23 Haziran 2025

, ,

Kripto Mossad Ajanları

Ender Öndeş de Barış Yıldırım gibi “Mossad ajanı” olarak ünlüyor. Öndeş şahsında şu tespit yapılmalı: Bugün Netanyahu’nun “ayaklanın!” demesi üzerine ayağa kalkan herkes, Mossad ajanı muamelesi görmeli. Bu, savaşın kuralı.

Öndeş, “İran’da Kürt öznesi harekete geçmezse DAİŞ girer” diyor. Aklı sıra korku salıyor. Ama silah ve mühimmat aldığı ABD’nin DAİŞ’i kurduğunu, Bucca’dan beri yönettiğini o da iyi biliyor. DAİŞ ölüm, PKK’yi sıtma olarak görüyor. Ona herkesi razı etmeye çalışıyor. Kendi devrimsizliğini, beceriksizliğini, kadüklüğünü PKK ile örtbas etmek için uğraşıyor.

Öndeş, İran halklarına akıl verirken nedense o Kürt öznesinin HTŞ ordusuna katılma kararına hiç bakmıyor. Bunaklık emareleri gösteriyor. İran halklarını bugün kadük olan Rojava projesine çağırıyor. Özünde Ender Öndeş, “özyönetim” ve “demokratik konfederalizm” adı altında İsrail bayrağı sallamak istiyor. Ama İran’daki Kürt illerinde düşmana karşı ayağa kalkan halk kitlelerini görmezden geliyor.

Erdoğan Aydın, emperyalizmin ve Siyonizmin demokrasisini put bellediği için İran düşmanlığını arşa çıkartıyor. İslamcı ve milliyetçi projelerin karşısına ümmetin veya milletin değil, bireyin sorumluluğunu esas alan liberal demokrasi projesini koyuyor. Bunlar, sosyalizmi içten içe çürütüyorlar. Hepsinin yakasında ve elinde Ortadoğu halklarının kanı var.

“İslam öncesi putperest dönem daha özgürlükçüydü” diyen Erdoğan Aydın gibiler, Suriye ve Irak’a geleni demokrasi olarak ambalajlayıp sattıklarında efendilerinden övgü alacağını düşünüyorlar. Bunların demokrasi dediği, Mossad ve CIA ile birlikte kadın, çocuk ve uyuşturucu ticareti yapmak! Öncü ve yoldaş belledikleri güç, sığınaklarına Arapları, Taylandlıları, Ukraynalıları, kısacası kendisinden olmayanları almayan, ülkeye gelen, Yahudi Etiyopyalı kadınları kısırlaştıran, bir tür faşizm.

Özne, kendisini soyut bir “Halk”, “Ezilen” veya “İşçi” ile tanımlayıp onun özgürlüğünü savununca liberalizmden kurtulmuş olmuyor, tam aksine, liberalizmin sahiplerine uşaklık ediyor. Bugünün maddi gerçeğinden azade, soyut, havada asılı bir özne, ister halk, ister ezilen, isterse işçi gömleğini geçirsin üzerine, döne dolaşa emperyalizmi ve Siyonizmi yardıma çağırıyor. O liberal özne için halkın, ezilenin, işçinin bir önemi bulunmuyor. Emperyalizmin ve Siyonizmin ordularının gölgesinde ilerleyen ne varsa, halk düşmanıdır.

Lenin’in emperyalist Rusya hükümetinin yenilmesi talebi, İran hükümetinin yenilmesi talebine gerekçe olarak sunuluyor. İran’ın emperyalist olduğuna dair ABD ve İsrail kaynaklı yalanlara inananlar, kırk beş yıldır ambargo koşullarında yaşamaya çalışan bir devletin ve halkın varlığına kastedenlere hizmet yeminleri ediyorlar.

Lenin’i kendi yalanlarına alet etmeye çalışanlar, Lenin’in Afgan kralına sunduğu desteği görmüyorlar. Lenin’i Rus imparatorluğu bağlamından kopartarak tefsir ediyorlar ve herkesi tekfir etme imkânına kavuşacaklarını düşünüyorlar. Onların dilinde Lenin ölüyor. Lenin’i tam da ulus ve sömürge ile ilgili tezleri yüzünden katlediyorlar. Çünkü emperyalizm ve Siyonizm bunu istiyor.

Hükümetin yenilmesi talebi, nedense İsrail için dillendirilmiyor. İsrail Komünist Partisi ayaklanmaya çağrılmıyor. İran’daki eylemleri görenler, Tel Aviv’deki eylemleri görmüyor. “Haydut devlet” olarak görülen İran, halktan ve tarihten soyutlanmış molla rejimi ile birlikte ele alınıyor. Bu soyutlama işleminin emperyalist-Siyonist niteliği görülmüyor. Molla rejimine dair ne söyleniyorsa liberalizmin diline, fikriyatına ait. O dil ve fikriyat, askeri strateji üzerinden mollaları BDS ile (boykot, tecrit, yaptırımlarla) dize getirmenin hesabını yapıyor.

“Molla rejimi” diyen kişi, bugün Mossad ajanı, emperyalizm uşağı muamelesi görmeli. Bugün başta, eksiği gediğiyle, bir devrimi gerçekleştirmiş halkların kolektif iradesi var. İki çocuğa tecavüz ettiği için idam edilen adamı “Kürt aydını idam edildi” yaygarası üzerinden sahiplenenlerin anlamadığı gerçek bu. Türk’ün ve Kürt’ün malına çökmüş irade olarak düşmanlaştırılan İran, küçük burjuvaların arenalarında parçalanıyor.

Laik Kırıkkanat, “İsrail’in Yahudi şeriatıyla yönetildiği” gerçeğiyle hiç ilgilenmiyor. O ve tüm CHP’liler, kendilerine Arap ve Müslüman düşmanlığı üzerinden ekmek verildiğini, görevlerinin bu düşmanlığı diri tutmak olduğunu iyi biliyorlar. Ekranlara çıkan CHP’lilerin yüzündeki müstehzi ve sevinç dolu ifadeler, her türlü küfrü hak ediyor.

İsrail’in teknolojisine övgüler düzenler, teknolojiyi bilim zannediyorlar. Onu sütten çıkmış ak kaşık olarak görüyorlar. Emperyalizmle ve kapitalizmle ilişkisine bakmıyorlar. İran’ı küçümseyenler, güce taptıkları gerçeğini farklı ideolojik kılıflarla örtmeye çalışıyorlar. Herkes, emperyalizmin ve kapitalizmin bölgedeki yürüyüşü uyarınca dönüşüme uğruyor. Pandemi, 7 Ekim, CHP ve son savaşla ilgili değerlendirmeler hep aynı kaynaktan besleniyor.

Bu konjonktürde “Mao proletarya diktatörlüğü istemiyordu, saf demokrasi istiyordu” diyerek Maoizmi çarpıtan, komünist hareketle bağlarını kesen Ekremci Partizan, Gürcistan’daki AB isyanına destek sunuyor. Herkes belirli bir kıvama getiriliyor. Ölmemek isteyen özneler, efendilerinin önünde diz çöküp abı hayattan bir yudum alıyorlar. Demir tozları, egemenlerin mıknatısı koyduğu yerde toplaşıyorlar. Herkes, emperyalizmin ve Siyonizmin demokrasisine göre kıvam ve içerik kazanıyor.

Proletarya diktatörlüğü, belki de “molla diktatörlüğü”nü çağrıştırdığı için terk ediliyor. Daha doğrusu, herkes, molla diktatörlüğüne savaş açabilmek için proletarya diktatörlüğüne küfretmeye başlıyor. Tüm sosyalist hareket, İran Devrimi’yle yan yana görünmemek adına, Ekim Devrimi karşıtı bir yere savruluyor. Karşı-devrimcileşiyor. Kuzey Kore’ye mesafe koyacağım diye çırpınan sosyalistleri liberal çoban köpekleri toplayıp sürülerine katıyor.

İran Devrimi, Batı’ya kaçıp liberalleşen Halkın Mücahidleri, Halkın Fedaileri ve Tude gibi örgütlerin üyelerinin kendi günah ve zaaflarını örtbas eden değerlendirmeleri ışığında ele alınıyor. Halkın Mücahidleri ve Halkın Fedaileri iki önemli güç ama Humeyni’yi kitleleri birleştirsin diye Fransa’dan çağıranlar, devrim iradesi göstermeyenler, gene bu iki örgüt. Çünkü ilk örgüt, devrimin dışarıya, ikinci örgüt, devrimin içeriye dair yol açacağı yükü omuzlamak istemiyor. Tarihsel olarak bu sorumluluğu alan mollalar, irade koyuyorlar ve devrimin öncüsü oluyorlar. Yani kimse kimseden devrimi çalmıyor. Bu, Batı uşağı haline gelmiş İranlı solcuların bir tezviratı. Bu sol örgütler, devrim sonrasında liberal hükümete olur veriyorlar, liberalizme örgütleniyorlar, halen daha o liberallikle düşünüp konuşuyorlar. Batı’ya kaçıp buradaki liberal kovuklara sığınıyorlar. Esas, devrimciliği devrim anında terk edenleri sorgulamak gerekiyor. Devrimin sorumluluğunu üstlenenleri değil.

“Mao demokrattı” diyerek bir yerlere onu hoş göstermeye çalışanlar, bölgeye yönelik demokrasi ihracında tüccar olmak istiyorlar. Ahmet Türk’ün “Türkiye, demokrasisini bölgeye ihraç etsin” sözü uyarınca kısa günün kârına bakıyorlar.

Şah’ın tüm komutanlarını, halka, işçi sınıfına, devrimcilere işkenceler etmiş o komutanları bir gecede idam edebilmek, önemli bir maharet. İsrail büyükelçiliğine FKÖ’ye vermek, önemli bir irade. Mustazafları devrim yoluna katmak, büyük bir ders. Efendilerini öz bellemiş olanların İran Devrimi’nin özüne vakıf olmaları mümkün değil. Bu, tümüyle sınıfsal bir mesele.

Bugün kızını Yahudi’ye vermiş, Ağlama Duvarı’nda Siyonistlere yaranmaya çalışan Şah’ın oğlundan medet umanların devrimin bu gerçeğini anlaması mümkün değil. Onlar, Ayşe Hür gibi emperyalizmin nimetlerinden faydalanmanın, yani uşaklaşmanın peşinde. Devrim yapmak gibi bir dertleri yok.

Fırsatlar peşinde koşanların, iki devletin kapışmasından nemalanmanın yollarını arayanların Mossad ajanı olduklarını görmek gerekiyor. Bunların devrim diye bir yükleri, dertleri ve davaları yok. Hepsi de yağmacılara, işgalcilere, zeytin ağaçlarını çalanlara, sömürücülere uşaklık etmek için yarış halinde.

Öte yandan, “İran’da o devriminden bugün geriye ne kaldı?” sorusunu öncelikle İran halkları cevaplamalı, burada AB fonlarıyla, ABD’den gelecek yardım beklentileriyle, devlet içerisindeki gerilimlerle yelkenini şişirmeye çalışanlar değil.

Bizi FHKC ve Hamas’ın İran’ı yoldaş biliyor oluşu, Gazze semalarından geçen İran füzelerini şarkılarla ve sevinç nidalarıyla karşılayan Gazzeliler, Tahran sokaklarında füzelere rağmen dolaşan halkın iradesi ilgilendiriyor. Bugün onlarla kurulan yoldaşlık dışındaki her türden arayış, Mossad’a ve Siyonist teşekküle aittir. Yenileceksek ezilenlerle-sömürülenlerle yenileceğiz, zaferse gene onlarla gelecek.

Eren Balkır
21 Haziran 2025

0 Yorum: