak, olsa olsa halk düşmanlığıdır.

Evet, yeni bir sözleşme var, o da sol için Kürt(çü)lük Sözleşmesi’dir. O sözleşmeye dâhil olup da akşama kadar “işçiiiileeer” diye bağıranlar için işçi sadece bir pazarlık ögesidir.

S. Adalı
27 Ekim 2024

Dipnotlar:
[1] Cihan Tuğal, “Filistin, İklim Değişikliği ve Seçim Olmayan Seçim”, 26 Ekim 2024, Evrensel.

[2] Barış Yıldırım, “Büyük Kötülük, Küçük Kötülük”, 13 Ekim 2023, Sendika.

0 Yorum: