“Savaşçı”
veya “barışçı yol” Marksizmin meselesi değildir. “Savaş veya barış ikilemi,
marksistlerin değil, revizyonistlerin meselesidir.”
Marksizmin
ustalarına göre, ister parlamenter eylem içinde olsun ister olmasın, Marksist
bir partinin kudreti ancak belli bir noktaya çıkar, ondan sonra partinin gücü
donmuştur. Hatta partinin pasifistliği nedeni ile yığınlar partiden uzaklaşabilir.
Bu nedenle “parlamenter eylem içinde bulunan bir Marksist parti, hiçbir zaman
oyların çoğunluğunu alamaz” dersek, herhalde kehanette bulunmuş olmayız.
Marksistler
bu gerçeği bildikleri için öyle “barışçıl geçiş”, “oyların %51’i” vb. ile kafa
yormazlar. Marksistler için tek şey önemlidir; Konjonktürün, yani belirli bir
toplumda, tarihin belirli bir anında, sınıflar ve güçler ilişkisinin kendileri
için elverişli olup olmamasıdır.
Marksist
literatürde son derece önemli olan bu kavram üzerinde, soruna -tartışmamıza-
nihai düğümü atacağı için biraz durmak gerekiyor.
Bay
Somer’in, Emek dergisinin beşinci sayısındaki “Marksist İlkeleri Nerede
Bulacağız” çevirisinde, yazının sahibi ünlü Marksist düşünür Louis Althusser
tarafından Lenin’in bu kavramının Marksistler için ne kadar önemli olduğu
belirtilmektedir.
Althusser:
“Ve eğer Marx ve Engels’ten
sonra meydana gelmiş en büyük teorik olayların izi bulunmak istenirse, bunları
Lenin’in teorik metinlerinden çok, siyasi metinlerinde aramak gerekir. Lenin’in
en derin ve en verimli teorik bulguları, her şeyden önce siyasi metinlerde,
yani onun siyasi pratiğinin ‘özetini’ teşkil eden şey içinde saklıdır. Sadece
bir tek örnek vermiş olmak için, şunu söyleyeyim: Lenin’in siyasi metinleri
(durumun ve durumdaki değişmelerin tahlilleri, alınan kararlar ve bunların sonuçlarının
tahlilleri vb.) göz kamaştırıcı bir ısrarla, bize son derece önemli teorik bir
kavram verir: ‘aktüel uğrak ya da ‘konjonktür’ kavramı. Lenin’in Marksist bir
partinin eylemi içinde bu partinin mücadelesini yönetmek için üretmiş bulunduğu
bu kavram (ya da ilke) sadece tarihi materyalizm için değil […] diyalektik
materyalizm için de temel bir Marksist ilkedir. […] Bu ilkenin Lenin’in siyasi
yapıtlarından çıkartılması düşünülmeksizin pratik durumda kaldığı da maalesef
bir başka gerçektir. Teorik bir hazine şuracıkta, el altında Lenin’in siyasi
yapıtlarında gizliydi, ama kimse ‘keşfedemedi’ bu hazineyi ve kısır kaldı.”
demektedir.
Görüldüğü
gibi, Althusser, bu kavramın Marksizm-Leninizm için bir hazine olduğunu söylemektedir.
Tabii,
siz bay Somer, bu çevirinizden bir şey anlamadınız. Eğer anlasaydınız, yaptığınız
tahrifatın anlaşılacağını düşünerek, Lenin’in taktik ve şiarlarını Lenin’i
Dühring’in düzeyine indirgeyen bir biçimde yorumlamaktan kaçınırdınız. Bu “konjonktür”
kavramının ne anlama geldiğini merak edip araştırsaydınız, “Barışçı veya
savaşçı yol” ikileminin Marksizme ait olmadığını görürdünüz.
Kısaca
özetlersek; “politik konjonktür” veya “aktüel uğrak” kavramı, belli bir toplumda,
tarihin belli bir anında o toplumdaki sınıflar ve güçlerarasındaki kuvvet dengesinin
objektif durumu” anlamına gelir.
Bir
örnekle, bu kavramı iyice somutlaştıralım. Örneğin Frasa’nın bugünkü iktisadi
gelişme düzeyi (objektif şartlar) bir proletarya devrimi için olanaklıdır. Ancak
Lenin’in “ihtilalci bunalım” diye belirttiği bir kriz olmadan, bu ülkede proletarya
devriminin olabilmesi olanaksızdır. (Subjektif şartların hazır olması gerekir.)
Ve 1968 Mayısına kadar, Fransa’da proletarya devrimi için uygun bir ortam yoktu.
Fakat 1968 Mayısında, spontane olarak başlayan ve anarşist Cohn Bendit’in geliştirdiği
öğrenci hareketleri, bir anda on milyon işçiyi sokağa döktü; işçiler fabrikaları
işgal ettiler, kızıl bayraklar astılar vb.
İşte
“Aktüel Uğrak”, Lenin’in ünlü kavramı.
Bilindiği
gibi, ani bir kıvılcım, subjektif şartlar oluşturdu ve Fransa’yı devrimin eşiğine
getirip bıraktı. Fakat Fransız Marksist partisi, böyle bir uğrağın bir daha hiç
gelmemezcesine -kısa bir zaman dilimi
içinde- gidişine seyirci kaldı, pasif kaldı.
Partinin
pasifliğinin bir sonucu olarak, ayaklanan, fabrikaları işgal eden işçi
kitlelerinin umutları hayal kırıklığına dönüşürken, de Gaulle iktidarı da
içinde bulunduğu panikten kurtularak, yığınların bu hayal kırıklığından
yararlanarak duruma hâkim oldu.
İşte
bu pasif tavır, Marksist ustalara göre, gerçekte, eylem için yeteneksizliğin ve
de korkaklığın maskesidir. Yine Marksist ustalara göre, devrimcilerle oportünistleri
ayıran temel kriter, nihai olarak “devrim yapmaya”, “harekete geçmeye” cesaret
edip etmemede düğümlenmektedir.
Lin
Piao, bunu açıkça belirtmektedir:
“Son çözümlemede mesele, devrim
yapmaya cesaret edip etmeme meselesidir. Bu gerçek devrimcileri ve
Marksist-Leninistleri sahtelerinden ayırt eden en şaşmaz mihenk taşıdır.”
Mahir Çayan
[Türk
Solu, 19 Ağustos 1969, Sayı. 92., s. 11.]
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder