05 Kasım 2018

, ,

Şaumyan’a Mektup

Aziz Yoldaş,
15 Kasım tarihli mektubun beni çok memnun etti. Benim vaziyetimdeki birinin Rusya’da bulunan yoldaşların, konu ile ilgili olarak çok çalışıp çok kafa patlatan, bilhassa düşünceli insanların görüşlerini fazlasıyla takdir ettiğini bilmeni isterim. Bu nedenle beni özellikle memnun eden şey, senin en kısa zamanda cevap vermiş olmandı. Bu türden mektuplar aldığında insan, kendisini daha az yalnız hissediyor. Fakat bu kadar şairlik yeter, şimdi asıl meseleye gelelim.
1. Anladığım kadarıyla sen, Rusya’da resmi bir dilin belirlenmesi fikrinden yanasın. “Resmi dil gereklidir; o, eskiden olduğu gibi gelecekte de büyük ve ilerici bir öneme sahip olacaktır” diyorsun. Ben bu fikre tümüyle karşıyım. Uzun zaman önce Pravda’da yazdım[1] ve ilgili görüşün çürütülmediğini görüyorum. Dile getirdiğin argüman, en azından beni, zerre ikna etmiyor. Tabii ki Rusça, küçük ve geri kalmış bir millet için ilerici bir öneme sahip. Fakat şunu anlaman gerek ki mecburi bir şey olarak dayatılmadığı noktada o, daha da ilerici ve daha da önemli hâle gelecektir. İnsanları Rusçadan uzaklaştıran bir sopa değil mi “resmi dil” meselesi? Millet meselesinde psikolojinin çok önemli bir husus olduğunu neden anlamıyorsun? Bu alanda tatbik edilecek en ufak bir baskı, tek dilin, büyük devletlerin ve merkezîleşmenin sahip olduğu ilericiliği ve önemi boşa düşürecek, onu kirletecek ve lekeleyecektir. Oysa ekonomi, psikolojiden daha önemlidir: Rusya’da ekonomimiz hâlihazırda kapitalisttir ki bu da Rusçayı önemli kılan bir husustur. Ama sen, ekonominin gücüne inanmıyor, onu içi çürümüş polis rejimine ait koltuk değnekleriyle desteklemek istiyorsun. Bu sayede ekonomiyi sakatlayıp gelişime mani olacağını görmüyor musun? Bu acınası hâlde olan polis rejimi çöktüğünde, Rusçanın korunması ve yayılması için çalışan gönüllü derneklerin sayısı on, hatta bin katına çıkmaz mı? Hayır, ben senin görüşüne hiç katılmıyorum ve seni Prusya Krallığı’na has sosyalizmi benimsemiş olmakla suçluyorum.
2. Sen, esasen özerkliğe karşısın ve sadece bölgesel özyönetimden yanasın. Ben bu görüşe de katılmıyorum. Bu noktada Engels’in “merkezîleşmenin yerelliklerin özgür olmasına mani olmadığına” dair açıklamasını anımsamak lazım.[2] Polonya’da özerklik var da Kafkaslar’da neden yok, Güney’de var da Urallar’da neden yok? Merkezî meclis mi belirliyor özerkliğin sınırlarını? Biz, demokratik merkeziyetçilikten yanayız. Federasyona karşıyız. Jirondenler karşısında Jakobenlere destek veriyoruz. Ama Rusya’nın her yerinde özerklikten korkmak tam bir saçmalık! Bu, özünde gerici bir yaklaşım. Özerkliğin zararlı olduğuna dair tek bir örnek ver. Veremezsin. Rusya’da ve tabii ki Prusya’da sadece yerellerin özyönetimi üzerinde duran bu dar yorum, özünde içi çürümüş polis rejiminin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramıyor.
3. “Kendi kaderini tayin hakkı sadece ayrılma hakkını ifade etmez, ayrıca federal düzeyde birleşme hakkını, özerklik hakkını da ifade eder” diyorsun. Ben bu görüşe hiçbir şekilde katılmıyorum. Kendi kaderini tayin hakkı, federasyon olma hakkını ifade etmez. Federasyon, “eşitlerin birliği” demektir ki bu birlik, müşterek bir anlaşmayı talep eder. Bir taraf, diğer tarafın kabul etmek zorunda olduğu bir şeyi talep etme hakkına nasıl sahip olabilir? Bu saçma. Biz, ilkesel olarak federasyon fikrine karşıyız, federasyonun ekonomik bağları gevşeteceğine ve tek devlet için uygun olmadığına inanıyoruz. Ayrılmak mı istiyorsun? Peki tamam, ekonomik bağları kopartabiliyorsan veya “birlikte var olma hâli”nin yol açtığı baskı ve uyuşmazlık ekonomik bağları yıpratıyor ve mahvediyorsa, cehenneme kadar yolun var! Ayrılmak istemiyor musun? O vakit affedersin ama benim adıma karar veremezsin. Federasyon olma “hakkına” sahip olduğunu da sakın düşünme!
“Özerklik hakkı”ndan mı söz ediyorsun? Bu görüş de yanlış. Biz, ülkenin her kısmında özerklikten yanayız. Esasında biz, ayrılma hakkını savunuyoruz (lâkin herkesin ayrılmasını savunmuyoruz!). Özerklik, demokratik bir devleti organize etme noktasında devreye soktuğumuz planın adı. Ayrılma, planımızın parçası değil kesinlikle. Biz ayrılmayı savunmuyoruz. Genel manada biz, ayrılmaya karşıyız. Ama gerici, Büyük Rusya milliyetçiliği yüzünden ayrılma hakkından yana duruyoruz. Bu milliyetçiliğin bazen ayrılmaya yönelik olarak özgürce atılan adımlardan sonra daha sıkı bağların kurulduğu, milletlerin birlikte varoluşu fikrini fazlasıyla kirlettiğini düşünüyoruz.
Kendi kaderini tayin etme hakkı, merkezîleşme denilen o genel önkabulümüz karşısında bir istisnayı teşkil etmektedir. Söz konusu istisna, gerici Büyük Rusya milliyetçiliğine dair görüşümüz dâhilinde kesin olarak merkezî bir konum işgal etmektedir. Rosa Luxemburg’da görüldüğü üzere, bu istisnaya karşı çıkmak bizce oportünizmdir, aptallık edip, gerici Büyük Rusya milliyetçiliğinin ekmeğine yağ sürmektir. Fakat istisnaların da her şeyi kucaklayıp kapsayan birer olgu olarak yorumlanmamaları gerekir. Böylesi bir yorumlama dâhilinde ayrılma hakkından gayrı bir şeyden söz edilmez, edilmemelidir.
Bu konuya dair bir yazıyı Prosveshcheniye’ye yazıyorum.[3] Bu makaleleri bitirdiğimde tüm detayları ile bana cevap yazmayı ihmal etme. (Makaleler üç sayı üst üste çıkacak). Daha fazlasını göndereceğim sana. Kararın geçmesinden esas olarak ben sorumluydum. Yazın millet meselesi ile ilgili olarak bir dizi ders verdim[4], dolayısıyla konu üzerine biraz çalışma imkânı buldum. Belki de “bulunduğum yere kazık çakma” niyetinde olmamın sebebi burada gizli, oysa bir yandan da meseleyi daha derinlikli ve daha uzun süredir incelemiş olan yoldaşlardan bir şeyler öğrenmek, onlardan tavsiyeler almak da istiyorum.
4. Ayrıca sen, programın “değiştirilmesi”ne de karşısın. “Milli program”a da itiraz ediyorsun değil mi? Bu konuda da sana katılmıyorum. Sen kelimelerden korkuyorsun. Onların seni korkutmasına izin vermemelisin. Herkes, programı bir şekilde, gizlice ve sinsi bir biçimde değiştiriyor zaten. Oysa biz, programın ruhunu korumaya, onu demokratik, (Avusturya Marksizmine karşı olan) Marksist bir ruhla tanımlamaya, geliştirmeye ve pekiştirmeye çalışıyoruz. Bu iş yapılmak zorunda. Bırakalım Bundcu, tasfiyeci, Narodnikleri içeren tüm o oportünist cüruf, ağzındaki baklayı çıkartsın, aldığımız kararda sorduğumuz tüm sorulara bizim gibi net ve eksiksiz cevaplar geliştirsin. En azından bunu denemelerine fırsat vermek lazım. Hayır, biz oportünistlere “boyun eğiyor” değiliz, bilâkis onları her noktada mağlup ediyoruz.
Millet meselesi konusunda, halka dağıtılmak üzere kaleme alınacak bir broşüre acilen ihtiyaç var. Cevabını bekliyor, kalbimin en derin yerinden selamlarımı iletiyorum. Tüm dostlara selamlar.
Saygılarımla.
V.I. Lenin
6 Aralık 1913
Dipnotlar
[1] Aynı ciltte: Lenin, Collected Works, Progress Publishers, 1977, Moskova, Cilt 19, s. 354–57.
[2] Lenin burada Engels’in kaleme aldığı “1891 Tarihli Sosyal Demokrat Program Taslağına Eleştiri”deki pasaja atıfta bulunuyor: Engels, “Zur Kritik des sozial-demokratischen Programmentwurfes 1891”, Die Neue Zeit, 1901-02, 20 Jhrg. 1. Band, Stuttgart, 1902.
[3] Bkz.: Cilt. 20, “Critical Remarks on the National Question”.
[4] Lenin burada 1913 yılında İsviçre’de verdiği derslerden bahsediyor.

0 Yorum: