17 Haziran 2025

,

Düşmanı Tanımak: İsrail’in Savaşlarının Ardındaki Mantık



Son iki yıldır Lübnan’da yaşadıklarımızı özgürce ve tüm detaylarıyla anlatacak rahatlığı hiçbir vakit bulamadık. Düşmanın askeri operasyonlarını kapsamlı istihbarat çalışması takip etti. Bunun sonuçlarını bugün herkes görüyor.

Savaştan önce, savaş sırasında ve savaş sonrasında düşmanı farklı şekillerde algıladık. İran’a savaş açıldığı günler, bu gerçekle ilgili görüşlerimizi aktarmak için uygun bir vakit.

Başımıza gelenler hiç de az değildi. Daha ağır sonuçlarla yüzleşme ihtimali mevcut. Lübnan ve Gazze’ye yönelik savaş, oluşan sonuçlardan kaçınmamın mümkün olmadığını ortaya koyuyor. Bugünün gerçekliği de yanan ateşin içinden netlikle ve kararlılıkla çıkabilmek için sabır ve soğukkanlılık talep ediyor.

İşgalci güce ve ABD-Avrupa-Siyonizm elindeki hâkimiyete direnen devrimci güçler varoluşsal bir tehditle yüzleştiklerinde, ellerindeki araçları yeni bir değerlendirmeye tabi tutmak zorunda. Eski araçları geliştirmek yerine, tümüyle yeni araçlar üretilmeli. Bizim tarafın jeopolitika teorisi uzmanlarına veya Batı tarzı stratejistlere ihtiyacı yok. Bizim Batı’daki kurumların haritaları okuma ve güç oluşturma yöntemlerini taklit etmeye de ihtiyacımız yok.

Kurnazlık, Batı’nın oyununu daha iyi oynamak değil, onu tümüyle reddetmektir. Bize lazım gelen, süssüz püssüz, net bir yaklaşımla, düşmanın bizden ve ülkemizden ne istediğini anlamaktır. Analiz alanında taklalar atanlara, kafayı kılı kırk yaran teorik analizlere takmış kişilere ihtiyacımız yok. Hakikat, tüm çıplaklığıyla ortada.

İsrail, birilerinin ürettiği bir kurgudan ibarettir. O, ABD, Avrupa veya onların uydusu olan devletlerin, genel manada hâkim küresel iktidar yapısının himayesi ve desteği olmadan bir an bile hayatta kalamaz. İsrail’in sırtını yasladığı mitoloji, sadece Batılılar değil, Sünni-Şii fark etmez, birçok Müslüman’da da karşılık bulmaktadır. Esasında İsrail denilen teşekkül, özel bir yönteme başvurularak hareket ettirilmektedir. Bu yöntem, kapalı şehir fikrini esas almaktadır.

Çöle çadır kuran, etrafına duvar çeken, içeri kimin gireceğine, kimin dışarı çıkacağına karar veren bir kabile gibi İsrail de güvenlik, refah ve genişlemenin ancak komşularla ve uzak düşmanlarla sürekli savaşarak sürdürülebileceğine dair inanç üzerine kurulu bir yapıdır. İsrail, kaba gücü esas alır ve bu yaklaşımı hiç de taktiksel değildir. Varoluşuyla alakalıdır. İsrail, düşman ya da müttefik fark etmez, tüm kendi dışındaki güçleri ancak şiddet yoluyla kendisinden korkmak veya kendisine saygı duymak zorunda bırakabileceğini düşünmektedir.

Bu gerçeği tam olarak idrak edemeyenler, İsrail seçimlerini veya Vaşington’la yaşadığı anlaşmazlıkları analiz etmek için boşa zaman harcamasınlar. Boş yere Tel Aviv’in rahatsız edici davranışları karşısında Batı’nın ondan kopmasına umut bağlamasınlar. Tek yol, Batı’nın işgalci teşekkülün yaptıkları konusunda bedel ödemesini sağlamaktır. Bundan azı teslimiyettir.

Örneğin Körfez devletlerinin başındaki isimleri ele alalım. Bunlar, İsrail’i “sevmiyorlar”. Batı’nın servetlerini yağmalamasından memnun değiller. Ama direnişin bedelini ödemek istemeyen bu liderler, her seferinde Vaşington’un gönlünü hoş tutmaya çalışıyorlar. ABD, İsrail’le ilişkilerin normalleştirilmesini şart koşunca bu liderler, hemen bu şartı yerine getiriyorlar. Tek bir soru bile sormuyorlar.

İsrail denilen teşekkül, sürprizlerle hayatta kalıyor. Korumasız yakalanmaktan nefret ediyor. Civarındaki herkesin kendisinden nefret ettiğini biliyor. Kimseye, en yakın müttefiklerine bile güvenmiyor. Bu yüzden, sürekli tetikte yaşıyor. Kendisine kimse zarar verme imkânına kavuşmasın diye önleyici darbeler indiriyor. Düşmanlarının dinlenmesine izin vermiyor. Her adımlarını izliyor. Bugün önemli olan, düşmanın ulaştığı sonuçlar değil, nasıl düşündüğü. Hasmının meydan okuma imkânını nasıl ortadan kaldırdığı.

Siyonizmin mantığı, temel bir görüşü esas alıyor: “Onlar seni öldürmeden sen onları öldür.” Siyonizm, sınır mınır tanımıyor. Kırmızıçizgileri yok. Kimseye saygı duymuyor. İsrail için savaş, yok oluş demek. Bu gerçeği anlamayanlar, işgalci gücü hep üstün gören teorinin tuzağına düşüyorlar. İsrail’in düşmanları, ne zaman politika veya ahlak adına kırmızıçizgi çekse, güç kaybediyor.

İsrail’in elindeki tek gerçek varlık, bir avuç şehirde yoğunlaşmış sınırlı bir nüfus, hepsi bu.

Bu makalenin amacı, politika veya savaş konusunda ders vermek değil. Yazı, düşmanın anlaşılabilmesi için bugün kullandığımız teorik yapıdan farklı bir yapıya ihtiyacımız olduğu gerçeğine vurgu yapmayı amaçlıyor.

En son yaşanan savaştan bir şeyler öğrenmek isteyenler bilmeli ki bugün oturup geçmişi tekrar gözden geçiremeyiz, onu değerlendiremeyiz. Böyle bir lüksümüz yok bizim. Az zamanımız var, enerjimizse yetersiz. Birlikte varolma seçeneğinin ortadan kalktığı bir düşmanla kapışmanın yeni bir yolunu bulmalıyız.

İbrahim Emin
16 Haziran 2025
Kaynak

0 Yorum: