Ahlâk ve Bilim Ayrıştırılamaz
Fidel Castro, iki yıl önce, 25 Kasım günü vefat
etti. ABD’li liberaller, Castro’yu okusalar Trump’ın hiç ilginçliği kalmaz
aslında. ABD; üzerine bal dökülmüş ama içi küf fikirlerden çekiyor ne
çekiyorsa. Fidel’deki o ayrıksı ama aslında gayet kadim olan o vizyonu kimse
anlamıyor.
Onun peşine düşmek, çok kıymetli bir iş. Asıl
meseleyse şu: o vizyona vakıf olmak için düşünmek
gerek. Felsefî açıdan her daim bekleyip durduğunuz şeye kıyasla başka bir şeyi
düşünmek daha kolay geliyorsa, o şeyin peşine düşmezsiniz.
Ne var ki felsefe asla lüks değil. Her gün
geliştirdiğiniz düşünceler, ona tabi. “İnsan olmak ne demek?” gibi sorulara
cevaben geliştirdiğiniz felsefî anlayışlar yön veriyor gündelik tercihlerinize.
Bu, analitik bilim felsefesinde zaten bilinen bir şey. Öğrenileceği yer de
Marx’ın ta kendisi.
Küba’yı sevenler bile okumaz Fidel’i. Alıp
götürürler öğrencileri ve Küba’nın “kültür”ünü gösterirler. Ama fikirleri kulak
arkası ederler. İşin tuhaf yanı şu ki Küba’yı dogmatik olmakla suçlayan kimi
akademisyenler, bu ülkenin felsefî temellerini önemsemezler. Soru
sormamalarının sebebi, bilmeleri gereken bir şeylerin olduğunu düşünmüyor
olmalarıdır.
Onlarda bahsi geçen türden temeller mevcut
değildir. Liberal felsefî dünya görüşlerine kimsenin muhalefet edemeyeceklerini
söyleyecek kadar açık fikirlidirler. Oysa bu, kimsenin kabul etmediği,
düşünceye en fazla zarar veren dogmatizm biçimlerinden biridir.
Küba’ya ilk geldiğim günlerde Fidel’e atfedilen
bir sözü gördüm, duvara yazılmış hâlde: Al
valor no le faltara la inteligencia, a la inteligencia no le faltara el valor.
[Akıl değerden, değer de akıldan mahrum olmayacak] O an anladım, bu toplumun,
bu devrimin felsefî liberalizmden uzaklaştığını açık bir dille ifade ettiğini:
o liberalizm, Kuzey’deki Marksistlere, Aristoculara, anarşistlere, kuir
teorisyenlerine ve feministlere hâkim olan ideoloji.
Fidel’in cümlesi, şunu ifade ediyor özünde: hem
akıllı hem kötü olamazsınız; iyi olmayı başarırsanız, başkaları için iyi
niyetle hareket etmeyi bilirseniz, yani sadece iyi niyetliymiş gibi görünmekle
yetinmezseniz, o vakit siz akıllı da olmalısınız, bunun sebebi de aradaki
illiyet temelli, karşılıklı bağımlılık ilişkisini gereğince idrak etmiş
olmanızdır.
Ahlâk ve bilim ayrıştırılamaz.
Avrupalı felsefeciler, aklı ahlâktan ayırdılar.
Gerçek/değer ayrımı üzerinde durdular ve değerle ilgili gerçekleri (veya
bilgiyi) inkâr ettiler. Değer denilen sahada hiçbir gerçeklik yoktu, sadece
“mitler ve kurgular” vardı.
Ne istiyorsanız isteyin, aklen ve fikren gelişip
serpilebilirsiniz. Hem küresel adaletten hem etikten bahsedebilir hem de
tutkularınızın esiri olarak yaşayabilirsiniz. Kimse aradaki çelişkiyi fark
etmez bile.
“Düşünmek bir şey, yaşamak başka bir şeydir.” İşte
bu görüştür hâlâ hâkim olan. Kübalı felsefeci Ernesto Limia’nın sözünü ettiği
enternasyonal soldaki etkisizliğin izahını işte bu görüşte bulmak mümkündür.
Bence Ernesto haklı.
Avrupa ve Kuzey Amerika’nın dışına çıkıp fikirler
dünyasına baktığımızda, Fidel’in geliştirdiği görüşün daha hassas ve esasında
daha yaygın olduğunu görürüz. Bu görüşe göre, insanın nasıl yaşadığı ile nasıl
düşündüğü karşılıklı olarak birbirine bağlı iki meseledir. Eğer aklen ve fikren
gelişip serpilmek istiyorsam, başkalarına hizmet etmeliyim. İlliyet temelli
karşılıklı bağımlılık ilişkisine dair farkındalığımı artırmalıyım.
Bunun radikal bir yaklaşım olduğu açık ama Avrupa
liberalizminin verdiği kadar zarara yol açmayacağı ortada.
Gerçeği bilmek suretiyle (bilim) insanlar olarak
nasıl daha iyi yaşayacağımızı da biliriz (ahlâk). Bilime vakıf olduğumuzda,
nedene ve sonuca da vakıf oluruz. İlliyet temelli, karşılıklı bağımlılık
ilişkisini, yani doğanın kanunlarını biliriz. Kendi çıkarımı bilmenin
başkalarının refahına, esenliğine muhtaç olduğunu görürüm. Bana, başkaları için
iyi niyetli amellerde bulunmak fayda sağlayacaktır, bunu bilirim. Birilerine
zarar verdiğimde ilkin ben acı çekerim. İşte neden-sonuç. İşte bilim...
Bu kadim bir görüş. Küba, o görüşe bağlılığını
ispatladı. Zaten yeterince ortada olan enternasyonalizm geçmişini herkes
biliyor. Brezilya’nın başına geçen Bolsonaro’nun bugünlerde Kübalı doktorlarla
ilgili söylediği yalanların bir karşılığı yok.[1] Ama asıl meseleyi gene burada
aramak lazım: beklemekte olduğumuz şeye inanmıyoruz aslında. Küba’nın
enternasyonalizmini bilmeyen yok. Ama onun gerekçelerini inkâr eden liberalizme
uymadığı için o enternasyonalizme kimse inanmıyor.
Küba, uzun süredir enternasyonalist ve bu
enternasyonalizmi gayet yalın bir dille izah ediyor. Sebep-sonuç, karşılıklı
bağımlılık, doğa kanunları. Fidel’in neredeyse her sözünde ve her yazısında
dile getirdiği bir şey, enternasyonalizm.
Küba’nın Angola’da oynadığı rol, buna örnek.
İngiliz tarihçi Richard Gott, bu epey maliyetli olan misyonu “bencilliğin
zerresini içermeyen bir faaliyet” olarak niteliyor. Küba, ırk ayrımcısı Güney
Afrika’yı mağlup etmek adına bölgeye 300.000 gönüllü gönderiyor, bunların iki
binden fazlası ölüyor. Irk ayrımcılığına karşı mücadelede ölenlerin anısına
Pretoria’da dikilmiş bir “isimler duvarı” var. Orada birçok Kübalının ismi
kazılı. Başka bir ülkeden herhangi bir isme rastlanmıyor.[2]
ABD, Küba’nın Sovyetler’e bağlı bir vekil güç
olarak hareket ettiğini söyledi ama kendi istihbaratı, “Castro’nun ülkesini
Sovyet disiplinine ve güdümüne tabi kılmak gibi bir niyeti olmadığından”
bahsediyordu. Eski dışişleri bakanı Henry Kissinger, 25 yıl önce kaleme aldığı
hatıratında şunu yazmıştı: “Castro, o dönemde iktidarda olan, muhtemelen tek
gerçek devrimci liderdi.”
Bugün hâlâ etkili olan düşünce yapısı devrimciydi.
Bolsonaro, Küba’nın yürürlüğe soktuğu doktor programının Küba’yı
zenginleştirmek için kullanıldığını iddia etti. Onun bunu söylemesine
şaşırmamak gerek. Asıl şaşırtıcı olan, birilerinin bu söze inanması.
Fikir için değil de başka şeyler için yüzünü
Güney’e çevirenlerden başka bir şey beklenemez zaten. Castro’nun 1999’da Hugo
Chávez’in seçimi kazanması ardından Karakas’ta söylediği gibi:
“Onlar akıllı bombalar icat ettiler, bizse daha
güçlü bir şey, insanların düşünüp hissedebilecekleri bir fikir icat ettik.”
Bu radikal bir görüş
değil, birçok gelenekte, ta bin yıl öncesinde bile rastladığımız bir görüş
aslında. Öyle olduğunu anladığımızda, liberal dogmatizme dair şüphemiz de bir
miktar artacaktır. O liberalizmin varolduğunu kabul edip, ona pratikte meydan
okumak ileriye doğru atılmış bir adım olacaktır. Ve Fidel Castro, bu işe
başlamak, o yola koyulmak için iyi bir başlangıç noktasıdır.
Susan Babbitt
22 Kasım 2018
22 Kasım 2018
Dipnotlar
[1] Minoska Cadalso Navarro, “Perdón a mis niños
por no haberles dicho adiós” [Hoşça kal demediğim için bağışlayın beni
çocuklar] Cuba Debate;
Sergio Alejandro Gómez, Irene Pérez, “José Angel Portal: ‘Cuba no hace política
con la salud de ningún pueblo’” [Küba herhangi bir insanın sağlığı üzerinden
siyaset yapmıyor], Cuba Debate.
[2] Susan Babbitt, “Thawing Relations: Cuba’s
Deeper (More Challenging) Significance”, Counterpunch.
0 Yorum:
Yorum Gönder