29 Temmuz 2024

,

Gargamel


Bir eşcinsel, X hesabında “Birey olamamış insanlar beni hiç ilgilendirmiyor” diyor. Bir başkası, Pekin olimpiyatlarının açılış töreni ile Paris olimpiyatlarının açılış törenini kıyaslıyor. İlkinin “otoriteye tapıncın, özgürlük-yaratıcılık yoksunluğunun göstergesi” olduğunu söylüyor. Bireyler, bu tür ideolojik çalışmalarla avlanıyor. Özgür bireyin savunucusu Batı’nın karşısına onun düşmanı Doğu çıkartılıyor. Doğu şeytanlaştırılıyor, Batı aklanıyor. Batı’nın otoritesine, özgürlüğüne ve yaratıcılığına kullar yetiştiriliyor. Kul yetiştirilen çiftliklerden biri de seksenlerden itibaren “Örgüt olduk ama birey olamadık” diye mızmızlanan sosyalist hareket.

Paris olimpiyatları açılışına bu ideolojik saldırı damgasını vuruyor. Olimpiyatlarla ve sporla alakası bulunmayan bir ideolojik salgı, nehre bırakılıyor. Yunan polislerinden beri yürürlükte olan spor müsabakaları, bir ideolojiyle birlikte ambalajlanıyor.

Sahnede kurulan ziyafet sofrası ile İsa’nın son yemeği arasında bağ kuruluyor. Lubunizm, bir din olarak bireylere satılıyor. Sermaye vaftiz ediliyor. Vaftiz töreninin gerçekleştiği şehrin arka sokaklarını fareler kemiriyor.

Eskiden botokslu, davul gibi şişmiş dudaklarla kimse dışarı çıkmazdı. Bugün ekranları bu çirkin görüntüler kaplıyor. Çünkü o botoks, bir tür zenginlik imgesi ve göstergesi olarak iş görüyor. Herkes, çocuklarını o zenginlere yarışır, yakışır bireyler olacak şekilde yetiştiriyor. En ufak anaokulunda bile küçük çocuklara o zenginlerle birlikte partileme öğretiliyor. Ahlak ve utanmak, gericileşiyor. Pazar ve sermaye adına her şey tahrip ediliyor. Buna “özgürlük ve yaratıcılık” deniliyor. Kapitalizmin “yaratıcı yıkım”ı kendi özel bireylerini imal ederek ilerliyor.

Sen Nehri üzerindeki hedonist gösteri de bu zenginliğe işaret ediyor. Özünde “O ziyafet sofrasına ancak eşcinsel olursan, yani zenginlerin gönlünü eğlendirirsen oturabilirsin” deniliyor. Artık nüfusun “imha”sı, bu tür ideolojik saldırılarla örtbas edilecekmiş gibi görünüyor. Birileri özel ve yüce olduklarına ikna edilip örgütleniyor, sonra da “nüfus fazla!” diyen, öjeni fikrine yaslanan teoriler ortalığa salınıyor. Birey yüceltiliyor, kolektif aşağılanıyor. Bu yalana en çok da sol örgütleniyor. Halay da neymiş, sol, artık bir işçi eyleminde işçi-bireye direk dansı yaptırıyor.

Sen Nehri üzerindeki sahnede söylenen şarkılardan birinde, mealen, “çıplak olursak zengin-fakir ayrımı silinir” deniliyor. Buradaki saldırının ezilenlere, yoksullara ve işçilere yönelik olduğu açık. Lubunizmin saldırısı, gayet sınıfsal ve patronların-emperyalistlerin hizmetinde. Bu lubunizm propagandasının ardında Nazilerin ve liberallerin Sovyetler’e yönelik propagandasında kullandıkları aklın iş başında olduğunu görmek gerekiyor.

Birey olamayanı insandan saymayan, o insandan saymadığı canlıyı yok etme hakkını da kendisinde görecektir.

Bu arada not etmek gerekiyor: Lubunizmin pratik gerçekteki eşcinselle bir alakası bulunmuyor. Lubunizm, egemenlerin, tekellerin ve emperyalistlerin kendi politik-ideolojik hedefleri doğrultusunda kullandıkları bir silâh. Bu silâhın ideolojik mermilerini kimse sorgulamıyor.

Genel manada feminizm, lubunizm ve veganizm, emperyalizmin ve tekellerin yıkım süreci için örgütlenen askeri birlikler. İnsanı tarihsel-kolektif düzlemde var eden tüm bağlar ve bağlam yok ediliyor. Emperyalizm, birey adına insana savaş açıyor. İnsan, cinsellik ve cinsiyet ilişkileri üzerinden tahrip ediliyor. Yağmalanıyor, yeniden fethediliyor. Özel, hür ve müstakil olan emperyalistler ve patronlar, kendilerine askerler yetiştiriyor. İnsan, düzleniyor, tahrip ediliyor ki egemenler yaşasın, özgürlüğün tadını çıkartsın.

“LGBT+” ibaresindeki artının içerisinde pedofili de var hayvanseviciliği de. Düzleme işlemi buralara da yöneliyor. Bu tuhaflıkların normalleştirilmesi için olimpiyat ve örovizyon gibi gösteriler kullanılıyor. Rusya, Şirinler kurgusunda Gargamel olarak tasvir ediliyor. Bu ülke, güzel cennetteki çapak, maraz olarak kodlanıyor. O köydeki sömürü ve zulüm, bu şekilde örtbas ediliyor.

O sömürü ve zulüm, “toplum yok, birey var” şiarında dil buluyor. O birey, feminizm, lubunizm ve veganizm gibi yeni dinlerle uyuşturuluyor. 1961’de Sen Nehri’nde boğulup katledilen Cezayirliler, bu dinlerin saldırısının doğal hedefi. Cezayirlinin o nehrin üzerine kurulan ziyafet sofrasına oturması mümkün değil. Çünkü ölümü hak ediyor. Bugün nehrin üzerindeki sahnede katil Maurice Papon eğlendiriliyor.

Paris olimpiyatları açılışı ile Batı emperyalizmi, Rusya-İran-Çin hattına parmak sallıyor. Bugün bu sallanan parmağa sevinenleri düşman bellemek gerekiyor.

Eren Balkır
27 Temmuz 2024

0 Yorum: