08 Mart 2023

, ,

Emperyalist Feminizm


Özgür dünyanın lideri, geçen hafta Birleşmiş Milletler toplantısında sesi titreyerek şunu söyledi: “Zafer, Ortadoğu ve ötesinde kadınlara saygı duyanların olacak.” Sonra aynı lider, New York Times’a “kadınlara her yerde baskı uygulanıyor ve bu, çok yanlış” dedi. Bu konuyu tekrar gündeme getirdi ve Batı’nın Irak’a kadınlar için saldırması gerektiğini söyledi.

ABD başkanı, Afganistanlı kadınları burkalarından kurtarmak için bombaladı. Eşi Laura, Afganlı kadınlara sırf oje sürdüler diye nasıl işkence edildiğini anlatıp durdu. Şimdi de Bush, başka savaşları meşrulaştırmak için, Iraklı kadınların kimsenin bilmediği davasını üstlendiğini söylüyor.

Peki şimdi sıra hangi ülkede? Tek çocuk politikası yüzünden bu sefer Çin’e mi saldırılacak? Dul kadınlara yönelik saldırılar sebebiyle bu sefer sıra Hindistan’da mı? Tecavüz suçundan hüküm giyenlerin oranı düşük diye Britanya’ya da saldırır mı acaba?

Kendi ülkesinde Bush, hiç de feminist değil. Oval ofisteki ilk gününde kürtaj hizmeti veya bu konuda danışmanlık hizmeti veren, dünya genelinde faal olan aile planlama teşkilâtlarına akan parayı kesti. Bu kararıyla muhtemelen binlerce kadının ve çocuğun canına kastedecek. Roe’ya Karşı Wade Davası’nın ve dava üzerinden kürtaj talebine imkân sağlayan kanunun çıktığı 22 Ocak’ı Ulusal İnsan Hayatının Kutsallığı Günü olarak adlandıran Bush, kürtajı terörizmle kıyasladı:

“11 Eylül günü bu dünyada kötülüğün var olduğunu kendi gözlerimizle gördük. Kötülük hayata değer vermiyor. Şimdi de hayatı koruyup kollamak adına kötülükle ve zorbalıkla mücadele ediyoruz.”

Bush gibiler, feminizme ait dili gasp ediyorlar. Bu gasp ve hırsızlık, yeni değil. Artık ülke genelinde tanık olduğumuz bir pratik bu. Bu dili kullananlar, kadının kurtuluşu gibi bir meselesi olmayan başka bir kuşaktan insanlara epey benziyorlar.

On dokuzuncu yüzyılın o büyük emperyalist girişimlerine öncülük eden, Viktorya dönemine ait, erkeklerce teşkil edilmiş yapı, çok azı üniversiteye gidebilen, sadece evli kadınların mülk sahibi izni bulmasını sağlayan yeni kanunlarla uğraşan kadınların taleplerini ve başarılarını ezmek için yoğun bir çaba içine girdi. Bir yandan da sömürgelerden gelen ganimetleri elde etmek için feminizmin dilini kullandı.

İngilizlerin başkonsolosu olarak 1883-1907 arası dönemde Mısır’da çalışmış olan Lord Cromer, bu konuda hep başvurulan bir örnek. Leyla Ahmed’in önemli çalışması Women and Gender in Islam [“İslam’da Kadın ve Cinsiyet”] da bu örneğe başvuruyor.

Cromer, İslam dininin ve toplumlarının aşağılık olduğunu düşünen bir isim. Doğu konusunda da birçok eleştiri dile getiriyor. Onun en çok eleştirdiği konu ise İslam’ın kadınlara yönelik tavrı ve yaklaşımı. Ona göre İslam kadınları aşağılıyor, tesettürle ve tecrit edici yaklaşımıyla kadını eziyor. Bu sebeple İslam, Mısırlıların Batı medeniyetinin ülkeye girişiyle birlikte bu girişe eşlik etmesi gereken düşünce ve karakterin edinilmesinin önündeki en büyük engel. Başkonsolosa göre, Mısırlılar medenileşme konusunda ikna edilmeli veya zorla medeni kılınmalı.

Peki ileriyi gören, feministlerin dilini kullanan, başörtüsü yakmaya meraklı bu kişi, memleketi İngiltere’ye dönünce ne yaptı? Gider gitmez Kadınlara Oy Hakkı Verilmesine Karşı Erkeklerin Birliği’ni kurdu ve kadınlara oy hakkı verilmesine mani olmak için elinden geleni yaptı.

Cromer gibi sömürgeciler, Viktorya döneminin orta sınıf ahlakının medeniyetin zirvesini ifade ettiğine inanıyor, bu modeli gittikleri her yerde uygulamaya koyuyorlardı. Bu modele göre kadın itaatkâr olmalı, boyun eğmeliydi. Tek dertleri, doğudaki kadın düşmanlığının yerine batıdaki kadın düşmanlığını ikame etmekti. Onlar da Bush gibi yerli halklara ait kültürü mahkûm etmek için feminist dili gasp ettiler. Leyla Ahmed’in dediği gibi feminizm, bu anlamda “sömürgeciliğin odalığı” olarak iş gördü.

“Patriarka yanlısı erkeklerin elinde de feministlerin elinde de batı feminizmine ait fikirler, temelde yerli halklara yönelik saldırıları ahlakî düzlemde meşrulaştırıp Avrupa’nın üstünlüğü anlayışına destek sunmak için iş gördü.”

Feminist dili gasp edenler, sömürge ülkelerdeki veya bombalanan ülkelerdeki kadınları umursuyormuş gibi yaparken zerre rahatsız olmadılar. Mısır’da Cromer, kadınların durumunun iyileşmemesi için elinden geleni yaptı. Kızların eğitim görmesine mani olmak adına okul ücretlerini yükseltti, kadınların üniversiteye gidip doktor olma heveslerini kursaklarında bırakmak için uğraştı.

“Feminist” George Bush da Afganistanlı kadınları yüz üstü bıraktı. Bugün ülkeyi yöneten ve Taliban kadar baskıcı olan yağmacı mücahidlerin korkusuyla yaşayan Afgan kadınları kimse, zerre umursamıyor. Afganistan’ın kadın bakanı ve Hamid Karzai’nin batı eliyle kurulmuş hükümetinin iki kadın bakanından biri olan Sima Samar, bu yaz ölüm tehditleri yüzünden istifa etmeye zorlanınca, Bush’un ağzından tek laf çıkmadı, bu olayı kimse protesto etmedi.

Sahada kadını hiç umursamadan feminizmi gasp eden yaklaşım, önemli sonuçlara yol açıyor. Bu sonuçlar, sömürgecileri hiç etkilemiyor. Ahmed’in tespitiyle:

“Sömürgeciliğin sömürgecilerin kültürünü güçlendirip yerli halkın kültürünü ortadan kaldırmak amacıyla feminizmi kullanması, batı dışı dünyada feminizmin sömürgeci hâkimiyete ait bir araç olarak damgalanmasına, Arapların gözünde şüpheli bir unsur hâline gelmesine, sömürgecilerin çıkarlarının müttefiki olarak suçlanmasına neden oluyor.”

Esasında birçok Müslüman kadın, batı tip feminizme tam da bu sebeple şüpheyle yaklaşıyor. Bu, Cromer gibi hareket edip kurtuluş yolunda ısrarla başörtüsünün çıkartılmasını isteyen batılı feministlerin anlaması gereken önemli bir mesele. Arap toplumları hızla İslamîleşiyor. Yeni sömürgeciliğin terörle mücadelesi önemli sonuçlara yol açıyor. Şirin Sadullah’ın da dediği gibi “seküler feminizm de batıyı taklit eden feminizm de Arap dünyasında sıkıntıda.”

Arap kadınları, Batı tipi feminizmi reddediyorlar, ama bu, onların cinsel kimliklerinin ezilmesini ve teslimiyeti kabul ettikleri anlamına gelmiyor. Kadın düşmanlığı, tıpkı Batılı kadınlar gibi acı veriyor Müslüman kadınlara. Onlar da biliyorlar, Müslüman toplumların kendilerini ezdiklerini. Tabii ki biliyorlar. Gelgelelim, kadınların kimlikleri, dinleri ve kültürleri yok edildiğinde o kadınlar kurtulmayacaklar. Bugün birçok kadın, başörtüsünü çıkartmak istemiyor.

Bu tür hususlar üzerine kafa yoran bir tür Müslüman feminizm gelişti son yıllarda. Bu akım, ne Batılı ve seküler ne de İslamcı ve aşırı gelenekçi. Sadece kadınların İslamî çerçevede ezilmesine neden olan hususları ortadan kaldırmaya çalışıyor. Leyla Ahmed ve Fatima Mernissi gibi önemli sesler, bu giderek daha fazla ilgi gören ve etkisini daha da artıran akımın düşüncelerini dile getiriyorlar.

Batı’daki feministlerse, kendi inançlarının dünya liderleri tarafından, koruyormuş gibi yaptıkları kadınlar için hiçbir şey yapmayacak olan bir dava adına büyük bir gösterişle dile getirildiğine tanık oluyorlar. Bu, feminizmin suiistimal edilmesinden başka bir şey değil. Feminizmi kendi çıkarları için kullananlar, Batı feminizminin Batı’da ve Arap dünyasında güttüğü davayı itibarsızlaştırıyor. George Bush, feminist sloganları diline pelesenk ettiğinde feminizm, sahip olduğu gücü yitiriyor.

Öte yandan, bu gaspın ve hırsızlığın bugünün ruhuna uygun olduğunu söylemek gerekiyor. Bugünlerde feminizm, gerçek eşitlik mücadelesi haricinde her şey için kullanılıyor. Masör kadınların bedenlerinin satılmasında, bedenlerin sakatlanmasında, kadınların porno filmlerde oynatılmasında, erkeklerin tecavüz suçlamalarından kurtulmalarında, kadınların sırf belirli bir şampuan markasını kullanıyor diye kendilerine saygı duyacaklarını düşünmelerini sağlamada hep feminizme başvuruluyor. Dolayısıyla, bugün feminizmin kadınların ve çocukların üzerine bomba yağdırmak için kullanılmasına şaşmamak gerek.

Katharine Viner
21 Eylül 2002
Kaynak

0 Yorum: