20 Temmuz 2024

Hitchens Küçük Tanrı Büyük

Bir an gelir, çocuk, büyüklerinin kendisine onu terbiyeli kılmak için anlattıkları o aptal hikâyelerdeki tutarsızlıkları ve saçmalıkları fark etmeye başlar. Christopher Hitchens o idrake eriştiğinde dokuz yaşındaymış. Bir gün öğretmen, “Öyle muhteşem bir şey ki! Tanrı, ağaçları ve otları gözümüze hoş görünsün diye yeşil yaratmış” demiş. Hitchens, öğretmenin meseleyi yanlış anladığını artık biliyormuş:

“Çünkü gözlerimiz kendilerini doğaya ayarlıyordu, başka türlüsü de mümkün değildi.”

Sonra Hitchens, başka tuhaflıkları da fark etmeye başlamış ve “Madem İsa kör bir adamı iyileştirebiliyor, körlüğü neden ortadan kaldırmıyor?”, “Dualarımıza neden cevap alamıyoruz?”, “Seks neden bu kadar zararlı bir şeymiş gibi görülmüş?” gibi sorular sormaya başlamış.

Hitchens’ın da dile getirdiği biçimiyle “bu türden çocukça ve net olmayan itirazlar” çocukta kötü durmuyor, kişiyi hiçbir şekilde rezil etmiyor.[1] Asıl şaşırtıcı olan da bu türden yavan bir akıl yürütme pratiğinin Hitchens’ın dinle ilgili yazılarında karşımıza çıkıyor olması.

Burada mesele, Hitchens’ın ifadesiyle, “hiçbir dinin tatmin edici bir cevap sunamaması” değil. Oysa bu, doğru bir tespit olarak görülemez. Bu türden sıradan tespitleri ısrarla dile getirmemek gerek. Karşımızda, ele aldığı konuya her şeyi motamot anlayan, beceriksiz genellemelere ulaşan, dikkatsizce hatalar yapan bir yazar olarak yaklaşan tipik bir İngiliz var. Hitchens, aleniliğin, motamotçuluğun ve zırvanın karışımı olmaklığıyla madalyayı hak ediyor.

Hitchens, bu anlamıyla kötü bir ateist. O, sekülerizmi ilginç olmaktan çıkartıyor, materyalizmi incelikten yoksun kılıyor. Daha da kötüsü, önemli momentlerde dine karşı gerçekleştirdiği saldırıya, şovenizm, medeniyetler savaşı konusunda attığı paranoyakça çığlıklar ve sağcı ırkçılık hükmediyor.

Hitchens’ın dinle ilgili temel görüşü siyasi hayatı boyunca somutta hiç değişmedi. Ama antiteizmin politikasında dilinde önemli bir unsur olarak oynadığı roldeki köklü değişim, 2005 civarı başladı. Bu değişimin ardındaki dürtü ise kısmen fırsatçılıkla tanımlıydı.

Burada sadece Hitchens’ın Sam Harris, Daniel Dennett ve Richard Dawkins gibi isimlerin kaleme aldıkları kitapların başarısını görüp fırsattan istifade etmeye çalıştığı gerçeği üzerinde duruyor değilim. Hitchens’taki değişimin ana sebebi tabii ki bu kitapların elde ettiği başarıydı. Diğer yazarların peşinden gitmeye ve o pazara girmeye karar vermesi, esasen itibar sahibi olmak istemesiyle ilgiliydi.

Bir yandan da Hitchens, kanın oluk oluk aktığı, işkencelerin ifşa olduğu gerçeklikte giderek itibarsızlaşmış olan Irak işgaline yönelik ideolojik mücadeleyi dağıtmak için uğraştı. Bahsi edilen alana geçmesinin bir nedeni de buydu. Dinle ilgili yazıları sayesinde hem savaşı odaktan çıkarttı hem de süreci kendince izah etme imkânı buldu. Ona göre din her şeyi zehirlediği için, vaat ettiği kurtuluşa bizi Saddam Hüseyin’in devrilişi götürecekti. Bu anlamda Allah Büyük Değildir kitabı emperyalizmin, esasında kapitalizmin günahlarının kefaretinin eğlenceli bir şekilde ödenmesinden başka bir şey değildi.

Hitchens’ın anti-teizminin gördüğü işlev, yapısal açıdan Irving Howe’un Stalinofobi olarak nitelediği şeye benzer. Bu tabir, Soğuk Savaş siyasetinin dönüşmüş özel bir hâline atıfta bulunmaktadır. Bu siyaset dâhilinde anti-Stalinist solun eski unsurları Sovyetler’e yönelik nefretlerine göre hareket ettiler. “Stalinizm” denilen umacı ve günah keçisi, sağla kurulan yeni ittifakı meşrulaştırdı, insanları kapitalist toplumdaki kalıcı adaletsizlere karşı kayıtsızlaştırdı ve “Özgür Dünya” adına yapılan baskıcı uygulamalara hoşgörüyle yaklaşıldı. Aynı kaba biçim dâhilinde, Hitchens’ın dine yönelik meşguliyeti, kapitalizmin ve imparatorluğun adaletsizliklerine karşı gözleri kör etmekle kalmadı, ayrıca, onlara dönük arsız bir savunuya yol açtı.

Tüm dinleri eş gören kaba bir yaklaşımı benimseyen Hitchens, dinle, özelde dini siyasetle ilişkisi dâhilinde, kapitalizmin zulümlerine kör baktığı gibi, bir yandan da imparatorluğu hararetle savunuyor. Daha da kötüsü Hitchens, o korkunç yaklaşımları dâhilinde, tüm dinleri eşit gören, ama İslam’ı ayrıştırıp onu daha aşağıda bir din olarak değerlendiren yeni ateistlerin birçok görüşünü paylaşıyor. Bu yönüyle Hitchens, aşırı sağa destek veren gerici bir konum alıyor.

Richard Seymour

[Kaynak: Unhitched: The Trial of Christopher Hitchens, Verso 2012, s. 53-55.]

0 Yorum: