Bulaşık
Kemalist
güçlerin Ankara’ya geldiği dönemde ağaların-paşaların yürüttükleri propaganda
faaliyeti, halkta etkili olmuştur. Halk, şehre gelenleri “bulaşık” olarak nitelemektedir.
Bu kelime, “Bolşevik”in deforme edilmiş hâlidir, ama bir yandan da Kemalistlerin
Bolşeviklerle ilişki kurmak suretiyle kirlendikleri imasını içerir.
İbrahim Kemal Okuyan’ın kurduğu örgüt ve yazdığı Neyapmacılar Kitabı’nda tarif ettiği “Leninizm”, efendiler adına, bu bulaşıklıktan kurtulma çabasının ürünüdür. Onun teorisini ve politikasını tayin eden güç, Resmi TKP ve onun bağlı olduğu devlettir.
Bulaşık, kirli ve geri görülen, Türkiye’yle alakasız bulunan Leninizmin
arındırılması, belirli bir kıvama getirilmesi şarttır. Bu teori ve pratik, neticede
Marx öncesi sosyalizme ve Lenin öncesi Marksizme kapanmıştır. Buna mecburdur.
Yapılan arındırma işlemi kapsamında Leninizm, olmayacak dua olarak görülen mutlak devrim anına kapatılır, politik teorisi Ne Yapmalı’yla sınırlı
tutulur, ama bu kitaba indirgenen pratik, “tüm halk sınıflarına gitmesi gereken”
komünistlerin “her yöne sevk etmek zorunda oldukları ordu”yu[1] tasfiye eder.
Resmi TKP ve devletinin çizdiği sınırlar, bunu emretmektedir.
Bu
tasfiye işlemi dâhilinde, Okuyan’ın Lenin diye okuduğu, bildiği, merkeze
koyduğu birey, kendisidir. Neyapmacılar Kitabı’nda anlattığı, kendi bireyliğidir.
Lenin yerine kendisini ikâme eder ki Lenin nefes almasın, yaşamasın. Bu çaba,
zararsız, steril bir yaklaşıma yol açmak zorundadır. Steril: beyhude, kısır,
sonuçsuz, mikropsuz, arınık gibi anlamlara sahiptir ve tüm anlamlarıyla Okuyan’ı
anlatır.
Saksı
Âşık Veysel’in Ruhi Su için “türküleri bir saksıya dikip pencere kenarına yerleştirdiğini” söylediği rivayet edilir. Çünkü aslında Kemalist projenin ve Resmi TKP’nin uzantısı olarak sol hareket, devletin yapıp ettiklerini eksiklik üzerinden eleştirebilmiş, ortaya konulan ürünlerin içeriğini ve anlamını sahiplenmiştir.
Özünde Ruhi Su ve geleneği, türküleri gerici diye yasaklayan devletin uzantısıdır. İyi ürünler ortaya koymuş olması, içeriğini ve anlamını değiştirmez. İlerlemecilik ve burjuva ideolojisi adına türküler, sıradan insanın tehlikeli duygularına dil olan çapaklarından, halk da türkülerden arındırılmıştır. Bu arındırma çabası, burjuvazinin pazarı, kârı ve iktidarı içindir. Vaktiyle Sıhhiye Köprüsü’nden bu yana geçmesinler diye yoksul halkı sopayla kovalayanlar, eldeki sazı kırmış, dili-nefesi türkülere yasak etmişlerdir. Plajlar halktan arındırılmış, yurttaşa teslim edilmiştir. Bugün plajların kamulaştırılması eylemi ancak halkın yoksulluktan tatile çıkamadığı dönemde yapılabilir.
Kemal
Okuyan’ın Leninizme ve Bolşevizme yönelik tutumu da aynıdır. O da yasaklı olan
bu unsurları efendilerin kabul edeceği düzeye çekmekle, buradan içeriksiz ve
anlamsız olgulara dönüştürmekle meşguldür. Leninizm ve Bolşevizm, zararsız,
steril, dikensiz, havada asılı, özel bireyin özel pratiğine ve hareketine
kapatılmış bir olguya indirgenmiştir. Sıradan insana, ezilene ve işçiye yasak edilmiştir.
Sadece burjuva kültürünü ve siyasetini idrak etmiş, bilince çıkartmış, yetkin
ve gelişkin, özel bireylere açıktır. Bu açıklık için Leninizm ve Bolşevizm, kirden
ve mikroptan arındırılmıştır. Eller yıkanmış, maske takılmıştır. Bu arınık
bireyler, artık her türlü küçük burjuvalığı yapabilir, her türden kariyerizme
kulluk edebilir, her şekilde dünyalıklarını biriktirebilirler. Onlara her şey haktır.
Halkalar
Kemal
Okuyan’ın Leninizmi ortaokulda edindiği, kümelerle ilgili bilgi ve lisede edindiği basit
denklem bilgisi üzerinden kurguladığı açıktır. Basit matematikle
yetinen Okuyan, fiziği, kimyayı ve biyolojiyi kısmen sosyal demokrasiye kısmen
de liberalizme teslim etmiştir. Meseleyi kümeye ve denkleme indirgemesinin
sebebi budur. Sosyal demokrasiye ve liberalizme teslim edilmiş fizik, kimya ve
biyolojinin harekete ve siyasete içerik ve anlam katması zorunludur.
Neyapmacılar
Kitabı’nı silkeleyip gereksiz onca cümleyi döktükten sonra geriye
kalan tek kelime “Halka”, tek cümle de “Parti eşittir örgüt artı hareket”
cümlesidir. TKP’nin özü, özeti budur. Bu öz ve özet, idealisttir, diyalektikten
ve materyalizmden azadedir. Küçük burjuvadır. Marksizm-Leninizme düşmandır.
Okuyan, kendi etrafına halka çizer, buna “Özne”; o öznenin etrafına bir başka halka çizer, buna “Örgüt”; o örgütün etrafına bir halka çizer, ona da “Parti” der. Bu cehalet ve yavanlık, tüm sosyalist harekete şu veya bu biçimde öğretilmiştir. Özne-Örgüt-Parti, Kemal Okuyan ve Yalçın Küçük hocasının Sabetayist muhteva bulduğu özel ailesi ve çevresinden ibarettir. (Kitapta geçen “havra sokağı” ifadesinin anlamına bir tek onlar vakıf olabilirler.)
O ve arkadaşları dışında kimse, partili, kimse
örgütlü, kimse özne olamaz. O ve ailesi, aslında kimse partili, örgütlü ve özne
olmasın diye vardır. Bu idealist ve küçük burjuva kurgu, proleter devrimcilik
adına reddedilmelidir.
Bu
kurgu idealisttir, çünkü halkaların merkezi, sürtünmesiz ve yerçekimsiz bir
ortam kabul edilir. Oradaki birey, determinizmden, sınırdan, sınıflardan,
eleştirilerden ve sorumluluklardan azade ve muaf sayılır. Belirlenimden ve
determinizmden, nesnelliği belirleme yetisi, buranın Allah’ı olma imkânı
anlaşılır. Bu satılır. “Bizden olursan, Allah olursun, kimse senden hesap
soramaz, her şeyi yapma hakkın olur” yalanına özel bireyler kandırılır,
örgütlenir. Kemal Okuyan, bu kudretin sunduğu imkândan, oturup maç izleme,
oradan boş bir yazı yazma konforundan asla vazgeçemez.
“Nesnelliğe
esir olmayan”[2], özgür özne”[3] olarak Okuyan hizbi, Lenin’in sözünü ettiği, tüm
halk sınıflarına giden, birliklerini her yöne sevk eden partiyi her durumda tasfiye
etmeye mahkûmdur.
Yürek
Halkaların
içinde, merkezinde küçük, görülmeyen bir halka daha vardır. Okuyan’ın yüreği! Kitapta
bahsi edilen, kasılan-şişen şey, odur. Bu özel halka, korkuyla bazen küçülür, birilerinin verdiği cesaretle de bazen büyür.
“Örgüt artı hareket eşittir parti” formülü, her daim ona tabidir. Bu kurgu, hiçbir
zaman “pohunun üstüne poh istemez”. Özel tuvalet kuranı hemen tasfiye eder. Kendi
pohunu kısmileştireni, değersizleştireni, anlamsızlaştıranı hemen kovar.
“Parti teşkilatının
kasılma ve şişme hareketlerinde ‘değişim’ hem teşkilatta, hem de
kapsanan-dışlanan kesimlerdedir.”[4]
Yani
Okuyan, parti, ne zaman şişse, onu budamak, küçültmek, bölmek, dağıtmak
zorundadır. Merkezdeki çekirdeğin zarar gördüğünü düşündüğü her an,
tasfiyecilik devreye girecektir. “Hinterland”ına alamadığı kişileri “kusmaya”
mecburdur. O, olmaz, oldurmaz; yapmaz, yaptırmaz. Metafizik âleme, bir olmaza fırlatıp
attığı devrime göre tanımladığı parti, hiçbir zaman varolmaz. Leninizm, hiçbir
zaman fiilileşmez.
Okuyan, kendisi dışındaki parti ve Leninizm çıkışlarını tasfiye etmek için uğraşır. Buna mecburdur. Parti biraz partiymiş gibi olsun, hemen kendisine daraltır. Örgüt biraz örgüt gibi hareket etsin, kendisine kapatır. O işçilik bilmez, kolektife aidiyeti tanımaz. Okuyan, her daim bunların üzerindedir.
Her
seçimde şişen parti, seçim sonrası kasılmalıdır. Kemal Okuyan, bir küçük
burjuva olarak, her şeyi kendisinde başlatıp kendisinde bitirmeye, herkesi ve
her şeyi kendisine mecbur etmeye ve tasfiyeciliğe mecburdur. Parti, süreç
içerisinde şişmişse budamak zorundadır. Son günlerde TKH’de yaşanan budur.
Bunca laf, TKH için, TKH’ye yönelik edilmiştir.
TKH
Hizbi
“Devletin
icazetiyle ve emriyle mülk edindiği TKP’nin sahibi ve CEO’su Kemal Okuyan, TKH
içerisindeki gerilimin ve operasyonun neresindedir?” Asıl sorulması gereken
soru budur? Bu soru, meselenin teorik ve politik yönünü kapsayacak şekilde sorulup
cevaplanmalıdır.
Bir
küçük burjuva olarak Okuyan, TKH ve TİP içerisine kadro göndermemiş olamaz. Oraları
boş bırakamaz. Bu hiziplerdeki her türden gerilimin ardında, cismani ve mecazi
varlığıyla, Okuyan aranmalıdır. Bu hareketi inşa eden, ona sahip olan odur. TKH’nin
mayası, varlığı, aklı-fikri, eylemi vs. Okuyan’a tabidir. Okuyan, kendisini
içermeyen her şeyi öldürmekle görevlidir. Bunu iş edinmiştir. Aidiyet bilmez,
her şeyi rekabetçilik ve mülkiyetçilikle ele alır.
TKH’de
hizip olarak kodlanıp kriminalize edilen arkadaşlar, şişme-kasılma,
büyüme-budama işlemlerinde ölçünün CHP olduğunu görmemektedirler. Okuyan’ın
verdiği akılla gerçeğe bakıldıkça bu gerçek görülmeyecektir. Okuyan,
sadece kendisinin görülmesini isteyen bir hodbindir.
“Evet,
özne kendi kadroları arasında sınıf ayrımcılığı yapmaz”[5] diyen Okuyan, zengin
çocuklarını tepeye, işçi çocuklarını en alta yerleştirir, sonra da tasfiye
eder. TKH’yi kolundaki bileziğiyle ve sınıfsal konumuyla övünen biri yönetmek
zorundadır. Onun merkezine biat etmiş kişiler yükselir. Davanın kolektivize
edilmesini, kolektivizmin dava hâline gelmesini isteyen en ufak çıkış,
bastırılır. Onun özel ailesine mensup kişilere her şey haktır.
Bir “arkadaş”ının anlattığıdır: Bu kişi, ODTÜ’de McDonalds eylemlerinin yapıldığı günlerde, Karaköy iskelesine indiğinde, oradaki McDonalds şubesinde Okuyan’ı hamburger yerken bulur. Yanına gider. Okuyan, savunmaya geçerek, “Toplantıdan çıktım, buranın soğan halkaları çok güzel” der. Sonra da arkadaşa rüşvet niyetine, yeni çıkmış kitabını ve kasetlerini armağan eder. Evet, Okuyan, halkaları yoldaşlarından ve insandan daha fazla sevmektedir!
Bugün TKH’de işçilikten gelen, işçi sınıfıyla az çok ilişkili olan kişiler, Kemal Okuyan’ın klonladığı, birbirine akraba olan bir ekip tarafından tasfiye edilmişlerdir. O küçük burjuva diyar terk edilmediği sürece hep böyle olacaktır. Özgürlük, özne, örgüt ve parti konusunda Okuyan’ın öğrettikleri reddedilmediği sürece yeni tasfiyeler kaçınılmazdır.
TKH bürosuna yönelik sopalı saldırının sebebi, sınıfsaldır. CHP döküntülerini toplama
siyaseti, sınıfsaldır. Bu sınıfsallık, küçük burjuvalıkla tanımlıdır. CHP gölgesinde ilerleyen komünist hareket, ölüdür.
TKH’nin son seçimde aday çıkartması, CHP’ciliği eleştirmesi gibi hamlelerinin poz olduğu görülmüştür. Okuyan ve hizbinin tek pratiği, sosyalist hareket içine yönelik siyaset yapmak, subaşlarını tutmak, alternatif çıkışları boğmak, mas etmek ve soğurmak üzerine kuruludur. “CHP eleştirisi” denilen alan tutulmalı ki oradan Okuyan’ın çekirdeği zarar görmesin. Kendisi parlamentarizm yapacaksa, parlamentarizm eleştirisini de başkasına bırakmamalıdır. TKH, aşırı sol alanını tutmuş, şimdi de herkese üyelik kapılarını açmayı, Cehepeleşmeyi, burjuva siyasetini salık verir duruma gelmiştir. Parti, CHP denilen yapının uzantısı bir derneğe dönüşecektir. Hizip olarak görülüp saldırıya uğrayanların itirazı, dernek olmaya yöneliktir.
Neyapmacılık ve Kemal Okuyan, Leninizmin, kişiye kapatılması, arındırılması çabasıdır. Onunla mülkiyetçi ve rekabetçi bir yerden ilişki kuran, ona karşı başka bir özne inşa edeceğini söyleyen de neticede ona benzeyecektir. Bu anlamda, Teori ve Politika da başka bir örgüt adına, Maoizmi sterilize etme, saksıya gömme, onun halkların kılcal damarlarında dolaşan ateş olma niteliğini ortadan kaldırma çabasıdır. Çünkü bu derginin sahibi, Gelenek’le rekabetçi ve mülkiyetçi, haset üzerine kurulu bir ilişki kurmakta, ona öykünmektedir. Bu yol çıkışsızdır.
TKH’deki
hizip olarak kodlanan isimlerin çağrıcısı oldukları Dördüncü Kongre, Okuyan’ın
çizdiği halkanın dışında mıdır? Dördüncü Kongre önerisinin ve ona yönelik reddiyenin TKP tarafından düzenlenecek On Dördüncü Kongre ile alakası nedir? Kongreye giden TKP, TKH çalışmasını kadük ve güdük kılmak istemiş olabilir mi? Dördüncü Kongre iradesi bu isteme karşı bir direnç midir? Asıl sorulması gerekenler bunlardır. “Kongre önerisi, Okuyan çizgisinin teorik ve
pratik dünyasına tabi midir, onu sorgulamakta mıdır, proleter devrimci hatta, komünist harekete, Suphilerin çizgisine-partisine ait midir?” bu sorular sorulmalıdır. Bu halkayla girilecek
her türden rekabetçi ve mülkiyetçi ilişki, çürüyecek, çürütecektir. O halkadan
çıkmak şarttır. Lenin’in, mealen, dediği gibi, “Aslolan özgürlük mücadelesi
değil, mücadelenin özgürleşmesidir.”
Her
ayrışma, Marx’ın sözünü ettiği, işçi sınıfı harekete geçene dek tarikat olarak
kalacak yapılardan yaşanan her türden kopuş anlamlıdır. Fakat ayrışanlar, proleter mücadeleye ve komünist
harekete, gene Marx’ın “sosyalist veya yarı sosyalist tarikatları, mücadele
eden işçi sınıfının gerçek örgütüyle ikame etmek amacıyla kurulduğu”nu söylediği[6]
“enternasyonal”e rekabetçilik ve mülkiyetçilikle değil, aidiyet ve dava bilinciyle
katışma iradesine sahip değilse, çürümeye-çürütmeye mahkûmdurlar. İşçileşmek ve
devrimcileşmekten başka bir kurtuluş yolu bulunmamaktadır.
Eren Balkır
7
Temmuz 2024
Dipnotlar:
[1] V. I. Lenin, What Is To Be Done?, 1901-1902, MIA.
[2]
Kemal Okuyan, “Ne Yapmacılar” Kitabı, Yazılama Yayınları, Altıncı Baskı
Ekim 2013.
[3]
A.g.e.
[4]
A.g.e.
[5]
A.g.e.
[6] Karl Marx ve Frederick Engels, Collected Works, 44. Cilt, s. 251-259. Türkçesi: İştiraki.
0 Yorum:
Yorum Gönder