Barış
Yıldırım isimli şahsın İsrail’de halk bulma çabası, solun bu devletle
ilişkisinin somut bir yansıması. Bu liberal solcular, buranın Siyonist
uzantılarından ekmek bekledikleri için orada tutunacak bir dal bulmaya çalışıyorlar.
İşgalciliği, sömürgeciliği, emperyalizmi ve zulmü değil, orada solcu ideolojik
ve maddi bağlar bulmak için uğraşıyorlar. Siyonizm, zihinlerde bu düzlemde güç
buluyor.
Bu türden liberal solcular, “halk” putu ardına sakladıkları bireyliklerini konuşturuyorlar. “Halk” derken kendilerini kastediyorlar. Halkçılıkları kendi liberal bencil dünyalarının kılıfı. “Halk” deyince akan suların durmasını istiyorlar. Siyonist işgalci gücün Filistin’e yığdığı kütleyi “Halk” olarak tanımladığında onun dokunulmaz olacağını düşünüyorlar.
İşçi ve sosyalist
olanlar da dâhil tüm kütlenin, Filistinli Araplara yönelik soykırıma ortak olduğunu,
bu süreci bir şekilde desteklediğini, o yağmanın ve sömürünün üzerinde yaşadığını bu
solcular görmek istemiyorlar. “Halk” olarak yaftalayıp oradakileri dokunulmaz
kılmaya çalışıyorlar. Ama nedense Yıldırım gibiler için İran’da, Yemen’de, Lübnan’da,
Suriye’de ve Filistin’de bir halk yaşamıyor. Bu solcular, İsrail’i Avrupa ve Amerika’nın
uzantısı olduğu için put belliyorlar.
Barış
Yıldırım türü solcular, “İsrail bizim pis işlerimizi yapıyor” diyen Alman
başbakanının devleti sayesinde ekmek yiyorlar. O devletle ilişkili burjuva
partilerinden gelecek paralara bakıyorlar. O devletten gelen fonlarla düşünüyorlar.
Onun Merz’i rahatsız edecek bir şeyler söylemesi mümkün değil. “Ama orada da
işçi var, orada da sosyalist var!” diye gevezelik etmeye mecburlar. Pis işleri
eleştirdiklerine dair poz kesiyorlar ama o pis işlerin ardındaki iradeyi “Halk”
veya “Bilim” diyerek sütten çıkmış ak kaşık ilan ediyorlar.
Yıldırım türü solcular, pandemi, CHP, seçimler ve 7 Ekim gibi konu başlıklarına dair anlamlı tek bir fikir bile ortaya koyamadılar. Çünkü sadece efendilerine hoş görünme derdiyle hareket ettiler. Bu momentlerde hep efendilerini sahiplendiler, korudular. “Biraz kir bulaşmış olabilir, ama asıl arı duru öze bakmak lazım” dediler. Kendilerini o özle tanımladılar. Bu özcülük, onları bir bir Siyonizme ve emperyalizme uşak etti. Hep nimet ve ganimet peşinde olan, uşaktan başka bir şey olamazdı.
Pandemi
konusunda “bu bilime kapitalizm bulaşmış olabilir, ama onu savunacağız” dediler.
Tekellerin, NATO’nun, ABD emperyalizminin emirlerini harfiyen yerine getirdiler.
Ama nasıl oluyorsa bugün sosyal medyalarında “antiemperyalizm” satabiliyorlar.
O pazarı kaybetmek istemiyorlar.
Pandemi
gibi bugün İsrail’in kullandığı teknolojiyi de sınıfsal açıdan analize tabi
tutamıyorlar. Oysa pandemi, bir askeri operasyon olarak yürütüldü. Bu operasyona
emir eri olan solcular, bugün de Siyonizmi anlamama konusunda birbirleriyle
yarışıyorlar. Kendilerine ekmek verenler adına solculuk ifa ediyorlar. Bunu da
liberalizmi solculuk, sosyalizm, komünist siyasetmiş gibi yutturmaya çalışarak
yapıyorlar. “CHP, İsrail, DSÖ kirli işler yapabilir, ama asıl öz önemli”
dediler. Bunların ardındaki emperyalist-kapitalist iradenin üzerini örttüler.
Bir kaşık çorbayla satın alınanlar, Rahşan affıyla serbest bırakılanlar vs.
görevlerini ifa ettiler.
“Halksız
devlet, sermayesiz kapitalizm, proletaryasız burjuvazi ve ıslak olmayan su diye
bir şey olmadığını falan anlatmaya çalışan” bu liberal solcular, “halksız
devlet” derken, CHP’nin devletine, “sermayesiz kapitalizm” derken kapitalizmin
kültürüne, “proletaryasız burjuvazi” derken burjuvazinin fikriyatına bağlı
olduğunu itiraf ediyorlar. “Islak su” gibi bunlar da gerçek dışı!
“İlerleme
adına o devlete, kapitalizme ve burjuvaziye mecburuz, onlarsız yaşayamayız”
buyuruyorlar. Pandemide ve 7 Ekim’de ne söylüyorsa, şimdi de aynı şeyi söylüyorlar.
Bugün de “ama İsrail’de bir halk var, onu sahiplenelim” diyorlar.
O
“halk”la ilişkili patronlarına yaranmaya çalışıyorlar. Halk şahsında İsrail
devletini savunuyorlar. Yoldaşları İbrahim Varlı ve Engin Solakoğlu, “İsrail’i
savunmalıyız” diye bağırıyor. Yıldırım, mantık âlimi ama her fırsatta
demagojiye başvuruyor, halkı dokunulmaz kılmak için “2 yaşındaki bebek” demagojisine
sarılıyor. O bebekleri katledenleri koruyor. 2 yaşındaki bebeğin halkı meydana
getirdiğini sanıyor. Aslında Siyonistlere ideolojik kılıf örmeye çalışıyor.
Özlem Gürses gibi Siyonistleri hedef alacak saldırılara karşı kalkan olmak
istiyor. Efendilerine hep mesaj veriyor. Türk’ün varlığını Siyonistin
varlığıyla ilişkilendiren, İsrail gibi bir devlet inşa etmenin derdinde olan
Ümit Özdağ gibilerin yanına oturuyor.
Barış
Yıldırım, CHP İzmir Belediyesi’nin işçileri işten atmasını baştaki belediye
başkanının şahsına ait bir meseleymiş gibi sunuyor, özünde CHP’yi aklıyor.
Mantıksal safsata, liberal bireyci yaygaraya zemin sunuyor. CHP’yi sütten
çıkmış ak kaşık gibi takdim ediyor. Aynı Halkevleri’ndeki yoldaşları gibi “bizi
istihdam etseydiniz, bu kepazeliği yaşamazdınız” diyor. Oysa İzmir belediye
başkanı Barış Yıldırım olsaydı, o işçiler gene işten çıkartılacaktı. O
Halkevleri’nin ardındaki örgüt de çeşitli işletmelerinde, şirketlerinde işçileri
işten attı, kimsenin gıkı çıkmadı.
Neticede
CHP, fıtratına, tıynetine uygun hareket etti. Proletaryayı burjuvazinin malı
olarak gören Yıldırım da aynı şeyi yapardı. Cemil başkanları CHP neyse ona göre
hareket etti.
Barış
Yıldırım, 7 Ekim saldırısında Hamas’ı “küçük kötülük” olarak kodlayıp Siyonist
yalanları bir bir sıralıyor, ama gene İsrail karşıtlığı pazarını da kimseye
bırakmıyordu. Bugünse, bir kripto Mossad ajanı olarak Yıldırım, bölgedeki
dönüşümde Siyonizm-emperyalizmden yana saf tutuyor. Arap ve Müslüman’a
hiyerarşik yaklaşan, onları altta, aşağıda gören bu tür solcular, ilerlemenin,
yükselmenin önünde engel olarak gördükleri halk kitlelerine gizli düşmanlık
ediyorlar. Liberal bir yerden edindikleri antiemperyalizm, Siyonizm karşısında
diz çöküyor. Bunların liberalizmi, ezilen halkların elindeki tüm silahları
eritmek için var.
Eren Balkır
21 Haziran 2025
0 Yorum:
Yorum Gönder