04 Kasım 2018

,

Devrimci Cansuyu

“Temelde birçok sebebe bağlı olarak artık nefes alamadığımız için isyan ederiz.”–Fanon
Devrimci Cansuyu: Postkolonyal Dünyada Fanon Öğretmek
Günümüz dünyasında Frantz Fanon, sömürgecilik sonrası süreçte yaşanan meseleler bağlamında en önemli yazarlardan birisidir. Oldukça genç bir yaşta vefat etmiş olan Fanon’un kitapları ve makaleleri, ondaki muazzam zekânın, tutkunun ve ferasetin yankısı gibidir. Fanon, 1925 yılında Martinik’te dünyaya gelmiş, Fransa’da eğitim görüp psikiyatri alanında doktorasını tamamladıktan sonra Cezayir’e gitmiştir. Bu üç farklı coğrafî konum, muhtemelen onun dünyayı ve sonrasında tarif ettiği iktidar yapılarını anlama tarzı üzerinde muazzam bir etkide bulunmuştur. Fanon’un Fransa’da tanıklık ettiği ırkçılık, hayatına damga vurmuş, buna bağlı olarak, ileride Siyah Deri Beyaz Maskeler kitabının içeriğini tayin edecek fikirleri geliştirmeye başlamıştır. Fanon, postkolonyalizm ile ilgili en ünlü metnini, Yeryüzünün Lanetlileri’ni Cezayir’de kaleme almış, ayrıca bu ülkede Fransız sömürgeciliğine karşı verilen ulusal kurtuluş mücadelesine katılmıştır.
O muhteşem Fanon biyografisinde David Macey şunları yazmaktadır:
Fanon öfkeliydi. Okurları da aynı şekilde öfkeli olmak zorundaydı. Yeryüzünün laneti olan o öfke, hâlâ bizimle. Tek başına öfke, değişim için gerekli politik programları kaleme almaya yetmez ama belki de o, en temel politik duygudur. Öfke yoksa umut da yoktur. [Macey 2000, s. 503].
Bu makalede ben, ilk olarak günümüzün postkolonyal dünyasında, özellikle Brexit sonrası Britanya’da Fanon öğretimindeki siyaseti tartışacağım ve şu soruya cevap bulmaya çalışacağım: Birçok öğrencinin, bilhassa beyaz olmayanların akıllarını ve yüreklerini Fanon nasıl ele geçirebilmektedir? Ardından da postkolonyal dünyada Fanon’un ortaya koyduğu eserin kapitalizme dair taze bir bakış açısı sunmasına imkân veren kimi yollara bakmak suretiyle, Fanon’un marksizmle ilişkisiyle ilgili, hâlen daha süren tartışmayı ele alacağım.
Fanon Öğretmek
Brexit oylamasının sonuçlanmasından birkaç ay sonra üniversitede hocalık yapmaya başladım. O dönemde öğrenciler, bu oylamayı hararetle tartışmak istiyorlardı ve birçok sınıfta başka konularla birlikte bu oylama ele alınıyordu. Brexit, o dönemde ırk, sınıf, cinsiyet ve ulus etrafında dönen tartışmaları ketleyen birçok gerilimin su yüzüne çıkmasına neden olmuştu. Birçokları için bu oylama ham da olsa, insanların uyanmasını sağlamıştı. Bazıları da sonuçların alabildiğine sürpriz olduğu iddiasındaydı. Brexit’i sınıfta tartıştığımızda, okuma gruplarında kahve yudumlayıp bu konuyla ilgili sohbetler ettiğimizde gördük ki birçok öğrenci, olan biteni anlamak için gerekli yolların peşine çoktan düşmüştü zaten. Zaman içerisinde Fanon’un bu öğrencilerin yüzeyden bakıldığında duygulardan arınmış gibi görünen bir hususu anlama noktasında ihtiyaç duydukları analiz türünü herkesten daha fazla takdim eden isim olduğu anlaşıldı.
Fanon’un sınıfta karşımıza çıkması, beni hem memnun etti hem de şaşırttı. Genelde İngiltere’de öğrencilerin çoğu Fanon’a aşina değildi. Bu koşullarda ben de doğal olarak onun sınıfta karşımıza çıkmasını hiç ama hiç beklemiyordum. Fanon’a başvurma eğiliminde olmanın yanı sıra ben, onun eserlerini heyecanla tartışıp açtığı yeni ufuklardan beslenirken buldum öğrencileri. Özelde onun kaleme aldığı kitaplar, hem kurtuluş hem de ırkçılık ile alakalıydı. Batı toplumlarında gördüğü ırkçılıkla ilgili görüşleri, bilhassa beyaz olmayan öğrencilerin Brexit sonrası dönemde daha fazla ilgisini çekmişti.
Fanon, birçok farklı mevzu üzerine kafa patlatmış, birçok farklı konu başlığına değinmiş bir isimdi. Bu başlıkları ve mevzuları birbirlerine bağlayan bir bağ mevcuttu, bu da sömürgecilik dönemine ve sömürgecilik sonrası döneme ait koşullara odaklanmak suretiyle kurulmuş bir bağdı. Ben de tam da sömürgeci idare, sömürge olmaktan kurtulma ve sömürgecilik sonrası gelecek arasındaki kesişim noktaları konusunda Fanon’un bir öğretmen olarak oldukça faydalı olacağını düşündüm. Bence Fanon’un Marksizme yaklaşımı da muhteşemdi. O, yeni bağımsız olmuş ulusların yüzleştikleri ekonomik ve politik sorunlara Marksizm penceresinden bakıyordu. Bir açıdan Fanon, Avrupamerkezci olarak görülebilecek Marksist külliyatı kusursuz bir biçimde düzeltiyor, böylelikle Marksizmin günümüzün fazlasıyla ırksallaştırılmış dünyasında deri rengi ayrımlarına tabi olan öğrencilere cazip gelmesini sağlıyordu. Her şeyi kuşatan bir kategori olarak sınıf, temelde bu öğrencilerin dünyalarına ait gerçekliği kucaklayan bir şey değildi. Ama öte yandan, geç dönem kapitalizmin içinde yaşamakta olduğumuz neoliberal aşamasının sahip olduğu kudret karşısında bu gençlerin İngiltere’de neoliberal yeniden inşa sürecinin etkilerini iliklerine kadar hissetmeleri de büyük bir olasılıktı. Sınıf kadar ırk, cinsiyet, cinsellik de önemliydi ve bunlar başka kategorilere aitlerdi.
Bir okuma grubu toplantısında yapılan tartışma aklımdan hiç çıkmıyor.[1] Bu toplantıda İngiliz “beyaz işçi sınıfı” ile siyah, Asyalı ve Doğu Avrupalı olan işçiler arasındaki karşıtlıklar ele alınmıştı. Herkes dayanışmanın ön plana çıkartılmasını beklerken, toplumun genelinde tanık olduğumuz türde bir ırkçılık ve cinsiyetçilikle karşılaşıldı. Çok sayıda makale, beyaz işçi sınıfını romantize ederek yaklaştı meselelere ve ondaki ırkçılığa sınıfın ABD, İngiltere ve Avrupa’da yürürlükte olan neoliberal politikalardan en çok etkilenen kesim olduğunu söyleyerek bahane buldular.[2]
Öte yandan biz, tartışmada meselelere Fanoncu bakış açısı üzerinden yaklaştık. Bu, bizim beyaz olmayan işçilerle kurulan gerilimli ilişkide Avrupamerkezciliğin beyaz işçileri nasıl konumlandırdığına dair daha derinlikli bir anlayış geliştirmemizi ve bilinçli bir şekilde yürütülen tarihsel gelişme sürecinin nihayetinde sermayeye yaradığını anlamamızı sağladı. Fakat ekonomik sınıf merceğiyle bakmak, bizim sonuçta her şeyi altüst eden Brexit oylamasına sebep olan böl-yönet taktiğinde ne türden bir ırksallaştırma pratiği olduğunu görmemizi sağlamamaktaydı. Biz daha da ileri giderek, Fanon’un Avrupamerkezciliği küresel bir olgu olarak gören yaklaşımını irdeledik. Bu yaklaşıma göre, bilhassa ellilerde ve altmışlarda Batılı uluslardaki işçiler daha fazla kazanıyorlar çünkü Üçüncü Dünya’daki işçiler daha yoğun bir sömürüye maruz kalıyorlar.
Bugün Fanon’un birçok öğrencinin dikkatini çekmesinin nedeni, muhtemelen onun her daim merkeze iktidarı alması. İktidar her yerdedir ve ne kazadır ne de tesadüftür. Bazıları güçlüdür, bazıları değildir. Bu, tarihsel bir olgudur ve doğal olmaktan uzaktır. En ilginç tartışmaları bu konu etrafında sürdürmek mümkündür. Tartışmalar, bizim bugüne nereden ve nasıl geldiğimiz, başkalarının neden gelemediği ile alakalıdır. İlerleme ne demektir ve ona neden ihtiyaç duyulmaktadır? Kim suçludur, kim sorumludur, sonuçta sahneden kim gizlice inmektedir? İktidarı odağa yerleştirme pratiği ise birden fazla odak üzerinden ele alınmalıdır: iktidar, siyaset ve ekonomi üzerinden uygulanma imkânı bulmaktadır. Bunlara kültürü, değerleri ve ruhu da eklemek gerekmektedir.
Fanon esasen tartışma dâhilinde, tartışmanın iki tarafını teşkil eden kimlik siyaseti ile yapılarla alakalı yaklaşım arasında sıkışıp kalmış öğrencilere de hitap ediyor. Kimlik siyaseti bazen meseleleri basite indirgiyor ve yapısal olana yeterince eğilmiyor. Öte yandan kapitalizm gibi yapılara odaklananlarsa ırk, cinsellik, cinsiyet gibi kimliklere karşı körleşiyor. Fanon’sa bu ayrışmayı tanımıyor. Psikoanaliz eğitimi sayesinde ezilenle ezenin ruh hâline sömürgeciliğin yol açtığı etkilerin peşine düşüyor. Brexit oylaması sonrası dönemde Britanya’da birçok öğrenci ikili bilinç, baskı ve zulmün gündelik ırksal ve cinsel biçimleri, erişilmesi mümkün olmayan standartlar belirleyen ve giderek kötüleşen ekonomik bağlamla ilgileniyor. Bunların beyaz olmayanların ruh hâlleri üzerinde yol açtığı etkiler genelde ise Brexit’in ırkî yönü ile Britanya’nın sömürgecilik tarihi pek incelenmiyor.
Postkolonyalizm çalışmalarının öğrencilerin ilgisini çekmesinin ana nedeni, ırka, bilince, sömürgeciliğe ve iktidara odaklanılıyor olması. Bu ilgiyi sürekli krizde olan postkolonyal dünyada yaşayan öğrenciler gösteriyor. Fanon’un iktidarın sömürgecilik sonrası dönem ile ilgili konumunu en iyi şu soru özetliyor: Afrikalı liderlerin ülkelerini kötü yönetme hakları var mı? Birçok öğrenci açısından bu, esasen tuhaf bir soru. Burada bazı ülkelerin kötü, bazılarının iyi yönetildiği önkabulü var ve ayrım temelde ırkî düzlemde çekiliyor. Şu, benim uluslararası gelişmeler ve Ortadoğu siyaseti ile ilgili derslerimde gündeme aldığım bir önerme: “Bugün dünyada kendilerini yönetmeyi bilen ülkelerle sürekli sefalet veya savaş koşullarında yaşayan, tümüyle karışıklığın hüküm sürdüğü ülkeler arasında net bir ayrım yapmak mümkün.”
Bu türden önermelere her yerde rastlıyoruz. Medya her gün bu türden lafları inci gibi dizip duruyor. İyi niyetli insanlar bile buna benzer şeyler söylüyorlar. Fakat Fanon bizi böylesi ayrımlara değil ayrıma sebep olan koşullara odaklanmaya zorluyor. Bazı yerlerde yoksulluk varken başka yerlerde neden yok? Belirli bölgeler neden çatışmaya meyilli? Bazı insanlar iyi yaşarken bazıları neden kötü bir hayat sürüyor? Bunlar, Marksistlerin yüz yılı aşkın bir zamandır sorduğu türden sorular.
Fanon’un Afrikalı liderlerin kendi ülkelerini kötü yönetme hakları olup olmadığına ilişkin sorusu, postkolonyal çalışmaların merkezinde duran bir sorudur. Bu soru, “tanımlama, eyleme geçme hatta temelde olma konusunda gerekli yetki ve güce hangi sınıf sahiptir?” sorusuyla ilişkilidir. Fanon’un bu sorusunu bugün sormak suretiyle Stuart Hall’un “Neden şimdi?” sorusuna geri dönmek de mümkün olacaktır. İki soru arasında belirli bir süreklilik mevcuttur ve tam da Fanon bu süreklilik sebebiyle bugün hâlâ önemlidir. Fanon o soruyu sorduğunda Afrikalı liderler söz konusu hakka sahip değillerdi, bugün de değiller. “Postkolonyal” kelimesindeki “post”, kelimenin tam anlamıyla bağımsızlığı ifade etmiyor esasında. Yani sömürgecilik döneminin kapanmış olması, bağımsızlığın tam olarak kazanıldığı anlamına gelmiyor.
Marksistlerin dünyadaki eşitsizliklere gereken cevabın verilebilmesi için kapitalizme işaret etmeleri haklı bir girişimdi. Kapitalizmin sadece ekonomiyle alakalı olmadığını söylerken Fanon da haklıydı. Kapitalizm tümüyle ırksallaştırılmış bir projedir, tam da bu sebeple sahip olanlarla olamayanlar arasındaki ayrım ırkî bir ayrımdır. Dolayısıyla Fanon’a göre, sahip olma ile olmama alanını ayıran şey sınıf değil ırktır. Hem bir şeylere sahip olma alanında olabilir, hem de yoksul ve beyaz olabilirsiniz. O alanda doğalında yaşama hakkına sahipsinizdir. Sahip olmama alanında olup zengin ve siyah da olabilirsiniz. Burada ekonomist Marksizme yönelik, gayet kışkırtıcı bir itiraz söz konusudur.
Neden Fanon, Neden Şimdi?
1996 Stuart Hall Neden Fanon, Neden Şimdi? Başlıklı o o ünlü çalışmasını kaleme aldı. Bu makalede Hall, Fanon’un eserlerindeki “gerçek öz”ü bulmanın ve Fanon’un gerçekte neyi kastettiğini veya kendi eserlerinden nasıl yararlanılmasını istediğini belirlemenin imkânsız olduğunu söylüyordu. Yazara göre biz, Fanon’un kitaplarını ancak yeniden okuyabilirdik. Yeniden okuma, bize sadece Fanon’la ilgili okuma yapan kişi değil ayrıca okumanın gerçekleştiği politik momentle ilgili olarak da çok şey söyleyecek, şu soruyu sorduracaktır: Fanon’un kitaplarının yeniden gündeme gelmesine neden olan politik moment hakkında neler söyleyebiliriz? Bir yandan aşırı sağın yaşadığı yükselişe, Brexit’e ve beyaz olmayan insanların giderek daha fazla ırkçı yaklaşımlara maruz kaldığı koşullara tanıklık ettiğimiz böylesi bir dönem, belirli türden bir analizin zaruri olduğunu ortaya koyuyor. Söz konusu analizse ırk, ırkçılık ve beyaz üstüncülüğü meselelerini, Du Bois’in “küresel renk ayrımı” dediği şeyi ve Fanon’un olma alanı ile olmama alanını ayıran ayrım çizgisini merkeze koymak zorunda. Diğer yandansa postkolonyal dönemde olmanın ne demek olduğu konusunda sorular gündeme geliyor ve bu sorulara temelde sömürge dünyada giderek yoğunlaşan ekonomik kriz, artan eşitsizlik ve sömürü yol açıyor. Bu noktada Fanon’un güncelliğini koruduğuna hiç şüphe yok ama gene de şu soru sorulmayı hak ediyor: “Hangi Fanon?”
Fanon’un kitaplarını üretken, devrimci ve özgün tarzda okuyan çok sayıda çalışma mevcut. Fanon’un ırk, Avrupamerkezcilik, devrim, kapitalizm, sömürgecilik ve psikiyatri ile ilgili fikirleri farklı kuşaklara mensup çok sayıda akademisyene ve eylemciye ilham vermiş. Dolayısıyla bir açıdan Neden Fanon, neden şimdi?” sorusunu şu şekilde cevaplamak mümkün: Fanon, bize yirminci yüzyılda mevcut olan birçok yapı ve sorunun farklı formlarda damga vurduğu için bugün bile bize hitap etmeyi biliyor. Ama bir de Fanon’u basitleştirmeye veya onu dünya siyasetine dair devrimci anlayıştan sıyırmaya çalışan okumalar mevcut. Basitleştirme girişimleri dâhilinde bazı çalışmalar Fanon’un şiddet ve onun sömürgelikten kurtulma noktasında oynadığı rolü yanlış anlayıp aktarıyorlar. Bazıları ise Fanon’u feminizme atıfta bulunan tespitleri yüzünden[3] veya bu tür atıflar içermemesi sebebiyle yerin dibine sokuyorlar. Bense Fanon’u devrimcilikten arındıran çalışmalara odaklanıyorum ve onun Marksizm bağlamında aldığı konumu, postkolonyal çalışmalarla ilişkisi dâhilinde tartışıyorum.
Neoliberalizmin zaferi ve bu gelişmenin akademi üzerinde bıraktığı etki, Fanon’un kitaplarının devrimcilikten arındırılma girişimlerinin önemli bir kısmında ağırlıklı bir yere sahip. Madde hilafına özneye aşırı vurgu yapan teorik yaklaşımların yıldızlarının parlaması sebebiyle, Fanon da devrimci köklerinden bağımsız olarak ediniliyor. Postkolonyal çalışmalar dâhilinde bazıları isimler Fanon’un kitaplarını yeni bir okumaya tabi tutuyorlar ve ortaya “postkolonyal” Fanon çıkartıyorlar. Neil Lazarus’un ifadesiyle “postkolonyal” Fanon’a bir de post-milliyetçi, post-kurtuluşçu, post-Marksist ve postmodern Fanon okumaları eşlik ediyor. Başka bir deyişle, söz konusu değişim öncesi devrimci Fanon kendi hısımlarına kavuşuyor. Fakat tüm postkolonyal dönem çalışan akademisyenler için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Edward Said veya Stuart Hall Fanon’u devrimci köklerinden kopartma yönünde çalışmalar ortaya koyan isimler değiller. Ama gene de Fanon’un kitaplarını temelde kültürel kurtuluşla ilgili çalışmalar olarak yorumlayıp eserinin büyük bir kısmını gözardı eden yazarlardan da bahsetmek gerekiyor.
Bilhassa milliyetçilikle ilgili tartışmalarının suskun fesadına maruz kaldığını söylemek mümkün. Fanon esas olarak Cezayir kurtuluş savaşından etkilenmiş biri isim. Dolayısıyla onun eserlerinin önemli bir bölümüne milliyetçi bir sömürgecilik karşıtlığı, şiddet, sınıf, ideoloji ve “üçüncü dünya” gibi konu başlıkları damgasını vuruyor. Burada şunu belirtmek lazım: Fanon’un milliyetçilik yaklaşımı, milliyetçiliği yıkıcı bir güç olarak gören birçok Avrupalı düşünürün yaklaşımıyla çelişiyor. Milliyetçiliğin felaketlere yol açtığını gören bu düşünürlerin yaklaşımına karşı olduğu ölçüde Fanon günümüzde üçüncü dünya çalışan ve milliyetçiliği temelde geriletici ve yıkıcı kabul eden akademisyenlerin yaklaşımının da karşısında konumlanıyor.
Bu noktada Fanon’un görüşünün çok katmanlı ve karmaşık olduğunu belirtmek lazım. Onun burjuva milliyetçilik ideolojisine yönelik eleştirisi, Lazarus’un ifadesiyle, “alternatif bir milliyetçi bakış açısı”dan beslenen bir eleştiri. Başka bir ifadeyle, birçok postkolonyal dönem incelemesi milliyetçiliği modern ve olumsuz bir güç olarak görmesine karşın Fanon, milliyetçiliği kurtuluş aracı olarak görüyor ama öte yandan da burjuva milliyetçiliğindeki kusurlar konusunda ikazda bulunmayı da ihmal etmiyor. Fanon’a göre, millet denilen projenin kapitalist olması kadar sosyalist olması da mümkün. Onda belirli bir potansiyel mevcut. Dolayısıyla milliyetçilik özünde ne iyi ne de kötü, ne ilerici ne de gerici bir şey. Milliyetçiliğin hangi biçimi alacağını esasen burjuvazi ve madunlar gibi tarihsel ve toplumsal güçler tayin ediyor.
Fanon’un kapitalizme ve emperyalizme yönelik vurgusu onun Fanon’daki materyalizmi görmeyen ve eserlerini okumaya tabi tutanlardan ayrışmasını sağlıyor. Ama bu noktada ondaki materyalizmi görmeyenler yanında, Marksizmi sömürgecilik sonrası dönemi kapsayacak şekilde genişlettiğini görmemeyi sürdüren Marksizm akımları da eleştiriyi hak ediyor. Marksizmin alanının genişletilmesine dönük çağrısı bu anlamda, önemli katkılar sunuyor ve kapitalist gelişme karşısında sömürgenin sahip olduğu tekilliğe vurgu yapan üçüncü dünya Marksizmine ve Siyah Marksizmine yaslanıyor[4]. Fanon, sömürge dünyasında ve sömürgecilik sonrası dünyada Marksizmin faydalı olabilmesi için alanının genişletilmesi gerektiğini söylerken haklı.
Her dönemde az da olsa genişletilen, farklı alanlara uzatılan Marksist analiz sömürge sorununu da ele almak zorunda. Kapitalizm öncesi toplumun niteliği gibi bizzat Marx tarafından gayet iyi bir biçimde izah edilmiş olan her şey tefekkür edilmeli [1963, s. 40].
Fanon Yeryüzünün Lanetlileri’nde şunları söylüyor:
Sömürgelerde ekonomik altyapı aynı zamanda üstyapıdır. Sebep sonuçtur: beyazsanız zengin, zenginseniz beyazsınızdır. Tam da bu sebeple Marksist analiz, sömürge sorununu ele almamız gerektiği durumda bir miktar esnetilmelidir [1963, s. 30].
Her ne kadar Marx’ın sonraki yazıları sömürgeciliği, özelde ABD’deki köleliği ele almışsa da çalışmaların belirli bölümünde Marx, Avrupamerkezcilik tuzağına düşmüş biri olarak konuşur ve postkolonyal dünyada ve tüm dünya genelinde kapitalizmin nasıl geliştiği meselesi üzerinde durur. Sonraki Marksistlerse Marx’ın eserini detaylandırıyor. Bilhassa Siyah Marksistler, Rosa Luxemburg ve Lenin gibi Batılı Marksistler ayrıca Hindistan’daki Madun Okulu ile Latin Amerika’daki bağımlılık okulu gibi Batılı olmayan Marksistler ciddi katkılar sunuyorlar.
Ancak belirtmek gerek ki Fanon’un analizi daha da derine iniyor. Bunun sebebi ise onun hem maddi olana hem de öznel olana, yani sömürgecilikte kültüre, kimliğe ve psikolojiye önemli birer ekonomik ve politik yapı olarak odaklanmış olması. Fanon maddi olanı ve öznel olanı asla birbirinden ayırmıyor. Dolayısıyla o, kurtuluşun sadece proletaryanın burjuvaziyi alt etmesinden ibaret bir mesele olmadığını düşünüyor. Dahası Fanon’a göre, kapitalizmi alt edecek devrimci potansiyel, metropollerde değil sömürgelerde mevcut. Fanon’un sahip olma alanı ile sahip olmama alanı arasında yaptığı ayrıma geri döndüğümüz takdirde ırk meselesinin kapitalist gelişimle sıkı sıkıya bağlı olduğu daha net görülecektir.
Benim bilhassa önemli bulduğum diğer bir mesele de Fanon’da gördüğümüz, sömürgecilik karşıtı milliyetçilikle alakalı görüşleri. Bu yaklaşım, nitelik itibarıyla anti-emperyalist ve anti-kapitalist olan enternasyonalizme bağlanacak bir köprü inşa ediyor. Her şeyin ötesinde Fanon, Martinik, Fransa ve Cezayir’deki Avrupalı sömürgeci idare aracılığıyla ve onun dolayımıyla ortaya çıkmış bir teorisyen. Fanon açısından Avrupamerkezilik, herkesi ve her şeyi koşullandıran, küresel bir yapı. Belki de Fanon’un görüşlerine yönelik ilginin bugün yeniden canlanmasının sebebi bu. Günümüzde ırkçılığın, sağ milliyetçiliğin ve faşizmin birçok yerde dirilmiş olması, birçok ülkede bizlerin dört yüz yılı aşkın bir süredir geçerli olan bir doğruyla yüzleşmemizi sağladı: küresel eşitsizlik, kendisini ırkçılık, kapitalizm ve emperyalizm aracılığıyla yeniden üretmeye devam ediyor. Onunla mücadele etmek için bizim yüzümüzü ana nedenleri idrak etmiş, bunun yanı sıra yapısal çözümlere işaret eden teorisyenlere dönmemiz gerekiyor.
Yazının son bölümünde Neil Lazarus’un sömürgecilik karşıtı mücadelenin önemi ile ilgili şu sözlerine yer vermenin gerekli olduğu düşüncesindeyim:
Milli kurtuluş mücadelesi dâhilinde her yerde karşımıza çıkmayı bilmiş olan o “devrimci kahramanlık”la alakalı hafızayı canlı tutmayı sürdürmek ve denemeye devam etmek önemli bir mesele. Daha da önemlisi ise bu mücadelenin somutta elde ettiği başarıların hâlen daha sağ salim varlığını sürdürdüğünü ve günümüzde ortaya konulacak toplumsal ve kültürel pratikle ilgili hayatî önemdeki bir kaynağı sağlamaya devam ettiğini ısrarla dile getirmek. Tüm dünya genelinde yüz milyonlarca insanın hayatını sömürgecilik karşıtı mücadele deneyimi değiştirmekle kalmadı, ayrıca bu değişimlerin geriye döndürülemez oldukları da görüldü [1999, s. 120-121].
Her şeyden önce Fanon sömürgecilik sonrası dönem üzerine kafa yormuş bir düşünürdür. O sadece bağımsızlık sonrası ortaya çıkan sorunların önemli bir bölümünü çok önceden öngörmekle kalmamış aynı zamanda bu sorunların neden meydana geldiğini, sömürgecilik idaresi dâhlinde ortaya çıkmış yapısal önkoşulların sonucu olduğunu anlamış bir isimdir. Hikâyenin bu kısmı açısından marksizm önemliyse de onun öncelikle esnetilmesi, mevcut alanının genişletilmesi gerekmektedir. Bilhassa Avrupamerkezcilikle Marksizm arasındaki kesişim noktaları çok önemlidir.
Fanon’a göre, Avrupamerkezcilik tüm dünya genelinde süreçleri tanımlayan bir yapıdır, dolayısıyla ondan köklü bir biçimde kopmaksızın herhangi bir değişimin gerçekleşmesi mümkün değildir. Bugün Trump ve Brexit sonrasında öğrencilere asıl hitap eden ve cazip gelen budur. Kapitalizm ve Avrupamerkezcilik farklı şekillerde bir arada varolabilmekte ve sürekli olarak birbirlerini var etmektedir. Bugün bu farklı şekiller konusunda çok sayıda çalışma ve inceleme kaleme alınmalıdır. Esasında Fanon’u bugünkü politik momentte ilginç ve incelenmeyi hak eden bir isim hâline getiren de onun Avrupamerkezciliği küresel düzeyde anlamak gerektiği konusunda gösterdiği ısrardır. Bu ısrar sayesinde biz bugün Britanya’yı postkolonyal bir millet olarak idrak edebiliyoruz. Geç dönem kapitalizmin mevcut gelişimini uygun bir şekilde anlamamızı ve Brexit gibi olayları gereğince idrak etmemizi sağlayacak şey, imparatorluk merkezlerini yeni oluşmuş olan postkolonyal dünyanın parçası olarak gören bir yaklaşımdır.
Fanon’a göre kapitalizm sadece imparatorluk merkezlerinde gelişmedi, ayrıca metropollerde varolduğu biçimiyle, olduğu gibi sömürgelere ihraç edilmedi. Dolayısıyla bugün Britanya’yı postkolonyalizm üzerinden ve onun aracılığıyla oluşmuş bir güç olarak gören teori, birçok öğrenci, özellikle beyaz olmayan öğrenciler için cansuyu niteliğinde. Bu öğrenciler, ne Britanya’nın sömürgecilik tarihini ne de ırk ve ırkçılıkla yüklü o sıkıntılı tarihini biliyorlar. Bu tarihte o öğrenciler kendi tarihlerini, ailelerinin tarihlerini görüyorlar. Sezgisel düzeyde iktidarın varlığından, eşitsiz olduğundan haberdar oluyorlar ayrıca hiyerarşilerin doğalmış gibi görünseler de çoğunlukla suni olduğunu anlıyorlar. Fanon, bir tür cansuyu, çünkü o, bizlere her şeyin postkolonyal döneme ait olduğunu hatırlatan bir isim. Postkolonyal döneme has gözlükle baktığımızda, her şey bir anda değişiyor.
Sara Salem
16 Ağustos 2017
Dipnotlar
[1] Bu yazıya ilham kaynağı olan tartışma için Mina Manik, Kulani McCartan-Demie, Stephanie Ifayemi ve Lisa Tilley’ye özel olarak teşekkür ederim.
[2] Bkz.: Lisa Tilley, “The Making of the ‘White Working Class’: Where Fascist Resurgence Meets Leftist White Anxiety”, Wildcat Dispatches; David Roediger, “Who’s Afraid of the White Working Class?”, Los Angeles Review of Books.
[3] Detaylı bir analiz için bkz.: Sharpley-Whiting 1996.
[4] Du Bois 1935, Davis 2011, Césaire 2000, Robinson 1983.
Kaynakça
Césaire, A., 2000. Discourse on Colonialism. New York: New York University Press.
Davis, A.Y., 2011. Women, Race, & Class. Vintage.
Du Bois, W.E.B., 1935. Black Reconstruction in America: An Essay toward a History of the Part which Black Folk Played in the Attempt to Reconstruct Democracy in America, 1860-1880. Oxford: Oxford University Press.
Fanon, F.,1963. The Wretched of the Earth. New York: Grove Press.
Hall, S., 1996. The After-life of Frantz Fanon: Why Fanon? Why Now? Why Black Skin, White Masks? The Fact of Blackness: Frantz Fanon and Visual Representation, s.12-37.
Lazarus, N., 1999. Nationalism and Cultural Practice in the Postcolonial World. Cambridge: Cambridge University Press.
Macey, D., 2012. Frantz Fanon: a Biography. Londra: Verso Books.
McClintock, A., 2013. Imperial Leather: Race, Gender, and Sexuality in the Colonial Contest. Londra: Routledge.
Robinson, C. J., 1983. Black Marxism: The Making of the Black Radical Tradition. Chapel Hill: University of North Carolina Press.
Sharpley-Whiting, T. Denean. “Anti-black femininity and mixed-race identity: Engaging Fanon to reread Capécia.” Fanon: A Critical Reader (1996): 155-162.
Stoler, A.L., 1995. Race and the Education of Desire: Foucault's History of Sexuality and the Colonial Order of Things. Duke University Press.

0 Yorum: