Mevlânâ Bereketullah, Bolşevik devriminden kısa
bir süre sonra, Mayıs 1919’da Moskova’ya giden âlimlerden biriydi. Orada halkın
yüzleştiği koşullara bizzat kendi gözleriyle tanıklık etti, Lenin ve diğer
Bolşevik liderlerle bir araya gelme imkânı buldu. Moskova’da kaldığı günlerde Izvestia gazetesine verdiği mülâkatta
şunları söylemişti:
“Komünist
de sosyalist de değilim, savunduğum politik program gereğince ben, İngilizlerin
Asya’dan kovulmasını istiyorum. Avrupa kapitalizminin Asya’daki varlığına
tümüyle karşıyım ve ona düşman olanların sadık bir yoldaşıyım. Dolayısıyla
komünistlerle aramda bu hedefler noktasında tam bir uyuşma söz konusu. Bizler,
bahsi geçen sahada birer müttefikiz. Gelecekte neler yaşanır bilemem ama şunu
kesin olarak ifade edebilirim: tüm milletlerin kapitalistlere karşı ayaklanıp
cihad etmesini isteyen Sovyet hükümetinin sahip olduğu o cazibe, bizi
fazlasıyla etkiledi. Bizim asıl hoşumuza giden şeyse Sovyetler Birliği’nin
Rusya ve Büyük Britanya arasında imzalanmış, amacı başka milletleri, bilhassa
Doğulu milletleri köleleştirmek olan tüm gizli anlaşmaları ifşa etmesiydi.
Sadece bunu yapmakla da kalmadı, ayrıca Sovyetler, tüm o anlaşmaları tek
taraflı olarak yırtıp attı. Rusya, tüm küçük ve büyük milletlerin eşit ve denk
olduğu ilkesi uyarınca hareket ediyor. Sosyalizm olarak nitelenen, Bolşeviklere
ait fikir, Hindistan’ın sıradan insanlarının kalbinde de kendisine yer
buluyor.”
Bereketullah’ı Geçici Hükümet’in
başbakanı olarak tayin ettiler.
Bolşevizm
ve Müslüman Milletler isimli kitabında
Bereketullah şunları yazıyor:
“Marx’ın
düşüncesinin ruhu ile kutsal dinlerin ruhu aynıdır. Her ikisinin de hedefi,
mazlum halkları zorbalıktan ve zulümden kurtarıp onları haysiyetli ve barışçıl
bir hayata kavuşturmaktır.”
Devamı şu şekilde:
“Filozof
Platon, Cumhuriyet isimli eserinde
bir harita sunuyor. Burada mülkiyet ortaktır ve kamunundur. Temel ihtiyaçlar,
istihdam imkânları herkese eşit olarak sağlanır. Eğitimdeki ilerleme sayesinde
her fert, bilgiden istifade edecek, amelleri makul ve doğru olacaktır. İşte
bunlar, Karl Marx’ın birçok neslin bilgi ve tecrübesinden beslenen o heybetli
yapısında da geçerli olan ilkelerdir.”
Bereketullah, şikâyetini dile getirerek, kendi
döneminde bağımsızlığı anlamlı bir şekilde dillendiren tek bir Müslüman
siyasetin gündeme gelmediğini söyler ve şu tespiti yapmaktadır:
“Bugün
ortalıkta tek bir bağımsız Müslüman devlet kalmadı çünkü Müslüman ülkeler,
Britanya emperyalizminin, diktatör kral çarın, Fransız veya İtalyan
sömürgeciliğinin önünde diz çöktüler. İliklerine kadar sömürülüyorlar.”
Fakat onun mevcut durum karşısında ümitsiz
olduğunu söylemek mümkün değildir:
“Ümitsiz
olmak için hiçbir sebep yok. Çarlık zulmünün ve zorbalığının o karanlık gecesi
ardından hürriyetin şafağı Rusya’nın ufkunda söktü. Lenin, insanlığın saadeti
konusunda herkese o iyi haberi verdi ve fikirlerindeki nuru güneş gibi her yana
saçtı. Nesilden nesle, iki bin yıl boyunca aktarılan o büyük miras, filozof
Platon’un ideal cumhuriyetindeki ilkeler ve ideolojiler, pratikte belirli bir
şekle kavuştular. Lenin’in liderliğinde bu miras halktan kabul gördü ve
gerçeklik hâlini aldı. Rusya’nın ve Türkistan’ın her yerinde her türlü
düzenleme faaliyetinde ve idarede kontrol işçilere, köylülere ve sıradan
askerlere verildi. Tüm sınıfların ve milletlerin eşit haklara sahip olduğu
görüşü kabul gördü ve her ferde daha iyi bir hayat yaşayacakları konusunda
teminat verildi.”
Bereketullah, Bolşevik hükümetine destek vermekle
kalmadı, ayrıca Rus halkını, bilhassa Orta Asya’daki Müslümanları Sovyet
hükümetini tüm kalpleriyle desteklemeleri ve onun düşmanları karşısında konum
alıp devrimin ulaştığı başarıları savunmaları çağrısında bulundu.
Emperyalistlerin komplolarına ve müdahalelerine ancak bu şekilde karşı
konulabilirdi:
“Artık
tüm dünya Müslümanlarının ve Asya milletlerinin Rus sosyalizminden bir şeyler
öğrenmelerinin, o altın ilkeleri idrak etmelerinin ve onları samimiyetle ve
şevkle benimsemelerinin vakti gelmiştir. Bu modern sistemin temelinde saklı
olan o asil ve yüce hedefler, Müslümanların söz konusu sistemi savunup ona eksiksiz
destek olmalarını talep etmektedir. Müslümanlar, Bolşeviklerle birleşmeli,
Britanya’nın ve diğer zorba liderlerin saldırılarını boşa düşürmeli, zaman
kaybetmeden evlatlarını Rus okullarını göndermeli, onların modern bilim, yüksek
sanat, pratik fizik, kimya ve makinelerin işleyişini öğrenmelerini
sağlamalıdır.”
Bereketullah, sonrasında Müslümanlara şu çağrıyı
yapar:
“Hey
Müslümanlar! Hakikatin bu sesine, yoldaş Lenin’in ve Sovyet hükümetinin
gönderdiği bu hürriyet, kardeşlik ve eşitlik mesajına kulak verin ve onun
dediğini yapın.”
Mevlânâ Bereketullah tüm
ömrünce bir savaşçı gibi yaşadı. 20 Eylül 1927’de ABD’de vefat etti.
Rıza Naim
27 Temmuz 2018
27 Temmuz 2018
0 Yorum:
Yorum Gönder