05 Haziran 2025

,

Yeni Arap Solu ve 1967


 

“Yeni Sol derken kastettiğimiz tam da bu değil mi? Bırakalım şu ihtiyar adamlar, o ekşi suratlarıyla ve tüm kayıtsızlıklarıyla, ‘neyin yeni solu?’ diye sorup dursunlar? Kendi hâlinden hoşnut olma dönemi sona erdi. Bırakalım ihtiyar kadınlar, bilgece bir üslupla ideolojinin sonuna dair şikâyetlerini dile getirsinler. Biz, yeniden harekete geçiyoruz.”[1]

[C. Wright Mills, Letter to the New Left, 1960]

 

Amerikalı sosyolog Wright Mills, ABD’de ve dünya genelinde gerçekleşen öğrenci olaylarını şımartılmış orta sınıfın isyanı diyerek alaya alanlara cevaben New Left Review dergisine “Yeni Sola Mektup” başlıklı bir yazı kaleme aldı.[1] Yeni ortaya çıkan beyaz öğrenci hareketiyle ilgili yazısında Mills, “Yeni aydın kuşağının toplumsal değişimin gerçek failleri” olabileceğini söylüyordu. Mills’e göre bu hareket, köklü oluşumlara kıyasla hareketlerin hareketi olma vasfına daha fazla sahipti.

“Aramızda Marx’ın ‘eski zırvalar’ dediği şeyden bıkmayan var mı? Bugün kimin düşüncesi ve eylemi radikal? Tüm dünya, bu soruya aynı cevabı veriyor: genç aydınlar.”

Mills, esasında bu genç aydınlardan, onların teoriyle pratik, öğrenciyle işçi ve batı ile batı dışı arasında köprü kurma ihtimaline sahip olmaları sebebiyle umutluydu.[3] Mills’e göre, Batı’daki aydınların radikal toplumsal değişimi düşünürken yeniden enternasyonalist bir niteliğe kavuşması ve başkalarının bakış açılarını anlamak için onlarla temas kurmaya çalışması gerekiyordu. Bu gençler, sömürgecilik sonrası bağımsızlık için mücadele eden güneyin deneyimleriyle bağ kurmaya hevesli, komünist partileri eleştiren, sosyalist ilkeleri temel alan küresel yeni sol için bir şiar ortaya koyuyorlardı. Burada aynı zamanda ellilerin sonundan yetmişlerin ortalarına dek uzanan dönemde Batı’da gelişen radikal düşünce ve eylemin önemli bir kısmına ilham veren Batı harici dünyaya yönelik duygusal ve ideolojik ilgi anlamında üç dünyacılığın ilk patikaları da açılmaktaydı.[4]

Küresel yeni sol hareket, zirvesine birçok Arap ülkesini de içerecek biçimde, tüm dünya genelinde öğrenci eylemlerinin başladığı 1968 yazında ulaştı. 1968’in ateşi, tam da Haziran 1967’deki Arap-İsrail savaşının ardından tutuştu. Arap toplumları, bu dönemde şok ve utanma aşamasından öfke ve ruh arayışı aşamasına geçtiler.

Ortadoğulu aydınlar, bu dönemin etkilerini nesiller boyu tanımlamaya çalıştılar. 1967’nin genel bir hikâyesini aktaran bu aydınlar, küçük farklılıklarla, Arap toplumlarının yenilenme umutlarını Nasır’a bağladıklarından ve yaşanan yenilgi sonrası o ağır uykularından uyandıklarından söz edip durdular.

Sonrasında Araplar, olaylara dair söylemlerini benzer ifadelerle dile getirdiler.[5] Buna göre yaşanan yenilgi, Nasırcı projenin yeniden gündeme geleceğine dair inanç üzerinden, ya bir gerileme (nekse) ya da tüm medeniyetin yüzleştiği bir hezimet olarak değerlendiriliyordu.[6] Her iki söylemde de savaş, esasında Arap politik kültürünün büyük umutlarla ve çabalarla biçimlendiği dönemin ardından gelen, sonrasında yeni gelecek vizyonlarının geliştirilmesini gerekli kılan ideolojik hezimete denk düşüyordu.

Esasında bu tarihyazımı, birçok sebebe bağlı olarak sorunludur.

1. Savaş, Arap milliyetçiliğini ortadan kaldırmadı. Kültür düzleminde birçok Arap müşterek kimliklerine ve birlik arzularına vurgu yapmayı sürdürdü. Bu vurgu bugün de yapılıyor.[7] Politika düzleminde ise bölgesel politik sistem, 1967’yi takip eden 30-40 yıl boyunca Arapların birliği ülküsünü merkeze koydu.[8]

2. 1967’nin sömürgecilik sonrasında gelişen iyimserliğin yerini ümitsizliğe bıraktığı üzerinde duruluyor. Bu görüş, gereğinden fazla dillendiriliyor. Bunun esasında Arap milliyetçilerine ait bir teorik yaklaşım olduğunu görmek gerekiyor. Bu görüş, Nasırcılığı modern Arap tarihinin nihai sabitesi olarak ele alıyor.

Burada biz, 1967’nin önemli olmadığını söylemiyoruz. Haziran savaşının sadece Nasırcılar değil, bölgedeki gelişmeye cevaplar arayan sonraki kuşaklar için bir kopuşu ve dönüm noktasını ifade ettiğine hiç şüphe yok. Bu savaş, aynı zamanda travmatik sonuçlar da doğurdu. Ama bu sonuçlara tek taraflı bakıp salt onlara odaklanırsak, sonrasında gelişen ve Arap milliyetçilerinin yoluyla kesişmeyen başka tarihsel süreçlerin üzerini külle örteriz.

On yıl önce Suriyeli yazar Yasin Hacı Salih’in de dediği gibi, sıradan bir yaklaşımla 1967’i her şeyi altüst etmiş olan bir tür “deprem” veya “felâket” olarak okuyanları, 1967’nin “Araplarda plan yapma, gelişme, birleşme ve toprak kaybı gibi konularda görülen yapısal kusurlar”ı açığa çıkarttığını söyleyen Fuad Acemi[9] gibi Arap kültürü eleştirmenlerinin eleştirileriyle yüzleştirmek gerekiyor.

Arap milliyetçileri, bu momenti “ilk günah” olarak görüyor ve sonrasında Arap devletleriyle toplumlarının çöküş yoluna girdiklerini iddia ediyorlar. 1967, nekse veya hezimet olarak değerlendiriliyor. Bu hâliyle 1967 vurgusu, Salih’in belirttiği felâketlerin üzerini örtüyor. Ayrıca bizim Haziran 1967 öncesi ve sonrası arasındaki sürekliliği ve illiyet bağını görmemize mani oluyor.[10]

Salih’in dediklerine bir hususu eklemek gerek. Asıl sorunlu olan, bu yaklaşımın Arap politik kültüründe milliyetçilik, sosyalizm ve devrim arasındaki karmaşık ilişkiyi basitleştiriyor olması. Nasır’ın Arap milletinin lideri olduğuna dair görüş, fikir ve örgütlülük düzeyinde sert itirazlara mazhar oluyor. 1967 sonrası Arap politikasının gelişimini Nasırcılığın veya Arap milliyetçiliğinin yenilgisinin bir sonucu olduğu tespitini aşacak bir yaklaşım üzerinden idrak etmek istiyorsak bu itirazları dikkate almak gerekiyor.

Tarihyazımına yönelik eleştirinin ardından ben, 1967’nin alternatif bir düşünsel soykütüğünü aktarmaya çalışacağım. Bu noktada, küresel bağları ve etkileri, Haziran Savaşı öncesi ve sonrası tarihi ile birlikte Yeni Arap Solu’na odaklanacağım.

1967, Yeni Arap Solu nezdinde yeni politik hareketlere biçim verme ve geni bir ideolojik alan açma konusunda önemli bir rol oynadı. Bu hareketler, Baasçılık, Arap milliyetçiliği, Nasırcılık, sosyalizm, komünizm ve Filistin milliyetçiliği gibi mevcut ortamlar içerisinde yaşanan ideolojik gelişmelerden beslendiler. Yeni Sol için en önemli ortam, Arap Milliyetçileri Hareketi’ydi.

Genelde 1967 savaşının doğrudan bir sonucu olarak görülse de Arap politik kültüründeki solculaşma, 1967 öncesine ait bir gelişmeydi.

Burada benim amacım, Yeni Sol’un bakış açısı üzerinden, 1967 öncesi ve sonrasına ait Arap politik kültürüne yeniden bakmak, böylece yirminci yüzyılın sonlarında Arap Ortadoğusu’nda kaleme alınan tarihyazımlarını eleştirmek. Bu coğrafyada “uzun altmışlar” boyunca yaşanan politik ve toplumsal gelişmeleri ne Arap milliyetçiliğinin yenilgisine ne de sonraki tepkilere indirgeyebiliriz.

Muhammed Haykal, 1967’nin sevra (devrim/Nasırcılık) dönemi ile servet (petro-İslam) arasındaki ayrım çizgisi olduğunu söylüyor, bu anlamda sadece mevcut projenin değil, “yanlış giden” her şeyin neden yok oluşa sürüklendiğini anlatan, altmışlara ve yetmişlere dair güzel bir özet sunuyor.

Dahası, Haykal’ın yaklaşımı, Mills’in “genç aydınlar”ının formüle ettiği, Nasır’ın ajandasıyla kesişen ama ondan da ayrışan devrimci kurtuluş yolunu dünya düzleminde açan bu genç aydınların geliştirdiği farklı sevra anlayışlarını hükümsüz kılıyor. Bu koşullarda bakışlarımızı Yeni Arap Solu’na çevirmemiz gerekiyor.

Yeni Arap Solu ve “Uzun Altmışlar”

Ortadoğu tarihçileri, Yeni Sol’un önemli bir yere sahip olduğu tarihsel süreçleri uzun süre görmezden geldiler. Yeni Arap Solu’na dair akademik çalışmaların yetmişlerden itibaren kaleme alındığını, bunların devrimci projenin zayıflamaya başladığı bir dönemde ek görüş olarak gündeme geldiğini görüyoruz.[11]

Sonrasında Arap Solu’nun tarihine ilgi yeniden arttı. Son yıllarda akademisyenler, devrimci grupların ve fikirlerin hikâyelerini ellilerden yetmişlere uzanan dönem bağlamında yeniden incelemeye başladılar.[12] Toby Matthiesen’in de kısa süre önce dediği gibi bu, önemli bir gelişmeydi, zira “uzun altmışlar” denilen dönem, Ortadoğu’nun geleceği için hayati önemdeydi. Neticede bölgeyi hâlen daha şekillendiren yollar o dönemde çizildi.[13]

Yeni Sol’un etkisini küçümseyen veya tümüyle görmezden gelen tarihçiler, esasında milliyetçi söylemin nüfuzundan kurtulamamış kişilerdi.[14] Öğrenci hareketlerini, yeni politik partileri, radikal düşünceyi ve kültürel ifadelerini, antiemperyalist, Marksist-Leninist veya Maoist ideolojiye örgütlenmiş devrimci hareketleri içeren Yeni Sol bölgedeki düzene kafa tutacak büyüklüğe erişememiş olsa da bu hareket, Arap Ortadoğusu’nda o “uzun altmışlar” denilen dönem boyunca muazzam bir etki yarattı. Zirvede oldukları dönemde Filistinli fedai örgütleri, toplamda 50.000 civarında bir gücü ifade ediyordu, bu anlamıyla ilgili örgütler, İsrail’e veya Arap rejimlerine kafa tutacak güce hiçbir zaman kavuşamadılar.[15] Ancak bu örgütlerdeki halk devrimi anlayışı, bugünkü Arap ayaklanmalarına dek Arap toplumlarını etkilemeyi sürdürdü.

Ben bu makalede, 1967 savaşını zirvesine 1968’de ulaşan, ellilerin sonundan kök alan küresel Yeni Sol ile sohbete sokmak gerektiğini söylüyorum. Bu amaç doğrultusunda ben, küresel Yeni Sol’un 1967 savaşına yol açan olaylar üzerindeki tesirini ve savaşın takip eden yıllarda Yeni Sol’un gelişimine nasıl etkide bulunduğunu inceliyorum.

Bu tür bir incelemenin, öncelikle küresel Yeni Sol’un ve Arap Yeni Solu’nun tanımına ihtiyacı var. Yeni Sol, Soğuk Savaş üzerinden oluşan dünya düzenine dair bilgi ışığında kapitalizmin, emperyalizmin ve demokrasinin eleştirilmesi için gerekli zemini yeniden tefekkür etmeye çalışan genç aydınları ve eylemcileri ifade ediyor. Altmışlardan önce ve sonra başka Yeni Sol akımlar da açığa çıktı elbette ama ben, burada esas olarak belirli bir tarihsel momente atıfta bulunuyorum.

Yeni Sol, ırk, siyaset ve patriarka temelli hâkimiyete ve ekonomik sömürüye karşı çıktı. Maddi yoksunluktan kurtuluşu, düşünce ve yaratıcılık özgürlüğünü savundu. “Ruhun serbest kalabilmesi” için demokratik sürecin işletilmesine ve bireysel hakların genişlemesine ihtiyaç vardı. Bir yandan da Yeni Sol, işçi sınıfı dışındaki devrim alanının genişletilmesini sağladı.

Sömürge ülkelerinde Yeni Sol hareketler, “doğrudan eylem” fikrine Batı’daki hareketlerden daha fazla destek sundular. Doğrudan eylem, devlet, toplumsal otorite veya köklü sol partiler gibi sağlam zemine sahip güçlerin karşısına dikilmeyi gerekli kılıyordu. Bu hareketlere göre devrim, toplumun aşağıdan yukarıya devrimci müdahaleyle dönüştürülmesini, toplumsal dönüşümün aracı olarak kamusal alanın işgal edilmesini, alternatif yaşam biçimlerinin, kadroların, komünlerin ve yerellikle ilişki üzerinden politik hayatın yeniden diriltilmesini ifade ediyordu. Yeni Solcu eylemciler ve düşünürler, bir yandan da kendilerini Mills’in önerisi üzerinden “başarılı olabilmesi için küresel olması gereken”, eşgüdümlü işleyen dünya-tarihsel hareketin parçası olarak gördüler.[16]

Şurası açık ki bu fikirler, her yerde tatbik edilebilecek bir plandan ziyade sola sunulmuş, politik hayatın yenilenmesi için gerekli yönergeler olarak tanımlanmaktaydı. Yenilenme gerekliydi çünkü Sovyetler Birliği ve ona müttefik olan komünist partiler, Yeni Sol’un ifadesiyle, “sosyalizmin demokratik kökleri”ne ihanet etmiş olan, devrim ve demokrasi karşıtı “bürokratik komünizm” kalıbı içerisinde katılaşmıştı.

Batı Avrupa’da faaliyet yürüten, İkinci Dünya Savaşı sonrası kapitalist ve emperyalist genişleme sürecine gerekli cevapları üretebilecek ideolojik ve örgütsel yenilenmeyi gerçekleştiremedikleri gibi mevcut düzene alternatif de sunamamış olan sosyal demokrat partiler ise bünyelerindeki merkeziyetçilik sebebiyle eleştiriliyorlardı. Bu iki solun arasında konum almaya çalışan Yeni Sol, bırakalım “hareketlerin hareketi” olmayı, hiçbir vakit, yukarıda aktarılan ana ütopik hedeflere farklı yaklaşımları benimseyen, sol politikayı özgürlükçü bir yerden yorumlayan, kendi içinde tutarlı bir hareket de olamadı. Bu hareketler, yerelliklerde ve dünya genelinde faal olan sosyalist geleneklerin içinden çıktılar. Aynı şekilde, bu hareketler, politik ve kültürel bağlamlara, aynı zamanda tarihsel koşullara tabiydiler.

Batı haricinde Che gibi Latin Amerikalı devrimciler, kentlerde işçi sınıfının öncülerine dayanan komünist parti stratejisine alternatif olarak kendi halk seferberliği anlayışını gündeme getiren küçük gerilla birlikleri anlamında fokoculuğun kırda başvuracağı yeni isyan taktiklerini takdim ettiler. Bu taktikler, sömürgeciliğin sonuçları ve dolaylı sonuçlarıyla hâlihazırda mücadele eden başka ülkelerdeki devrimcilere sıcak geldi. Cezayir, Vietnam, Kongo ve 1965 sonrası Filistinli gerilla örgütleri, doğrudan eylem fikrini benimseyerek, sadece Arap milliyetçisi liderlerden değil, ayrıca ilgili aşamada Nasır’dan yana olan Filistin Kurtuluş Örgütü’nden de koptular.

Che, Mao, Giap ve Marighellia gibi devrimci liderlere talip olanlar, eylemci örgütler kurdular. Bu örgütler, Cezayir, Filistin ve Lübnan’da önemli yankıları olan Üç Kıta Hareketi’nin zeminini teşkil etti.

Üç Kıta Hareketi, Batı emperyalizmine ve kapitalizmine küresel bir alternatif sunulması gerektiği üzerinde duruyordu. “Üç Kıta” ismini taşıyan ilk konferans, Ocak 1966’da Havana’da gerçekleştirildi. Bu, Asya, Afrika ve Latin Amerika’da mücadele eden örgütlerin ve ülkelerin temsilcilerini bir araya getiren çalışma, Batı emperyalizmine karşı çıkıyor, bağımsız ulusal kalkınma fikrini savunuyordu.[17]

Birçok yönden aştığı Bandung Konferansı’yla kıyaslandığında Üç Kıta Konferansı, daha fazla eylem odaklıydı, ayrıca direnişlere enternasyonalist açıdan yaklaşan konferans güneydeki ülkelerle dayanışma ilişkisi kuruyordu. Bandung gibi Üç Kıta Konferansı da sömürge ülkelerde ve kısa süre önce bağımsızlığına kavuşmuş ülkelerde politik düşünceyi büyük ölçüde etkiledi.[18]

Arap ülkelerinde Yeni Solcu yürek, ellilerin sonlarında atmaya başladı. Hareket, ilkin Arap komünist partilerine, ardından da Arap Milliyetçi Hareketi’ne tepki olarak ortaya çıktı. Müesses nizamın yeni kuşağın yüzleştiği güçlüklere, bilhassa Filistin meselesine çözüm sunamadığını düşünen gençler, kırkların sonlarında yeni hareketler inşa etmeye başladılar.

1952 darbesinden itibaren Kahire, 1962’de FLN’nin Fransa karşısında elde ettiği zaferden itibaren Cezayir, gençlerin devrimci başkentleri hâline geldi. Bu iki mücadele merkezi, gençlere devrimci hassasiyetler için gerekli yapıyı temin etti.[19] Sosyalizm, Arap milliyetçiliği ve antiemperyalizm adına yapılacak devrim, artık bir ülkü değil, kendisini aşama aşama geliştiren, gerçek bir projeydi.

Fadi Bardavil’in söyleşi yaptığı eski bir Lübnanlı militanın da dile getirdiği biçimiyle, gençler arasında baskın olan politik hassasiyet, ulusal sınırları temel alan mantıkla çelişiyordu. Sınırlar, o günlerde bugünlere nazaran daha geçirgen kabul ediliyordu. Neticede farklı ideolojik düzlemlerde farklı milletlerden kesimler ve aydın grupları bir araya geldiler.

Bu bağlamda, devrimci sosyalizmin ellilerde ve altmışlarda yaşadığı gelişimi antiemperyalizm ve Arap milliyetçiliği bağlamında ele almak gerekiyor. Tüm hassasiyetlerin ve ideolojik hedeflerin ana zeminini bu iki ideoloji oluşturuyor. Bardavil’in yerinde tespitiyle, Arap milliyetçiliği “güçlü duyguların dünyası”ydı.[20] Farklı kitle hareketleri bu duyguları örgütledi. Bazıları Nasırcı ve Baasçı devlet projelerinin peşinden giderken bazıları da bunlara karşı çıktılar.

1967 savaşı, genelde politik duyguları yeni bir yola sokan, Nasır gibi eski devrimcileri yeni gericilere dönüştüren, Filistinli örgütlerin gerilla taktiklerine başvurdukları, aydınların ulusal kurtuluş ve sosyalist ütopya için radikal cevaplar aramak adına kolları sıvadıkları farklı bir aşamayı başlatan bir olay olarak yorumlanır. Ben de bu anlatımın doğru olduğunu, ama Haziran Savaşı’nın yol açtığı kopuşa aşırı vurgu yaptığını düşünüyorum. Haziran 1967’deki değişiklikleri önceki tartışmalara, özellikle önemli Yeni Solcu hareketleri doğuran Arap Milliyetçi Hareketi içerisinde süren tartışmalara bağladığımızda daha derin, daha ilginç ve daha gerçekçi bir resim ortaya çıkacak.

1967’nin Hareketi “Radikalleştiren” Etkileri

Savaşın siyasi alanı radikalleştiren sonuçlarını birçok çalışma ele aldı. Chamberlin’in FKÖ ve Amerikan karşı-devrimciliğinin 1967 sonrası yeni Filistin soluna karşı geliştirdiği cevap ile ilgili çalışmasında dile getirildiği biçimiyle, savaş, Filistin toplumunu “geleneksel güçlerle devrimci güçler arasında yaşanan savaşın sahası”na dönüştürdü ve Arafat ile Habeş gibi liderleri Arap siyasetinde öne çıkarttı. Arap sosyalizminin kutsal mekânları olarak Kahire ve Şam’dan, onların sunduğu devrimci örneklikten umudunu kesen bu liderler, Vietnam ve Küba gibi uzak diyarlardaki devrimci hareketler üzerinden meşruiyet zemini bulmak zorunda kaldılar.[21] İdeolojinin ve duygu dünyasının değiştiği koşullarda hayal kırıklığına uğramış Arap milliyetçileri ve sosyalistler, ayrışmalara ve birleşmelere tanıklık ettiler. Bu hareketler, artık İsrail ve ABD’nin çıkarlarıyla mücadele ederken dolaysız bir halk tabanı bulma çabası içine girdiler.

FHKC, bu yeni hareketlerden biriydi. Hareketin liderlerinden olan Corç Habeş, Arap Milliyetçi Hareketi’nin kurucu isimlerinden biriydi. Aralık 1967’de FHKC kurucu metnini yayımladı. “Mücadele eden halk kitleleri”ne hitap eden metin, “devrimci şiddet” ihtiyacına vurgu yapıyor, düşmanın sadece bu dilden anladığını söylüyordu.

Öncüsü Fetih olan, Filistinli fedailerinin öncülük ettiği halk kurtuluş hareketi Haziran 1967 sonrası Filistin’in kurtuluşuna uzanan yolun Arapların birliğinden geçtiğine dair iddiasından vazgeçti ve Arap cephesinin tüm noktalarında süren kavganın lideri hâline geldiğini söyledi. Manifestoda dile getirildiği biçimiyle, bu kavgaya tüm Araplar iştirak etmeliydi, zira “işgal altındaki topraklarda bizzat Filistin halkı tarafından yürütülen savaş, Arapların dünya emperyalizmine ve ona uşaklık eden güçlere karşı isyanının etkin bir parçası”ydı. Verilen mücadele, aynı zamanda dünya genelinde tüm antiemperyalist güçleri bir araya getirecek bir ittifakın oluşturulmasına ihtiyaç duyuyordu.[22]

Yüzeyden bakıldığında, eskiden Araplara vurgu yapan Habeş’in artık antiemperyalist devrimin halkın içinden gelen liderleri üzerinde duruyor oluşu, bir tür siyaset değişikliğiymiş gibi görünebilir, zira Habeş, eskiden Nasır’a ve Arap Milliyetçi Hareketi’ne yakın bir isimdi. Oysa bu makalede ortaya koyduğum üzere, Fetih gibi AMH de bir süredir Filistinlilerin ve Arapların mevcut kötü hâlini enternasyonalist ve halkçı bir yerden ele alıyordu. Haziran 1967 sonrası Filistinlilere dağıtılan, “Halkın Silahlı Devrimini Nasıl Başlatacağız?” gibi başlıkları taşıyan broşür ve bildiriler, bu anlamda, bir fikri aniden eyleme dökme çabasından çok eski bir teorik faaliyetin devamı ve derinleştirilmesi olarak görülmeli.[23] Bu teorik faaliyet, neticede yürüdüğü yolu tam da bu yeni hareketlerin kendilerini ayırmaya çalıştıkları Arap milliyetçi geleneğiyle belirli noktalarda kesişen bir pratikti.

Ulaştığımız bu sonuç, esasında Yeni Sol’u ele alan, sınırlı sayıdaki çalışmayı temel almakla birlikte, o çalışmalardan belirli ölçüde ayrışıyor. Yeni Arap Solu ile ilgili İngilizcede yayımlanmış tek kitap, Tarık İsmail’in Arap Solu’nun 1976 sonrası yürüdüğü yolu ele alan çalışması.[24] İsmail, kitabında Yeni Sol’a iki bölüm ayırıyor ve burada tepki gösterilen, komünist partiler, Arap Milliyetçi Hareketi (ve Nasır), ayrıca Baasçı partiler gibi yapıları “eski” Arap solu kategorisinde değerlendiriyor. Bu yapılara Corç Habeş’in Arap Sosyalist Eylem Partisi, FHKC ve 1969’da FHKC’den ayrılan Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi gibi Filistinli örgütleri de dâhil ediyor.

Lübnan’da Yeni Sol’u altmışların başında Sosyalist Lübnan[25] isimli küçük öncü aydın grubu temsil ediyordu. Bu grup, altmışların başında teşkil edilmişti. Sonrasında Lübnanlı Sosyalistler Örgütü adını taşıyan, AMH’nin Beyrut şubesinden kopmuş bir yapıyla birleşerek Lübnan Komünist Eylem Örgütü’nü kurdu.

Irak’ta Sosyalist Arap Hareketi, Baas partisiyle komünist parti arasında sıkışıp kalmış bir yapıyken, Arap Körfezi’nde Suudi Arabistan, Yemen ve Umman’da faal örgütler sosyalist devrimci ideolojiyi benimsemişlerdi.

İsmail’in 1967’in yarattığını söylediği bu Yeni Sol, İsrail’e ve başta ABD emperyalizmi olmak üzere tüm dünya emperyalizmine karşı başarılı bir savaş yürütmek amacıyla 1967’de Filistin yanlısı güçlerin yaşadığı başarısızlığa bir tepki olarak ortaya çıkmıştı.[26]

Aslında Yeni Sol örgütlerin uzun tarihinin 1967’nin öncesine uzandığını İsmail de gayet iyi biliyor. İsmail, savaş sonrası oluşan tepkinin önceki on yıl boyunca Nasır’ın Mısır’ı, Baasçı Suriye ve Irak ayrıca özelde AMH içerisinde gelişen solcu örgütlerde yaşanan örgütsel ve ideolojik rahatsızlığın somutlaşmış hâli olduğunu düşünüyor. Ama İsmail bir yandan da, bu örgütlerin ideolojilerini net bir biçimde tanımlayıp uygulayamamış olmalarının politik zayıflığa ve ideolojik tatminsizliğe yol açtığını söylüyor.[27]

Baas ve AMH’de olduğu gibi esasında politik güçsüzlük hissi, yeni oluşumları tetikledi. Bu örgütler, farklı sosyalist görüşleri benimsedi. Kendi bayraklarını alıp, yeni taleplerin, yeni politik yöntemlerin ve net bir ideolojik tanıma bağlanma iradesinin basıncıyla ayrıştı. 1967 savaşı, bu ayrışmaları belirli bir karar eşiğine getirip bıraktı. Sonrasında döneme uygun Yeni Sol hareketler ortaya çıktı.

Hâsılı, İsmail’in “açıktan Marksizm-Leninizme bağlı olduğunu beyan eden bu yeni partiler ve/veya örgütler” dediği “Yeni Arap Solu”, esasında sadece Nasır’ın Arap devrimini ileriye taşımak yerine onu boğan liderliğinin yanında statükoya karşı hoşnutsuzluğu giderek yoğunlaştıran eski örgütlerin ve politik olayların ürünüydü.[28]

Doğrudur, Yeni Sol hareketler, Haziran yenilgisinin sonucu olarak, tam da Haziran Savaşı sonrası kuruldular. Ancak rüşeym hâlindeki Yeni Sol içerisinde süren ideolojik tartışmalar daha derin ve daha ilginçti, hatta uluslararası hareketin İsmail’in sandığından daha çok güdümündeydi.

Ben, burada “Yeni Sol” ifadesinin anlamını ortaya koyacağım diye kelimeleri eğip bükmenin derdinde değilim. Bahsi edilen dönem boyunca Arap Solu’nun yerinde ve detayları içeren bir tarihyazımını geliştirmenin önemli olduğunu, bu çabanın bizim 1967 savaşında Arapların yaşadıkları yenilginin sonucu olan, aynı zamanda ona yol açan sebepler arasında bulunan temel ideolojik anlaşmazlıkları anlamamıza katkıda bulunacağını düşünüyorum.

Altmışlar açısından şu sorular önemli bir yere sahip: Arap coğrafyasında bir devrimci proje, isyan konusunda geliştirdiği geleneklere ve elde ettiği başarılara ne kadar bel bağlamalı, uluslararası devrimci sosyalizmden neler alınmalı, onunla kurulacak bağ ne düzeyde olmalı? Uluslararası sosyalizmin deneyimlerinden ne kadar yararlanılmalı?

Sune Haugbolle
6 Eylül 2017
Kaynak

Dipnotlar:
[1] C. Wright Mills, “Letter to the New Left”, New Left Review, 1, Sayı. 5 (1960): s. 18–23.

[2] Daniel Geary, 2008, “Becoming International Again: C. Wright Mills and the Emergence of a Global New Left, 1956–1962”, Journal of American History, 95, Sayı. 3 (2001): s. 710–736.

[3] George Katsiaficas, The Imagination of the New Left – A Global Analysis of 1968 (Massachusetts: South End Press, 1987), s. 219–54.

[4] Mark T. Berger, “After the Third World? History, Destiny and the Fate of Third Worldism”, Third World Quarterly, 25, Sayı. 1 (2004): s. 9–39.

[5] Elizabeth Suzanne Kassab, Contemporary Arab Thought (New York: Columbia University Press, 2010), s. 48–116.

[6] Fawaz Gerges, “The Transformation of Arab Politics: Dismantling the Myth from Reality”, The 1967 Arab-Israeli War: Origins and Consequences içinde, yayına hz.: Avi Shlaim and Roger Louis (Cambridge: Cambridge university Press, 2012), s. 285–314.

[7] Rashid Khalidi, “The 1967 War and the Demise of Arab Nationalism: Chronicle of a Death Foretold”, The 1967 Arab-Israeli War içinde,yayına hz.: Shlaim and Louis, s. 264–284.

[8] Michael N. Barnett, Dialogues in Arab Politics (New York: Columbia University Press, 1998).

[9] Fouad Ajami, “The End of Pan-arabism”, Foreign Affairs, Güz/Kış 1978/79.

[10] Yassin al-Haj Saleh, “al-khamis min al-huzayran 1967 fi arba’iniha” (“Kırkıncı Yıldönümünde Beş Haziran”), Al-Hayat, 3 Haziran 2007.

[11] Walid W. Kazziha, Revolutionary Transformation in the Arab World: Habash and his Comrades from Nationalism to Marxism (Londra: Charles Knight & Company, 1975); Tariq Ismael, The Arab Left (Siraküza: Syracuse University Press, 1976). Yeni Sol’un düşünsel mirasını ele alan çalışmalar için bkz.: Yayına Hz.: Faleh A. Jabar, Post-Marxism and the Middle East (Londra: Saqi, 1997); Kassab, Contemporary Arab Thought.

[12] Örneğin bkz.: J. Chalcraft, Popular Politics in the Making of the Middle East (Cambridge: Cambridge University Press, 2016), s. 312–92; Abdel Rezzaq Takriti, Monsoon Revolution: Republicans, Sultans, and the Empire in Oman 1965–1976 (Oxford: Oxford University Press, 2013); Sune Haugbolle ve Manfred Sing, “New Approaches to Arab Left Histories”, Arab Studies Journal, XXIV, Sayı. 1 (2016): s. 90–97.

[13] Toby Matthiesen, “Red Arabia: Anti-Colonialism, the Cold War, and the Long Sixties in the Gulf States”, Revisiting 1968 and the Global Sixties, Yayına Hz.: Martin Klimke (yakında yayımlanacak).

[14] A.g.e.

[15] Michael Hudson, “Developments and Setbacks in the Palestinian Resistance Movement 1967–1971”, Journal of Palestine Studies, 1, Sayı. 3 (1972): s. 65.

[16] Katsiaficas, The Imagination of the New Left – A Global Analysis of 1968, s. 23–7.

[17] Robert J. C. Young, Postcolonialism: An Historical Introduction (Malden, Ma: Blackwell, 2001); Vijay Prashad, The Darker Nations: A People’s History of the Third World (New York: New Press, 2007); David Kimche, The Afro-Asian Movement: Ideology and Foreign Policy of the Third World (Kudüs: Israel universities Press, 1973).

[18] Paul Thomas Chamberlin, The Global Offensive: The United States, the Palestinian Liberation Organization, and the Making of the Post-Cold War Order (Oxford: Oxford University Press, 2012), s. 19.

[19] Devrimci örnekler olarak Kahire ve Cezayir konusunda bkz.: Laura James, Nasser at War (New York: Palgrave MacMillan, 2006); Jeffrey James Burne, Mecca of Revolution (Oxford: Oxford university Press, 2016).

[20] Fadi A. Bardawil, When all this Revolution Melts into Air: The Disenchantment of Levantine Marxist Intellectuals, Doktora Tezi (New York: Columbia University, Graduate School of Arts and Sciences, 2010), s. 73.

[21] Chamberlin, The Global Offensive, s. 19.

[22] Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) “İlk Politik Bildiri” Al-Hurriya (Beyrut), 1 Aralık 1967. Çeviri: “The Palestinian Revolution” Project, 2016. Learnpalestine [erişim tarihi: Mart 2017].

[23] Chamberlin, The Global Offensive, s. 20–4.

[24] Ismael, The Arab Left.

[25] Lübnan sosyalist hareketi konusunda bkz.: Bardawil, When all this Revolution Melts into Air; Agnès Fevrier, Logiques de l'engagement et modes de contestation au Liban : genèse et éclatement d'une génération de militants intellectuels (1958–1975), Siyaset Bilimi Doktora Tezi, (Aix-en-Provence: Aix-Marseille 3, 2003).

[26] Ismael, The Arab Left, s. 101.

[27] A.g.e., s. 102–3.

[28] A.g.e., s. 108.

0 Yorum: