15 Temmuz 2024

,

Halk Ölecek Yurttaş Yaşayacak


İzmir’de yoğun yağış sonrası iki kişi, elektrik akımına kapılıp hayatını kaybetti.

Olay İzmir’de yaşanınca sol basın, önce derinden sustu, suskunluğu sağır etti.

Örneğin CHP yayın organı olarak Birgün, olayın gerçekleştiği gün New York Borsası’nın karışık seyirle kapandığını haber yaptı. “İklim krizi nedeniyle artan ekstrem hava olayları ve plansızlık şehirleri felç etti” dedi. Birgün Ege’nin dopdolu olduğunu söyledi. İmamoğlu’nun iyi geldiğini söylediği dolardaki gelişmelere yer verdi. Nepal’de iki otobüsün nehre yuvarlandığını aktardı. Sonra “İzmir’de sağanaktan kaçmaya çalışan 2 kişi elektrik akımına kapıldı” haberini yaptı. Birgün, olayı sıradan bir gelişme olarak aktararak geçiştirdi.

Gazete, herkes gibi bir gün boyunca sustu. Olayın arka planını sorgulama gereği duymadı. Habercilik yapmadı. Servis edilen istihbaratı aktarmaya gazetecilik demeye devam etti. Birilerinin borazanı olmayı içine sindirdi.

Aynı gazete, “TÜİK Başkanı solcu mu?” başlığını attı. Başkanın Mehmet Şimşek karşısında “solcu” bir duruş sergilediği imasında bulundu. Ama Birgün, Mayıs seçimlerinde o Şimşek programına onay ve oy verdiği gerçeğini unutturmaya, “Faizler artırılsın, Merkez Bankası bağımsız olsun, yabancı sermayeyi ürkütmeyelim!” diye bağıran CHP ve Altılı Masa korosuna eşlik ettiği, tempo tuttuğu gerçeğini gizlemeye çalıştı.

Sonra, elektrik akımına kapılan iki kişiyle ilgili haberin yayıldığı görülünce, hemen beş yıl öncesine ait bir gazete kupürü servis edildi. Bir gün sonra servis edilen bu haber üzerinden tüm sol basın, olaydan tam bir gün sonra “suçlu elektrik dağıtım şirketiii!” diye bağırmaya başladı. Elektrik Mühendisleri Odası sustu, yalandan “izolasyon sorunu” dedi. Kendi sorumluluğunu sorgulamadı. Ama sağanağın ve selin yol açtığı tahribatı ve sebep olduğu ölümü kimse anmadı. “Ekstrem olaylar” vurgusu, belediyeyi aklamak içindi. Sol, metro istasyonunu bir şirkete peşkeş çeken İmamoğlu’na da Atatürk Orman Çiftliği arazisini satışa çıkartan Mansur Yavaş’a da tek laf edemeyecek duruma geldi. 

Şimdiki belediye başkanının “cenazeye geleceğiz, bize tepki var mı?” diye sormasına gerek yok, çünkü nasıl olsa bu ülkede o tepkiyi soğuracak bir sol var.

Aynı günlerde Bodrum’un CHP’li belediye başkanı, “Bodrum’un lahmacunla anılmasına, lahmacun fiyatları üzerinden algı yaratılmasına karşı olduğunu” söyledi. Hatta tezini tipik CHP’li kibriyle, şu tür bir cümleyle destekledi: “Lahmacun, Bodrum’da tüketilen bir şey değil, onu daha çok Orta Anadolulular tüketir.”

Lahmacunu Bodrum’a yakıştıramayan belediye başkanı, şehirdeki fiyatları savundu. Onun plajlarında güneşlenen, bir günlük şezlong kullanımına 1200 lira veren bir kişi, röportajında “bizim işlerimiz gayet iyi, bu fiyat çok değil” diyordu. Çünkü Bodrum ve tüm sahiller, halktan arındırılmalı, yurttaşa ait kılınmalıydı.

Yıllar önce “halk plajlara üşüştü, vatandaş denize giremiyor” diyen zihniyet, bugün halkın yoksullukta plajlardan uzaklaştığı dönemde plajların kamulaştırılması için eylem yapıyor.

İzmir’de iki kişi halk olarak, üstelik CHP yönetimindeki bir yerde öldüğünde, solcular, hemen “ekstrem hava olayları”ndan, sağanaktan kaçmaktan, kişisel suç olarak elektrik akımına kapılmaktan bahsediyorlar. “Kader” diyorlar. Ama bir gün sonra İzmir Belediyesi’nin üzerindeki gölge kaldırılıp, elektrik dağıtım şirketi suçlu olarak işaretlenince ölen kişilerin mesleğinin altı çiziliyor. “Ah ya gene bir yurttaşımız ölmüş” deniliyor. Unutulmasın, 6 Şubat depremleri de bu zihniyetle karşılanmıştı. Hatay’dan gelmeyen oylar üzerine bu kafayla Hataylılara küfredilmemişti.

AKP karşıtlığı üzerine kurulu siyasetin herkesi kör ve sağır ettiğini kimse görmüyor.

Köpek meselesine de aynı yerden yaklaşılıyor. TİP’in CHP’li vekili Kadıgil, işine geldiği yerde Akşener’e “bacım olur kendisi, laf ettirmem!” diyor, işine geldiği yerde, halk düşmanlığının kılıfı olarak köpeklerin arkasına saklanıyor. Bunlar köpekleri sevmiyorlar, köpekleri, halkı aşağılık görmek, değersiz kılmak için seviyormuş gibi yapıyorlar. Hayvansevicilikleri, yurttaş adına halka doğrultulmuş bir silâh.

Bunların ağzından “Suriyeliler denizleri kirletiyorlar” türü cümleler dökülüyor. Bu ırkçılık, aşağı kabul ettiği ırkları ve halkları değersiz, yok edilmeye yazgılı varlıklar olarak görüyor. İnsani olanın ve halka ait olanın kapitalizm koşullarında değersizleştirildiği, bunları temel alan hukukun ortadan kaldırıldığı yerde insana ve halka saldırmak solculara, sosyalistlere düşüyor. Birey ve yurttaş üzerine kurulu ideolojileri ve siyasetleri, insana ve halka düşman, bu görülmeli.

Özellikle pandemiden beri insana ve halka düşmanlık, kalıcılaştı, yerleşikleşti, kanıksandı. Ölümler değersizleşti, önemsizleşti. Gizli öjeni, “nüfus fazla”cılık, “iklim felaketi sebebiyle türümüz yok olsun”culuk herkesçe benimsendi.

Yurttaşın tanımını dinsizlik veya milletsizlik üzerinden yapanların kasıtlarını ve niyetlerini anlamak gerekiyor. Kolektif aidiyete yönelik düşmanlık, din ve millet düşmanlığı kılıfı arkasına gizleniyor.

“Yurttaş”, burjuva gibi yaşamayı, burjuva gibi olmayı anlatıyor. O burjuvalar, yüz yıl önce zaten Antalya-İzmir hattında müstekbir ve komprador bir varlık olarak yaşıyorlardı. İzmir, Fransa’da kendisi için özel bankanın kurulduğu bir yerdi. Legal ve illegal ticaret kanalı bu hat üzerine kuruluydu. Komintern, yüz yıl önce bu ticaret kanalının siyasi önderliğini aradığını söylüyordu. Tüm sosyalist hareket, o önderliğe bağlandı. Dolayısıyla, Antalya-İzmir hattındaki ideoloji, siyaset ve yaşam tarzını gizlemek için bunlar alenileştirildi. Bunun için bir de öcü imal edildi: özelde Orta Anadolulu, genelde “cahil Anadolulu”.

Bodrum’a lahmacunu değil, suşiyi, pizzayı yakıştıran belediye başkanının dili tüm sosyalist hareketin dili hâline tam da bu koşullarda geldi. Herkes, halkını aşağılayan “SDP Yozgat” Twitter hesabındaki aşağılık dile örgütlendi.

Sol ve sosyalizm, yüz küsur yıl önce bölgenin en önemli kenti olan İzmir’i İstanbul’la aynı seviyeye, hatta onun da üzerine çıkartmayı düşleyen, Koç, Sabancı gibi şirketlerin merkezlerinin İzmir’e taşınmasını isteyen Tunç Soyer gibilere bağlandı. Ankara’da Mansur Yavaş, İzmir’de Tunç Soyer gibi isimler, Dünya Bankası projelerini veya AB projelerini uyguladıkları için öne çıktılar. Parlatıldılar. O projeleri ilericilik diyerek sahiplenen sosyalist hareket, Dünya Bankası’na, AB projelerine, emperyalist kurumlara örgütlendiği için olan biteni anlamadı.

Bugün hiçbir solcu, elektrik dağıtımının özelleştirilmesi sürecinin ardında Dünya Bankası ve onun emirlerini yerine getiren CHP’li Kemal Derviş gibi adamlarının, yani oy ve destek verdikleri güçlerin olduğu gerçeğinden bahsetmeyecek.

Sosyalist hareket, İzmir’de iki kişi çıplak tele takılıp ölünce susmak zorunda. CHP’ye uşaklık etmiş sosyalist hareket, dün olduğu gibi bugün de susma biçimidir. Şefleri, bu yağmadan pay almak için taklalar atmaktan başka bir şey yapamazlar. Onların devrim ve sosyalizm gibi dertleri ve davaları yoktur.

Eren Balkır
14 Temmuz 2024

0 Yorum: