02 Ekim 2024

,

Birey

12 Eylül darbesinin bittiği günlerde İstanbul’da düzenlenen erkek karşıtı feminist panellerden bu yana geçen 35 yılda inşa edilen tek parti, birey partisidir.

Kitaplardan, videolardan ve politik geleneklerin tarihinden elde edilen bilgilerle kişiler kendi partisini kuruyor, bu tarihe tanıklık ederek bugüne gelenler de buna dâhil. 

Bireylerin kurduğu ayrı ayrı partilerin genel özellikleri birbirine benziyor. Kendisini bir parti olarak gören birey, yapı özelliği taşıyan politik çevreleri eleştirerek onlara ideolojik ve pratik konularda akıl veriyor. Sosyalistliği çevrenin kendisine duyduğu saygı, güven ve donanım sanıyor. Bu çevresel algı üzerinden de yapılara “Bakın, benim gibi yaparsanız, gelişip ilerlersiniz!” uyarısında bulunuyor çünkü tek kişilik partisi adına konuşuyor. Bu birey kurgusunun aşılması ideolojik ikna gücünün geliştirilmesiyle mümkündür. 

Kolektifsiz bireylerin kendini bir parti gibi görmesi, solun en önemli ideolojik bunalımlarından biridir.

Bu birey tipinin ikinci türü, tek kişilik eylemci profilidir. Aynı biçimde, tek kişilik parti olma özelliği taşıdığından kolektiften kopuktur. Kolektiflerin eylemlerindedir ama hiçbir kolektifin parçası değildir. Aşırı şüphecilik, temkinlilik ve güven arayışı sürekli kendini korumaya dönen bir hâl aldığından, kolektif hareket ve ilişki biçimi bertaraf edilir. Yaşamak istediği "ben" ile mevcut yaşamı arasında açılan uçurum gerginliğe ve anarşizme yol açar.

Partilerin de bireyleri vardır. Bu partiler de kolektif olduğunu savunur fakat bireyler toplamının partisidir. Hesap verirlik ve verilebilirlik yoktur. Dayandığı taban ve insan yapısı, küçük burjuva muhalefeti ve güvencesi üzerinedir.

Mevcut sosyalist partiler bireyler toplamından ibarettir. Bu partilerin sosyalist düzen iddiası retorikten öteye geçemez. Yazılarını okuduğunuzda, sosyalizme geçişi sağlayacak bir durumun yaşandığı sanılır. Bireyin duygu dünyasına siyaset geliştirince egemenlerin hiçbir baskısına maruz kalmazlar. Parti büroları ve yayınları açıktır, istedikleri etkinlikleri yapmaları için alan serbestiyeti vardır.

Ohal gelir, canları yanmaz, 19 Aralık gelir zarar görmezler. Akademisyenlerine Avrupa yolu açıktır. Öğretmenleri bar açar adı dayanışma olur, bar ortağı sendika genel merkezinde yer alır. İşçiyi liberalleştirirler. En nihayetinde bu yapılar halkı sevmez, bireyi severler.

Bu bireyler, Orta Anadolu’yu, Karadeniz’i, Doğu Anadolu’yu sevmez; bireyler toplamı partiler de bu bölgelerde yer almaz. Bir ülke düşünün, bu kadar çok sol yapı olsun ama Batı’nın büyükşehirleri dışında hiçbir yerde olmasın: Erzurum, Sivas, Konya “gerici”; Karadeniz “sağcı”. Kırk dört yıldır gidilmeyen bölgeler. Buna rağmen en iyi sosyalist parti oldukları yönündeki iddia...

Sonuç olarak, bireyin partisi ve partinin bireyleri aşılmak zorunda. Bu başarılmazsa, yeni Gezi’ler yaşansa bile daha da ağır baskılar gelecektir. Gezi gibi Haziran’a dönmeyen milyonluk kitlesel eylemler, egemenlere sadece tecrübe kazandırır.

Kürt Milliyetçiliği

Çıkış tarihi itibariyle önce Kürt sol yapılarını şiddet kullanarak bölgeden elimine eden, ardından diğer sol yapılara pusu kuran, kendi halkını feodal şiddetle dizginlemeye çalışıp “gerekirse tavuklarına kadar yok edin” denilen köylerde katliama imza atıp çocuklara kadar katleden, Eğitsenli ve diğer öğretmenleri okullarının ve evlerinin önünde köy meydanında kurşuna dizen, defalarca köy ve kent meydanlarında katliam yapan, emperyalistler isterse yürüttükleri mücadeleyi bırakacaklarını Jerusalem Post'a açıklayan, Sovyetler’e baştan beri karşı olduklarını ve Marksizmin bir moda olduğunu söyleyen, “ekoloji mücadelesi” dedikten sonra yanına aldığı solla orman yakan, emperyalist askeri paktların müdahale edip Kürtleri özgürleştirmesini savunan bir çevre, pragmatist, milliyetçi ve güvensizdir.

Sadece solu değil, Müslüm Yücel özelinde görüleceği gibi, söylemedikleri her şeyi söylettikten sonra bir günde kendi insanını bile tasfiye eder, vazgeçemeyeceği hiçbir ilke ve değer yoktur. Tüm bu kangrene dönüşmüş sorunları bilimsel şekilde dile getirip Kürt halkına ve bedellerine zarar verdiklerini belirttiğinizde “Kemalist, ulusalcı, şoven” ilan edilirsiniz.

Bizim böyle bir kaygımız yok. Bilâkis, Kürt milliyetçilerinin kadın sorununa bakışı, tek tipçi siyaset anlayışı ve sınıfsal duruma uzaklığı Kemalistlikle açıklanabilir, hatta doğrudan Mustafa Kemal övgüsü yapan, son 10 yıldır CHP’ye çalışıp onlar için oy isteyenler Kürt milliyetçileridir.

Eleştiri yapanları şoven ve Kemalist diyerek eleştiriyi bastırmak çarpıtmadan ibarettir. Ezilen ulus milliyetçiliği diye bir masumlaştırma doğru bir yöntem değildir. En baştan beri bir kurgu işlemektedir. Muhataplar da bunu inkâr etmiyor.

Ülke solunun en zayıf olduğu alanlardan biri de sosyolojidir. Solun sosyolojisini konuştuğumuz gibi Kürt’ün sosyolojisini de konuşmak zorundayız ama en baştan belirtelim, Kürt’ün en büyük talihsizliği, feodal yapıların elinde geri bir siyasete mahkûm edilmesidir. Başta sosyalist hat çizdiğini iddia ederek halkla kurulan ilişkilerin ve zorbalıkla Kürt soluna uygulanan şiddetin ve siyaset yasağının ardından elde edilen güç ve tarih bugün sona gelmiş olup siyaseten yaşanan iflasın temel nedeni egemenlerin baskısıyla açıklanamaz.

İdeolojik gerileme ve sapma, politik kazanımsızlığı beraberinde getirir. Yeni Gezi örneğini verdiğimiz gibi, bu aşamadan sonra Kürt milliyetçiliğinin ödeyeceği hiçbir bedelin Kürt halkına katkısı olamaz çünkü ortada halk adına konulmuş bir hedef yok, ideoloji yok.

Bugün Kürt halkı ile onun CHP’sini birbirinden ayıramayan, kendine siyaset yasağı konulan bölge illerinde sadece seçime girebilme şartı için büro açabilen, geçmişte pusuya düşürülen insanını gazetede bile anamayan, sanki bu insanlar hiç yaşamamış gibi tarihi toprağa gömen, vekil ve sendika koltuğu pazarlığını “emekçilerin çıkarı” diye kavramlaştırıp Kürt milliyetçilerinden medet uman, değerlere gerçeklestirilen hiçbir saldırıda ses çıkarmayan sol çevrelerin Kürt halkının daha da feodalleşmesine katkı sunduğu ve emek mücadelesine zarar verdiği gerçeği yadsınamaz.

Bedel ödemiş olmak, zafer kazanılacağı anlamına gelmez, doğru ideolojiyle kurulmayan hegemonya sadece nicelik ifade eder. Bugün Kürt halkının feodal yapısını ve gittikçe milliyetçileşmesini, gençliğinin hem milliyetçileşip hem de dejenere olmasını metropollerden anlamak ve okumak mümkün. Ülkücü hareket biçiminin izdüşümlerine rastlanıyor. Tek olduğunda otoriteyle iyi geçinmeye çalışan “müdürüm, amirim” gibi hitapları kullanmakta beis görmeyen fakat kitlesel olduğunda önce sola saldıran ve solu tehdit eden bir yapı inşa edildi.

Bir apartmanda bir mahallede bir çalışma ortamında nicel bir sayıya ulaşıldığında en temel kolektif disiplini, saygıyı ve halkın kendi kurallarını aşmayı güç gösterisi ve kendini savunmak kabul eden kesim maalesef ki muhafazakâr Kürtler değil, doğrudan partili kesim. Bu noktaya gelinmesinde Kürt halkı da hiçbir halk gibi suçlu değildir, onları yetiştirmeyen siyaset suçludur.

İHD insan haklarının sınıfsal olduğu gerçeğinin üzerini örtüp insan kavramından sadece Kürt'ü anladığından, sendikalar anti demokratik uygulamadan sadece kayyumu anladığından, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda hiçbir bedel ödemeyen TTB sadece radikal demokrasi partisi için bedel ödemeyi tercih ettiğinden Kürt halkı bu feodalitenin ve milliyetçiliğin makası arasında bırakılıyor.

Aynı TTB’nin başkanı Yeni Yaşam’daki yazıda “örnek aydın” diye sayılmıyor, sorun bundan ibaret. Taksim’e yürümek için çağırdığı işçi emekçileri gaza boğdurmak için kaçan TTB’nin Kürt halkına zerre faydası olamaz. Avrupa ilişkilerini sağlam tutmaya çalışan TTB için Kürt sadece bir gerekçe.

Kürt halkı da radikal demokratlar için bir gerekçe. Kürdün mafyalaşması, çeteleşmesi, müteahhitleşip arazilere çökmesi, bar-meyhane-pavyon işletmesi, solun kurduğu mahallelerde torbacılık yapması, gürültüyle kendini göstermesi onlar için sorun değil. Öyle ya bir oy çok önemli.

Gazi’deki torbacıya kendi partilisi olduğu için sahip çıkılır ama aynı torbacılar soluğu egemenin aracında alır. Sorun, bu insanları aforoz etmeyen Kürt milliyetçilerinde. Bu çeteleşmeye ve mafyalaşmaya “Kürt işadamı” adı altında yol verenler onlar. Kürt halkına ideoloji yüklemek gibi bir hedefleri olamaz.

İtiraz olarak Türk halkındaki durum çok mu iç açıcı. Hayır değil, fakat Türk halkının peşinden gittiği sol hareketler onu yarı yolda bıraktı çünkü sol, halkı sevmiyor. Türk halkının öyle bir siyasi partisi olsaydı, onu eleştirmemek milliyetçilik şovenlik yapmak olurdu.

Milliyetçiliğin başka bir siyasi uygulaması da şu: Bölge illerinde sadece kamu görevlilerinin karıştığı tacizlerde sokağa iniliyor, batıdaki kadınlar kız kardeş olarak kabul ediliyor, bölgede yaşanan diğer taciz vakalarında ses çıkarılmıyor çünkü ulusal onur kabul edilip üstü örtülüyor. Bu çevrenin kadın bilimi (jineoloji) iddiası, sadece seküler Kürt kadını yetiştirmeden ibarettir.

Türk ve Kürt, kendi CHP’lerinden kurtulmadığı sürece nice Geziler nice Liceler olsa da iki halk da bu siyasetler yüzünden kaybedecek.

Sendikalar

Esas olarak işçi sınıfını ideolojik, politik, ekonomik haklar konusunda sınıfsız bir düzene hazırlaması gereken sendikalar, bugün birer sivil toplum kuruluşu olmaktan öteye geçemiyor. Her biri de siyasi parti gibi hareket edip gündem takibi yapıyor. İşçiyi emeğiyle değil, vereceği aidatla ve bireyliğiyle görüyor. 27 Mayıs’ı ilerici görenler, bu darbeyle lokavtın burjuvaziye verildiğini, ilk işveren sendikasının kurulmasının yolunu açtığını görmek istemiyor.

Kamu emekçisinin sendika aidatını egemenlerin ödediği yerde sendikacılıktan bahsedilemez. Aynı ücreti toplayıp egemenlerin hesabına geri yatırarak bir eyleme girişmeyen anlayış sendikacılık yapamaz, sendika bürokratı olurlar, boyunlarına taktıkları akreditasyon kartını emperyalizm verir.

Politik Bilinçsizlik Olarak Egemen ve Halk Alerjisi

Solun ve radikal demokratların egemen alerjisi, gerçeği görmenin önündeki en büyük engeldir. Bu alerji, Adnan Oktarcılardan doğuştan göz kapaklığı düşüklüğü olan bir kişiye işkence raporu vermeye kadar varır. Öyle ki aynı alerji, sağ muhafazakâr kesimin kafa yapısını, yaşam biçimini, hareket özelliğini tanımayı bile kabul etmeyecek kadar politik bağnazlık üretilir. Hamas ve Lübnan Hizbullah'ı özelinde Müslüman direnirse “bebek katili” ilan edilir, İsrail halkının -çocuklar dışarıda bırakıldığında- işgalci olduğu kabul edilmez. İsrail’in katlettiği bebekler için sokağa inmeyenler ama “Hamas” der, lojmana saldıranlar, bebek tabutlu cenazenin çıkmasına neden olur ama o demokrasi ve ezilenin mücadelesi olur.

Bu sol Türk ve Müslüman'a uzaktır, onlara göre biri ırkçı, diğeri gericidir. Lübnan Hizbullah’ı bar ve meyhane açsaydı, ilerici olurdu. Aksa Tufanı’nın başladığı günkü müzik festivalini Hamas düzenlese ilerici olurdu. İşgal ve terör devletinin bulunduğu bir ülkede müzik festivaline gitmek, orada güneşlenmek ve alkol almak sol için “ilericilik” olur. Halk alerjisi!

Yanlış ya da eleştirilsin ama Şii Hizbullah’ın da Sünni Hamas’ın savaşçılarının da motivasyon kaynağı vatan ve din uğruna ölünce cennete gitmek. Asıl sorun şu, solun emekçi halk sınıflarına vereceği bir inanç kalmadı. İnanç ve savaşma iradesi arasındaki ilişkiyi mevcut solun anlaması mümkün değil. Aynı şekilde, milli mücadele yıllarında ölen askerin-halkın bedeliyle kendine tarih yaratan Kemalistler, o insanların da aynı motivasyonla savaştığını kabul etmek istemeyip kahramanı tek kişi olarak gördüğünden bugün Filistin ve Lübnan direnişine “geri, gerici” diye bakıyor. Alerji dine değil, asıl alerji, inanca, fedaya, bedele. Kandan, terden, kirden arındırılmış birey kurgusu. O yüzden, eleştirilere getirilen dil eleştirisi de gerekçeden ibaret.

Sonuç olarak, bireyin partisinin, partinin bireyinin, emperyalizmin işbirlikçisi Kürt milliyetçiliğinin, daha bir boykotu düzenleyemeyen ülke solunun bize hiçbir gereği yok. Erzincan’da, Trabzon’da, Konya’da ve Çukurova’da olmayan sol, zaten olmamış demektir.

Bugünkü reformistlerin de Kürt halkının da geçmişteki bedellerine her zaman sahip çıkacağız. Bu bedellerin üstüne siyaset kuranlara saygı duymak zorunda değiliz. Feodalizm, reformizm ve milliyetçilik, hiçbir halka eşitlik ve özgürlük getirmez. Kürt için değil Kürt milliyetçileri için politika yapanlar bilmeli ki sizin bu hareket için araçsallık dışında bir değeriniz yok.

Kendi hareketimizi inşa etmek ve onu değerlerin üzerine bina etmek zorundayız.

S. Adalı
30 Eylül 2024

0 Yorum: