Yıllar
önce bir Dev-Yolcu ve bir Marksist Bakışçıyla iş vesilesiyle yan yana gelme gafletinde bulunduk. İş süreci boyunca işçi değil, müdür ve patron pozu kesen bu iki isim,
işin en sıkıntılı bölümüne gelince tartışmanın dozunu yükselttiler. Bu tartışma,
birlikte çalışacağımız, esasında bu iki şahsın yakın arkadaşlarından oluşan ekibe
verilecek parayla ilgiliydi. Müdüre ve patrona, gelirin yüksek miktarlarda pay
edilmesi, yapılan işe bir sene önce 100 veriliyorsa 300 verilmesini söyledik. Bu
kişiler, parayı kısmayı, arkadaşlarına olabildiğince çok az para vermeyi, hatta
kimilerine hiç vermemeyi tercih ettiler. Bu noktada Marksist Bakışçı, Kapital’i
suratımıza salladı. “Siz Kapital’i okumadınız mı ya?” diye bağırarak,
kendisindeki kârı artırma, arkadaşlarını sömürme niyetini ortaya koydu. İki isim de sonrasında kapitalizmin gelişimine bağlandı, bu gelişimi savundu. Bu
kişilerden biri yüksek maaşlı akademisyen, diğeri de CHP belediyesinde bankamatik
memuru oldu.
Solda orta sınıfa dair yığınla cümle duyuyoruz. Hatta son İzmir grevi üzerinden, bu sınıfı ChatGPT’ye soranlara bile rastladık. Söz konusu sınıf, proletaryanın ve yoksul emekçilerin yanı başındaki ajan, hain ve burjuvazinin kolu olarak muamele görmeli.
İşçileşmekten tiksinen küçük burjuvanın işçiye yönelik nefreti, mülkü tekeline alan burjuvaziye yönelik hasedinden büyük. Küçük burjuvanın derdi, en fazla, yoksul ve işçi özelinde oluşmuş sosyalist birikimi onların elinden çalmak olabilir. Bunlar, illaki burjuvaziden neşet eden ilerleme yolunun savunulması gerektiğine dair yığınla yazı döşenecektir.
Esasen Fethullahçılık da bu küçük burjuvalıkla tanımlı. İştirakî’yi görünce bunlardan birkaçı başımıza üşüştü. Aynı Antikapitalist Müslümanlar çalışmasında olduğu gibi İştirakî çalışmasını da boşa düşürmeye, değersizleştirmeye, bağları kopartmaya çalıştı. Hepsi de püskürtüldü. Bugün görebildiğimiz kadarıyla bu Fethullahçılar, bizden dökülen nalları tezgahlarında satmakla meşgul sosyalizm.org sitesine doluşmuşlar. Layıklarını bulmuşlar. Arta kalan kırıntı solculuğa liberalizm öğretiyorlar.
Bazen
bu küçük burjuvalar, niyetlerini bir bakla misali, ağızlarından düşürüyorlar. Artık
bu baklayı belirli bir işlemden geçirdikten sonra çıkartıyorlar. Onu Paşalarının
da en çok sevdiği meze olan fava kıvamına getiriyorlar. Çünkü tek başına baklayı basit, küçük düşürücü
ve değersiz buluyorlar!
Fatih
Yaşlı, muhaliflerin orta sınıftan müteşekkil olduğunu söylüyor.[1] Muhaliflerin
işçi, fikirlerinin orta sınıfa ait olduğunu iddia ediyor. Aslında Yaşlı ve
partisi, orta sınıf siyasetine işçi gömleği giydirmeye çalışıyor.
Yaşlı’nın
ağzının kenarından Kemalist fava sızıyor:
“İşçiye, emekçiye
düşmanlık yapa yapa Cumhuriyet’in ellerinden avuçlarından kayıp gittiğini,
seküler sermaye diye kutsadıkları sermayenin Türkiye’de gericiliğin esas sahibi
olduğunu, sermaye düzeninin ülkeyi bu hale getirdiğini görmüyorlar, idrak
edemiyorlar.”
Yaşlı ve partisi, Cumhuriyet’in sahibi olanlara diyor ki “emekçileri, işçileri görmezseniz, onların başını okşamaz, sırtını sıvazlamazsanız, Cumhuriyet’in toplumsal tabanı yitip gider.”
Sınıfı gören siyaset, bunlar için aydınlık Türkiye’nin sahipleri olan burjuvaziye verilecek hizmetten ibaret. İşçi sınıfının iktidarı diye bir ufuk ve menzilleri yok bunların. Tek işleri, burjuvazinin devletine kitle tabanı oluşturmak. İşçiyi emekçiyi burjuvaziye kul etmek. Bunlar, burjuva devrimini savunan gericiler...
Yaşlı
ve partisi, esasında patronlardan ve paşalardan, bu “baş okşama ve sırt
sıvazlama” işini kendisine vermesini istiyor. Her seferinde bu iş için onlara
yalvarıyor. Bunların derdi, aşağıdaki ortaklaşma, işçileşme, işçi sınıfının
iktidarı vs. değil. Kendilerine açılan kum havuzu kadar konuşup işçileri oyalamak,
bu esnada dünyalık biriktirmek.
Yaşlı’nın yoldaşı, tekstil fabrikası müdürü Mehmet Kuzulugil, “İzmir grevinden şahsen büyük zarar gördük. Kaç gündür CHP’lilere nasıl anlatabiliriz diye uğraşıp duruyoruz. Aynı vakti Sultanbeyli’de bildiri dağıtmakla geçirsek, AKP’li diye kenara atılan bir sürü insanın hayatında/kafasında çoktan bir şeyleri değiştirmiş olurduk”[2] yalanına sarılıyor. O İzmir’le tanımlı programlarını ve teorilerini böylelikle gizleyebileceklerini sanıyor. Sultanbeyli’ye ancak burası mutenalaştırılıp ranta açıldığında, ilçeye orta burjuvazi hücum ettiğinde partisinin de oraya gireceğini iyi biliyor. İşçi düşmanı İzmir solcusuna örgütlendiğini ikrar ediyor.
Bu solcular, küçük burjuvazinin kültürel-ideolojik beğenilerine hitap eden dernek olduklarının
gayet farkındalar. Yalan söylüyorlar. Kendi şirketinde çalıştırdığı
yoldaşlarının sigorta primlerini ödemeyenlerin yönettiği partinin ağzından
yalandan gayrısı dökülemez.
TKP’liler
gibi Metin Kayaoğlu da aynı sınıfa hoş görünmek için taklalar atıyor. Baklaları
çiğneyip ağzının kenarından döküveriyor.
Bu
zatın dergisi, solda neoliberal politikalar uyarınca yaşanan dönüşüm gereği,
teoride ve pratikte işçi sınıfının ağırlığını silmekten başka bir işleve
sahip değil. Dergi, bu sebeple çıkıyor. Gerektiği ilgiyi görmediği için
kızıyor. İşçi sınıfının ağırlığını önce ne idüğü belirsiz, altı boş, teorik
metinlerden çalınmış bir “Ezilenler” kategorisiyle hafifletiyor. Dergi, sıfatı isim yapmakla övünüyor. Ardından da ezilenlerin
de çare olmadığını görüp, işçi sınıfını teoriden ve pratikten kovmak için başka
araçlar geliştiriyor.
TvP açısından “Ezilenler” kategorisi, kendisi gibi “liberal küçük burjuva bireyler”i ifade ediyor. Onun için Kürt’ün hiçbir değeri ve önemi yok. “Ezilenler”le “İşçi Sınıfı” karşı karşıya getirilince, işçileştikçe ezilme ile ezildikçe işçileşme arasındaki bağ da kesiliyor. TvP, işçileşmek istemeyen ama “Ezilen” kategorisi dâhilinde liberalizme kılıf bulmak isteyenlere sesleniyor. Herkes, burjuvaziye yönelik hasedi ve proletaryaya yönelik nefreti örgütlemek istiyor.
Dergi,
uzun yıllar “teori ile pratik arasında aşılmaz bir uçurum var” diyor, sonra “o mesafe bende
kapanıyor” yalanını satıyor. Bu hamleler, doksanlarda komünist, sosyalist ve
devrimci hareketler şahsında, ağalar-paşaların emriyle yaşanan dönüşüme katkı
sunmak için yapılıyor. Zihinler allak bullak edildikten, postmodernist müdahalelerle
merkezler, nirengi noktaları, ana aks parçalandıktan sonra, tüm örgütler,
liberalizm ahırına koşa koşa giriyorlar. Ezilenler-devlet karşıtlığı üzerinden
Marksizm-Leninizm, liberalizm önünde diz çöktürülüyor.
Ölçü
liberal küçük burjuva bireyden çekilince, işçi sınıfı da disiplin,
hiyerarşi ve işbölümü düzleminde, ezici bir unsur olarak kodlanıyor. “Ezilenler”le
“İşçi sınıfı” karşı karşıya getiriliyor. İkincisi, devletle tanımlanmaya
başlanıyor. Düşman ilan ediliyor.
Metin Kayaoğlu, işçi
olmak denilen gerilikten münezzeh bir güç olarak orta sınıfın her daim ilerici
olanı söylediğini düşünüyor. Düzen, hep oradan ilerliyor. Mevzi kazanıyor. Teori,
ideoloji ve politika, küçük burjuvanın kaprislerine ve niyetlerine endeksleniyor.
Altmışlarda antiemperyalist olduğu için ilerici olan, 2000’lerde Amerikan
darbesini savununca da ilerici olabiliyor. Doksanlarda anarşist gevezelikleri
savunanlar, bugün CHP’ci oluveriyorlar.
Küçük
burjuvazi, düşündüğü ve yaptığı ile ilerici oluşu ve ilerlemeyi bizatihi
tanımlayan güç. İşçileşme geriliminde küçük burjuvazinin ağzına bal çalınıyor. Köle
ve Tanrı olan bu küçük burjuva, köleleştikçe kendisini Tanrılaştıran fikirlere
sarılıyor. Yoga bilinci ile TvP bilinci arasında bir fark yok! Her şey anda…
Hayat
ve aydınlık ideolojisinde, birlik ve ilerleme kurgusunda sol
küçük burjuvalar, hep kendilerini satıyorlar, hep kendilerini öne çıkartıyorlar.
Kendisi dışındakileri ölüm ve karanlık olarak kodluyorlar. Küçük
burjuva, bu tür ideolojik hamlelerle köleleştiriliyor. Çöpü toplamayan işçi,
ölümle ve karanlıkla tanımlanıyor.
TvP
ve TKP gibi yapılar, küçük burjuvanın sırtını sıvazlamanın, başını okşamanın
hayat ve aydınlık demek olduğunu düşünüyorlar. İşçiden nefret edip
tiksiniyorlar. Bunun teorisini imal ediyorlar.
Doksanların
sonunda bu TvP dergisinde bir gencin yazısına yer veriliyor. Yazı, Lenin’in
UKKTH tezleri ile Wilson’ın tezlerini kıyaslıyor. Aslında yazı, açıktan Wilson
çizgisini savunuyor. Lenin’in ağırlığını silmeye çalışıyor. Bu yazı, tabii ki gencin
ABD’ye gitme planının bir yansıması. O genç, çok zengin bir HDP’li oluyor,
sonra siyaseti zûl ve fazlalık görmeye başlıyor. Arınıyor.
TvP,
“orta burjuvazi”yi kılavuz belliyor.[3] Bu anlamda, Kaypakkaya’nın “orta
burjuva hareketi” dediği TKP’ye reddiye olarak getirilen (M-L) takısını silmeye
çalışıyor. “Reformcu burjuva” tabirini olumlu bir ifade olarak ele alıyor. Bu
anlamda Kayaoğlu, Kaypakkaya’nın Ecevit’le ittifak peşinde koştuğunu iddia edebiliyor.
Bugünkü rezil reformizmine geçmişten kılıf örüyor. Kaypakkaya’ya şu veya bu
şekilde bakan örgütleri bu rezil reformizm önünde diz çöktürmeye çalışıyor.
Bu nedenle Kayaoğlu, Kaypakkaya’nın teorisinin “masa başında” imal edildiğini, aslında Kaypakkaya’nın kendisi olduğunu söylüyor. Onu kovup kendi putunu yerleştirmeye çalışıyor. Masa başında uydurduğu, çıkarına göre değiştirip bozduğu, yeni döneme uygun olarak tekrar değiştirdiği teorisini Kaypakkaya’nın yerine ikame etmeye çalışıyor.
Acılara Tutunmak şarkısının kötü sesli
Haluk Levent’e ait zannedilmesinde olduğu gibi Kaypakkaya’nın birikimi, çapaklarından arındırılıp liberalizme peşkeş çekiliyor. TvP, ancak bir İbrahimî
Hareket’in olmadığı koşullarda konuşma imkânı bulabiliyor.
Bu
tür liberaller, “iyi para kötü parayı kovar” ilkesi üzerinden düşünüyorlar. İyi
para eden teorileriyle kötü teoriyi ve politikayı kovmaya çalışıyorlar. ML ve
proletarya, bunların asıl tiksindikleri, kurtulmak istedikleri olgular.
TvP,
Birikim çizgisini izleyerek, doksanların ihtiyacı uyarınca, bu iki
olguyu literatürden, teoriden ve zihinlerden kovmak için uğraşıyor. Kendisine verilen
işi yapıyor. “Ben, proletaryanın ideolojisini benimsemiş, halkın kurtuluşunu
savunan bir komünistim” diyen Kaypakkaya, bir kez daha katlediliyor.
Eren Balkır
4
Haziran 2025
Dipnotlar:
[1] Fatih Yaşlı, “Sınıfsız Siyaset, Karanlık Türkiye”, 4 Haziran 2025, Sol.
[2]
Mehmet Kuzulugil, “İzmir Grevi”, 4 Haziran 2025, X.
[3] Metin Kayaoğlu, “Algılardaki Kaypakkaya ve Kaypakkaya’nın Algısı”, 1 Haziran 2025, TvP.
0 Yorum:
Yorum Gönder