17 Mart 2023

,

“Barış Manifestosu”na Dair Açıklama


Ukrayna’ya gönderilen silâhlara karşı acilen eyleme geçilmeli. Hatta bu konuda geç bile kaldık. Almanya’da yüz binlerce insan da meseleyi bu şekilde ele alıyor. Die Linke’den [“Sol Parti”] Sahra Wagenknecht ve Alice Schwarzer’in kaleme aldığı Barış Manifestosu, bu itiraza dair duygu ve düşüncelere yer veriyor. Biz, örgüt olarak NATO karşıtı eylemlere katılacağız ve bu ittifaka karşı açıktan konum alacağız.

Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinden Hristiyan Demokratlar’a ve Yeşiller’e varana kadar birçok kesim, Manifesto’ya saldırdı. Bu saldırılar, bize siyasete ve medyaya savaş çılgınlığının ve militarizmin hâkim olduğunu gösteriyor. Ülkede tartışmaya yön verenler, Ukrayna’ya silâh gönderilmemesine dönük çağrılara bile hoşgörü gösteremiyor.

Manifesto ve ona yönelik tepkiler, Sol Parti’nin iflas ettiğini ortaya koyuyor. Parti, NATO çizgisi uyarınca hareket ettiği için, bugün savaş karşıtı tek bir eylem bile örgütleyemiyor.

Batı Propagandasını Temel Alıyor

Barış Manifestosu, silâh teslimatına karşı çıksa da aslında Batı propagandasını temel alıyor. Savaş konusunda Rusya Federasyonu’nu suçluyor. Rusya’yı mahkûm edip şeytanlaştıran metin, “Rusya’nın acımasızca saldırdığı Ukrayna halkı dayanışmamıza muhtaç” diyor.

Manifesto’da Rusya “zalim bir işgalci” olarak tarif ediliyor:

“Bugüne dek 200.000 asker, 50.000 sivil öldürüldü. Kadınlara tecavüz edildi, çocuklar korktu, tüm halk, büyük bir travmayla yüzleşti. Savaş bu şekilde devam edecek olursa Ukrayna boşalacak, harap bir ülke hâline gelecek.”

Bu çağrıda da NATO’nun kullandığı propaganda diline rastlıyoruz. Bu metin de NATO’nun Rusya’ya yönelik saldırısını, 2014’te Ukrayna’da gerçekleşen faşist darbeyi, sonrasında Donbass’ta yaşanan savaşı, Ukrayna’ya gönderilen silâhları, Ukrayna ordusunun yürüttüğü askeri hazırlıkları görmüyor. Manifesto, hiçbir inceleme yapmadan, hiçbir şerh düşmeden, Batı propagandasının Rusların işledikleri savaş suçları ile ilgili olarak dile getirdiği iddiaları olduğu gibi kabul ediyor.

Savaş sürecinin tırmanması konusunda da Rusya ve Putin suçlanıyor:

“Putin’in Kırım’ın saldırıya uğraması durumunda tüm gücüyle gerçekleştireceği saldırıdan korkulmalıdır. Böylesi bir durumda süreç, dünya savaşına ve nükleer savaşa doğru evrilecek mi? Olası savaş, dünya tarihinde bu şekilde başlamış ilk büyük savaş olmayacak. Ama muhtemelen son savaş olacak.”

Manifesto, Putin’i tehlikeli biri olarak takdim ediyor. Oysa savaşı ta başından beri NATO tetikledi, kışkırttı, gerekli hazırlıkları o yürüttü.

Metin, Ukrayna’nın kendisini savunma hakkı bulunduğunu söylüyor, Batı’nın sunduğu desteğin temelde yanlış olmadığını iddia ediyor:

“Ukrayna aslında girdiği her bir muharebeyi Batı’nın desteğiyle kazanabilir.”

Oysa nükleer bir güçle savaşan, o savaştan hiçbir şekilde zaferle çıkamaz. Ancak yenişmezlikle sonuçlanabilir. Savaşı kazanabilseydi, bu savaş iyi ve haklı mı olacaktı? Mesele NATO’nun savaşta olması değil midir, kazanamayacak olması mıdır?

Kundakçıları İtfaiyecilere Dönüştürüyor

Hükümetin yürüttüğü propaganda ile Barış Manifestosu arasında bir fark var. Manifesto’ya imza atanlar, nükleer bir güç olarak Rusya’ya karşı askeri bir zafer elde etmenin imkânsız olduğunu söylüyorlar. Ona göre, bu sebeple müzakereler yürütülmeli. Her iki taraf taviz vermeli. Metni kaleme alanlar, “Alman hükümeti, silâh tedarik etmek yerine ateşkes ve barış müzakereleri için çalışsın” deniliyor.

Metin, Almanya’da savaş çığırtkanlığı yapanlara ve bu savaşın gerçekleşmesine katkıda bulunanlara seslenip müzakere masasında bir taraf olmasını istiyor. Manifesto’ya göre, Federal Cumhuriyet ve diğer NATO ülkelerinin müzakere sürecinin güvenilir ortakları olacağı düşünülüyor. Bu metni yazanlar, keçiyi bahçıvan, kundakçıyı itfaiyeci yapmak istiyor.

2014 darbesini örgütleyenlerin, onların faşist dostlarının, Donbass’ı bombalayanların, Zelenski’yi Münih’te müzakere edilen Budapeşte Protokolü’nden çekilmesi yönünde teşvik edenlerin, Rusya’nın tüm anlaşma önerilerini her daim elinin tersiyle itenlerin barış sürecinin müttefiki olduğunu söylüyorlar. Uluslararası hukuk uyarınca bağlayıcı olan Minsk Anlaşması’nı Ukrayna’yı Rusya’ya karşı silâhlandırmak için zaman kazanmak amacıyla kullananların bugün müzakere sürecinin güvenilir birer ortağı olması mümkün mü?

Manifesto aynı zamanda, barışa ulaşmak için ABD’den bağımsız bir dış politika yürütülmesi gerektiğini söylüyor. ABD’nin en büyük savaş çığırtkanı olduğu, Almanya’yı savaş konusunda baskı altına aldığı tabii ki doğru. Bu konuda Kuzey akım boru hattında patlayan bombaya bakılabilir. Gelgelelim, bu süreçte Alman emperyalizmi hiçbir şekilde mağdur değil. O, mevcut durumu güç ve askeri kudret kazanmak için kullanmak gibi bir hesap içerisinde. Bugün Almanya’daki savaş çığırtkanlarından barış davasına katkı sunmalarını isteyebiliyor olmak büyük bir sorun, çünkü Rusya’ya karşı yürüttüğü savaşta Ukrayna’yı tam da onlar silâhlandırıyorlar.

Manifesto, “Rusya saldıran taraftır, Batı barış sürecinde müzakereci olabilir” tespitini paylaşıyor. Bu anlamda NATO’yu da Ukrayna’ya sunduğu “desteği” de meşrulaştırıyor. Bu anlamda metin, ortalığı yatıştırmaya çalışan bir muhalefet yürütüyor, bu muhalefetse hedef şaşırtıyor, zira asıl düşmana saldırmıyor, sadece ona “daha hassas hareket etmesini” söylüyor. Oysa bu konum, Rusya’ya karşı yürütülen savaşı durdurmayacak.

Barış Hareketinin Felç Edilmesi

Silâh teslimatına karşı çıkmasına karşın Manifesto, NATO’yu meşrulaştırıyor. Bu da barış hareketi içerisinde bulunan ve NATO’ya karşı olan güçleri zayıflatıyor, barış hareketini bölüyor. Bu sebeple barış hareketi savaş çığırtkanlarına karşı açıktan bir konum alamıyor. Barış hareketi bu şekilde felç ediliyor. Libya ve Suriye gibi son dönemde yaşanan savaşlarda Batı’ya açıktan karşı konum alamayan barış hareketi, kendi ayaklarına pranga vuruyor.

Manifesto, Avrupa’da savaş istemediğini söylüyor, bu sebeple müzakere masasına işaret ediyor. Metinde NATO üyesi ülkelerin dünyada birçok başka ülkede yürüttüğü ve yürütmeye devam ettiği savaşlar da NATO’nun Rusya’ya yönelik saldırısı da mesele edilmiyor. NATO’cu savaş çığırtkanlarına karşı uluslararası dayanışmanın altını oyuyor.

Çağrı metni, esas olarak Rusya’nın tetikleyeceğini düşündüğü dünya savaşı veya nükleer savaşa yönelik boş bir korkuyu temel alıyor. NATO propagandası, Rusya’nın Ukrayna’da çıkarlarını korumak adına nükleer savaş kartını oynadığını söylüyor. Oysa bu, bir yalan. Savaş sürecini asıl tırmandıran, Rusya’yı nükleer silâh kullanması konusunda tahrik etmek gibi hamlelere başvurmaktan hiç çekinmeyen, NATO ülkeleri. İnsanlardaki korkuyu artırmak için uğraşıyorlar ve sürekli Putin’i suçlu göstermeye çalışıyorlar. Manifestonun bir sorunu da NATO’nun üçüncü dünya savaşının fitilini ateşlediğine dair tek bir lafın edilmiyor oluşu.

Melez Cephe Suçlaması

Medya ve diğer NATO propagandacıları, Sahra Wagenknecht’i ve Alice Schwarzer’i sağcılarla “melez cephe” kurmakla suçluyor. Bu, barış hareketi gibi hareketleri karalamak ve toplumsal düzlemde tecrit etmek için yaygın olarak başvurulan bir yöntem.

Gauweiler (Hristiyan Sosyal Birliği -CSU) gibi isimler de bu çağrıya metni kaleme alanların Batı’yı koruma altına alan sınırlı konumları sebebiyle destek sunuyorlar. Melez cephe suçlamasını ise aslında tek cephede, NATO cephesinde bir araya gelmiş isimler dillendiriyorlar. Bu eleştiriyi dillendirenler, duyarcıymış, solcuymuş gibi görünüyorlar, ama aslında gericiler ve militaristler. Bu, güçlü ve baskıcı bir cephe. Dolayısıyla bugünün en tehlikeli gücü. Antifaşistler ve antimilitaristler, asıl bu melez cepheyle mücadele etmeli!

Schwarzer de eleştirilen bir isim. Geçmişte Batı’nın Yugoslavya, Irak, Afganistan ve Libya’ya karşı yürüttüğü savaşları açıktan eleştirmiş bir isim. Buna karşın, Müslüman karşıtı ırkçılık gömleğini üzerine geçirmiş feministlerin öncüsü olarak Schwarzer, bir yandan da İslam düşmanı ajitasyon faaliyeti ile Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Afganistan’da emperyalizmin gerçekleştirdiği saldırılara hizmet etti.

AfD denilen partinin barış yanlısı bir güç olduğuna ilişkin tespit yanlış. O, bir NATO partisi, silâhlânma ve savaş partisi, 100 milyar avroluk silâhlanma paketini destekliyor, daha fazla silâhlanmayı savunuyor. Parti, Almanya’nın çıkarlarından bahsediyor, onun seçenekleri üzerinde duruyor, yani bu anlamda tekellerin çıkarları uyarınca hareket ediyor. Bu partinin Rusya’yla müzakere yürütülmesi talebine hiçbir şekilde güvenilemez. Parti, barış için müzakere sürecinin başlamasını istiyor, ama bu talebini Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’dan çekilmesi ve Doğu Ukrayna’nın BM emrine girmesi şartına bağlıyor. Oysa bu önerilere uygun hareket edilecek olursa zafer NATO’nun olacak. Başka seçenekleri dillendiren, birer demagog olan sağcı güçlerin gerçek niyetleri ifşa edilmeli.

Müzakerelerin Amacı Ne?

Müzakere çağrısı, çoğunlukla silâh satışlarına karşı bir seçenek olarak sunuluyor. Oysa müzakere, gerekli önkoşullara ve müzakerelerin hedefinin ne olduğuna bağlı. Rus askerlerinin çekilmesi bir önkoşulsa burada talep edilen şey müzakere değil, NATO’nun zaferi ve o zafer sonrası imza edilen barış anlaşmasıdır.

“Müzakerelerden kim fayda sağlayacak ve bu müzakerelerin amacı ne?” soruları önemli sorulardır. Müzakere çağrısı yapmazdan veya müzakere denilen öneri yüceltilmezden önce bu sorulara cevap verilmelidir. Batı’ya hizmet eden tahriklerin ve savaşın kaynağı olan faşist rejimin hüküm sürdüğü Ukrayna’nın NATO’nun elindeki bir koçbaşı olarak iş görmesiyle neticelenecek bir müzakere sürecine karşı çıkılmalıdır.

“Saldırgan Putin” lafı gündemden çıkartılmalı, talepler, bu tür bir lafı temel almamalıdır. Zira Strack-Zimmermann ve şürekası türünden propagandacılar, süreci tırmandıracak işlere imza atmakta, kendilerini Putin’in saldırganlığıyla mücadele eden, hakiki ve tutarlı savaşçılar olarak takdim etmektedirler.

Bu anlamda Sahra Wagenknecht yanlış bir konum alıyor ve Ukrayna lehine tavizler verilmesini istiyor. Almanya’da süren tartışmayı yürütenler, gerçekleri tümüyle göz ardı ediyorlar, savaşın gerçek arka planına bakmıyorlar, bu sebeple gerçekçi bir çözüm sunmuyorlar. Dolayısıyla, bu savaşın bu şekilde sona ermesi imkânsız. Biz, kendi hükümetimizi durduracak yolları bulmak, savaş yolunda ilerleyişine mani olmak, bu yaklaşımla tutarlılık arz eden bir yoldan hükümetin yürüttüğü propagandayla mücadele etmek zorundayız. Barış hareketinin görevi budur.

Barışa Uzanan Yegâne Yol

NATO, saldırgan taraftır ve savaş çığırtkanıdır. NATO, Ukrayna’ya adım atmamış olsaydı, savaş olmazdı. Dolayısıyla, barışa uzanan yegâne yol, NATO’nun Ukrayna’dan defolup gitmesidir!

Silâh teslimatının durdurulması talebi, doğru ve önemlidir. Bu sebeple, NATO karşıtı konumumuzu açık bir biçimde ortaya koymak amacıyla, yapılacak gösterilerde yer alacağız.

Biz, silâh teslimatına karşı çıkan insan kadar NATO’nun bu savaşın sorumlusu olduğunu gören insan olduğunu düşünüyoruz. Onların sesi artık daha gür çıkmalı!

NATO, Ukrayna’dan defol!

Rusya’yla savaşı durdurun!

Almanya NATO’dan çıksın!

NATO’nun inşa ettiği faşizmle mücadele et!

Komünist Teşkilât
24 Şubat 2023
Kaynak

0 Yorum: