17 Temmuz 2024

,

Tenceredeki Kurbağa

NATO 2026 zirvesi İstanbul’da düzenlenecekmiş. Gelen haberlere göre TKP yöneticileri, şimdiden piknik yeri bakmaya başlamışlar. Piknik yerinin, TİP’in İleride açıklayacağı yere göre belirleneceği konuşuluyor.

TİP’se et yenilecek pikniğe vegan birini sorumlu atayacakmış. Bu sayede sosyal medyada öne çıkmayı hesaplıyor.

Alınteri ve Devrimci Proletarya’nın kendilerine ölçü aldıkları, haset ettikleri TİP de bu TKP de bu. Artık ortada ecdadı Mustafa Suphi değil, Ermeni devrimcileri olan bir örgüt var.[1] Programlarında bunu bağıra çağıra beyan ettiler. Bu beyanın sebep ve sonuçları sorgulanmalı.

Alınteri, Ermeni soykütüğüne 1983’te Ekmekçiyan idam edilirken bağlanmıyor. Veya Hrant Dink öldürüldüğünde de bu tür laflar etmiyor. Bugün ortada Ermeni iradesi, öznesi ve kavgası yokken konuşuyor.

Ortada politik anlamda bir Ermeni devrimciliğinin bulunmadığı koşullarda, Ermeni malları ve kapitalist ilerleme arasında kurulan bağ üzerinden Ermeni sosyalistlerini ecdat olarak belirliyorlar. Alınteri, o mallara ve ilerlemeye dair bir imge ve mecaz olarak “Ermeni”ye bağlanıyor. Bu da şeflerin Avrupa’daki varlığı ile ilişkili bir mesele. Yeni siyasette ve programda konuşan, bu bağın kendisi. Bu tür örgütler için “Ermeni”, burjuva devrimine, burjuva ilerlemesine ve Batı sömürgeciliğine dair bir imgeden başka bir şey değil.

Geçmişte TDKP’ye verdikleri cevap bile “emperyalizmin üretici güçleri geliştirip geliştirmediği” sorusu etrafında dönüyor. Hep ileride olan solcular, en geriye mecburen bağlanıyorlar. Önce emperyalizmin ilericiliği tartıştırılıyor, sonra da bu ilericiliğe teslim olunuyor. Sosyalizm de mücadele de bu teslimiyet üzerinden tanımlanıyor.

Buranın solcusu, Rum, Ermeni ve Yahudi’yle dolaylı veya doğrudan ilişki kurarak Batılılaşacağına, solculuğunun buradan anlam kazanacağına inanıyor. Sömürgecilik, bu kanaldan ilerliyor. Burada zemin buluyor. Geride, geri kalmış ülkede, geri koşullarda nasıl devrimcilik yapılacağını öğrenmek için Lenin’e bakmak gerek. Lenin’e bakmak da bugün gerici bulunuyor.

Lenin’in sözünü ettiği “Ekonomizm” ve “Terörizm” de esasen bu Batılılıkla bağlantılı meseleler.[2] Lenin’in salladığı kılıç, tek başına kendiliğindencilikle ilişkilendirilir, kimse “Ekonomist” veya “Terörist” yaftasını üzerine almaz, çünkü herkes Neyapmalıcı, herkes Lenincidir. Ama önce Lenin, Batı ajanı, Batı uşağı ve Batı’nın memuru kılınmalıdır. Lenin, ilerletilmeden sahiplenilemez.

“Ekonomist” veya “terörist” olmak isteyen, Lenin’i tasfiye etmeye mecburdur. Tasfiyenin en gizli, dolayısıyla, en aleni ve en etkili biçimi, bugünde Lenin olmaktır. Bu oluş dâhilinde Lenin, bazen Batı’nın bazen de buranın efendileri adına yumuşatılır, çapaklarından arındırılır, belirli bir kıvama getirilir. Böylelikle, şu cümlelerin hiçbir ağırlığı ve anlamı kalmaz:

“Ekonomistler ve teröristler, yalnızca kendiliğindenliğin farklı kutuplarına boyun eğmektedirler; ekonomistler, ‘saf ve basit emek hareketi’ne ait kendiliğindenliğe; teröristlerse, işçi sınıfı hareketi ile devrimci mücadeleyi bütünsel manada birleştirme becerisinden veya imkânından mahrum olan aydınların tutkulu öfkesine ait kendiliğindenliğe boyun eğmektedirler.”[3]

Lenin, yaklaşık yirmi yıl sonra da bu iki akıma değinir. “Partimizdeki Sendikalist ve Anarşist Sapma Üzerine”[4] başlıklı metinde, “Bu halk kitlesinde kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak küçük burjuva tereddütlere, proletarya içerisinde dar meslekî çıkar temelli sendikacılığın veya meslek kuruluşlarındaki önyargıların kaçınılmaz olarak yol açtığı sapmalara, bir tek komünist parti karşı koyabilir” der.

Burada ESP, SDP ve Alınteri gibi yapıları tanımlayansa komünist parti olmak değil, “tereddüttür”, “dar meslekî çıkar temelli sendikacılık”tır, “meslek kuruluşlarındaki önyargılar”dır. Ekonomizm ve terörizm arasındaki salınımın kimseye bir hayrı olamaz. Bu salınım, küçük burjuvanın her şeyin başı sonu olma ve herkesi kendisine mecbur etme çabasının bir sonucudur.

ESP EMEP’in; Alınteri TİP’in popülerliğine hasetle yaklaşır. İki kendiliğindencilik biçimi, legal alandaki farklı, aslında özü aynı olan reformist siyasetle haset üzerinden ilişki kurar. EMEP ve TİP gibi yapılarla emperyalizmin mi yoksa kapitalizmin mi ilerici olduğuna, hangisine destek olunacağına dair tartışma damga vurur.

ESP’nin kendi yoldaşlarını kurşunlamış ülkücü faşisti savcılığa şikâyet etmiş olması, devrimci hareketin reformist hareket üzerinden yaşadığı sıkışmanın somut tezahürüdür.[5] Devlet ve hukukundan medet uman bir siyaset, devrimcilikten düşmüştür. Reformizm alanının yaydığı ışığa aldananlar, zaten kördür. Savcılığa başvuru, kendisini mağdur gösterip sevdirmeye gayret eden reformizmin emridir.

“Bütün siyasetini mağduriyet edebiyatı üzerine kuranların seslendikleri kitle, ne yazık ki küçük burjuva hümanistler ve liberallerdir. Böylesi bir kitlenin devrim gerçekleştirip, karşı devrimci güruhu mağdur etmesi ise imkânsızdır, zira devrim, ‘hümanist’ duygularla gerçekleştirilecek bir olgu değildir.”[6]

Dile getirdiği örnekler, yaptığı vurgular ve aldığı kerteriz üzerinden bakıldığında, Alınteri’nin “Devrimci Bir Odak İhtiyacı”[7] başlıklı yazısı da reformizmin sıkıştırmasıyla yazılmıştır. Reformizm, içe sızmıştır. Devrimcilikle, odak olmakla veya devrimci hareketin kolektif ihtiyacıyla bir alakası yoktur. Alınteri, her küçük burjuva gibi herkesi kendisine muhtaç ve mecbur kılma çabasıyla düşünüp hareket etmektedir. Bu hareket, çıkışsızdır. Bireyleri bir süre memnun ve tatmin etmek dışında hiçbir sonuç vermez.

Görünen o ki Alınteri, devletin ve sermayenin salladığı TİP zokasını yutmuştur. Doksanlarda ÖDP ve EMEP zokasını yutanların başına ne geldiyse bugünkü devrimcilerin ve sosyalistlerin akıbeti aynı olacaktır. Mesele, bu tür zokaları eleştirecek, etkisizleştirecek, anlamsız kılacak politik teorik faaliyeti yürütüyor olmaktır.

TKP’nin ve TİP’in çarşaf üzerindeki ağır gülle misali varlığı, herkesi bir yere sıkıştırmaktadır. Onların teorisi, programı tam da sol içine yönelik siyaset yapmak ve alan tutmak üzerine kuruludur. Bu gelenek, düşmanı bilmez, tanımaz. Buna gerek de duymaz. Onlar, sol içerisine yönelik hamlelerin ve harekâtın parçasıdır.

Bu örgütlerin reformist ağırlığı karşısında kolay olan, Kürd’ün halesine teslim olmaktır. Kürd’ün halesine kapılan, bir yandan da Kürd’ün yaptığını yapmamak için bu haleye teslim olmaktadır. “Gerici, ilkel, Doğulu ve yaban” bulunan Kürd’ün sadece yetiştirdiği bağdan istifade edenlerin bir sonuç üretmesi mümkün değildir.[8] Vekillikle kimlerin nelere ısındırıldığı görülmelidir.

Cumhuriyetçi haleye karşı demokrasici haleye kapılmak, anlamsızdır. DİSK Başkanı, bugün fakirin soyulduğundan, işçilere ait olanın patronlara aktarıldığından bahseder, ardından da “Cumhuriyetin yüz yıllık birikimi tasfiye ediliyor, sahip çıkmalıyız” der. Oysa o yüz yıllık birikim, sömürü ve zulüm üzerine kuruludur. Bugün laiklik mücadelesi, yüz yıldır laik burjuvanın laik midelerine ve laik kasalarına akanı gizlemek için yürütülmektedir. Kuraldır: işçi sömürüsü ile “cumhuriyetin yüz yıllık birikimi” arasındaki bağı göremeyenler, DİSK başkanı, sonra da CHP vekili yapılırlar.

İşçiden çalınan terle, ezilenden dökülen kanla yoğrulmuştur o birikimin hamuru. Demek ki DİSK başkanını oraya oturtanla, konuşturanla, onu önder belleyenle de dövüşmek gerekir. Ekonomizm ve sendikalizm üzerinden Çerkesoğlu’nun güdümüne girmek, ona göre siyaset belirlemek, komünistlik değildir.

Düşmanı da başdüşmanı da göreceğimiz, tespit edeceğimiz yer, masa başı çıkar hesapları değil, kolektif devrimci mücadeledir. “Başdüşman Tayyip” diyenler, sömürü ve zulüm düzenine uşaklık ediyorlardır. O nedenle, dün “yıkılsın” dedikleri Çin üzerinden veya başka kanallardan fon almalarına izin verilir. Zira bu tabir, sömürü ve zulmün üzerini örter, sermayeye ve devlete hizmet eder. Tabirin sahibi, dün Amerikan darbesine Fethullahçılardan daha fazla sahip çıkmış, ama bir yandan da Çin hattına bağlanabilmiştir. Bu ideolojik tutumla Çin’in Amerikan tahvillerine sahip oluşu arasında illaki bir bağ vardır!

Kolektif sınıf ve halk dinamiklerinin kolektif-tarihsel çıkarlarına göre hareket eden, mücadelesini o ölçü üzerinden yürüten tek bir özne bile yoktur. Bugün Rojava ve HDP “proje”lerinin değersizleştiğini görenler, boşalttıkları, tasfiye ettikleri Batı’ya geri dönmenin hesabındadırlar. Dün “iki işçiye bildiri dağıtmanın anlamı yok, buraya gelin özgürleşin!” diyenler, hesap vermeden, bugün yeniden “en iyi bildiriyi ben yazarım” yarışı içine girmişlerdir. Buradaki ölçü ise TİP reformizmidir. Kitle, öncelikle reformizme, tenceredeki kurbağa misali, ısındırılmalıdır.

Mesele, Lenin’in sözünü ettiği “terörizm”le “ekonomizm” arasında salınan sarkaç olmaktadır. Mesele, Kürt’le ve İşçi Sınıfı’yla kurulan ilişkinin içeriğinin ve biçiminin sorgulanmaması, onlara tepeden bakan o bir çift gözün kör edilememesidir.

Alınteri “Devrimci Odak İhtiyacı” yazısında TİP’i paranteze, korumaya alıyor, kazığı oraya çakıyor, sonra da okurlarını “bakın bunlar, onca kitleyle ne yapacaklarını bilemezler. Ah o dükkânı bize verseler, piyasayı nasıl ele geçiririz!” diyerek kandırıyor. “En başta TİP buna cüret edemedi”[9] derken de kitlesine örtük olarak “o cüret bizde var, neticede Erkan Baş’taki bıyık bizde de var!” demiş oluyor. Ama böylece o kitle, şimdiden, tenceredeki kurbağa misali, reformizme ısındırılıyor. Bir süre “en cüretli biziz” yalanıyla oyalanıyor. Öcalan’a nasıl bakılıyorsa sanki işçi sınıfının önderi Erkan Baş’mış gibi o da aynı zaviyeden ele alınıyor. Ama bu küçük burjuva bakış açısı, hiç sorgulanmıyor.

Ölçüsü, kendi küçük burjuva çıkarları olanların ne sınıfa ne de devrime hayrı olabilir, bu görülmüyor. Sınıf da devrim de bu sınıfın çıkarlarını tanımıyor.

Eren Balkır
12 Temmuz 2024

Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Çan”, 12 Aralık 2020, İştiraki.

[2] V. I. Lenin, Collected Works, Moskova-1977, Cilt 5, s. 417-22. Türkçesi: İştiraki.

[3] A.g.e.

[4] V. I. Lenin, “Preliminary Draft Resolution of the Tenth Congress of the RCP on the Syndicalist and Anarchist Deviation in Our Party”, Collected Works 32 içinde, Progress Publishers Moskova 1973, s. 246.

[5] “ESP’den Ülkücü Faşist Doğukan Çep Hakkında Suç Duyurusu”, 9 Temmuz 2024, Sendika.

[6] Barış Keskin, “Devrim Mağdurların Değil, Muzaffer Olanlarındır”, 1 Mart 2017, İştiraki.

[7] “Devrimci Bir Odak İhtiyacı”, 24 Şubat 2024, Alınteri.

[8] Eren Balkır, “Talebe, İşçi ve Yoldaş”, 9 Aralık 2022, İştiraki.

[9] “Devrimci Bir Odak İhtiyacı”. 

0 Yorum: